Giriş yapmadınız.

1

24.07.2009, 00:39

Muhsin bir padişah'ın bizden istediği nedir..?





Sâni-i mevcudât ve sâhib-i kâinat ve Rabbü'l-âlemîn olan


Hâkim-i Ezel ve Ebedin marziyât-ı Rabbâniyesi olan İslâmiyetin,

başta namaz, esâsâtını cin ve inse hediye getirmiştir ki,

o marziyâtı anlamak, o kadar merakâver ve saadetâverdir ki,

tarif edilmez.

Çünkü, herkes, büyükçe bir velî-i nimet,

yahut muhsin bir padişahının uzaktan arzularını

anlamaya
ne kadar arzukeş ve anlasa ne kadar memnun olur.

Temenni eder ki,

"Keşki bir vâsıta-i muhâbere olsa idi,

doğrudan doğruya o zât ile konuşsa idim,

benden ne istiyor anlasa idim,

benden Onun hoşuna gideni bilse idim" der.

Acaba
bütün mevcudât, kabza-i tasarrufunda


ve bütün mevcudâttaki cemâl ve kemâlât,

Onun cemâl ve kemâline nisbeten zayıf bir gölge

ve her anda nihayetsiz cihetlerle Ona muhtaç

ve nihayetsiz ihsanlarına mazhar olan beşer,

ne derece Onun marziyâtını ve arzularını anlamak hususunda

hâhişger ve merakâver olması lâzım olduğunu anlarsın.

31. Söz | 533

2

24.07.2009, 02:41

Aro ruhefza,

marziyat kelimesi cok garip bir kelime, Allahin istek ve arzusu, begendigi manasina geliyor, malumunuz. RisaleiNurda ise degisik yerlerde geciyor. Ancak müslüman/mümin/Nurcu bu kelimenin icerdigi mananin farkindami? Su cümle sizede tanidik gelmeli (sadece 1 örnek): genc kizi basini arkadan baglayarak örtmüs,benim dogru buldugum tarz böyledir, diyor.Örnekler cogaltilabilinir. Marziyat nerde kaldi bu iste? Isterseniz bir etrafimiza soralim,bakalim bu konuda ne netice hasil olacak, insanciklar daha cok nefsi egilimleremi yönelik yasar yoksa dogru olan marziyati ögrenip ona göre gayret sarfeder? Bir kac kisiye sorayim, sonra dönerim size :)

3

24.07.2009, 11:29

Alıntı

marziyât-ı Rabbâniyesi olan İslâmiyetin,

İşte SemiNur kardeşim, burda diyorya Üstadımız r.a., marziyâtı İslamiyet dairesinde.

O zaman bizim İslâmiyet'in ne olduğu hakkında bildiklerimizde yanlışlık var demek ki..

4

24.07.2009, 11:44

Alıntı

"Keşki bir vâsıta-i muhâbere olsa idi,

doğrudan doğruya o zât ile konuşsa idim,

benden ne istiyor anlasa idim,

benden Onun hoşuna gideni bilse idim" der.

Birinci gürûhu
  • kendini tanımış
  • ve aklı başında
  • ve kalbi yerinde oldukları için,
o sarayın içindeki acâiblere baktıkları zaman dediler:

"Bunda büyük bir iş var."

Hem, anladılar ki, beyhûde değil, âdi bir oyuncak değil.

Onun için merak ettiler. "Acaba tılsımı nedir, içinde ne var?" deyip düşünürken,

birden


o muarrif üstadın beyân ettiği nutkunu işittiler.

Anladılar ki,


bütün esrârın anahtarları onda dır.

Ona müteveccihen gittiler ve dediler:



5

24.07.2009, 11:47


"Esselâmü aleyke yâ eyyühe'l-üstad!

Hakkan; şöyle bir
muhteşem sarayın,

senin gibi sâdık ve müdakkik bir
muarrifi lâzımdır.

Seyyidimiz sana ne bildirmişse, lütfen, bize bildiriniz."



6

24.07.2009, 11:49

Üstad ise, evvel zikri geçen nutukları onlara dedi.

Bunlar

  • güzelce dinlediler,
  • iyice kabul edip
  • tam istifade ettiler.
  • Padişahın marziyâtı dairesinde amel ettiler.
Onların şu edebli muâmele ve vaziyetleri o padişahın hoşuna geldiğinden,

onları has ve yüksek ve tavsif edilmez diğer bir saraya dâvet etti;
ihsan etti.


Hem, öyle bir

  • cevâd-ı melike lâyık
  • ve öyle yüksek mutî ahaliye şâyeste
  • ve öyle edebli misafirlere münâsib
  • ve öyle yüksek bir kasra şâyân bir sûrette ikram etti.
  • Dâimî, onları saadetlendirdi.
11. Söz - 113


7

24.07.2009, 14:29


Cenâb-ı Hakkın marziyâtını kelâmından anlamakta Sahabelere yetişilmez.

Çünkü, o zamandaki o büyük inkılâb-ı İlâhî,

marziyât-ı Rabbâniyeyi ve ahkâm-ı İlâhiyeyi anlamak üzere dönerdi;

bütün ezhân istinbât-ı ahkâma müteveccih idi,

bütün kalbler "Rabbimizin bizden istediği nedir?" diye merak ederdi.

Ahvâl-i zaman, bu hâli işmâm ve ihsâs edecek bir tarzda cereyan ediyordu;

muhâverât bu mânâları tazammun ederek vuku' buluyordu.

27. Söz | 453

8

28.07.2009, 10:03

@ruhefza abla süper bir başlık açmışsın. Cennetin Krallığı isimli filmde Selahaddin Eyyubi de, Haçlı ordusunun başındaki kral da bu Allah'ın isteği diyerek Balian'la konuştular. Balian da "ikiniz de bu Allah'ın isteği diyorsunuz ama aslında kendi isteğinizi söylüyorsunuz" demişti.

Onun gibi günlük hayatta çoğumuz samimiyetle Allah'ın isteklerini anlayıp uygulamaya çalışmıyoruz. Bunun yerine bu Allah'ın isteği deyip, kendi isteklerimize uyuyoruz farkında bile olmadan. Kendimizi İslam'a uydurmayı bırakıp, İslam'ı kendimize uyduruyoruz. Kendi kendimizi kandırıyoruz malesef... ?(

Zehracan

Süper Moderatör

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

9

28.07.2009, 10:56

Büyük bir zevkle okudum, masaallah.. Allah razi olsun abla..

Evet talhagenc abi, isin garip tarafida bir is yaparken istedigimiz icin yapariz, isimize geldigi icin yapariz..
Allah´in rizasini artik aramiyoruz sanki.. Bir sekilde Allah´in yasagi disina cikmiyoruz ki deyip vicdanimizi rahatlatiyoruz..
Allah istedi diye degil.. Allah´in istedikleri isimize geldigi icin yapmaya baslayip zamanla farkina bile varmiyoruz bunun...
:(
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

10

28.07.2009, 11:03


Cenâb-ı Hakkın marziyâtını kelâmından anlamakta Sahabelere yetişilmez.

Çünkü, o zamandaki o büyük inkılâb-ı İlâhî,

marziyât-ı Rabbâniyeyi ve ahkâm-ı İlâhiyeyi anlamak üzere dönerdi;

bütün ezhân istinbât-ı ahkâma müteveccih idi,

bütün kalbler "Rabbimizin bizden istediği nedir?" diye merak ederdi.

Ahvâl-i zaman, bu hâli işmâm ve ihsâs edecek bir tarzda cereyan ediyordu;

muhâverât bu mânâları tazammun ederek vuku' buluyordu.

27. Söz | 453

Peki bu o zamana mı has..? Bütün kalbler, bütün zihinler olmasa da, merak edenler gene var o "marziyât"ı...

Neyle tesbit edeceğiz o "marziyâtı"..?

11

28.07.2009, 23:01


Muhabbetullah
, ittibâ-ı Sünnet-i Muhammediye Aleyhissalâtü Vesselâmı
istilzam eder.

Çünkü Allah'ı sevmek,
Onun marziyâtını yapmaktır.

Marziyâtı ise, en mükemmel bir sûrette zât-ı Muhammediyede (a.s.m.) tezâhür ediyor.

Zât-ı Ahmediyeye (a.s.m.) harekât ve ef'alde benzemek iki cihetledir.

Birisi: Cenâb-ı Hakkı sevmek cihetinde

  • emrine itaat
  • ve marziyâtı dairesinde hareket etmek,

o ittibâı iktiza ediyor. Çünkü bu işte en mükemmel imam, zât-ı Muhammediyedir(a.s.m.).


İkincisi: Madem zât-ı Ahmediye (a.s.m.) insanlara olan

hadsiz ihsânât-ı İlâhiyenin en mühim bir vesilesidir;

elbette Cenâb-ı Hak hesâbına hadsiz bir muhabbete lâyıktır.

İnsan, sevdiği zâta eğer benzemek kabilse, fıtraten benzemek ister.

İşte, Habibullahı sevenlerin, Sünnet-i Seniyyesine ittibâ ile ona benzemeye çalışmaları katiyen iktiza eder.

11. Lem´a | 63



12

28.07.2009, 23:21

Hmmm demek ki Allah'ı seven, Allah'a itaat edendir. Ve Resulullah'ı (asm) seven de O'nun sünnetine göre yaşayandır. Demek ki sevmenin de ölçüsü oluyormuş. ^^

13

30.07.2009, 23:15

Elbette dedigin gibi talha, ama insanlar bununtam farkinda degil, marziyat nedir bilmiyorlar, izah edersende namaz oruc gibi bazi farizalari saniyorlar, halbuki cok cok hatta hayatin her nefesi O´na bakmali. O bakimdan RisaleiNur gibi eserlerin hergün okunmasi önemli, cünkü her gün unutuluyor ve arkaplanda kaliyor Allah ve marziyati. Hic anlamazdim, neden Zübeyir Abi okumayi tarif ederken 30 sayfa okuyan hizmet eder diyorya, meger nefis ne cetin ceviz imis, ki onun hakkinda Bediüzzaman müthis seyler söylüyor (ruhefza´ya duyrulur :love: )

duanizla...

14

31.07.2009, 00:09

İşte, semere-i Mi'rac olan marziyât-ı İlâhiye ile,

şu dünya
  • gayet Kerîm bir Zâtın misafirhânesi;

insanlar dahi
  • Onun
    misafirleri, memurları;

istikbal dahi
  • Cennet gibi güzel,
  • rahmet gibi
    şirin
  • ve saadet-i ebediye gibi parlak göründüğü vakit,
ne kadar hoş, güzel, şirin bir meyve olduğunu anlarsın.

31. Söz


"Marziyât-ı İlâhiye",
Mi'rac'ın meyvesi nasıl olmuş ..?



Bu konuyu değerlendir