Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

25.08.2007, 22:21

Üstadin bu yönlerini de biliyormuydunuz?

Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri’nin 1876 yılında Bitlis’in Hizan İlçesi’nin Nurs köyünde doğduğunu...
Anne ve baba tarafından Peygamberimizin (ASM) soyuna dayandığını…

Annesinin adının Nuriye Hanım, Babasının adının Sofi Mirza Efendi olduğunu.
Küçük yaştan itibaren ilim tahsiline başladığını….
Dokuz yaşından sonra annesini hiç görmediğini…
Küçüklüğünden beri haksızlığa tahammül edemediğini, kendisinin başarısını çekemeyen medrese arkadaşlarının O’na saldırmaları karşısında cesaretle karşı koyduğunu...
12 büyük tarikattan icazet aldığını…
Zamanın en büyük alimi olduğunu…
“Nur” isminin hayatında çok cihetlerle onunla alakadar olduğunu…
Babası Sofi Mirzanın yabancı tarlalardan geçerken hayvanların ağzını o tarlaların mahsulünü yememeleri için bağladığını...
Annesi Nuriye Hanımın O’nu abdestsiz emzirmediğini...
Medresede bir gece Hocalarının (Abdurrahman-ı Taği) büyük talebelere, Bediüzzaman’ın da içinde bulunduğu bir grubu göstererek “Bunlardan biri dini yeniden canlandıracak ama hangisi olduğunu bilmiyorum” dediğini...
Çok küçük yaşlardan itibaren zekat,sadaka almadığını ve minnet altına girmediğini, hatta amcasının çorbasını içmediğini…
Medrese kurallarına göre 15 senede ancak bitebilen kitapları 3 ayda Doğubayazıt ilçesinde bir kış mevsiminde tahsil ettiğini ...
14 yaşında icazet alacak seviyeye geldiğini ve 16 yaşında “Bediüzzaman” ünvanını aldığını…
Abisinin Molla Abdullah, onu 80 kitaptan imtihan ettiğini ve aldığı cevaplar karşısında kardeşi Molla Said’e talebe olduğunu...
Cem-ul Cevami kitabını bir hafta içinde ezberlediğini…
Günde 1-2 cüz Kur’an ezberleyebildiğini…
Medrese hocasının kendisi için “Zeka ile hafızanın bir insanda bu kadar aşırı bir şekilde toplanması çok nadirdir” dediğini...
Siirt alimleriyle yaptığı münazarada onların hepsini mağlup ettiğini ve sonra “Said-i Meşhur” yani Meşhur Said dendiğini...
Siirtli Fethullah Efendi’nin kendisine “Bediüzzaman” ünvanını verdiğini…
İstanbul’da 33 yaşında iken “zamanın en büyük alimi” ünvanını aldığını…
Tillo kasabasında Kubbe-i Hassa’da kalırken yediği yemeğin taneciklerini yardımlaşmayı sevdikleri ve Cumhuriyetçi oldukları için karıncalara verdiğini...
15-16 yaşlarında iken gördüğü bir rüyada Abdulkadir-i Geylani’nin emri üzerine o yörenin en zalimi olan Mustafa Paşayı yaptığı haksızlıklardan vazgeçirmeye ve namaz kılmaya çağırdığını
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

2

25.08.2007, 22:23

Mardin’den kendisini götüren askerlere namaz vakti geldiğinde kelepçelerin çözülmesini istediğinde bu isteği kabul edilmeyince “Bismillah” deyip kelepçeleri çözdüğünü... Bunu nasıl yaptığını soranlara da “Bu namazın kerametidir” dediğini...
20 yaşlarındayken Bitlis valisi Ömer Paşanın konağında 2 sene kalan Bediüzzaman’ın Valinin 6 kızına bakmayacak kadar kuvvetli bir iffete sahip olduğunu...
Bu sıralarda üstün dehasından dolayı “Bediüzzaman” yani Zamanın harikası lakabını aldığını...
Bediüzzamanın ezberlediği 80-90 kitabı 3 ayda bir defa ezberden tekrar ettiğini...
Devrin Padişahı Abdülhamit’e Doğuda üniversite açılması için teklif verdiğini...
ıngiliz Avam Kamarasında onların elindeki Kuran-ı alarak yenebiliriz denmesi üzerine “Kur’anın sönmez ve söndürülemez bir nur olduğunu ben Dünyaya göstereceğim ve isbat edeceğim” dediği bu sırada 23-24 yaşlarında olduğunu..
1907’de ıstanbul’da kaldığı otelin kapısına “Burada her suale cevap verilir ama sual sorulmaz” yazdırdığını...
Kendisini çekemeyenlerin Ona deli damgası vurmak için gönderdikleri doktorun “Eğer Bediüzzamanda zerre kadar delilik varsa,Dünyada akıllı insan yoktur” dediğini...
Yahudilerin ıstanbul temsilcisi Karosso ile görüştüğünü ve Karosso’nun konuşmayı yarıda keserek “Eğer yanında biraz daha kalırsam beni de müslüman edecekti” dediğini...
Tiflis’te karşılaştığı Rus polisine o anda çok kötü durumda olan Müslümanların Dünyaya hakim olacağını söylediğini...
1915’li yıllarda Doğuda Ruslara karşı talebeleriyle savaştığını,Rusların Bediüzzaman ve talebelerini görünce “Keçe külahlılar geliyor” diye kaçıştıklarını...
Birinci Dünya Savaşı’nda 4000-5000 kişilik milis kuvvetine kumandanlık yaptığını
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

3

25.08.2007, 22:25

ışarat-ül ı’caz tefsirini Birinci Dünya Savaşı yıllarında Avcı Hattında şiddetli kış mevsiminde, hiçbir kitaba müracaat etmeden yazdığını…
En büyük idealinin doğuda bir medrese (Medreset-üz Zehra) kurmak olduğunu…
Asrın müceddidi olduğunu…
Rusya’da yaklaşık olarak 2 sene esir kaldığını…
Rusya’da kumandana karşı ayağa kalkmadığını…
Rusya’nın parçalanacağını 80 sene öncesinden haber verdiğini…
Rusların Müslüman olacağını söylediğini…
Mustafa Kemal’in ondan çok korktuğunu…
21 defa zehirlendiğini…
Defalarca su-i kast düzenlendiğini ve bunlardan harika olarak kurtulduğunu…
ıstanbul Kağıthane semtinde 2 arkadaşıyla yaptığı kayık gezintisinde çevrede yüzlerce bayan olmasına rağmen bir kez olsun bakmadığını ve sebebini soranlara “Lüzumsuz, geçici zevklerin akıbeti elemler, teessüfler olmasından, istemiyorum” dediğini...
1922 yılında Ankara’ya geldiğini ve Millet Meclisinin kendisini resmi tören ile karşıladığını...
Ankara’da Mustafa Kemal ile görüştüğünü...
Mecliste yaptığı konuşmadan sonra 60 milletvekilinin Namaza başladığını...
Gençliğinde kaldığı ıstanbul’da bir defa olsun kadına bakmadığını...
Talebelerinin anlattığına göre her gece mutlaka Teheccüde kalktığını ve her gece 4-5 saat dua ettiğini
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

4

25.08.2007, 22:26

Türkçe’yi ömrünün yarısında öğrendiğini…
Yaklaşık 40 sene ömrünün sonuna kadar Risale-i Nur’dan başka kitap okumadığını…
Risale-i Nur Külliyatının üçte ikisinin Barla’da telif edildiğini…
Çam Dağında aylarca yalnız kaldığını…
Alem-i manada Peygamber Efendimiz (ASM)’den ders aldığını…
1926 yılında başlayan ve 25 sene süren çileli hayatın Risale-i Nuru telif etmesi ile bereketlendiğini...
Risale-i Nur Külliyatının 23 senede telif edildiğini…
Üstadımızın Barla’da ilk yazdığı Risale “Haşir Risalesi” denilen 10.Söz olduğunu... ıçinde üç yüz kadar mucizenin ve pek çok ismin geçtiği Peygamberimizin (ASM) mucizelerini anlatan 19.Mektub’u telif ederken Üstadımızın yanında hiçbir kitap olmadığını ve bu özelliğin tüm Risaleler yazılırken de geçerli olduğunu...
Eskişehir, Denizli ve Afyon mahkemelerinde “idam” için yargılandığını…
Risaleleri en hastalıklı ve en sıkıntılı zamanlarında yazdığını…
Risalelerin ekseriyetle namaz tesbihatı esnasında yazıldığını…
Cinlerden de talebesi olduğunu…
Zamanın Ankara Valisi Nevzat Tandoğan’ın sarığını çıkarması ve şapka takmasını istemesi üzerine eliyle boynunu göstererek “Bu sarık bu başla beraber çıkar” dediğini...
ve daha sonra bu valinin başına ateş ederek intihar ettiğini…
Üstadımızın hapishanede kaldığı zaman beraberinde en azılı katillerin ve canilerin bile namaza başladıklarını...
Kendisini defalarca hapseden ve defalarca zehirleyip eza ve cefa veren insanlara hakkını helal edecek kadar alicenap olduğunu...
Günde pek az uyuduğunu ve gece ibadet ettiğini...
Üstad Hazretlerinin “Evlatlarım, Risale-i Nur dinsizlerin, komünistlerin, masonların belini kırmıştır” dediğini…
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

5

25.08.2007, 22:28

"Risale-i Nur daima galiptir. Katiyyen merak etmeyiniz. Yeter ki siz Risale-i Nur’a sadık kalın” dediğini...

Bir gün Üstadımız Barla’dan geçerken “Bu zamanda neye ihtiyaç varsa Risale-i Nurda mutlaka ona cevap bulacaktır” dediğini...
Risale-i Nur’un zamanın en mükemmel tefsiri olduğunu…
Risale-i Nur Külliyatı’nı bizzat kendisinin tashih ettiğini…
Nur üstadımızın “Biz Risale-i Nur okuyarak iman tazeliyoruz” dediğini…
Risale-i Nur’un ısm-i Azam’ın tecellisine mazhar olduğunu…
Üstad Hazretlerinin Emirdağına 3 km kalsa bile namaz vakti gelince arabayı durdurup hemen evvel vaktinde namazı eda ettiğini....
Temizliğe azami dikkat ettiğini…
Abdestsiz dolaşmadığını…
Geceleri evrad ve Kur’an okuyup, gündüzleri Risale-i Nur ile meşgul olduğunu…
Üstada Hazretlerinin “Risale-i Nuru evrad makamında okuyabilirsiniz” dediğini...
Üstad Hazretlerinin “ıhtiyaç duyduğumda 200 bazen 400 ayet-i kerime imdadıma geliyor” dediğini...
ıki rekat teheccüd ve dua namazlarını kar-kış demeden asla terk etmediğini...
Nurlu üstadımızın “ıslamın tek bir hakikatı için binler başım olsa fedaya hazırım” dediğini...
23 Mart 1960 Çarşamba günü,ıslam Dünyasında bin ayda daha hayırlı olan Kadir gecesinden bir önceki gece, Bediüzzamanın Urfa’da ıpek Palas Oteli’nde Rahmeti Rahmana kavuştuğunu...
Biliyor muydunuz ?
“ÜMıTVAR OLUNUZ.şU ıSTıKBAL ıNKıLABATI ıÇıNDE EN YÜKSEK GÜR SADA,ıSLAMIN SADASI OLACAKTIR...”
“ıNNA LıLLAH VE ıNNA ıLEYHı RACıUN”
Allah hepimizi O’nun has şakirdlerinden eylesin. Ve ahirette şefaatini nasip eylesin...
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

6

25.08.2007, 22:32

Üstadin bu sarik bu basla beraber cikar sözünü okumustum bediüzzaman beslemesinde, fakat intihar eden vali hakkinda bi bilgim yok. aydinlatirsaniz beni cok memnum olucam..
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

7

27.08.2007, 11:44

Üstad "başından bul" diyerek beddua etmişti o valiye...

8

27.08.2007, 12:04

Hatırladığım kadarıyla vali sarığı kendi çıkarmaya teşebbüs etmişti zorla, sonradan bu bedduayı aldı, yanlış mı hatırlıyorum yoksa?

9

27.08.2007, 16:42

said abi simdi bende öyle hatirliyorum.. vali cok israrda bulunmustu Üstadin sarigini cikarmasi konusunda, cikarmayinca kendisi buna cüret etmisti evet.. bu sarik bu basla beraber cikar sözüyle noktalamisti üstad..

ama valinin intihari hakkinda tam olarak henüz birsey söylemdiniz.. :oops:
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

10

28.08.2007, 01:09

Vali Nevzat Tandoğan, sebebinin ne olduğu bilinmeyen bir nedenle intihar ediyor. şuan yazarın ismi aklımda değil ama "Mesel Denizi" isimli kitapta da o valinin cenazesinin çöp kamyonuyla mezarlığa gittiğini yazıyordu.
ÖLüMDeN SoNRa HaYaT YoKSa, HaYaT ÖLüMüN Ta KeNDiSiDir. (ToLSToY)

11

28.08.2007, 12:23

Başka ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de de zaman zaman dara düşen, zorda kalan Bosna'daki Müslümanlar için yardım paraları toplanır.

Bu paraların bir kısmı gider, yerine ulaşır. Bir kısmı ise gitmez, başkasına kalır, ya da bir şekilde iç edilir.

Son savaş döneminde bir partinin organizasyonuyla toplanan 11 trilyon liranın Bosna'ya gönderilmediğine dair, mahkemeye intikal eden ve cezâî müeyyidesi kesinleşen bir dâvâ var.

Ayrıca, bundan 61 sene evvel yaşanan ve üzerindeki sır perdesi bir türlü kaldırılamayan benzer bir dâvâ daha var ki, bu esrarengiz dâvânın yeni ve çok önemli bir halkasına son Bosna seyahatimiz esnasında vâkıf olduk.

Meğerse, 1945'te komünist diktatör Tito liderliğindeki Yugoslavya'nın baskıcı yönetimi altına giren Bosnalı Müslümanlar için de yardım paraları toplanmış; ancak, o tarihlerde toplanan ve miktarı bilinemeyen bu paralar da yerine ulaştırılamamış.

Yardım parasını toplayan şahıs, hamiyetli bir doktor. Ankara'da muayenehanesi var; aynı zamanda Rus elçiliğinin de doktoru.

ışte bu tanınmış itibarlı doktor, 6 Ekim 1945 günü akşamı, bir genç tarafından yedi kurşunla vurularak öldürüldü. O genç katilin, dönemin Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay'ın oğlu Haşmet Orbay olduğu, sonradan anlaşıldı ve mahkeme kararıyla da kesinleşti.

Aynı mahkeme, Ankara Valisi Tandoğan'ın olayı kasten örtbas ettiğine de hükmetti.

Bu gelişmenin hemen ardından, Ankara, zincirleme devam eden pek büyük gümbürtülerle sarsılmaya başladı. şöyle ki:

1) Mahkemenin kararını Yargıtay'da bozduran ve gelişmelerin seyrini Tandoğan aleyhine olacak şekilde değiştirmeye sebep olan dönemin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Fahrettin Karaoğlu, otomobili içinde ölü bulundu.

2) Tanık olarak çağrıldığı mahkemede sanık durumuna düşen Ankara'nın 17 yıllık valisi, belediye başkanı ve aynı zamanda CHP ıl Başkanı olan Nevzat Tandoğan, aniden bunalıma girdi ve kafasına bir kurşun sıkarak intihar etti.

3) Fevzi Paşadan sonraki Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay (aynı zamanda Enver Paşanın eniştesi), henüz yeni atanmış olduğu bu makamdan derhal istifa etti.

4) Cumhurbaşkanı ısmet Paşanın oğlu Ömer ınönü'nün ismi de, benzer bir cinayet hadisesiyle irtibatlandırıldı.

(Bu konuda, özellikle cinayet sebebinin "Bosna Müslümanları için toplanan yardım parası" olduğu konusunda—bir sohbet havası içinde—bizi aydınlatan kişi, kamuoyunun yakından tanıdığı ve sol tandanslı olarak bilinen bir tarihçi profesör. Hadisenin seyrini kendi ağzından yazmak için rızasını almadığımız için, ismini mahfuz tutuyoruz.)

şimdi, başlı başına bir roman, bir film konusu teşkil eden bu esrarengiz hadiseler zincirinin tâ başlarına doğru gidelim ve işin içine meselenin bir başka boyutunu, yani "kaderî hikmet veçhesi"ni de dahil ederek, adım adım, halka halka beriye doğru gelmeye çalışalım.


Zincirin baş halkasında, baş belâsı Tandoğan var


Tarih, 20 Eylül 1943. Sekiz yıldır Kastamonu'da sürgün bulunan Bediüzzaman Said Nursî, polis nezaretinde Çankırı yoluyla Ankara'ya getirtilir. Buradan Denizli Ağır Ceza Mahkemesine sevk edilecek.

Ankara'nın iki numaralı adamı, 14 yıllık Vali Tandoğan, Üstad Bediüzzaman'ı cebren makamına getirtir. Gayesi, başındaki sarığı çıkarttırmak ve başına fötr şapkayı zorla geçirmek.

Nitekim, bu maksatla fiilî teşebbüste bulunur. Ancak, buna muvaffak olamaz.

şapkayı Vali Tandoğan'ın elinden alan Said Nursî, ona şöyle seslenir: "Bu sarık bu başla beraber çıkar. Ben sizin bin senelik ecdadınızı temsil ediyorum. Başından bulasın Nevzat!"

* * *

Bu hadisenin üzerinden iki yıl kadar bir zaman geçer ve ardından şu gelişmeler yaşanır.

* Halk arasında kazanmış olduğu itibarla, muhtaç durumdaki Bosnalı Müslümanlar için yardım parası toplayan Ankara'nın tanınmış doktorlarından Neşet Naci Arzan, 16 Ekim 1945'te muayenehanesinde öldürülür.

* Cinayette kullanılan tabanca, Genelkurmay Başkanı Kâzım Orbay'a aittir. Katil de Kâzım Paşanın oğlu Haşmet Orbay'dır. Doktorun topladığı paraları istiyor. Red cevabıyla karşılaşınca da onu öldürüyor. Gece eve gidince, durumdan ailesini haberdar etmek durumunda kalıyor.

* Hadisenin bir şekilde patlak vereceğini ve halkın gözünde itibar kaybına uğrayacağını öğrenen katilin ailesi, gelişmelerin seyrini değiştirecek alelacele hazırlanmış bir planı devreye sokuyor. Haşmet'in annesi—ki, Enver Paşanın kız kardeşi ve Orbay Paşanın da eşidir kendisi—tek parti döneminin değişmez şefi ısmet Paşanın eşi Mevhibe Hanımı telefonla arayarak şunları söyler: "Sizin oğlunuz Ömer de katil. Taksim'de Olga isimli kadının kocasını öldürmüş diyorlar. Ama, ne yaptınız ettiniz, onu kurtardınız. O halde benim oğlumu da kurtarın. Aksi halde, bütün bildiklerimi açıklarım."

* Bunun üzerine, Mevhibe Hanım da Vali Tandoğan'ı arayarak "Lütfen bu işi halledin" der. Tandoğan, işin içine bu şekilde girer.

* Vali Tandoğan, Haşmet'in Robert Kolej"den arkadaşı olan ve onunla aynı evi paylaşan Reşit Mercan'ı ayağına getirtir ve ona bu cinayeti mutlaka üstlenmesi gerektiğini söyler. Mercan da, çaresiz istenileni yapar ve ertesi gün karakola gidip teslim olur. "Cinayeti ben işledim" der.

* Mahkeme kurulur. "Katil benim" diyen Mercan'a 20 yıl, Haşmet Orbay'a da "Ona silâhı ben verdim" dediği için, sadece bir yıl ceza verilir.

* Ancak, basın hadisenin peşini bırakmadı. Bunun üzerine Yargıtay, mahkemenin ilk kararını bozdu ve dâvayı da Ankara'dan alarak Bolu Ağır Ceza Mahkemesine gönderdi. Bolu'daki yargılamalarda, mahkemede katilin Haşmet Orbay olduğu ortaya çıktı. Aynı anda, cinayetin Vali Tandoğan tarafından kasten örtbas edildiği, hatta cebren başkasına yüklenildiği de ortaya çıktı. Cezalar, bu yeni duruma göre kesildi.

* Buna sinirlenip kahırlanan Tandoğan, 9 Temmuz 1946 gecesi kafasına kurşun sıkarak intihar etti. Birkaç gün sonra da Genelkurmay Başkanı Orbay görevinden istifa etti.

Zincirleme daha başka gelişmeler de yaşandı. Ancak, şimdilik bu kadarı yeterli.

M. Latif Salihoğlu - 02.06.2006

12

28.08.2007, 13:43

Çok çirkin ilişkiler. Ömer ınönü'nün Dolmabahçe sarayını da evi gibi kullandığı ve hatta çirkince kullandığı şeklindeki meseleyi duyunca zaten ona karşı buğzetmiştim. Demek bu işlere de karışmış.

Allah'ım sen bizi bu fitneci zalimlerin şerrinden koru..âmîn..

13

02.09.2007, 17:42

Re: Üstadin bu yönlerini de biliyormuydunuz?

Alıntı sahibi ""nurciv""



Siirtli Fethullah Efendi’nin kendisine “Bediüzzaman” ünvanını verdiğini…




ımam-ı Rabbanî'nin Mektup Yazdığı Bediüzzaman Mirza ve Fethullah Mirza

ınternette bazı forumlarda ve yazı gruplarında 17. yüzyıl başında vefat etmiş olan ımam-ı Rabbani'nin Bediüzzaman Said Nursi'yi manevi olarak işaret ettiği bazı mektuplarından bahsedilmektedir.

Bu konudaki yanlışlığın düzeltilmesi için şu iletileri dikkatinize sunarım:

**************
Orjinalini yazan: ubeyd

Geçen yüzyılda yaşamış ve lakab olarak kendisine "Bediüzzaman" unvanı verilmiş olan Zat-ı şerif'in herşeyinde bir keramet arayan bazı muhibleri tarih bilgisizlikleri ile çamura batıyorlar. Bir de bu cehaletlerine ımam-i Rabbani ve şaheseri Mektubatı karıştırmasalar ; hiç ,ama hiç umurum değil.

Gelelim ; Mirza Bediüzzaman'a : Bu kişi Orta Asya'dan (Türkistan'dan Hindistan'a uzaranarak oraları fetheden Timur Hanedanı devamı BABUR şAH hanedanından silik nitelikte bir hükümdardır. ımamı Rabbani döneminde yasadığı için bazı meselelerde O'nun desteğini almak kasdıyle mektublar ; armağanlar göndererek iltifat almak istemiştir. Bu zat ile tarihi belge niteliğindeki bilgiler bu hanedanın yıldız ismi BABUR şAH'ın BABURNAME adlı bizzat kaleme aldığı hatıratında bol miktarda vardır.


Risale-i NUR sakirdlerini asıl çıldırtan husus sadece Molla Said ibn Mirza'ya ait oldugunu sandıkları Bediüzzaman unvanın kendisinden 400 yıl once yaşamış ve günahkar bir kul oldugu anlaşılan (Baburname'de nakledildiğine göre işret ehli fasık bir beyzade) bir dünyaperest hükümdara da ait olusunu öğrenmeleriyle ortaya çıkar !

****************************

Düzeltme imkanı olmadığı için iki notu buraya kaydetmek zorunda kalıyorum:

1. Bediüzzaman Mirza adlı beyzade EMIR TIMUR'un oğlullarından Ömer'in neslinden olduğu gibi aynı zamanda Sultan Hüseyin Baykara adlı hanın en büyük oğlu imiş.

2. Bediüz-Zaman Hemedani adlı bir alim miladi 1008 yılında vefat etmiş ki Molla Said'in mektubunda hicri 3. yüzyılda geçen Bediüzzaman adlı alim bu olsa gerektir. Bu bilinen ilk Bediüzzaman ; daha çok Arab Edebiyatı ve şiirinde isim yapmış ve hazırcevaplığı ve zekasi ile kayda geçmiş birisi imiş. TDV ıslam Ansiklopedisindeki bilgiye göre "bazı şiirlerindeki MUSTEHCEN ifadeler" eserlerinin guncel baskılarından çıkartılmıştır.

3. TDV ıslam ansiklopedisi 200 yıl kadar önce vefat eden Urfa'da medfun Bediüzzaman Hemedani'den bahsetmezken son ünlü Bediüzzaman Olarak IRANLI Bediüzzaman Füruzanfer 'i zikretmektedir ki bu kişi ülkemizde Mevlana Celaleddin ile ilgili çalışmaları ile bilinen ve Hz. Pir Mevlana Celaleddin RUMı'nin TURK degil IRANî oldugunu iddia edenlerin önde gideni olarak bilinen bir şahıstır.

(Bu konuyu DERINlemesine incelemek isteyen arkadaşlara TDV ıslam Ansiklopedisi'nin 5. cildindeki Bediüzzaman maddesine başvurmalarını tavsiye ederim.)

Bu konudaki bilgilendirme notuna "baska Bediüzzaman" tanımayan şakirdlerin ihtiyacı var. Herhalde sevkani ve omercan adlı "gayyur ve mağrur" Nur şakirdleri fakîre vekaleten bu bilgileri ilgili NURANî forum + NURANî yazı gruplarına taşıyarak kardeslerini TENVIR etmekten içtinab eylemeyeceklerdir...

"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu ?"

http://www.halidiye.com/YeniForum/fo...TID=21563&PN=2

14

02.09.2007, 17:43

Bazı Bediüzzaman'lar :

TDV ıslam Ansiklopedisi'nden Bazı Bediüzzaman'lar :

*Bediüzzaman el- Hemedani : Arap edebiyatında makame türünün ilk örneklerini veren şair ve katip: Ölümü: miladi : 1008 (5. cilt,sayfa.328)

*Ebul-Kasım Bediüzzaman Hibetullah : Astronom, matematikçi şair, Ölümü: miladi : 1139-1140 (5. cilt,sayfa.322)

*Bediüzzaman Fürüzanfer: Mevlana Celaleddin Rumi hakkındaki araştırmaları ile tanına ıranlı alim. Doğumu: 1897 Ölümü: miladi : 1970 (5. cilt,sayfa.327)

-------

*** ALLAH c.c.'nun BEDı'u(ayn ile) ismi için : Bkz. TDV ıslam Ansiklopedisi 5. cilt,sayfa: 319.

15

02.09.2007, 19:44

bütün bunlari birde kendi aciklamalarinizdan dinlemek isterim kardesim, yanlis aktarilmis bilgiyi düzeltme amacli yardimci olduugn icinde ayrica tesekklürlerimi sunyorum.. Allah razi olsun..
Ben beni biraktigim zaman, sen beni birakma Yarab! Yunus Emre

16

03.09.2007, 10:43

Re: Bazı Bediüzzaman'lar :

Alıntı sahibi ""buharali""

TDV ıslam Ansiklopedisi'nden Bazı Bediüzzaman'lar :

*Bediüzzaman el- Hemedani : Arap edebiyatında makame türünün ilk örneklerini veren şair ve katip: Ölümü: miladi : 1008 (5. cilt,sayfa.328)

*Ebul-Kasım Bediüzzaman Hibetullah : Astronom, matematikçi şair, Ölümü: miladi : 1139-1140 (5. cilt,sayfa.322)

*Bediüzzaman Fürüzanfer: Mevlana Celaleddin Rumi hakkındaki araştırmaları ile tanına ıranlı alim. Doğumu: 1897 Ölümü: miladi : 1970 (5. cilt,sayfa.327)

-------

*** ALLAH c.c.'nun BEDı'u(ayn ile) ismi için : Bkz. TDV ıslam Ansiklopedisi 5. cilt,sayfa: 319.


Bizim ilgilendiğimiz bir tek Bediüzzaman var o da bu asrın sahibi olan Bediüzzaman'dır. Verdiğiniz bilgiler ne derece doğrudur araştırmadan bir şey diyemem ancak %100 doğru bile olsa iddia ettiğiniz gibi Risale-i Nur şakirtlerini çıldırtacak şeyler değiller.

Bediüzzaman Hazretleri ımam-ı Rabbani Hazretlerinin o mektuplarının kendisine de tevafuk ettiğini ve bunun ımam-ı Rabbani Hazretlerini bir kerameti olabileceğini söyler. Yani bu mektupları ımam-ı Rabbani Hazretleri direkt bana yazmış demiyor. Yani ilk yazınızda iddia ettiğiniz gibi düzeltecek bir yanlış falan da yok ortada..

Bediüzzaman Hazretleri'nin ismini veya kendisini, tarih boyunca Bediüzzaman ismiyle tanınmış kişilerin durumları veya nasıl biri oldukları etkilemez. Bediüzzaman şahsına münhasır ilmiyle, eserleriyle, talebeleriyle ve ameliyle , bu asırda Bediüzzaman olduğunu ispatlamıştır.

Bu yukarıdaki yazdığınız lüzumsuz, gereksiz ve Üstad Bediüzzaman Hazretleri ile uzaktan yakından alakası bulunmayan bilgileri ne niyetle verdiğinizi bilmiyorum ama belli ki, boşuna zahmet etmişsiniz...

vesselam...

17

20.10.2009, 13:44



Güzel başlık..Hel min mezid..?

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir