Giriş yapmadınız.

1

06.03.2007, 01:55

Bazı Risale-i Nurların isimlerini Hz.Ali(ra)´mı koydu?

selam kardeslerim, can yoldaslarim ..

sizinle bir sey paylasmak, veya daha dogrusu danismak istedim .. isittimki bazi risale-i nurlarin eserlerin ismini manevi bir alanda Hz. Ali(r.a) Üstadimiza bildirmis.. böyle birsey varmidir? ..

selametle Abdullah

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

2

06.03.2007, 12:03

hz. ali koymustur demek belki hatalı düser ama risale-inura celcelutiyenin bir çok yerinde işaret ediyor.

3

07.03.2007, 12:55

peki kaynaklari varmi? ... yani nerede yaziyor ? ..

theQueen

Profesyonel

Mesajlar: 676

Konum: istanbul

Meslek: öğrenci

  • Özel mesaj gönder

4

07.03.2007, 23:54

biz de geçen gün sohbette bundan bahsettik

bende merak ediyorum
kula bela gelmez hak yazmayınca, hak bela yazmaz kul azmayınca!!!

pegasoszaza

Orta Düzey

Mesajlar: 206

Konum: ANTALYA

Meslek: TOPTAN

Hobiler: HıZMET

  • Özel mesaj gönder

5

08.03.2007, 07:37

benimki biraz kulaktan dolma şimdiden özür dilerim...

sanırım barla veya çamdağ ında geçiyor...

Üstad ile beraber olan zat ın ismini hatırlıyamıyorum...

sabah namazında risale yazmaya başlamışlar...

her yer kar ve muhakkak ki soğuk...

vakit yatsıyı bulmuş...

ve yazan şahıs artık parmaklarının tutmadığını ve soğuktan etkilendiğini söylemiş...üstad da kendisine bir kaç satır daha yazalım sonra ara veririz demiş...

dizlerine kadar kara gömülü olarak risaleleri yazmaya devam etmişler...

ve sabah ezanı ile zat kendine gelmiş ve farketmiş ki bir kaç satır değil çok sayfalar yazılmış....

vakit sabah olmuş...

üstada bunun nasıl olduğunu yazdığını ve vaktin nasıl geçtiğini bilmediğini söylemiş....

üstad da ona hatırlamıyor musun? yanına Hz.ALı geldi ve parmaklarında o tutarak sana yazdırdı demiş....

ben belki kıssa gibi ama bir çok yerde HzALı nin raisale-i nura destek verdiğini duydum...

üstada zaten mana aleminden ziyaretler ve destekler gelmiştir diye inanıyorum...

velakin bunlar fiili destekler değillerdi...

çünkü bunu üstad da istememiştir...


Aziz, sıddık kardeşlerim,
Size, şahsıma ait birkaç meseleyi beyan etmek kalbime ihtar edildi.
Evvelâ: Bazı has kardeşlerim şahsıma hizmette dikkatsizlik ettiklerinden, onların bana karşı acımasını noksan gördüğümden bazan hiddet ve tekdir ettiğim vakit kalbime geldi ki:
O biçareler ziyade hüsn-ü zanla tahmin ediyorlar ki, "Üstadımız istese belki bazı ruhanîler, cinnîler de hizmet edecekler, belki ediyorlar. Hizmet-i Nuriyede inayetin aşikâre cilvesi gösteriyor ki, onun şahsının perişaniyetine meydan verilmiyor ve şefkatimize muhtaç değil" diye, hizmette bazı kusurları oluyor. Hattâ bugün de birisi araba getirecekti; dikkatsizlik yüzünden ben yayan çıktım, bir saatte on saat kadar zahmet çektim. Ben de birkaç gün evvel böyle kusuru yapanlara demiştim, tekrar edeceğim. Siz de dinleyiniz:
Nasıl ki Risale-i Nur'u ve hizmet-i imaniyeyi, dünyevî rütbelerine ve şahsım için uhrevî makamlarına âlet yapmaktan sırr-ı ihlâs şiddetle beni men ettiği gibi; öyle de, Kendi şahsımın istirahatine ve dünyevî hayatımın güzelce, zahmetsiz geçmesine, o hizmet-i kudsiyeyi âlet yapmaktan cidden çekiniyorum. Çünkü, uhrevî hasenatın bâki meyvelerini fâni hayatta cüz'î bir zevk için sarf etmek, sırr-ı ihlâsa muhalif olmasından, kat'iyen haber veriyorum ki, târikü'd-dünya ehl-i riyâzetin arzu ve kabul ettikleri ruhânî, cinnî hüddamlar bana hergün, hem aç olduğum zamanda ve yaralı olduğum vakitte en güzel ilâç getirseler, hakikî ihlâs için kabul etmemeye kendimi mecbur biliyorum. Hattâ berzahtaki evliyadan bir kısmı temessül edip bana helva baklavaları hizmet-i imaniyeye hürmeten verseler, yine onların elini öpüp kabul etmemek ve uhrevî, bâkî meyvelerini dünyada fâni bir surette yememek için, nefsim de kalbim gibi kabul etmemeye rıza gösteriyor. Fakat kast ve niyetimiz olmadan, inayet cihetinde gelen bereket gibi ikrâmât-ı Rahmâniye, hizmetin makbuliyetine bir alâmet olduğundan, nefs-i emmâre karışmamak şartıyla ruhumla kabul ederim. Her neyse, bu mesele bu kadar kâfi.
Emirdağ Lâhikası | Afyon Hapsinden Sonra Emirdağı´nda Yazılan Mektuplar | 260
Sözlerin kalbinin sesi ve yansıması değil ise, gevezeliğin manası ne...?...

6

08.03.2007, 08:49

Alıntı

Risâle-i Nur ve Hz. Ali

Risâle-i Nur eserlerini okuyanlar, bu eserlerde Hz. Ali'ye ve çeşitli vasıflarına sıkça atıfta bulunulduğuna şahit olmuşlardır.

Hatta Risâle-i Nur'da en sık ismi geçen sahabi Hz. Ali'dir.1

Bu çalışmamızda, Risâle-i Nur'da Hz. Ali'nin üzerinde durulan, atıfta bulunulan, önemsenen ve haliyle örnek olarak bizlere sunulan hususiyetleri ile Hz. Ali'nin Risâle-i Nur'la olan ilgisi üzerinde durulacaktır.

Bediüzzaman, eserlerinde Âl-i Beyt'in mânevî şahsiyetinin mümessili hasebiyle, Hz. Ali'ye çok ehemmiyet verir. Bunun en önemli sebebi, ıslâm tarihinden bu yana Al-i Beyt tarafından yerine getirilmiş olan Kur'ân ve ıslâm'a hizmet metodu ve misyonunun Risâle-i Nur talebelerince tevarüs edilmiş olması ve bu mirasa sahip çıkılmasıdır.

Bediüzzaman, hem kendisi hem de Risâle-i Nur ve Risâle-i Nur talebeleri ile Hz. Ali, Hz. Hasan ve başta şâh-ı Geylani olmak üzere Ehl-i Beyt arasında ciddi mânevî bir münasebet görür. Bu hususta Risâle-i Nur metinleri içinde telif edilmiş olan "Sekizinci şuâ", "On Sekizinci Lem'a", "Yirmi Sekizinci Lem'a" ile Gavs-ı Azam'ın Kerâmet-i Gaybiyesi hakkındaki "Sekizinci Lem'a"da genişçe izahlar ve değerlendirmeler yapılmıştır.

Bediüzzaman, kendisini Hz. Ali'nin mânevî bir evladı, Al-i Beyt'in bir ferdi olarak takdim eder. Kendi ifadesi ile: "Gerçi manen ben Hz. Ali'nin (r.a.) bir veled-i mânevîsi hükmünde, ondan hakikat dersini aldım. Ve Âl-i Muhammed Aleyhisselam'ın bir mânâda hakikî Nur şakirtlerine şamil olmasından ben de Âl-i Beyt'ten sayılırım."2 der. Nesep olarak da kendisinin hem Hasenî hem de Hüseynî olduğunu ifade ettiği bazı kaynaklarda yer almaktadır.3

Bediüzzaman'ın yukarıdaki mânâyı teyid eden başka bir ifadesi de şu şekildedir: Ben üveysi bir tarzda bir kısım hakikat ilmini Hüccetü'l-ıslâm ımam-ı Gazali'den almışım. şimdi anlıyorum ki, ımam-ı Gazali aynı dersi üveysi bir tarzda ımam-ı Ali'den almıştır. "Demek ımam-ı Ali'nin mühim bir şakirdi olan ımam-ı Gazali'nin (k.s) başı üstünde bu biçare talebesine şefkatkârane, tesellidarane, en sıkıntılı bir anda bakması, acib değil belki lazımdır."4

Bilindiği gibi, üveysilik, üveysi tarz v.b. ıstılahlar özellikle ıslâm tasavvufunda Veysel Karani (r.a.) ile Peygamber Efendimiz arasında vicahen ve şifahen; yani yüz yüze olmayan, mânevî olarak tesis edilen bağlılık ve münasebete telmihen kullanılmaktadır. Veysel Karani nasıl ki, Hz. Peygamber'i görmeden onun dersini talim etmişse, Bediüzzaman da, Gavs-ı Azam (k.s), Zeynelabidin (r.a.), Hz. Hasan ve Hüseyin vasıtası ile Hz. Ali'nin dersini talim emiştir.5

ışte Bediüzzaman, kendisi ile Hz. Ali arasında da bu duruma benzer bir ilişki olduğunu ve dolayısıyla kendisi ve Nur Talebelerinin hizmet dairelerinin bu sayılan zatların hizmet daireleri ile aynı olduğunu beyan etmektedir. Keza Bediüzzaman, Emirdağ Lahikası isimli eserinde, Hz. Ali'nin, Risâle-i Nur'un üstadı ve kendisinin de hakaik-i imaniyede hususi üstadı olduğunu ve Risâle-i Nur'a Celcelutiye kasidesinde rumuzlu işaretiyle pek çok alakadarlık gösterdiğini beyan eder.6

Nur Külliyatı'nda, "Risâle-i Nur, Âl-i Beyt ve ımam-ı Ali'nin bir mânevî hediyesi ve eseri olarak" takdim edilir.7 Ayrıca " Nur şakirtleri'nin üstadı ımam-ı Ali olduğu"8 ve "Nurun mesleğinde hubb-u Âl-i Beyt'in esas olduğu"9 beyan edilir.

Hz. Ali, Risâle-i Nur'da, Kur'ân-ı Mucizü'l-Beyan'ın en mühim bir talebesi, Kur'ân ilimlerinin birinci naşiri10 ve Âli Beyt'in mânevî şahsiyetinin temsilcisi11 olarak vasıflandırılmıştır.

Risâle-i Nur'da; Peygamber Efendimizin, nazar-ı nübüvvetle ileride Hz. Ali'nin çok musibet ve ithamlara maruz kalacağını görerek onu ümitsizlikten ve ümmeti de onun hakkında su-i zandan kurtarmak için "Ben kimin efendisiysem, Ali de onun efendisidir."12 mealindeki hadis-i şerif nakledilir.13

Ayrıca, Nur Külliyatı'nda, Hz. Peygamber'in, kendisi dahil olmak üzere, abasını Hz. Ali'nin de içlerinde bulunduğu beş kişi üzerine örtmesi ile "Hamse-i Âl-i Aba"dan sayıldığı ve Hz. Peygamberin bu hareketiyle Hz. Ali'yi istikbalde çıkacak olan dahili fitneler dolayısıyla onu ümmet nazarında aklama gayesini güttüğü ifade edilmektedir.14

Bediüzzaman, Hz. Peygamber'in (a.s.m) Hz. Ali'nin şiasına olan övgüsünün, Ehl-i Sünnet ve Cemaat'e ait olduğuna, zira Hz. Ali'ye olan muhabbetlerinin dengeli ve istikametli muhabbeti temsil ettiğine ve hadisçe bildirilen tehlikeli ifrat-ı muhabbetten sakındıklarına dikkati çeker.15

Risâle-i Nur'da, halifeliğin kendisinden zorla alındığı bağlamındaki bir soruya cevap sadedinde, Hz. Ali'nin kendisinden önceki halifelerin şeyhülislamlığını yaptığını, şâyet onları ve onların idaresini benimsemezse kesinlikle bu görevi kabul etmeyeceğini, haliyle halifeliğin kendisinden zorla alındığını iddia edenlerin sözlerinin hakikat olmadığını ve bu iddianın, Hz. Ali'yi, "olduğu gibi görünmeme", yani "takiyye" yaptığı şeklinde bir istifhamı ihtiva ettiği beyan edilir.16

Hz. Peygamber'in neslinin devam ettiricisi olarak Hz. Ali üzerinde durulur. Peygamberimizin "Allah her peygamberin neslini kendi sulbüne koydu, benim sulbümü ise Ali'nin sulbüne koydu" keza, "Ben ilmin şehriyim, Ali ise onun kapısıdır" hadis-i şerifleri nakledilir.17

Bediüzzaman, Fetih Sûresi'nin son âyetinin18 Hz. Ali ile ilişkisini kurar. Bu âyeti; saltanat ve hilâfete tam liyakatle ve kahramanlıkla girdiği halde, zühd, ibadet, fakr ve iktisadı seçen, rüku ve sücuddaki devamı herkesçe teslim edilen Hz. Ali'nin, (r.a.) gelecekteki durumunu ve o fitneler içindeki çarpışmalar sebebiyle mesul olmadığını, isteğinin Allah rızasını kazanmak olduğunu haber verdiği şeklinde tefsir eder.19

ısm-i Azam'ın herkes için bir olmadığı, Meselâ Hz. Ali için ısm-i Azam'ın, "Ferd, Hay, Kayyum, Hakem, Adl ve Kuddüs" olmak üzere altı olduğunu izah sadedinde Hz. Ali'nin ismi geçer.20 Hz. Ali'nin bu değerlendirmesini Bediüzzaman aynen kabul etmiş olmalı ki, bu isimlerin genişçe izah edildiği "Esma-i Sitte" Risâlesi olarak bilinen 30. Lem'a'yı telif etmiştir.

Hz. Ali'nin, tahdis-i nimet olarak ilminin genişliğine ve şümulüne işareten "Evvel-i dünyadan kıyamete kadar ulum-u esrar-ı mühimme bize meşhud derecesinde inkişaf etmiş, kim ne isterse sorsun. Sözümüze şüphe edenler zelil olur." sözüne dikkat çekilir.21

Yine Risâle-i Nur'da, Hz. Ali, esrar-ı huruf ve cifir ilminde üstad-ı mutlak olarak tavsif edilmektedir.22

Bediüzzaman'ın vefatından önce talebelerine verdiği önemli bir ders olan son mektubunda "Kur'ân'a hizmetteki acib ihlası nereden ders aldın?" mealindeki bir soruya cevap sadedinde "iki noktadan" diye cevap veriyor. Verilen cevabın ikinci noktasında, Hz. Ali'nin ihlas ve ubudiyetteki hassasiyetini şu örnekle nazar-ı dikkate sunuyor: Kendi şahsını ve hayatını düşünmeyerek, tam huzur içinde namazını eda edebilmek için, namaz esnasında kendisine tam bir emniyet sağlayacak bir muhafız ifriti dergâh-ı ılâhî'den niyaz etmiş.23 Yine aynı yerde Hz. Ali kahraman-ı ıslâm olarak nitelendirilir.24

Risâle-i Nur'da, Hz. Ali'nin çok önemsenen bir yönü de adalet timsali oluşudur. Hz. Ali hilâfet-i ıslâmiye'yi Kur'ân'da mevcut ve kendisinden önceki üç halife döneminde de tatbik edilmiş olan "adalet-i mahza" esasları üzerine oturtmak istemiş ve bu istikamette içtihadda bulunmuştur. "Cemel Vak'ası" olarak tarihe geçmiş olan hadise aslında Hz. Ali'nin temsil ettiği "adalet-i mahza" ile muhaliflerinin temsil ettiği "adalet-i izafiye"nin çatışmasıdır. Bediüzzaman bu tartışmada Hz. Ali'nin isabet; muhaliflerinin ise hata ettiğini beyan eder.25

Nur Külliyatı'nın en önemli Risâlelerinden olan Uhuvvet Risâlesi'nde, Hz. Ali ihlâs timsali olarak tanıtılır ve bu bağlamda aşağıdaki menkıbe bize örnek olmak üzere aktarılır. "Bir vakit ımam-ı Ali bir kâfiri yere atmış, kılıncını çekip keseceği zaman, o kâfir ona tükürmüş. O, kâfiri bırakmış, kesmemiş. O kâfir, ona demiş ki: 'Neden beni kesmedin?' Dedi: Seni Allah için kesecektim. Fakat bana tükürdün, hiddete geldim, nefsimin hissesi karıştığı için ihlâsım zedelendi. Onun için seni kesmedim. O kâfir ona dedi 'Beni çabuk kesmen için (maksadım) seni hiddete getirmekti. Madem dininiz bu derece safi ve halistir; o din haktır.' dedi."26

Bediüzzaman sair ıslâm âlimleri gibi Hz. Ali için, "şah-ı Velâyet" ve "fütuhat-ı ıslâmiye'nin pehlivanı" unvanını kullanır.27

Risâle-i Nur ile Hz. Ali arasındaki önemli bir bağlantı ve kesişme noktası da Bediüzzaman'ın, dolayısıyla "Nur Talebelerinin" evradları içine girmiş duâ metinlerinde görülmektedir. Bunları çok kısa bir şekilde tanıttıktan sonra bunlarla irtibatlı olarak sayabileceğimiz ebced ve cifir ilmine de atıfta bulunacağız.

a- Celcelutiye: Hz. Ali'ye ait bir kaside olan ve menşei vahye dayanan28 bu kaside, ımam-ı Gazali gibi bir çok imamların şerhine mazhar olmuştur. Cifirli, ebcedli ve sırlı bir kaside olarak tavsif edilmektedir.29 Bu kasidenin özellikleri ile Risâle-i Nur ve müellifine olan işaretleri "Sekizinci şuâ" ile "Yirmi Sekizinci Lem'a" da etraflı bir şekilde anlatılmaktadır.

b- Ercuze: Hz. Ali tarafından vezinli olarak yazılan ve gelecekten haber veren meşhur bir kasidedir. Bediüzzaman, bu kasideden hem ıslâm'ın ilk dönemi, hem de Risâle-i Nur'la ilgili bir kısım vakaları cifir ve ebced hesabıyla istihrac eder.30 Bu kaside ile ilgili geniş malumat "On Sekizinci Lem'a" da yer almaktadır.

c- Sekine: Sükun ve itminan, temkin, nefisteki telaşın kesilmesi ile hasıl olan kalp huzuru ve sükuneti şeklinde tanımlanır. Hz. Ali'ye atfedilen ve menşe itibariyle aslı vahye31 dayanan, kalp rahatlığı ve kuvveti veren çok mühim bir duâdır. ıçerisinde 19 harfli 19 âyet bulunmakta olup, ısm-i Azam'ı da ihtiva ettiği rivâyet edilmektedir. Bediüzzaman, her gün bir çok kere bu isimleri zikir suretinde tekrar etmiştir.32

d- Cevşenü'l Kebir: Matbu Cevşen'in hemen girişinde bu duâ ile ilgili olarak; "Hz. Peygamber'e (asm) Cebrail Aleyhisselam'ın vahiy ile getirdiği ve 'zırhı çıkar bunu oku.' dediği gâyet yüksek ve çok kıymettar bir münâcât-ı Peygamberîdir ki; Zeynelabidin'den (r.a.) tevatürle rivâyet edilmiştir." notu bulunmaktadır. Bu duânın Peygamberimiz (asm) tarafından hususî olarak Hz. Ali'ye talim edildiği rivâyet edilmektedir. Bediüzzaman, Sünnî ana kaynaklarda yer almayan Cevşenü'l Kebir'i Ehl-i Sünnet'e tekrar tanıtır.33 Ve Cevşen'i Ehl-i Beyt'in mânevî gâyet mühim bir mirası ve maden-i feyzi olarak vasıflandırır.34 Bediüzzaman, Cevşenü'l Kebir'i kendisine üstad yaptığını ve günlük vird olarak okuduğunu beyan etmektedir.35 Gerek Bediüzzaman'ın hayatında ve gerekse Risâle-i Nur'a menşe ve mehaz olması açısından Cevşen'in yeri ve etkisi büyüktür.36

e- Cifir ve ebced ilmi: Bediüzzaman'ın Hz. Ali ile münasebetini gösteren unsurlardan biri de ebced ve cifir ilmidir.37 Hz. Ali'nin istikbale ait bir çok işareti bu ilimleri kullanarak verdiği, Nur Külliyatı'nın muhtelif yerlerinde geçmektedir.38 Hz. Ali, Nur müellifini adeta verdiği bu gaybî haberlerin şifresini çözecek bir muhatap olarak görmüştür. Risâle-i Nur'da, Hz. Ali'ye atfedilen ehemmiyet hem ondaki mesajların çokluğundan, hem de Bediüzzaman'ın, küfrü mutlaka karşı ısevilerin dindar ruhanileri dahil, bütün iman ehlini, birlik ve beraberliğe çağırma dâvâsında, Hz. Ali sevgisini öne çıkaran şiî ve Alevî Müslümanlara ulaşmada Hz. Ali'nin bir ortak payda, sağlam bir köprü oluşu etkili olmuş olabilir.39


Sonuç

Hz Ali'nin Risâle-i Nur'a bu derece alâkadarlığı ve Risâle-i Nur'da, Hz. Ali'nin gerek şahsının sahip olduğu yüksek meziyetlerin ve gerekse hilâfeti zamanında uyguladığı "adalet-i mahza" anlayışının çağımız iman ve Kur'ân hizmetkârlarına numune-i imtisal olarak takdimi elbette çok anlamlıdır. Bu durum şükrü gerektiren bir mazhariyet olduğu kadar; büyük ve ağır bir vazifeyi omzuna almış olmanın büyük ve hassas sorumluluğunu da beraberinde getirmektedir. Bu sorumluluğun ana ögesini ise "ihlâs "oluşturmaktadır. Bediüzzaman, bu hususu, havf-reca, celâl-cemal, takdir ve ikazı içinde barındıran bir üslûpla, şöyle dile getiriyor:

"Bilirsiniz ki, Hazret-i Ali (r.a.), o mucizevâri kerametiyle ve Hazret-i Gavs-ı Âzam (k.s.) o harika keramet-i gaybiyesiyle, sizlere bu sırr-ı ihlâsa binaen iltifat ediyorlar. Ve himâyetkârâne teselli verip hizmetinizi mânen alkışlıyorlar. Evet, hiç şüphe etmeyiniz ki, bu teveccühleri ihlâsa binaen gelir. Eğer bilerek bu ihlâsı kırsanız, onların tokadını yersiniz."40




Dipnotlar

1. Hz. Ebubekir'in 44, Hz. Ömer'in 41, Hz. Osman'ın 17 ayrı yerde ismi geçmesine mukabil H. Ali'nin tam 157 yerde ismi geçmektedir.
2. Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 261.
3. Abdulkadir Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, C. I, s. 36.
4. Bediüzzaman Said Nursî, Lem'alar, s. 327.
5. Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 61.
6. Nursî, a.g.e., s. 200.
7. Nursî, a.g.e., s. 143.
8. Nursî, a.g.e., s. 210.
9. aynı yer.
10. Bediüzzaman Said Nursî, Lem'alar, s. 424.
11. Nursî, a.g.e., s. 29.
12. Tirmizi, Menakıb:19.
13. Lem'alar, s. 29.
14. a.g.e., s. 97.
15. a.g.e., s. 30.
16. a.g.e., s. 31.
17. a.g.e., s. 335.
18. Fetih Sûresi: 29.
19. Lem'alar, s. 37.
20. a.g.e., s. 332.
21. Risâle-i Nur Külliyatı, Nesil Yay., s. 2079.
22. Nursî, Lem'alar, s. 325.
23. Nursî, Emirdağ Lâhikası, s. 218-19. Bu niyazda, ıkinci Lem'a'da zikredilen, Hz. Eyyub'un, şahsının çektiği sıkıntıyı nazara almayıp, şifa için duâsını erteleyip ne zaman ki hastalığı ibadet yapmasına engel olmaya başladı, ellerini açıp "Ya Rab! Zarar bana dokundu. Lisanen zikrime ve kalben ubudiyetime halel veriyor" diye duâ etmesindeki incelik ve nükteyi görmek mümkündür.
24. a.g.e., aynı yer.
25. Nursî, Mektubat, s. 50.
26. a.g.e., s. 259.
27. Bediüzzaman Said Nursî, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 113.
28. a.g.e., s. 112.
29. Nursî, Lem'alar, s. 325.
30. a.g.e., s. 191.
31. Buradaki vahiy kavramının Peygamberlere gelen vahiy ile karıştırılmaması gerekir. Zira arada mahiyet ve derece farkı vardır.
32. Nursî, Lem'alar, a.g.e., s. 197,336; Sikke-i Tasdik-i Gaybi, s. 109.
33. Bediüzzaman'ın Ehl-i Sünnet ve şia arasındaki birleştirici vasfı burada da kendisini gösterir.
34. Nursî, Lem'alar, a.g.e., s. 336.
35. aynı yer.
36. Cevşen ile ilgili geniş bilgi için bkz. Peygamberimizin Cevşen Duâsı, ıttihad Yayınları, ıstanbul 1996; Abdulkadir Badıllı, Risâle-i Nur'un Kudsi Kaynakları, Envar Neş. ıstanbul 1994, s. 412.
37. Bu ilim ile ilgili olarak Bkz. Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, ıstanbul 1993. C. I, s. 287-88.
38. Badıllı, a.g e., s. 925-995.
39. ıbrahim Canan, Alevilik Sünnilik Meselesi, ıstanbul 2002. s. 53. Benzer bir değerlendirme Türk-Kürt ilişkisi noktasında da yapılabilir. Bediüzzaman'ın Kürt bir coğrafyada dünyaya gelmesine, zamanın tedris dilinin Arapça olmasına rağmen, eserlerini Türkçe olarak yazması, hayatının önemli bir kısmının Türkler arasında geçmiş olması ve kendisine hizmet eden talebelerinin ekserisinin Türk olması ve meşhur bir siyasetçinin deyimi ile, "Nur Talebelerinin Türk'ü, Türkçü değil; Kürd'ü, Kürtçü değil" tesbitinden de yola çıkarak, Türk-Kürt gerginliğinin giderilmesinde Risâle-i Nur, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonrada ortak payda oluşturma, iman kardeşliğini pekiştirme fonksiyonunu icra edecektir.
40. Nursî, Lem'alar, s. 224.


http://www.risaleara.com/makaleler.asp?id=9&islem=oku&p=1

7

08.03.2007, 10:00

Ercuze'ye nasıl ulaşabiliriz?

Geniş bilgi için Allah razı olsun.

Ben haddimi aşarak bir şey söylemek istiyorum.

Bazı yerel sohbetlerde terğip adına bazı kerametli olaylar anlatılıyor. Benim hoşuma gidiyor. Ancak, bu meseleler sadece ve sadece Risale-i Nur'a sempati duyduğuna emin olduğunuz kişilere anlatmakta fayda var.
ınanın bana o kadar su-i istimale uğruyor ki anlatılan kerametli bir kıssadan sonra bire bir kaıtlarak ortalarda dolaşıyor.

Risale-i Nur talebeleri ve namzetleri keramet peşinde koşmaması gerekir bilmese bile olur.
Umarım bu samimi ama haddimi aşan uyarıdan kırılan olmaz.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

8

08.03.2007, 15:29

Alıntı sahibi ""Ceka""

Ercuze'ye nasıl ulaşabiliriz?


Ahmed Ziyaüddin Gümüşhanevi Hz.nin Mecmûat'ül Ahzab adlı büyük dua kitabının 582. sayfasından, 597. sahifesine kadar olan kısım ercüzeymiş..

orjinaline bakmak lazm bulamadım ama araştırıyorum.. yoruldm :|

9

09.03.2007, 04:14

Allah hepinizden razi olsun .. sizleri firdevs cennetine alsin ..

cok ehemmiyetli bilgiler aldigima inaniyor ve bu ilmi inshaallahü teala amele gecirmeyi umid ederek sizlere Allahin selameti üzerinize olsun diyerek tesekkur ediyorum ..

selametle

10

19.11.2009, 22:56

CEVAP: Bazı Risale-i Nurların isimlerini Hz.Ali(ra)´mı koydu?

isittimki bazi risale-i nurlarin eserlerin ismini manevi bir alanda Hz. Ali(r.a) Üstadimiza bildirmis.. böyle birsey varmidir? ..



Asa-yı Musa mecmuasının başında bu gelen ve çizgiyle işaret edilen fıkra yazılsa münâsibtir.
İsteyen, bu mektubun başındaki kısmını da beraber yazabilir.


İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Celcelutiye'sinde pek kuvvetli ve sarahate yakın bir tarzda

Risale-i Nur dan ve ehemmiyetli risalelerinden aynı numara ile haber verdiğini,

Yirmi sekizinci Lem a ile Sekizinci Şua tam ispat etmişler.

İmam-ı Ali Radıyallahü Anh, Risale-i Nur'un en son risalesini Celcelutiye de
-1 - fıkrasıyla haber veriyor.

Biz bir iki sene evvel Ayetü'l-Kübrâ'yı en son zannetmiştik.

Halbuki şimdi altmış dörtte telifçe Risale-i Nur'un tamam olması ve bu cümle-i Aleviyenin mealini,

yani, karanlığı dağıtacak, asa-yı Musa (Aleyhisselam) gibi ışık verecek, sihirleri ibtal edecek" bir risaleden haber vermesi;

ve bu mecmuanın "Meyve" kısmı bir müdafaa hükmüne geçip başımıza çöken dehşetli, zulümlü zulmetleri dağıttığı gibi,

"Hüccetler" kısmı da, Nurlara karşı cephe alan felsefe karanlıklarını izale edip Ankara ehl-i vukufunu teslime ve tahsine mecbur etmesi;

ve istikbalde zulmetleri dağıtacak çok emareler bulunması;

ve asa-yı Musa (Aleyhisselamın) bir taşta on iki çeşme akıtmasına ve on bir mucizeye medar olmasına mukabil ve müşabih bu son mecmua dahi,

"Meyve", on bir mesele-i nuraniyesi ve "Hüccetullahi l-Baliğa" kısmı on bir hüccet-i katıası bulunması cihetinde bize kanaat verdi ki,

İmam-ı Ali Radıyallahu Anh, o fıkra ile doğrudan doğruya bu Asa-yı Musa ismindeki mecmuaya bakar ve ondan tahsinkarane haber verir.


Bkz. 1018, dip not: 1. Buhari, Cihat: 102; Ebu Davud, İlim: 10; Darimi, İlim:10; el-Münavi, Feyzü l-Kadir: 6:359, hadis no: 9606.

1 Asa-yı Musa ismiyle zulmeti aydınlattı.

Emirdağ Lâhikası - 130

11

24.11.2009, 10:20



YEDİNCİ REMİZ:


Hazret-i İmâm-ı Ali Radıyallâhü Anh, nasıl ki,

-1-

diye birinci fıkrasıyla Yedinci Şuaya işaret etmiş;

öyle de, aynı fıkra ile, Âlî Bir Tefekkürnâme ve Tevhîde Dâir Yüksek Bir Mârifetnâme nâmında olan Yirmi Dokuzuncu Arabî Lem'aya dahi işaret eder.

İkinci fıkrasıyla İsm-i Âzam ve Sekîne denilen esmâ-i sitte-i meşhûrenin hakîkatlerini

gâyet Âlî bir tarzda beyân ve ispat eden ve Yirmi Dokuzuncu Lem'ayı takib eyleyen Otuzuncu Lem'a nâmında Altı Nükte-i Esmâ risâlesine



cümlesiyle işaret ettiğinden; sonra akabinde, risâle-i esmâyı tâkip eden Otuz Birinci Lem'anın Birinci Şuayı olarak,

otuz üç âyet-i Kur'âniyenin Risâle-i Nur'a işârâtını kaydedip,

hesâb-ı cifrî münâsebetiyle, baştan başa ilm-i huruf risâlesi gibi görünen ve bir mu'cize-i Kur'âniye hükmünde bulunan risâleye



kelimesiyle işaret edip, derâkab



kelâmıyla dahi, risâle-i hurûfiyeyi takip eden ve el-Âyetü'l-Kübrâ'dan

ve başka Resâil-i Nuriyeden terekküb eden ve Asâ-yı Mûsâ nâmını alan

ve asâ-yı Mûsâ gibi dalâletin ve şirkin sihirlerini ibtâl eden Risâle-i Nur'un şimdilik en son ve âhir risâlesine

"Asâ-yı Mûsâ" nâmını vererek işaretle beraber, mânevî karanlıkları dağıtacağını müjde ediyor.

Mektubat - 447

12

24.11.2009, 13:28

''İmam-ı Ali ( Radıyallahu Anh) Risale-i Nur ile çok meşguldür. Mecmuundan haber verdiği gibi , kıymettar risalelerine de işaret dercesinde remz edip ima ediyor. Eğer sarih bir surette gaybdan haber vermek ( çok zararları bulunduğundan, hikmete münafi olduğu cihetle) Hikmet-i İlahiye tarafindan yasak olmasaydı tasrih edecekti . ''
Şualar. 8. Şua

Sekizinci Şua'yı tahkikle okuduğumda , zannediyorum ki , Celcelutiye baştan sona Üstadımızdan ve Risale-i Nurlar'dan bahsediyor. Sanki Celcelutiye'nin yazdırılış gayelerinden biride Ümmete Ahirzaman'da gelecek olan Mehdi'yi ve O'nun eseri Risale-i Nur'u müjdelemek içindir diye anlıyorum.

13

26.11.2009, 16:35

Ne fark eder ki? Böyle meseleler devede kulak kalıyor. Adını kim koymuşsa koymuş, ben bi kitabın içinde yazanlara bakarım arkadaşım!

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

14

29.11.2009, 02:13

Kardesim Hazreti Ali gibi biri Risale-i Nur ile alakali ise ve ismine kadar aciklamissa bunda akil sahipleri icin büyük hikmetler var..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Muhammed

Moderatör

  • "Muhammed" bir erkek

Mesajlar: 1,122

Konum: The Collection of Risale-i Nur

Meslek: The Collection of Risale-i Nur

Hobiler: The Collection of Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

15

29.11.2009, 10:12

Zaten Risale-i Nurların içinde geçen ifadeler zikrediliyor...
Bismillahirrahmânirrahîm

" Dedim:''Çok yalnızım.”
Dedi: “Ben sana çok yakınım
.”


Bakara: 186 Ayeti Kerime

16

30.11.2009, 11:38

Kardesim Hazreti Ali gibi biri Risale-i Nur ile alakali ise ve ismine kadar aciklamissa bunda akil sahipleri icin büyük hikmetler var..
Ben bilinmeyenlere değil, bilinenlere talibim...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir