Giriş yapmadınız.

1

02.03.2007, 17:54

Lezzeti şükür için istemek...

Bir zaman, Hazret-i Gavs-ı Âzam (k.s.) şeyh Geylânî’nin terbiyesinde, nazdar ve ihtiyare bir hanımın birtek evlâdı bulunuyormuş. O muhterem ihtiyare, gitmiş oğlunun hücresine, bakıyor ki, oğlu bir parça kuru ve siyah ekmek yiyor. O riyazattan zaafiyetiyle, validesinin şefkatini celb etmiş. Ona acımış. Sonra Hazret-i Gavs’ın yanına şekvâ için gitmiş. Bakmış ki, Hazret-i Gavs, kızartılmış bir tavuk yiyor. Nazdarlığından demiş:
"Yâ Üstad! Benim oğlum açlıktan ölüyor; sen tavuk yersin!"
Hazret-i Gavs tavuğa demiş: "Kum biiznillâh!" O pişmiş tavuğun kemikleri toplanıp tavuk olarak yemek kabından dışarı atıldığını, mutemet ve mevsuk çok zatlardan, Hazret-i Gavs gibi kerâmât-ı harikaya mazhariyeti dünyaca meşhur bir zâtın bir kerameti olarak, mânevî tevatürle nakledilmiş. Hazret-i Gavs demiş: "Ne vakit senin oğlun da bu dereceye gelirse, o zaman o da tavuk yesin."
ışte, Hazret-i Gavs’ın bu emrinin mânâsı şudur ki: Ne vakit senin oğlun da ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri yiyebilir.


Burdaki nükte çok dikkatimi çekti, tefekkür ettim ama bi anlatabilsem. Kalbe doğan dile dökülmüyor.

Bu zamanda lezzeti gerçekten şükür için isteyen kim olabilir, ya midemizi/ya lezzetimizi düşünür dururuz. Yada cebimizdeki para miktarınca doyarız. Oysaki ihlas ve takva ile lezzeti şükür için istemek... Nasıl olacak?


mustecir

Stajyer

Mesajlar: 59

Konum: Istanbul

Meslek: Öğrenci

  • Özel mesaj gönder

2

02.03.2007, 18:43

Kardeşim ben de bu meseleyi her okuduğumda ürperdiğimi hissediyorum. Herhalde tam bir "huzur" halidir o nimeti şükür için istemek veya mesela Eyüp a.s gibi sıhhati yalnız ibadetimize mani olacağını anlayınca istemek...Ama şöyle teselli buluyorum biraz: Risale vasıtasıyla içinde bulunduğumuz tefekkür tariki belki bizim için bu daimi huzur ve imani bakışı kazandırabilir.ımam-ı Rabbaninin belirttiği gibi bütün tarikatlarin maksadı madem hakaik-ı imaniyenin inkişafıdır. Ve madem o Hz Gavsın talebesinin riyazeti de bu nevi tefekkürü kazanmak içindir. O halde belki biz sürekli olmasa da en azından bu nükteyi hatırlayınca bu tefekküri boyuta girebileceğimizden o hakikati yakalayabiliriz inşallah...
Tuuba lilgureba!

YaMusaB

Stajyer

Mesajlar: 154

Konum: KaFKasYa

Meslek: TaleBe

  • Özel mesaj gönder

3

17.03.2007, 08:49

Ben ilk defa okudum Allah razı olsun. Gerçekten müthiş.

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

4

18.03.2007, 12:40

risale-i nur penceresinden baktığımızda görüyorum ki;

cenab-ı hak verdiği nimetlerin insanda tezahür etmesini istiyor. malum üstad diyor ki hediye veren hediyesini alanın üzerinde görmek ister . evet cenab-ı hak eger zenginlik verdiyse bunu kulunda görmek ister. . biz eger lezzetleri tadarken zikir, fikir ve sükür üçlüsünü uygularsak zaten lezzetleri cenab-ı hak namına tatmıs oluruz. diye düşünüyorum.

5

18.03.2007, 14:01

bismillah

hadise söyle gelismistir,yasli bir kadin cocugunu terbiye etmesi icin,zamanin büyüklerinden seyh Abdulkadiri geylani hazretlerinin r.a terbiyesine vermistir,birgün cocugunun kapali oldugu kulubenin yanindan gecerken cocugunun kuru ve yanik bir ekmek parcasi yedigini görür,sefkatine dokunur,gider bakarki seyh Abdulkadiri geylani hazretleri r.a kizarmis tavuk yemektedir,kadin sefkatinden ve rikkatinden derki ya seyh benim evladim kuruekmek yer sen ise kizarmis tavuk yersin ,seyh Abdulkadiri geylani hazretleri r.a o tavuk kemiklerine söyle hitab eder kum biiznillah Allahin izniyle kalk ,o kemikler toparlanir bir tavuk olup gider,üstadimiz bu misali iktisat risalesinde vermektedir,simdi gelelim mevzumuza ,insanlar buluinduklari merhalelerde ellerine gecen nimetlere karsi gösterdikleri tavir muamele sekilleri zikredilemktedir ,bir fabrika kapisindaki yasakci matbaai kudretin nimetlerinin bir müfettisi ayri ayri makamlardir ,zikredilen makam sükür makami olup ,en üst meratiblerdendir ,üstadimiz bunun anlasilmasi icin söyle ifade etmistir,seyh Abdulkadir geylani hazretleri r.a demis ,ne zaman senin oglunda bu seviyeye gelse ve lezzeti sükür icin istese o vakit oda kizarmis tavuk yiyebilir.Yani demiski ne vakit bir insanin akli midesien kalbi nefsine ruhu cesedine galip gelse ve lezzetide sirf sükür icin istese o vakit bu lezziz taamlardan yiyebilir.

Üstadimiz bir kelemin anlasilmasi icin ,kelamlardaki mertebelere dikkat edilmesini zikretmis,´mutekellim muhatab makam mevzu buna dikkat etmek gerekir,mütekellim asrinin en buyuk mursidi seyh Abdulkadiri geylani hazretleridir r.a muhatab oglu namina annesidir yani terbiyede bulunan tarikatin merhalelrinde yükselmeye calisan bir müriddir ,makam irsad makamidir mevzu irsadin ululi ile ilgilidir ,bu mevzuya bu nazarla bakilirsa hersey yerli yerine oturur insallah anlasilmayan yerde kalmaz,tabi anlamak mevuzuyu kulliyeten anlamak degil bizlerdeki anlayis ve ilmin seviyesi nispetinde olur...
Ümitvar olunuz..

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

6

18.03.2007, 17:51

nurhuda aklımı karıstırdı. orada üstad sadece gavs hazretlerini nazara almıyor tüm insanlığa mesaj veriyor. meseleye sadece temsildeki olayla bakmamak lazım ne diyor netice olarak?




aklimız midemize kalbimiz nefsimize ruhumuz cesedimize galip gelmeli ve lezzetide sirf sükür icin istemeli diyor ki; buda zikir, fikir ve şükürle olur.

7

19.03.2007, 00:45

zikredilen hallerin insanda vuku bulmasi icin esasli bir terbiyeden gecmesi gerekir ,orda yazilanlar hal isidir kal isi degildir ,su hal isiyle kal isini birbirinden ayird edebilirsek insallah mevzu daha güzel anlasilir.Üstad hazretleri iktisad risalesinde taban ile tavan arasinda gecilecek meratibleride anlatiyor ...
Ümitvar olunuz..

8

07.12.2009, 12:38

CEVAP: Lezzeti şükür için istemek...

Alıntı

ruhu cesedine, kalbi nefsine, aklı midesine hâkim olsa ve lezzeti şükür için istese, o vakit leziz şeyleri yiyebilir



Şükrün mikyâsı
kanaattir ve iktisattır ve rızadır ve memnuniyettir.

Şükürsüzlüğün mizanı
hırstır ve israftır, hürmetsizliktir, haram-helâl demeyip rast geleni yemektir.
.......

Lezzetli bir nimeti insan
yese, eğer şükretse,

o yediği nimet, o şükür vasıtasıyla bir nur olur, uhrevî bir meyve-i Cennet olur.

Verdiği lezzetle, Cenâb-ı Hakkın iltifat-ı rahmetinin eseri olduğunu düşünmekle,

büyük ve daimî bir lezzet ve zevk veriyor.


Bu gibi mânevî lübleri ve hülâsaları ve mânevî maddeleri ulvî makamlara gönderip,

maddî ve tüflî (posa) ve kışrî, yani vazifesini bitiren ve lüzumsuz kalan maddeleri

fuzulât olup aslına, yani anâsıra inkılâp etmeye gidiyor.

Eğer şükretmezse, o muvakkat lezzet, zeval ile bir elem ve teessüf bırakır ve kendisi dahi kazurat olur.

Elmas mahiyetindeki nimet, kömüre kalb olur.

Şükürle, zâil rızıklar, daimî lezzetler, bâki meyveler verir.

Şükürsüz nimet, en güzel bir suretten, çirkin bir surete döner.

Çünkü, o gafile göre rızkın âkıbeti, muvakkat bir lezzetten sonra fuzulâttır.

28. Mektub

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir