Giriş yapmadınız.

1

18.12.2006, 14:20

şükürsüzlük hastalığının ilacı

şükür, nimette Mün’imi görmektir

ı’lem eyyühe’l-aziz! Eğer dünyanın veya vücudun mülkiyeti, zılliyeti sende ise, taahhüt, tahaffuz, korku külfetleriyle nimetlerden lezzet alamazsın, daima rahatsız olursun. Çünkü, noksanları tedarik, mevcutları telef olmaktan muhafaza ile daima evham, korkular, meşakkatlere mahal olursun. Halbuki, o nimetler, Mün’im-i Kerîmin taahhüdü altındadır. Senin işin Onun sofra-i ihsanından yiyip içmekle şükretmektir. şükürde bir zahmet yoktur. Bilâkis, nimetin lezzetini arttırır. Çünkü şükür, nimette in’âmı görmek demektir. ın’âmı görmek, nimetin zevalinden hasıl olan elemi def eder. Zira, nimet zâil olduğundan, Mün’im-i Hakikî onun yerini boş bırakmaz, misliyle doldurur ve teceddüdünden lezzet alırsın.

Evet; “Onların duaları şu sözlerle sona erer: ‘Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsustur” (Yunus Suresi, 10:10.) olan âyet-i kerime, hamdin ayn-ı lezzet olduğuna delâlet eder. Çünkü, hamd, in’am şeceresini, nimet semeresinde gösterir. Ve bu vesileyle zeval-i nimetin tasavvurundan hasıl olan elem zâil olur. Çünkü, şecerede çok semere vardır, biri giderse, ötekisi yerine gelir. Demek hamd, ayn-ı lezzettir.

Mesnevî-i Nuriye, s. 104
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

2

18.12.2006, 22:23

Rabbim razı olsun inş.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

3

19.12.2006, 08:38

ı'lem eyyühe'l-aziz! Eğer dünyanın veya vücudun mülkiyeti, zılliyeti sende ise, taahhüt, tahaffuz, korku külfetleriyle nimetlerden lezzet alamazsın, daima rahatsız olursun. Çünkü, noksanları tedarik, mevcutları telef olmaktan muhafaza ile daima evham, korkular, meşakkatlere mahal olursun. Halbuki, o nimetler, Mün'im-i Kerîmin taahhüdü altındadır. Senin işin Onun sofra-i ihsanından yiyip içmekle şükretmektir. şükürde bir zahmet yoktur. Bilâkis, nimetin lezzetini arttırır. Çünkü şükür, nimette in'âmı görmek demektir.

ın'âmı görmek, nimetin zevalinden hasıl olan elemi def eder. Zira, nimet zâil olduğundan, Mün'im-i Hakikî onun yerini boş bırakmaz, misliyle doldurur ve teceddüdünden lezzet alırsın.

Evet; olan âyet-i kerime, hamdin ayn-ı lezzet olduğuna delâlet eder. Çünkü, hamd, in'am şeceresini, nimet semeresinde gösterir. Ve bu vesileyle zeval-i nimetin tasavvurundan hasıl olan elem zâil olur. Çünkü, şecerede çok semere vardır, biri giderse, ötekisi yerine gelir. Demek hamd, ayn-ı lezzettir.



--------------------------------------------------------------------------- -----


"Onların duaları şu sözlerle sona erer: 'Ezelden ebede her türlü hamd ve övgü, şükür ve minnet, Âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur." Yunus Sûresi: 10:10.

mesneyi nuriye-104
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

4

19.12.2006, 08:41

O halde, hem veren Bismillâh demeli, hem alan Bismillâh demeli. Eğer o Bismillâh demiyor, fakat sen de almaya muhtaçsan, sen Bismillâh de, onun başı üstünde rahmet-i ılâhiyenin elini gör, şükürle öp, ondan al. Yani, nimetten in'âma bak, in'amdan Mün'im-i Hakikîyi düşün. Bu düşünmek bir şükürdür. Sonra o zâhirî vasıtaya istersen dua et; çünkü o nimet onun eliyle size gönderildi.

mesnevi nuriye-146
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

5

19.12.2006, 08:43

ıkinci veçhi ise, in'am edene bakar ki, keremini izhar, derece-i rahmetini ilan, in'amını ifşa, esmasına şehadet eder. Binaenaleyh, tevazu, ancak birinci vecihte tevazu olabilir. Ve illa küfranı tazammun etmiş olur. Tahdis-i nimet dahi, ikinci vecihle manevi bir şükür olmakla memduh olur. Yoksa, kibir ve gururu tazammun ettiğinden mezmumdur. Tevazu ile tahdis-i nimet, şöylece bir içtimaları var:


mesnevi nuriye-192
Bugün ne kadar risalei nur okudum acaba?

Okumamışsam karlımıyım acaba?

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir