Giriş yapmadınız.

  • Konuyu başlatan "insirah"

Mesajlar: 1,518

Konum: istanbul

Meslek: NURolog

  • Özel mesaj gönder

1

11.08.2006, 11:33

Asrımızın hastalıgı

Bu asrın bir hassası şudur ki; hayat-ı dünyeviyeyi hayat-ı bakiyeye bilerek tercih ettiriyor. Yani, kırılacak bir cam parçasını bakî elmaslara, bildiği halde, tercih etmek bir düstur hükmüne geçmiş. ...

Nasıl ki bir cazibedar sefihane ve sarhoşane şaşaalı bir eğlence bulunsa, çocuklar ve serseriler gibi büyük makamlarda bulunan insanlar ve mestûre hanımlar dahi(başörtülü hanımlar dahi) o cazibeye kapılıp hakîki vazifelerini tatil ederek iştirak ediyorlar; öyle de, bu asırda hayat-ı insaniye, husûsan hayat-ı içtimaiyesi(sosyal hayatı), öyle dehşetli fakat cazibeli ve elîm fakat meraklı bir vaziyet almış ki, insanın ulvî latîfelerini ve kalb ve aklını nefs-i emmarenin arkasına düşürüp, pervane gibi o fitne ateşlerine düşürttürüyor.

Evet, hayat-ı dünyeviyenin muhafazası için, zarûret derecesinde olmak şartıyla, bazı umûr-u uhreviyeye muvakkaten tercih edilmesine ruhsat-ı şer’iye var; fakat yalnız bir ihtiyaca binaen, helakete sebebiyet vermeyen bir zarara göre tercih edilmez, ruhsat yoktur.

Halbuki bu asır, o damar-ı insanîyi o derece şırınga etmiş ki; küçük bir ihtiyaç ve adi bir zarar-ı dünyevî yüzünden, elmas gibi umûr-u dîniyeyi terk eder.
(Evet bu asır,öyle cazibedar şekilde insanı çekiyor ki;adi,basit bir iş için elmas değerindeki hakikatleri terk edip,cam parçası hükmünde olan geçiçi şeylere zaman harcıyoruz.)

Evet, insaniyetin yaşamak damarı ve hıfz-ı hayat(hayatını koruması) cihazı, bu asırda israfat ile ve iktisatsızlık ve kanaatsızlık ve hırs yüzünden berekatın kalkmasıyla ve fakr u zarûret, maîşet (geçimin)ziyadeleşmesiyle, o derece o damar yaralanmış ve şerait-i hayatın ağırlaşmasıyla o derece zedelenmiş ve mütemadiyen(devamlı surette) ehl-i dalalet nazar-ı dikkati şu fanî hayata celb ede ede o derece nazar-ı dikkati kendine celb etmiş ki; edna(ufak) bir hacat-ı hayatiyeyi, büyük bir mesele-i dîniyeye tercih ettiriyor


(Evet ufacık bir dunyevi ihtiyacı-ahirete nisbeten hiç hükmünde olanları-ilk sıraya alıp,ahiret işlerimizi bu yüzden de ikinci hatta üçüncü sıralara atıyoruz.)

Tarihçe-i hayat syf 256-257

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

2

11.08.2006, 12:14

yestahibbunel hayateddünya ale'l ahirah... ''onlar bilerek severek ahireti de bildikleri halde dünya hayatına tercih ederler'' diyor....Allah bizi bu zamanın cazibedar fitnesinden korusun...Amin..
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

3

11.08.2006, 12:31

Saniyen: Birkaç gün evvel, size gönderdiğim son mektuptaki hayat-ı dünyeviyenin hayat-ı diniyeye galebe etmesine dair ikinci meselesi münasebetiyle gayet ince ve kaleme alınmaz bir mana kalbe zahir oldu. Yalnız gayet kısa o manaya bir işaret edeceğim. şöyle ki: Bu acip asrın hayatperest ehl-i dalâleti aldatan, sarhoş eden, fânilerden, surî aldıkları zevki, gayet acı ve elîm olduğunu ve ehl-i imanın ve hidayetin aynı yerde ve o fâniyatta bâkiyane ve ulvî bir zevk bulunduğunu gördüm ve hissettim; fakat ifade edemiyorum.
Risale-i Nur’un müteaddit yerinde nasıl ispat etmiş ki, ehl-i dalâlet için, zaman-ı hazırdan mâadâ herşey mâdum ve firakların elemleriyle doludur. Ehl-i hidayet için, mazi, müstakbel müştemilâtıyla mevcuttur, nurludur. Aynen öyle de, fâniyatta, yani geçmiş muvakkat vaziyetler, ehl-i dünya için, fenâ-yı mutlak karanlıklarında mâdumdur; ehl-i hidayet için mevcuttur diye gördüm. Çünkü, eski zamanda çok alâkadar olduğum zevkli veya kıymetli ve şerefli muvakkat vaziyetleri mütehassirane hatırladım, müştakane arzu ettim. "Neden bu mübarek vaziyetler mazide kalıp fâni olsun?" düşünürken, iman-ı billâh nuru ihtar etti ki, o vaziyetler gerçi sureten fânidirler, birkaç cihette mevcutturlar. Çünkü, Cenab-ı Hakkın bâki isimlerinin cilveleri olan o vaziyetler, daire-i ilimde ve elvah-ı mahfuzada ve elvah-ı misaliyede bâki oldukları gibi; nur-u imanın verdiği bâkiyane münasebet noktasında fevkazzaman bir vaziyette mevcutturlar. Sen, o vaziyetleri çok cihetle ve çok manevi sinemalarla görebilir ve girebilirsin diye anladım ve dedim: "Madem Allah var, herşey var" darb-ı mesel cümlesi, bu büyük hakikati de ifade eder. "Kimin için Allah varsa, yani Allah’ı bilse, herşey mevcuttur; kim Allah’ı bilmezse, ona herşey mâdumdur" diye delâlet eder. Demek, "Elemli, karanlıklı, tahassürlü bir dirhem zevki, aynı yerde yüz derece ziyade daimi, elemsiz bir zevke, sefahetle tercih edenler, aksi maksutlarıyla aynı zevkte elîm elemleri alır."

Kastamonu Lâhikası | Birden ıhtar Edilen Bir Mesele | 75
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

4

11.08.2006, 13:19

Allah razı olsun yazı tamda yerine oturdu benim için gafil kafama bir tokmak

selametle
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir