Giriş yapmadınız.

41

12.08.2006, 23:32

Peki Risale-i Nurların sadeleştirilmesi olayına nasıl bakıyorsunuz?

Yani arapça telif edilen bazı Risale-i Nurların daha sonra Türkçeye çevrildiğini biliyoruz.Ondanda sadeleştirilme yapılsda ne olur ki diyorlar?

Ayrıca Külliyattaki eserlerin tek tek hangi dilde telif edildiğini yazabilirmisiniz?

Mesela Mesnevi-i Nuriye,ışaratü'l-ı'caz Arapça telif edilmiş ya diğerleri?

Selametle..

42

13.08.2006, 00:07

Hutbe-yi şamiye
Mesnevi-yi Nuriye
ışarat el-ı'caz

bunlar Arapça telif edildi diye biliyorum.

Mesnevi ile ışarat el-ı'caz'ı, Üstad'ın kardeşi Abdülmecid efendi, onun isteği üzerine tercüme etmiştir. Lakin başına da Abdülmecid efendi, orjinali gibi olamadı diyerek not düşmüştür.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

43

13.08.2006, 00:13

mesnevi haricindeki çevirmeleri bizzat üstadın yaptığını biliyorum... yani risaleleri sadeleştirme diye bir şey söz konusu olsa üstad yapardı zannımca en azından izin verirdi.. ama üstad lugatlarını öğrenerek okumamızı tavsiye ediyor... içerisinde geçen kurani terimleri öğrenerek inanın kuranı anlamakta kolaylaşıyor... iu anda inanamıyorum ama kuran okunduğu zaman neyden bahsedildiğini anlayabiliyorum(en azından ana tema olarak).... selametle
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

44

13.08.2006, 17:25

Alıntı sahibi ""vahapburhan""

Peki Risale-i Nurların sadeleştirilmesi olayına nasıl bakıyorsunuz?

Yani arapça telif edilen bazı Risale-i Nurların daha sonra Türkçeye çevrildiğini biliyoruz.Ondanda sadeleştirilme yapılsda ne olur ki diyorlar?

Ayrıca Külliyattaki eserlerin tek tek hangi dilde telif edildiğini yazabilirmisiniz?

Mesela Mesnevi-i Nuriye,ışaratü'l-ı'caz Arapça telif edilmiş ya diğerleri?

Selametle..


Üstad risalelere son şeklini vermiş, hayatında son şekli ile 4 yıl mütemadiyen bastırmıştır. Vefatından sonra ise başkalarının Üstad adına eserlerinde tasarrufta bulunmaları uygun değildir.
Bir eserin lafzı ve manası müellifinden kaynaklanıyorsa, o eserin lafzını değiştirmek öze zarar veriyor.
Anlaşılamayan kısımlar izah edilebilir, bu caizdir, fakat o açıklamalar "Risale-i Nur” değildir; açıklamayı yapan şahsın kendi anlayışıdır.

Risale-i Nur, kendine has, bedi' bir üslûba sahiptir. Müellifin ifadesiyle Risale-i Nur, “ne şarkın malumatından, ulûmundan ve ne de Garbın felsefe ve fünunundan gelmiş bir mal ve onlardan iktibas edilmiş bir nur değildir. Belki semavî olan Kur’ânın, şark ve Garbın fevkindeki yüksek mertebe-i arşîsinden iktibas edilmiştir.”

“Kur'anın bir nevi tefsiri olan Sözler'deki hüner ve zarafet ve meziyet kimsenin değil; belki muntazam, güzel hakaik-i Kur'aniyenin mübarek kametlerine yakışacak mevzun, muntazam üslûb libasları, kimsenin ihtiyar ve şuuruyla biçilmez ve kesilmez; belki onların vücududur ki, öyle ister ve bir dest-i gaybîdir ki, o kamete göre keser, biçer, giydirir. Biz ise içinde bir tercüman, bir hizmetkârız.”

Risale-i Nurlar 1926-1950 yılları arasında yazıldı. O günlerden bu günlere Türk dilinde çok şeyler değişti ve değiştirildi. Dilin bazı kelimelerinin zamanla değişmesi fıtri bir seyir olmakla beraber, ülkemizde bazıları ecdatla bizi bağlayan en mühim köprü olan dili tahrip ettiler. Bunun sonucu olarak, elli yıl öncesinin kıymetli eserlerini insanımız anlamakta cidden zorlanıyor.
Ömer Nasuhi Bilmen’in Büyük ıslâm ılmihali ve Hamdi Yazır’ın Hak Dini Kur’ân Dili isimli eserleri, Risale-i Nur’la aynı dönemde yazılmıştır. Bu iki önemli eser, yeni neslin muhatap olabilmesi için sadeleştirilmiştir. Bazıları, “Risale-i Nur da sadeleştirilsin” temayülündedir.

Bu meselede bir kaç noktaya dikkat çekmekte fayda görüyoruz.

1- Risale-i Nur, ecdadımızın diliyle aramızda tek köprü olarak kalmıştır. Hiç olmazsa bu köprüyü ortadan kaldırmamak lâzımdır.
2- Asıl hizmet, Risale-i Nurları halkın seviyesine indirmek değil, halkı Risale-i Nurların seviyesine çıkarmaktır.
3- Sadeleşmiş bir Risale-i Nur; üslubundan, letâfetinden, tesirinden çok şey kaybedecektir.
4- Bu eserlerde geçen ve şimdiki nesle yabancı gelen temel kelimeler bin kadardır. Bir aylık bir çalışmayla bunlara aşina olmak mümkündür.
5- ınsan, kelimelerle konuşur, kavramlarla engin bir tefekküre ulaşır. Bu eserlerde geçen Kur’ânî ıstılahları, cılız ifadelerle karşılayabilmek mümkün değildir. Yeni nesli, böyle ıstılahlardan mahrum etmeye hakkımız yoktur.
6-Risalelerin kelimelerine yabancı kalanlar, lugat kullanarak bu eksiklerini tamamlayabilirler. ısterlerse de lugatlı olarak basılan nüshalardan okuyabilirler. Bu, onların tercihine kalmış bir durumdur. Mühim olan anlamak ve istifade etmektir.
7-Her ilmin kendine has terimleri olur. Bunları bilmeden o sahada söz sahibi olmak mümkün değildir. Mesela Latince bilmeden tıpta derinleşmek mümkün değildir. Hukuk kavramlarını bilmeden o sahada yazılan eserlere muhatap olunamaz. Benzeri bir durum risaleler için geçerlidir.

45

13.08.2006, 17:34

Risale-i Nur Hakkında Sadeleştirme Teşebbüsleri

SUAL: Daha önce de sadeleştirme teşebbüsleri olmuş mudur?Bediüzzaman ve yakın talebeleri bu teşebbüsleri nasıl karşılamışlardır?
CEVAP: Risale-i Nur’ları sadeleştirme teşebbüsüne karşı 1990 senesinde neşredilen ve Bediüzzaman Hazretlerinin yakın talebe ve hizmetkarlarının imzaları bulunan bir lâhika mektubunda, Bediüzzaman Hazretlerinin durduğu bir sadeleştirme hadisesi nakledilirken deniliyor ki:

«1950’den sonra “Büyük Doğu” mecmuasını çıkaran meşhur yazar ve şöhretli edip Necip Fazıl Kısakürek, risalelerden bazılarını sadeleştirerek mecmuasında neşrettiği zaman, Hazret-i Üstad onu durdurmak için talebelerini vazifelendirdi ve o neşriyatı durdu. Bu hususta, Üstadın hizmetkarı ve en yakın talebelerinden merhum Ceylan Çalışkan ile Zübeyr Gündüzalp, Necip Fazıl Bey’e Risale-i Nur’un sadeleştirilemeyeceğine dair uzun mektublar yazdılar. Müdellel ve mevsûk hüccetlerle onu durdurdular.»

33- Sadeleştirme hakkında bir hâdise de mezkur Lahikada şöyle beyan edilmiştir:

«1948-1949’da Afyon hapsinde Ahmed Feyzi Ağabeyin Hazret-i Üstad’a gençler için risalelerin biraz sadeleştirilmesine dair mektubuna, Hazret-i Üstadımızın verdiği cevaptır:

“Saniyen: Nur’un metni, izaha ihtiyacı olsa, ya satırın üstünde, ya kenarda hâşiyecikler yazılsa daha münasiptir. Çünkü metin içine girse, teksir edilen nüshalar ayrı ayrı olur, tashih lazım gelir. Hem su-i isti’male kapı açılır, muarızlar istifade ederler. Hem herkes senin gibi muhakkik müdakkik olmaz, yanlış mana verir, bir kelime ilave eder, ehemmiyetli bir hakikatı kaybetmeye sebeb olur. Ben tashihatımda böyle zararlı ilaveleri çok gördüm.

Hem benim tarz-ı ifadem, bu zamanın Türkçesine uygun gelmiyor. Bir parça dikkat ve teenni ister. Belki bunun da bir faydası, bir hikmeti var...» (Emirdağ Lâhikası Elyazma sh:661)

34- Mezkur hadisede yalnız Gençlik rehberi için ve çok ehil ve âlim bir talebesine dahi sadeleştirme iznini vermediği, ancak dipnotları şeklinde lügatlerin yazılabileceği ifade edilmişken ve aynı ihtiyaç bilhassa gençler için giderek daha da şiddetlendiği halde ve hazret-i Üstad’ın yakın dairesinde gayet ehliyetli ve edip şahsiyetler de varken lügatları, dipnotları halinde yazılmış bir Gençlik Rehberi hakikî Nur şakirdleri sahasında ortaya konmamıştır. Ancak latince yazı ve teksirle neşredilmiş Asa-yı Musa’nın sonunda lügatçesi konulmuştur. Daha sonraları Hazret-i Üstad’dan izin alınarak Risale-i Nur Külliyatı’nın kelimelerini de içine alan ‘’Yeni Lügat’’ namında umumî bir lügat kitabı 1968’de neşredilmiştir ve bundan sonra da lügat ihtiyacını karşılayan pratik çalışmalar yapıldı ve daha da yapılıyor. Zira kelime ve tabirlerin sadeleştirilmesi değil, öğrenilmesi nazara verilir. Ezcümle, bir teşvik yazısında deniyor ki:

35- Risale-i Nur, yirminci asrın müslümanlarını ve bütün insanları koyu fikir karanlıklarından ve müdhiş dalalet yollarından kurtarmak için müellifin kendi ihtiyarıyla değil, bir ihsan-ı ılahî olarak yazılmış olan ilhamî bir eserdir. ışte insan üzerindeki tesiri pek büyük olan böyle bir eseri devamlı olarak, teenni ile ve lügatların manalarını öğrenerek, dikkatle okuyabilseniz, geceli gündüzlü çalışan birçok Nur talebeleri gibi siz de büyük bir huzur ve saadete kavuşursunuz. (Nur’un ılk Kapısı sh:182)

36- Gazete neşriyatıyla ileri sürülen mezkûr sadeleştirme iddiasına cevab veren aynı lâhikada çok dikkat çekici olan şu hususlar da kaydedilmiştir:

«Gazetedeki aynı yazıda yazar, şemseddin Yeşil’in risalelerden aldığı parçaları kendi eserinde değiştirerek neşrettiğini ve bu hareketini Bediüzzaman’ın hoş karşıladığını yazıyor.

37- Biz hizmetkarları yakînen biliyoruz ki; böyle dost bazı yazarları gücendirmemek için Hazret-i Üstadımız zâhiren muhalefetini göstermezdi. Meselâ elyazma Emirdağ Lahikasında yakın talebelerine hitaben şu mektubu yazmıştır:

«Aziz sıddık kardeşlerim,

Evvelâ: Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükrediyorum ki; Risale-i Nur’un neşrinde Medreset-üz Zehra erkanlarının sarsılmaz, geri çekilmez himmetleri ve gayretleri, ceridelerle intişarına ihtiyaç bırakmamış, ıntişardaki ihlası;ceridelerde münafi-i ihlas olan cereyanlara alet olmaktan muhafaza etmiş. Hatta en ziyade Nurlara tarafdar olan Sebilürreşad’ın hakkkımızda neşriyatına tarafdar olamazdım. Ve hatırını kırmamak için onun teşebbüslerini zahiren reddedemedim, fakat kalben razı değildim. Medreset-üz Zehra’nın ihtiyac-ı hakiki derecesinde neşriyat-ı halisanesi, ceridelere , ihtiyaç bırakmamış.» (Siyaset, Neşriyat, şerh ve ızah Meseleleri sh:167)

38- Risalelerden bazı bahisleri bir derece izah ederek mecmua ile neşrini isteyen alîm talebesine mektubunda da Hazret-i Üstad: «Sakın şemsi gibi Nurları tağyir etmesin» diyerek izin vermez. (Siyaset, Neşriyat, şerh ve ızah Mes’eleleri sh:167)

Aynı mes’eleyi te’yid eden şu hadise de gayet ibretamizdir:

Nur talebesi bir doktor, bir derleme yazıp neşretmiş ve bu eserden bir miktarda Üstad Bediüzzaman’a göndermişti. Bediüzzaman Hazretleri, bu kitabın içindeki Risale-i Nur’dan alınan kısımların dışındakileri, kağıt yapıştırtırarak kapattırmış ve bu şekliyle bir adedini de neşreden talebesine göndermiştir. Bu hadisenin şâhidi olup, bu yapıştırıp kapatma işinde çalışanlardan halen hayatta olanlar vardır ve bu hadiseyi bazı yaşlı Nurcularda bilmektedirler.

şimdi bu hadiseye bakıyoruz:Aynı zatın Risale-i Nur’u medheden ve ona teşvik eden bir yazısını Bediüzzaman Hazretleri Sikke-i Tasdik Mecmuasının 248. Sahifesine ve Gençlik Rehberinin sonuna;Konferans’ın 125. Sahifesine koymuşken ve yine talebelerinin pek çok yazı ve mektublarını Risale-i Nur’un muhtelif kısımları arasına almışken, hatta bizzat bir talebesinin yazdığı bir konferansa Risale-i Nur’da yer vermişken; neden bu eserdeki Risale-i Nur’dan alınan parçaların haricindekileri kapatıp çıkarmıştır?

Bu esere yapılan müdahale, başlıca iki sebepten olduğu görülmektedir:

a) Risale-i Nur’un vazifedar olduğu sahaya, Yani müceddidlik vazifesine ve irşad makamına bir nevi ortaklık getirir bir durum vardır. Mesela, Kur’an ve iman nokta-i nazarında insanın külli mahiyet ve vazifesi beyan edilirken, “Marifetname müellifine göre insan...” deyip o eserden irşad makamında nakil yapılmıştır.

b) Yazar kendi sahası olan Tıp bilgisinden mesela böbreğin yapısı ve vazifeleri hakkında, Risale-i Nur’un asıl gayesine göre lüzumsuz tıbbi tafsilata ve teferruata hayli yer vermiştir. Böylece nazarları teferruat olan mesaile çevirmek gibi bir tarza girmiştir. Gerçi bu zat iyi niyetli ve halis bir Nur talebesidir. Kendi ihtisas sahası olan Tıbba ait bir mevzuda yazabilir; fakat Risale-i Nur’la mezcederek ve Risale-i Nur namına ve irşad makamında olmamalıdır. Hatta ilim sahasında yazılan eserlerde, Nur’un o ilim sahalarına taalluk eden ilmi keşiflerinden örnekler nakledilebilir. Bu husus mezkur tarzdan elbette farklıdır. Risale-i Nur’da da başka eserlerden nakiller vardır. Ancak bu menkulat, irşad ve izah makamında değil, belki Risale-i Nur’da verilen hükmü ve izahı, ihtisas cihetiyle teyid etmek gibi makamlarda yapılmıştır. Mesela ışarat-ül ı’caz’ın 42. Sahifesinde ihtisas ve teyid makamında nakledilen imanın tarifi ile alakalı Sa’d-ı Taftazani’nin beyanı ve Beşinci Mektubda ve Mektubat’ın 355 ve 454. Sahifelerinde ımam-ı Rabbani’nin, imana hizmetin ehemmiyetini teyid makamında nakledilen beyanları ve 19. Mektubun 16. ışaretinin Birinci Kısmında delail-i nübüvveti teyid makamında Kütüb-ü Sabıkadan yapılan nakiller ve Mektubat sh:14 p. 2’de ihtisasa yani dinde söz sahibi oluşu cihetiyle ıbn-i Hacer’in hediye hakkındaki hükmü ve Onbirinci lem’anın ıkinci ve Dokuzuncu Nüktelerinde ve temsilen teyid makamında Edeb-üd Din ve-d Dünya Risalesinden nakil ve ıbn-i Sina’nın iktisada dair mevzuu teyid makamında beyanının nakli ve Emirdağ Lahikası sh: 206’da Seyyid şerif Cürcanî’nin ihtisas makamında Yezid ve Velid hakkındaki hükmünün nakli ve sh:210’da ılm-i Kelam ve Ehl-i Sünnet imamlarının ayetler ve hadisler müvacehesindeki hükümlerinin Risale-i Nur’un meşrebini (ihtisasları cihetiyle) teyid ettiklerinin nakli ve Barla Lahikası sh:140’da ılm-i Kelam alimlerinin “imkan” hakkındaki mevzuyu teyid eden hükümlerinin nakli ve bunun gibi daha pek çok örneklerin verilmesi mümkün olan Risale-i Nur’daki menkulat; elbette ki mezkur eserde mahzurlu görülen nakiller gibi değildir. Yani Risale-i Nur’un irşad ve izahatı yetersizmiş gibi bir manayı işmam eder makamda değildir.

***

Sadeleştirme meselesi hakkındaburadan ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.

46

14.08.2006, 12:37

AÇIKÇASI kuran ın gizli hakikatleri risaleyle iniyor kısmının açıklaması beni hiç tatmin etmedi.. bir kısımda yazmışsanızki Kuran mealiyle cevap veriyorlar.. tabiki en doğrusu mealle cevap vermektir. yani Kuran ne diyorsa odur.. ötesi olamaz.. kişilerşin sözlerini Allah ın sözlerine tercih etmek felakettir.. açıkçası bu iddaların özenle irdelenmesi gerekir.. bu benim şahsi düşüncem oldu.. yani bu açıklama beni tatmin etmediği gibi risaleden soğumama sebeb oldu açıkçası.. risaleyi objektif olarak değerlendirmemin vakti geldi.. risale hakkında şüphelerim gün geçtikçe arttı.. herseyin hayırlısı olsun.. zaten risale bu hayatta olmasaydı Kuran eksikmi olurdu sanki.. ahirette yanlızca Kurandan sorumlu tutulacağımıza göre hayatımda risale olmasada olur diyebilirim.. eğer tenkitler gerçekse yani şirk katıyorsa risaleler terk ederim.. şirkten Allah a sığınırım.. sözün özü şuki bu iddaların gerçek olma ihtimalini düşünerek böyle yazdım şahsi görüşüm bu.. hayırlısı olsun inşallah...

47

14.08.2006, 13:16

Geliyorsunuz ve ilk mesajınız bu, manidar açıkcası.

Kişilerin sözünü, Kur'an'a tercih etmek gibi birşey söz konusu değil.

Bu sözünüz, ya insafsız, ya dengesiz, ya çok düşünülmeden kurulmuş bi mizandır.

Zira bu sözün ucu, Hz.Peygamber a.s.m ve ehadis-i şerifine de uzanır.

Yüksek matematik okudunuz mu bilmem, elinize kitabı alsanız tek başınıza anlayamazsınız, bir noktadan sonra işin içinden çıkamazsınız değil mi? Yani size bir muallim gerekir.

Hem o muallim dahi anlatsa, mürur-u zamanla, anlamanız yine güçleşebilir. Zira siz o muallimi doğrudan görmüş olamazsınız, gören ilk şakirtleri farklıdır.

Siz dahi, o muallimin o kitaptan anlattığı dersi, size anlatacak birine ihtiyaç duyarsınız.

O kitap Kur'an-ı Azimüşşan
O muallim Hz.Peygamber a.s.m.
O şakirtler Eshab-ı kiram radyallahü anhüm
O birileri de, her yüzyılda yollanan müceddidler, büyük ıslam alimleridir.


ışte bu zinciri göz önünde bulundurmadan böyle sözler kullanmak, gerçekten çok rencide edici, hem de sizi vebal altına sokar.

Hem meâl, manayı aynen yansıtamaz, o kadar çok hakikati araştırmaya meraklıysanız, buyrun Arapça öğrenin, en azından basit düzeyde, ondan sonra karşılaştırın kendiniz.


Bu meselelere takılmadan önce, anlatılan hakikatleri, dînî meseleleri vesaire okuyun, onlarda şirke küfre düşürecek ne buldunuz? Onlarda hiçbir fayda bulamadınız mı?

ıster bırakın, ister okuyun, ister soğuyun, ister ılıyın.

Herkesin kararı kendisine, ama buraya gelip de ilk mesajınız bu olursa, kusura bakmayın ama ben bunun altında başka iş olduğunu düşünüyorum.

"ahirette yanlızca Kurandan sorumlu tutulacağımıza göre hayatımda risale olmasada olur diyebilirim.."

Bu sözünüz ise, tam bir hezeyan. Asla size öyle olacağı söylenmedi zaten, ama niye bu sözü söylüyorsunuz, insanları risalelerden soğutmak için mi? Risaleler Bediüzzaman'ın deyimiyle, Kur'anî ilaçlar, tiryaklar, isteyen talip olur kullanır, isteyen kullanmaz. Keyfiniz bilir.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

48

14.08.2006, 15:12

Alıntı sahibi ""nuraay77""

AÇIKÇASI kuran ın gizli hakikatleri risaleyle iniyor kısmının açıklaması beni hiç tatmin etmedi.. bir kısımda yazmışsanızki Kuran mealiyle cevap veriyorlar.. tabiki en doğrusu mealle cevap vermektir. yani Kuran ne diyorsa odur.. ötesi olamaz.. kişilerşin sözlerini Allah ın sözlerine tercih etmek felakettir.. açıkçası bu iddaların özenle irdelenmesi gerekir.. bu benim şahsi düşüncem oldu.. yani bu açıklama beni tatmin etmediği gibi risaleden soğumama sebeb oldu açıkçası.. risaleyi objektif olarak değerlendirmemin vakti geldi.. risale hakkında şüphelerim gün geçtikçe arttı.. herseyin hayırlısı olsun.. zaten risale bu hayatta olmasaydı Kuran eksikmi olurdu sanki.. ahirette yanlızca Kurandan sorumlu tutulacağımıza göre hayatımda risale olmasada olur diyebilirim.. eğer tenkitler gerçekse yani şirk katıyorsa risaleler terk ederim.. şirkten Allah a sığınırım.. sözün özü şuki bu iddaların gerçek olma ihtimalini düşünerek böyle yazdım şahsi görüşüm bu.. hayırlısı olsun inşallah...


Esselamun aleyküm
Kardeşim size Yrd. Doç. Dr. Niyazi Beki'nin Kur'an ılimleri ve Tefsir Açısından Bediüzzaman Said Nursi'nin Eserleri isimli eserini tavsiye ediyorum. Orada Risale-i Nur'un tefsir açısından özellikleri tafsilatlı olarak ele alınmış...

Alıntı sahibi ""nuraay77""

yani Kuran ne diyorsa odur.. ötesi olamaz.. kişilerşin sözlerini Allah ın sözlerine tercih etmek felakettir..


Risale-i Nur Kur'an'a muhalif birşey söylemiyor zaten. Bediüzzaman Hazretleri demiş: "yazılan Sözler tasavvur değil, tasdiktir. Teslim değil, imandır. Marifet değil, şehadettir, şuhuddur. Taklit değil, tahkiktir. ıltizam değil, iz’andır. Tasavvuf değil, hakikattir. Dâvâ değil, dâvâ içinde bürhandır."

49

14.08.2006, 15:13

KUR’ANI OKUMAYIP RıSALE-ı NUR OKURLAR ıTHAMI

Esasen bu itham, cevab verilmesi gerekmiyen bir iftiradır. Çünkü çok insanlar bilir ki, Nurcular, dinî günlerde, hususan üç aylarde ve bilhassa Ramazanda, ferden ve cemaat halinde hatimler indirirler. Zikir kitablarının başındaki surelerden her gün okurlar. Hatta bunun böyle olduğunu, ithamı yapanlar da bilirler. O halde böyle ithamlardan maksadları nedir? Nurcuların din ve iman hizmetindeki tesirlerini kırmak mı isteniyor. Hemen ifade edelim ki bu ithamlar, bazı saf kimseleri kandırsa da ehl-i iman ekseriyetinin ancak nefretini celbeder.

Kur’anı okumak dinde tahsin edilir fakat, Kur’anî ilimleri öğrenmek ve emirlerini yaşamak farzdır.

Evet, Lisanın, Kur'anın Âyetlerini âleme duyururken, hal ve etvar ve ahlâkın da onun mânasını neşretsin; [b]lisan-ı hâlin ile de Kur'anı oku[/b]. O zaman sen, dünyanın efendisi, âlemin reisi ve insaniyetin vasıta-i saadeti olursun!” Tarihçe-i Hayat sh: 157

Keza “Avn-ül Ma’bud yazarı bundan sonra sözlerine devamla: Bazı âlimler de­mişler ki; Kur’an-ı Kerim ile amel edenler, yani durum ve davranışlarını ona uydurup yaşayışlarını bu ölçüye göre düzenliyenler, Kur’an okumasını bilme­seler bile devamlı okuyormuş gibidir. Kur’an ile amel etmiyenler, yani yaşayış­larını ona göre düzenlemiyenler ise devamlı okusalar bile hiç okumamış gibi sayılır. Bu itibarla sırf okuyup ezberlemek, Cennet’teki yüce mertebelere eriş­meye vesile olmaz. Önemli olan, onunla amel etmektir.” (ıbn-i Mace tercemesi, ci: 9 sh: 570-57l) (Ramuz-ul Ehadis, ci:l sh: 283)

Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:

“Eğer cemaat-ı ıslâmiyenin hacat-ı zaruriye-i diniyesi bizzât Kur'ana müteveccih olsa idi, o Kitab-ı Mübin, milyonlarca kitablara taksim olunan rağbetten daha şedid bir rağbete, ihtiyaç neticesi olan bir teveccühe mazhar olur. Ve bu suretle nüfus üzerinde bütün manasıyla hâkim ve nafiz olurdu. Yalnız tilavetiyle teberrük olunan bir mübarek derecesinde kalmazdı.” Sünuhah-Tuluat-ışarat sh: 29

Büyük ıslam ılmihali de şöyle der:

"Her müslüman erkek ve kadına ilim öğrenmek bir farzdır." (B.ıslam ilmihali: sh. 436)

Bir tefsirde de bir ayet açıklanırken şu hususlara dikkat çekilir:

“Yüce Allah'ın Kitab'ını okumanın, sesli ya da sessiz olarak bu Kitab'ın cümlelerini gözden geçirmekten başka bir anlamı vardır. Kur'an'ı okumak, onun anlamını düşünmek demektir. Bu düşünmeyi anlamak, etkilenmek ve arkasından uygulamak ve davranışlara yansıtmak izlemelidir. Bundan dolayı ayette Kur'an okumayı namaz kılmak ve Allah'ın bağışladığı rızkın bir bölümünü gizli ya da açık bir şekilde dağıtmak görevleri gelmektedir.” (Fizilal-il Kur’an, 35. sure,29. ayet)

Bediüzzaman Hazretleri, Kur’an okutan talebelerini takdir etmiştir. Ezcümle Kur’an okutan bir talebesi için şöyle der:

“şimdi Nurların bir vazifesi olan, çocuklara Kur'an okutmak ve iman derslerini vermek hizmetiyle meşgul olduğunu yazıyor. Ona yazınız ki: Bu hizmetin, aynen eskide Nurlara çalışmanız gibi kıymetlidir.” Emirdağ Lahikası sh: 174

Keza Üstad Bediüzzaman Ramazan ayını Kur’an okuma ay’ı olarak ilan eder.

“Evet Ramazan-ı şerifte güya âlem-i ıslâm bir mescid hükmüne geçiyor; öyle bir mescid ki, milyonlarla hâfızlar, o mescid-i ekberin kûşelerinde o Kur'anı, o hitab-ı semavîyi Arzlılara işittiriyorlar. Her Ramazan
شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِى اُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ âyetini, nuranî parlak bir tarzda gösteriyor. Ramazan, Kur'an ayı olduğunu isbat ediyor. O cemaat-ı uzmanın sair efradları, bazıları huşu' ile o hâfızları dinlerler. Diğerleri, kendi kendine okurlar.” Mektubat sh: 401

50

30.08.2006, 17:13

selamün aleyküm

arkadaslar, ben hic bir cemaate bagli degilim, burda sizin risalei nur icin kutsal demenizin kaynagi nedir diye sormak istiyorum. Benim icin risalei nur diger tefsirler gibi kurani daha iyi anlamamiz icin yazilmis bir kitaptir. Kutsal sadece Rabbimizden bize gelendir yani KURAN,DIR PEYGAMBER EFENDIMIZDIR ve yine vahiy olan peygamberimizin mübarek sözleridir. Bir cok ALLAH DOSTUNUN yazdigi eserler vardir ama hic biri icin kutsal diye bir sey söylenmez. Mesela abdülkadir geylani, imami azam, imam malik, imam safi, imam gazali, imam rabbani, imam hanbeli, sahi naksibend gibi nice büyük zatlarin eserlerine risalei nura dendigi gibi kutsaldir diye denildigini ben duymadim. Biz dinimizde acaba bazi ayarlari iyi yapamiyormuyuz, neyi nereye koyacagimizi iyi bilemiyoruz galiba.

51

30.08.2006, 17:30

Biz kutsal demedik. Kutsallığa karar veren ancak Allah ve onun emri ve izniyle Rasuludur. Bizim davamız, sadece Kur'an'ın kutsal hakikatlerinin anlatılması. ıltibas edilmesin, yani birbiriyle karıştırılmasın.

Yukarıdaki alıntılarda da var, yine tekrarlayayım, Bediüzzaman risaleler için:
"Dâvâ değil, dâvâ içinde bürhandır"
Yani biz burada yeni bir din dava etmiyoruz, öyle bir iddia ile ortaya çıkmıyoruz.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

52

31.08.2006, 21:14

Nuraay77 Kardeşim, öncelikle kardeşler forumuna hoş geldiniz.. Rabbim sizi ıman ve ıslam'dan ayırmasın.

Pek çok kişinin kafsını karıştıran yada karıştırtılan bir mesele ile karşı karşıyasınız. Lakin; sizin ki ufak bir farklılık gösteriyor. Çünkü,siz Risale- i Nur dairesindesiniz.
Eğer Risale-i Nur dairesinde iseniz Risaleleri okumuş olmanız gerekir. Dolayısı ile Risaleleri çürütmek adına yapılan iftiralı taaruzların gerçek olmadığını, Nur cemaati mensuplarının Risalelere hakkettiği değeri verdiğini ve ifrata girip Kur'an gibi ve ona denk görmediğini görür ve bilirdiniz ve Risale-i Nurların hedefinin imanı takviye olduğunu ve Kur'an'ın çevresinden yıkılan surları tamire çalıştığını ve en büyük amacının Kur'an'a gelen şüpheleri defetmek ve mucizesini izhar olduğunu ve Kainatın Halıkını tanıtmak olduğunu görürdünüz. Kur'an'a aykırı değil Kur'an'ın yolunda olduğunu anlardınız.
Yada, Risale-i Nurlara bir sempatiniz var okumadınız okumaya fırsatınız olmadı. Bu da şu demektir: Demek ki sizi etkileyen bir Nur Talebesi oldu. Bu da o Nur talebesinin hayatını Kur'an'ın en güzel bir tefsiri olan Risale-i Nurlarla kendini hemhal edip lisan-ı hal ile veyahut sözle iyi bir insan olduğunu gösteriri. Öyle ya şüpheli ve saçma sapan bir hayatı olsa veya şirke bulaşmış bir kitabı ders alsa sizi etkiler miydi? Diyeceksiniz ki, bu cemaate girdikten sonra bazı ifratlı sözler ve hareketler gördüm. Bilirsiniz ki, her zaman dört dörtlük meşerep ve meslekler bulunmaz, bir meseleye çok parmaklar,kafalar uzanınca suistimaller çok olur. Elbette Risaleleri yanlış anlamış, sadece bir kısmını okuyarak, heyecanla ifratlı hareketler yapılabilir. Her konuşmasında Risaleleri ön plana çıkaran her örnekte Said Nursi ismini zikir eden zayıf talebeler var tabi ki. Lakin, hep gördüm, bunlar zamanla irşad olup Risale-i Nur'u anlıyor ve doğru mecraya geliyor.. Bu tür hatalar, Risale-i Nur'u bağlar mı? Saf veya cahil veya zayıf insanlara bakarak bir fikir yargılanır mı?şirki ortadan kaldıran bir kitaba şirk katıyor olma ihtimali ile okumadan yaklaşılır mı? Oysa sadece "Ayet'ül Kübra" Halıkını soran bir seyyahın müşahedatı olması hasebi ile bize Halıkımızı tüm şirklerden müberra bir şekilde tanıttırıyor. Hiç okumadınız mı?
Baki selam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

nuyo

Stajyer

Mesajlar: 91

Konum: Bursa-Mustafakemalpaşa

Meslek: mesleksiz(bi baltaya sap olamadı hala)

Hobiler: ilgisiz

  • Özel mesaj gönder

53

31.08.2006, 21:43

Üstadım ezberden 80-90 kitapları tekrarlayarak Kur'an'ın hakikatlerine çıktığını...bunlarında Kur'an'ın hakikatlerine çıkmaya basamaklar olduğunu demiş..
Demekki Kur'an'ın hakikatlerine çıkmayacağımıza göre(80-90 kitabı ezberleyemeyiz heralde)..O halde hakikatlere çıkan zatın eserlerini okuyup, az olsada Kur'an'ı anlamaya çalışmalıyız... :wink:
Ne ilmim var ne âmalim,
Ne hayru taate kaldı mecalim
Garık-ı isyanım, çoktur vebalim
Acep rûzu cezada ne ola halim

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir