Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

12.07.2006, 09:54

hüve nüktesi anladığımız kadarıyla.

hüve nüktesini anladığım kadarıyla izah edeceğiz.

başlıyorum.önce bu cümleden bakalım ne anlatılıyor.

Kardeşlerim, لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ ve قُلْ هُوَ اللّهُ deki هُوَ lafzında yalnız maddî cihette bir seyahat-ı hayaliye-i fikriyede hava sahifesinin mütalaasıyla âni bir surette görünen bir zarif nükte-i tevhidde; meslek-i îmaniyenin hadsiz derece kolay ve vücub derecesinde sühuletli bulunmasını ve şirk ve dalaletin mesleğinde hadsiz derecede müşkilatlı, mümteni' binler muhal bulunduğunu müşahede ettim. Gayet



sh: » (G: 8
anladığım;üstad diyorki ben la ilahe illa hüve ve kulhüvallahu daki hüve sözünde hayali fikrimle hava sahifesini tefekkür ederken aniden bana tevhidin bir nüktesi görüldü.

ve anladımki iman mesleğinin sonsuz kolay olduğunu ,şirk mesleğinin ise çok zorluklar içinde çıkmazlar içinde olduğunu gördüm diyor.

ve gördüklerini izah etmeye başlıyor.
kısa bir işaretle o geniş ve uzun nükteyi beyan edeceğim


ve devamm ediyoruz cümle cümle


Evet nasılki bir avuç toprak, yüzer çiçeklere nöbetle saksılık eden kabında eğer tabiata, esbaba havale edilse lâzımgelir ki; ya o kabda küçük mikyasta yüzer, belki çiçekler adedince manevî makineler, fabrikalar bulunsun veyahut o parçacık topraktaki herbir zerre, bütün o ayrı ayrı çiçekleri, muhtelif hasiyetleriyle ve hayattar cihazatıyla yapmalarını bilsin; âdeta bir ilâh gibi hadsiz ilmi ve nihayetsiz iktidarı bulunsun

burda anladığım;bir saksıdaki toprak ve bu toprak avuç dolusu kadarda olsa hangi tür çiçeği içine koysan sünbül verir değilmi.

düşün önünde bir saksı toprak o toprağa hangi tür çiçeği koysan sünbüllenir ve büyür değilmi.

eğer sen bunu Allaha vermezsen o zaman ;
ya diyeceksinki bu saksı içinde çiçekler adedince manevi makinalar fabrikalar varki.hangi çiçeği atsak o makina onu büyütüyor.

yada diyeceksinki o topraktaki atomlar bütün o çiçekleri bütün özellikleriyle bildiklerinden oluyor ve atomlar onları büyütüyor .

şimdi düşün böyle diyebilirmisin.hiç toprakta manevi makina olurmu.hiç cansız atomlar hangi çiçeği büyüteceklerini bilirlermi.
hiç cansızlar canlı maddeyi tanırlarmı.

biz elimize on tane ayrı ayrı tohum alsak karıştırsak hemde karanlıkta rasgele toprağa gömsek hangi tohumu nereye ektiğimizi bilmiyoruzda bu cansız atomlar toprak nasıl bilecek.
buna kim inanır.
demek bu işleri toprağı ve atomları yaratan ilmi ezeli olan allah yapıyor.

bunu anladıksa eğer diğer cümleye geçiyoruz.bunu iyice anlayan diğer cümleyide kolay anlar.

2

12.07.2006, 09:55

sonraki cümle;

Aynen öyle de: Emr ve iradenin bir arşı olan havanın, rüzgârın her bir parçası ve bir nefes ve tırnak kadar olan هُوَ lafzındaki havada; küçücük mikyasta, bütün dünyada mevcud telefonların, telgrafların, radyoların ve hadsiz ve muhtelif konuşmaların merkezleri, santralları, âhize ve nâkileleri bulunsun ve o hadsiz işleri beraber ve bir anda yapabilsin veyahut o هُوَ deki havanın belki unsur-u havanın herbir parçasının herbir zerresi, bütün telefoncular ve ayrı ayrı umum telgrafçılar ve radyo ile konuşanlar kadar manevî şahsiyetleri ve kabiliyetleri bulunsun ve onların umum dillerini bilsin ve aynı zamanda başka zerrelere de bildirsin, neşretsin.

nasılki daha önce demiştikki avuç kadar toprak bütün çiçeklere saksılık yapar.aynen öylede emir ve irade arşı olan havadaki az bir havada bütün sesleri çıkartır ve nakleder.değilmi.

havanın olmadığı yerde ses çıkmaz değilmi.
şimdi düşün az kadar havada hangi insan konuşsa o insanın sesi çıkar.
şimdi ya diyeceksinki o hüve kelimesini söylemek kadar havada bütün seslerin telefocular telgrafçılar kadar manevi makinaları vardırki her sesi tanıyor ve naklediyorlar.
yada diyeceksinki o hüve söylemek kadar havada bulunan atomlar bütün sesleri biliyorlarki hava da bu işler oluyor.

hakikaten bunu diyenler insanlarmı.

nasıl oluyorda cansız hava o kadar sesleri şivesiyle beraber biliyor.
bir insan bile beraber yaşadığı insanların seslerini bile taklid edemiyorda bu hava nasıl biliyor.

sen telefondan istanbuldaki babanı arıyorsun.hava zerresi nerden biliyorki sen babanı aradın ve babanın sesini aynen şivesiyle sana naklediyor.

demek hava Allahın emir ve irade arşıdır.Allah ne emretse havada onu yapıyor.emretmeside Kendisinin dilemesiyledir.
Eğer Allah dilemese hava o sesleri çıkarmazdı.

hem cep telefonunu düşün arkadaşını arıyorsun nerde olduğunu bilmiyorsun amma bakıyorsunki hava atomları onuda bana bulmuşlar.ve onun sesinide biliyorlar.
bunu tesadüfe ,havaya veren insanlar insan ismine layıklarmı.

demek bu işleri yapan Semi ve Basir olan Allahdır.
gelelim diğer cümleye.

3

12.07.2006, 09:56

Çünki bilfiil o vaziyet kısmen görünüyor ve havanın bütün eczasında o kabiliyet var. ışte ehl-i küfrün ve tabiiyyun ve maddiyyunların mesleklerinde değil bir muhal, belki zerreler adedince muhaller ve imtinalar ve müşkilatlar aşikâre görünüyor. Eğer Sâni'-i Zülcelâl'e verilse, hava bütün zerratıyla onun emirber neferi olur. Birtek zerrenin muntazam birtek vazifesi kadar kolayca, hadsiz küllî vazifelerini Hâlıkının izniyle ve kuvvetiyle ve Hâlıka intisab ve istinad ile ve Sâniinin cilve-i kudreti ile bir anda şimşek sür'atinde ve هُوَ telaffuzu ve havanın temevvücü sühuletinde yapılır. Yani, kalem-i kudretin hadsiz ve hârika ve muntazam yazılarına bir sahife olur ve zerreleri, o kalemin uçları ve zerrelerin vazifeleri dahi, kalem-i kaderin noktaları bulunur. Birtek zerrenin hareketi derecesinde kolay çalışır.

ışte ben لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ ve قُلْ هُوَ اللّهُ deki hareket-i fikriye ile seyahatimde hava âlemini temaşa ve o unsurun sahifesini mütalaa ederken, bu mücmel hakikatı tam vâzıh ve mufassal aynelyakîn müşahede ettim ve هُوَ nin lafzında, havasında böyle parlak

sh: » (G: 90)

bir bürhan ve bir lem'a-yı vâhidiyet bulunduğu gibi; manasında ve işaretinde gayet nuranî bir cilve-i ehadiyet ve çok kuvvetli bir hüccet-i tevhid ve هُوَ zamirinin mutlak ve mübhem işareti hangi zâta bakıyor işaretine bir karine-i taayyün o hüccette bulunması içindir ki, hem Kur'an-ı Mu'ciz-ül Beyan, hem ehl-i zikir makam-ı tevhidde bu kudsî kelimeyi çok tekrar ederler diye ilmelyakîn ile bildim.
mesela;bir asker devlet namına en büyük suçluyuda tutuklayabilir.
amma o asker olmazsa tek başına ne yapabilir.

iki insan bir yerin coğrafyası hakkında bilgi edinmek için gönderiliyorlar.birisi hemen gidiyor o memleketin bir çoğrafya profösörüne soruyor.ve bilgileri hemen alıyor.
diğeri o memleketin çoğrafyası kendisi yapmak istiyor.kimseyede danışmıyor.şimdi bu kişinin çoğrafyası bilmesi için o memleketin bütün çoğrafya için çalışanların kadar bilgisi olması lazımki yapabilsin.başka türlü nasıl yapacak değilmi.

Aynen öylede işte hava zerelerininde bütün sesleri nakledebilmeleri için Allahın sonsuz ilmi her atomda olacakki bu işleri yapabilsin.

demek her şeyi yapan Allahdır.hüvede ve ehli zikrin zikirlerinde hüveyi zikretmelerinde açıkça Allahı gösterdiğini ilmelyakin üstad görüyor.
yukardaki ifadeleride aynen yakin derecesinde görüyor.

iman mesleği ne kadar kolay şirk mesleği ne kadar zor olduğu sanırım iki örnek de anlaşıldı.

bütün sesleri nakletmek vahidiyet,seslerin şivesiyle beraber aynı olmamasıda ehadiyettir..

gelelim sonraki cümleye

4

12.07.2006, 09:57

Evet meselâ bir nokta beyaz kâğıtta, iki-üç nokta konulsa karıştığı ve bir adam, muhtelif çok vazifeleri beraber yapmasıyla şaşıracağı ve bir küçük zîhayata, çok yükler yüklenmesiyle altında ezildiği ve bir lisan ve bir kulak, aynı anda müteaddid kelimelerin beraber çıkması ve girmesi intizamını bozup karışacağı halde;(mesela bir toplulukta en zeki lişi o toplulukta aynı anda çıkan ayrı ayrı sesleri ayırtedebilirmi.peki bu hava zerreleri bir anda aynı anda milyonlarca sesleri hiç karıştırmadan yapıyorlar.bunları atomlar yaptı diyebilirmisin.)



aynelyakîn gördüm ki: هُوَ nin anahtarı ile ve pusulasıyla fikren seyahat ettiğim hava unsurunda herbir parçası hattâ herbir zerresi içine muhtelif binler noktalar, harfler, kelimeler konulduğu veya konulabileceği halde, karışmadığını ve intizamını bozmadığını;(bunu şahid bizzat etrafına bak o kadar cep telefonlarından tut.televizyona ,radyoya kadar hiç karışıklık görülüyormu bu atomlar bunları nasıl yapacak.)

hem ayrı ayrı pek çok vazifeler(cep telefonunda ayrı,televizyonda ayrı,telefonda ayrı,ve diğer çıkan seslerde ayrı ayrı vazifeler)
yaptığı halde, hiç şaşırmadan yapıldığını(hiç şaşırdığını gördünmü) ve o parçaya ve zerreye pek çok ağır yükler yüklendiği halde hiç za'f göstermeyerek, geri kalmayarak

sh: » (G: 91)

intizam ile taşıdığını; hem binler ayrı ayrı kelime, ayrı ayrı tarzda, manada o küçücük kulak ve lisanlara kemâl-i intizamla gelip çıkıp, hiç karışmayarak bozulmayarak o küçücük kulaklara girip, o gayet incecik lisanlardan çıktığı ve o her zerre ve her parçacık, bu acib vazifeleri görmekle beraber kemâl-i serbestiyet ile cezbedarane hal dili ile ve mezkûr hakikatın şehadeti ve lisanıyla لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ ve قُلْ هُوَ اللّهُ اَحَدٌ deyip gezer ve fırtınaların ve şimşek ve berk ve gök gürültüsü gibi havayı çarpıştırıcı dalgalar içerisinde intizamını ve vazifelerini hiç bozmuyor ve şaşırmıyor ve bir iş diğer bir işe mani olmuyor... Ben aynelyakîn müşahede ettim.

Demek ya herbir zerre ve herbir parça havada nihayetsiz bir hikmet ve nihayetsiz bir ilmi, iradesi ve nihayetsiz bir kuvveti, kudreti ve bütün zerrata hâkim-i mutlak bir hassaları bulunmak lâzımdır ki;

bu işlere medar olabilsin. Bu ise, zerreler adedince muhal ve bâtıldır. Hiçbir şeytan dahi bunu hatıra getiremez. Öyle ise bu sahife-i havanın hakkalyakîn, aynelyakîn, ilmelyakîn derecesinde bedahetle Zât-ı Zülcelal'in hadsiz gayr-ı mütenahî ilmi ve hikmetle çalıştırdığı kalem-i kudret ve kaderin

sh: » (G: 92)

mütebeddil sahifesi ve bir levh-i mahfuzun âlem-i tegayyürde ve mütebeddil şuunatında bir levh-i mahv-isbat namında yazar bozar tahtası hükmündedir.

ışte hava unsurunun yalnız nakl-i asvat (sesleri nakledmesi)vazifesinde mezkûr cilve-i vahdaniyeti ve mezkûr acaibi gösterdiği ve dalâletin hadsiz muhaliyetini izhar ettiği gibi, unsur-u havaînin sair ehemmiyetli vazifelerinden biri de elektrik, cazibe(çekme), dafia(itme), ziya (ışık)gibi sair letaifin naklinde şaşırmadan muntazaman, asvat(ses) naklindeki vazifeyi gördüğü aynı zamanda, bu vazifeleri dahi gördüğü aynı zamanında, bütün nebatat(bitki) ve hayvanata teneffüs ve telkîh(aşılama) gibi hayata lüzumu bulunan levazımatı(ihtiyaçları) kemal-i intizam ile yetiştiriyor. Emir ve irade-i ılâhiyenin bir arşı olduğunu kat'î bir surette isbat ediyor. Ve serseri tesadüf ve kör kuvvet ve sağır tabiat ve karışık, hedefsiz esbab(sebepler) ve âciz, camid(cansız), cahil maddeler bu sahife-i havaiyenin kitabetine ve vazifelerine karışması hiçbir cihetle ihtimal ve imkânı bulunmadığını aynelyakîn derecesinde isbat ettiğini kat'î kanaat getirdim ve herbir zerre ve herbir parça lisan-ı hal ile لاَ اِلهَ اِلاَّ هُوَ ve قُلْ هُوَ اللّهُ اَحَدٌ dediklerini bildim ve bu هُوَ anahtarı

sh: » (G: 93)

ile havanın maddî cihetindeki bu acaibi gördüğüm gibi, hava unsuru da bir هُوَ olarak âlem-i misal ve âlem-i manaya bir anahtar oldu.

buraya kadar.inşaallah istifadeye vesile olur.anlaşılmayan yer

5

12.07.2006, 11:47

Yazıyı sonuna kadar çok akıcı bir şekilde okudum Allah razı olsun abi gerçekten çok istifade ettim.
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

6

12.07.2006, 13:46

Değerli yunus abi anlatımların için ALLAH cc razı olsun

Hakikaten hüve nüktesi çok ehemmiyetlidir.Tevhidin varlığını,vucudunu,o kadar vazıh,açık bir şekilde izah etmiştir ki akıl hayrette kalmış ve dalaletin ve küfrün belini,inançsızlığı,ateizmi,tabiatı,sebebleri tamamıyla ortadan kaldırmış ve ALLAH cc vucubu vucudunu kolay bir tarzda,suhuletle isbat edilmiştir.Hatta üstad.ra hazretlerini yapılan işkencenin çoğu bu huve nüktesinin vazih bir şekilde izahı edilmesiyle yapılmıştır.çünkü ehli dalaletin ufunetli ve çirkin yüzünü bütün açıklığıyla ortaya koymuştur.


benim burada hayretimi mucib olan şey havanın zerrelerinin nasıl olupta bir anda, aynı zamanda,konuşan kişinin şivesiyle,karıştıracak neden çokken karıştırılmaması ve havanın her bir atomunun kendisine yüklenecek bütün görevi bir anda çok uzak mesafelerden yerine getirmesi olmuştur.

nasıl oluyorda atomlar hava dalgası yoluyla,belli frekanslarla havanın her bir atomu bir birini bu kadar hızla ,bir anda ,aynı zamanda itibilme gücüne sahip oluyur.uzak mesafelerden sesler atom vasıtasıyla nasıl bir anda birbirini iterek zamansız bir şekilde yanımızda hazır oluyor.

buna binaen Hava zerreleri ALLAH cc emir ve iradesinin bir arşıdır. nasılki toprak ve su ALLAH cc rahmetinin arşı olduğu sırrını bize gösteriyorlar.

bu konu hakkında ehli vukuf abilerden anlatım bekliyoruz.

7

12.07.2006, 13:55

nur öeneği anlatıyor bunu.
haniüstad güneşi örnek veriyor ya.güneş bir yerde aynı anda hadsiz zerrecikler,parlayan şeylerde ve deniz yüzünde,karın kabarcıklarında tecelli ediyor.
eger güneşin aklı,ilmi olsaydı.kudreti olsaydı.her yerde aynı anda tecelli edip bütün işleri yapıp birbirine mani olmazdı.çünkü nur için mekan yok .her yerde aynı anda bulunabilir.

bir örnekte ruh hakkında veriliyor.ruh vücudumuzun her yerinde aynı anda bütün vazifeleri yapıyor .karıştırmıyor.bir anda gözde çalışırken diğer yandan tırnakta ve sair organlarda.
hepsinde ayrı ayrı vazife yaptığı halde hepsiyle aynı anda ilgileniyor.


işte bu iki misalden düşün bütün zerreler Allahın emirber neferleri olduğu için ve Allahın isimleri nur olduğu için ve eşyanın içyüzü parlak olduğu için bir anda Allah bütün işleri yapıyor.

demek atomlardan kaynaklanmıyor.Atomları kalemi kudretin ucu olarak kullan Zat o vazifeleri yaptırıyor.
selam.

8

12.07.2006, 13:57

damlanur Allahda senden razı olsun.
bilki bütün güzelikler risalei nurdan.risalei nurdan bahseddiğim için sözlerim güzelleşti.

bunu ba sabah kalbe nasıl geldiyse öyle kısa bir şekilde izah ettim.daha çok manaları var.

sen okudun sana ne manalar geldiyse buraya yazarmısın.
selam.

alisaid

Stajyer

Mesajlar: 58

Konum: ankara

Meslek: müh.

Hobiler: moderatörlük,araştırma,inceleme,enerji,strateji,uluslarası ilişkiler

  • Özel mesaj gönder

9

13.07.2006, 11:06

Krdeşlerimizinhepsinden Allah razı olsun
hüve nüktesi gerçekten çok önemli bir risaledir..nerde ise ahiretle şehadet alemi arasındaki perdeyi yırtıyor eşyanın melekut cihetini güneş gibi nur gibi gözlere seriyor..
eski meteorolog olduğum için hatırlıyorum...hava zerreleri atomları harika işlere medar oluyorlar..tek başlarına yapamayacakları yükleri üstleniyorlar..ve kudret kaleminin tecellisi ile aynı anda hem yağmur yağıyor,hem şimşek çakıyor, yıldırmlar düşüyor aynı anda elektirk yükünün yoğun olduğu şartlarda hem radyo hem tv hem uydu dalglarını hemde gsm dalgalarını naklediyorlar..
çok iyi hatırlarım yağışlı havalarda uydudan hava resmi alırdık..inanın o zor şartlarda tedirgin olurduk acaba uydudan gelen dalgaları sinyalleri alıcılarımızla antenleirmzle alabilirmiyiz diye..hava zerreleri görevlerini hiç şaşırmadan ifa ederlerdi..demekki arkalrında onları yönlendiren ,irade eden kullan bir muazzam kudret var..en küçük bir zorlamada dahi camid şuursuz unsurların dayanamadığını,kaçtığını düşünün..bir de insanın her türlü ihtiyacını talebini yerine geirmek üzere vazifeseini iafa eden unsurlarıın durumunu düşünün..
bu risaleyi ben 30 söz, tabiat riaslesi ve 29 sözle birlikte mütaala etmeyi hatta nur aleminin bir anahtarı ile birlikte okumayı bir aşama sonrada haşir risalesi ile okumayı tavsşiye ediyorum..
zira kuranda geçen sema tabiri ile hava unsuru arasında çok nurani bir rabıta var..ve hava unsuru bir çok vazifeyi ifa ederken hıfz vazifesi ile hadiselerin resmini filmini çekiyor ahirete ayinedarlık ediyor..ve ahiretle aramnızda nurani bir vasıta teşkil ediyor ki, haşir risalesinde de kısmen buna işaretler var..selamlar..
Muhterem Üstadım Bediüzzaman Said Nursi; anam,babam ve tatlı canım sana feda olsun....Zübeyir Gündüzalp

10

13.07.2006, 11:14

Rabbim cümlenizden razı olsun bu hakikatleri okumak çok hoş oluyor..inşallah devamlı okumaya çalışıyorum<<

hele de nurlardaki örnekler yok mu! nurlardaki örneklerden daha etkili örnek görmedim ömrü hayatımda...

Allaha emanet dualarla..

11

13.07.2006, 11:45

Alıntı sahibi ""yunusum""

.eger güneşin aklı,ilmi olsaydı.kudreti olsaydı.her yerde aynı anda tecelli edip bütün işleri yapıp birbirine mani olmazdıçünkü nur için mekan yok .her yerde aynı anda bulunabilir.


değerli abim ikinci ruh örneğini anladımda güneş örneğinde takıldığım bir nokta oldu şu yukarıdaki cümleyi biraz daha açıklarmısınız.

12

13.07.2006, 12:17

bu konu ilgimi çekti güzel anlatımlar samimi yaklaşımlar var takipçisi

olacagız

13

13.07.2006, 14:08

şimdi güneş her parlayan şeylerde varmı.var.aynada var.denizin yüzünde var.su damlalarında var.

yeryüzünü birbirine benzemeyen ,parça parça cam parçalarından ve aynalardan oluştuğu fazet.şimdi güneş hepsinde aynı anda var parlıyormu.
evet dersin.

şimdi bu güneşi canlı kabul edelim yedi rengi, yedi sıfatı olsun .ışığı kudreti olsun.

bu şekilde olsa idi bütün işleri bir anda yapardı.birbirine mani olmazdı:değilmi.

parlayan şeyleri beden olarak düşün.
güneşide ruh olarak düşün.
ve bunu örneğe tatbik et.anlarsın.nuraşığı.

14

13.07.2006, 14:16

Allah razı olsun örneğe tatbik ettim şimdi daha iyi anladım..
Allah dünya ahiret yardımcınız olsun inşallah...dualarla..

15

13.07.2006, 15:16

HÜVE NÜKTESıN DE BAHSı GEÇEN HAVA UNSURUNDAN KASIT NEDıR???


Hüve nüktesinde bahsedilen havadan kasıt, unsur-i havadırki, hakiki mahiyetini bilemediğimiz, alemin her tarafını istila etmiş bir madde-i latifedir. Bu unsur kainetın her tarafında farklı özelliklerde bulunur. yerden göğe, gökten arşa kadar muhtelif hava tabakaları vardır. o hava unsurunun bir tabakası veya çeşiti de atmosferdeki hava tabakasıdır.



Hava unsuru diğer unsurlarla beraber teşekkülat-ı ecsama ve terkibi eşyaya sebeptir. Bitkiler insanlar ve hayvanlar gibi, kainattaki bütün canlı cansız varlıklar anasırdan mürekkep varlılardır. Meleklerin vucutlarında dahi bu unsurlar vardır. Hepsinin temelinde hava , su, toprak ve güneş veya yeni tabirle oksijen, hidrojen, karbon , azot, unsurları bulunmaktadır. bütün mecudatta bu dört unsur farklı nisbetlerde ölçülerde vardır. mevcudattaki ölçüler ince ve hassas programlarla terkip edilmiştir.




Bu dört unsur küre-i arzda bulunduğu gibi küremizin dışındaki alemlerde de muhtelif derece ve özelliklerle bulunmaktadır. fakat bunların nevleri bildiğimiz dört unsurdan farklıdır. bunların asıl mahiyetleri ise meçhuldür.


işte hüve nüktesinde bahsedilen hava sadece teneffüs ettiğimiz atmosfer tabakasındaki hava değil, belki kainatın her tarafında farklı özelliklerde bulunan muhit hava unsurudur.

16

17.07.2006, 00:15

Allah razı olsun,çok istifade ettim.

17

19.07.2006, 10:17

hele bu konu başlı başına bir tevhid konusudur.

bunu hemen geçmiyelim tefekkür edelim.kardeşler.
ne dersiniz.evetse hemen başlıyalım.

19

19.07.2006, 15:12

ınşaALLAH
'

Bağ-ı cennette ümidim bu durur kim Zatî'yi
Cümle müminlerle ol server ede hem sâyesi


_

YaMusaB

Stajyer

Mesajlar: 154

Konum: KaFKasYa

Meslek: TaleBe

  • Özel mesaj gönder

20

19.07.2006, 16:45

yunusum ağabey Allah senden binler razı olsun, devam inşaAllah... Zatım olarak ben çok faydalanıyorum...

muhabbetle

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir