Giriş yapmadınız.

  • Konuyu başlatan "sehzade74"

Mesajlar: 13

Konum: konya

Meslek: memur

Hobiler: bilgisayar otomobil

  • Özel mesaj gönder

1

26.03.2006, 01:41

para müsriflik ve cimrilik.

risale-i nurlarda para harcama ölçüleri müsriflik ve cimrilik ,ticaret alışveriş hakkında neler yazıyor bediüzzaman hzleri ve talebelerinin bu konulardaki yazılarını gönderirseniz sevinirim .(ayrıntılı bilgi istiyorum alıntı olabilir)

2

25.07.2006, 18:37

iktisat risalesi bu konuda bana yardımcı oldu hayırda ve müstehak olanlara


harcamak gerekiyor birikimleri ..sanki yedim camiini yapan mübaregi

risale i nurlarda tanıdım

3

25.07.2006, 19:08

:arrow: tevekkül, kanaat ve iktisad öyle bir hazine ve bir servettir ki, hiçbir şey ile değişilmez.mektubat | ikinci mektup | 19

:arrow: kanaat ve iktisad; maaştan ziyade sizin hayatınızı idame ve rızkınızı temin eder.mektubat | yirmi dokuzuncu mektup | 407

:arrow: "iktisad" ise, bu zamanda herkese lazımdır.emirdağ lahikası | | 93

:arrow: kanaat eden, iktisad eder; iktisad eden, bereket bulur.mektubat | yirmi üçüncü mektup | 273

4

30.07.2006, 19:01

Fâtır-ı Hakîm, insanın vücudunu mükemmel bir saray suretinde ve muntazam bir şehir misalinde yaratmış. Ağızdaki kuvve-i zâikayı bir kapıcı, â'sab ve damarları telefon ve telgraf telleri gibi (Kuvve-i zâika ile, merkez-i vücuddaki mîde ile bir medâr-ı muhabereleridir) ki: Ağıza gelen maddeyi o damarlarla haber verir. Bedene, mîdeye lüzumu yoksa "Yasaktır!" der, dışarı atar. Bazen da bedene menfaatı olmamakla beraber zararlı ve acı ise; hemen dışarı atar, yüzüne tükürür.

ışte mâdem ağızdaki kuvve-i zâika bir kapıcıdır; mîde, cesedin idaresi noktasında bir efendi ve bir hâkimdir. O saraya veyahût o şehre gelen ve sarayın hâkimine verilen hediyenin yüz derece kıymeti varsa, kapıcıya bahşiş nev'inden ancak beş derecesi muvafık olur, fazla olamaz. Tâ ki; kapıcı gururlanıp, baştan çıkıp vazifeyi unutup, fazla bahşiş veren ihtilâlcileri saray dahiline sokmasın.

ışte bu sırra binâen, şimdi iki lokma farzediyoruz. Bir lokma, peynir ve yumurta gibi mugaddi maddeden kırk para; diğer lokma, en âlâ baklavadan on kuruş olsa.. bu iki lokma, ağıza girmeden, beden itibariyle farkları yoktur, müsâvidirler; boğazdan geçtikten sonra, cesed beslemesinde yine müsâvidirler. Belki, bazen kırk paralık peynir daha iyi besler. Yalnız, ağızdaki kuvve-i zâikayı okşamak noktasında yarım dakika bir fark var. Yarım dakika hatırı için kırk paradan on kuruşa çıkmak, ne kadar mânâsız ve zararlı bir israf olduğu kıyas edilsin.

şimdi, saray hâkimine gelen hediye kırk para olmakla beraber, kapıcıya dokuz defa fazla bahşiş vermek, kapıcıyı baştan çıkarır, "Hâkim benim" der. Kim fazla bahşiş ve lezzet verse onu içeriye sokacak, ihtilâl verecek, yangın çıkaracak, "Aman doktor gelsin, hararetimi teskin etsin, ateşimi söndürsün." dedirmeye mecbur edecek.

ışte iktisat ve kanaat, hikmet-i ılâhiyyeye tevfik-ı harekettir. Kuvve-i zâikayı kapıcı hükmünde tutup, ona göre bahşiş verir. ısraf ise; o hikmete zıt hareket ettiği için çabuk tokat yer, mîdeyi karıştırır, iştiha-yı hakîkîyi kaybeder. Tenevvü-ü et'imeden gelen sun'î bir iştiha-yı kâzibe ile yedirir, hazımsızlığa sebebiyet verir, hasta eder.

19.lem'a iktisad risalesinden

5

30.07.2006, 19:03

"ıktisad eden, maîşetçe aile belâsını çekmez" meâlinde
Hadîs-i şerîfi sırriyle: ıktisad eden, maîşetçe aile zahmet ve meşakkatini çok çekmez. Evet iktisad, kat'î bir sebeb-i bereket ve medâr-ı hüsn-ü maîşet olduğuna o kadar kat'î deliller var ki, had ve hesaba gelmez. Ezcümle: Ben kendi şahsımda gördüğüm ve bana hizmet ve arkadaşlık eden zatların şehadetleriyle diyorum ki:

ıktisad vasıtasiyle bazen bire on bereket gördüm ve arkadaşlarım gördüler. Hatta dokuz sene -şimdi otuz sene- evvel benimle beraber Burdur'a nefyedilen reislerden bir kısmı, parasızlıktan zillet ve sefalete düşmemekliğim için, zekâtlarını bana kabul ettirmeğe çok çalıştılar. O zengin reislere dedim: "Gerçi param pek azdır; fakat iktisadım var; kanaata alışmışım. Ben sizden daha zenginim." Mükerrer ve musırrâne tekliflerini reddettim.

Cây-ı dikkattir ki:

ıki sene sonra, bana zekâtlarını teklif edenlerin bir kısmı iktisadsızlık yüzünden borçlandılar. Lillâhilhamd onlardan yedi sene sonra, o az para iktisad bereketiyle bana kâfi geldi; benim yüz suyumu döktürmedi, beni halklara arz-ı hâcete mecbur etmedi. Hayatımın bir düsturu olan "nâsdan istiğna" mesleğimi bozmadı.

19.lem'a dan

6

30.07.2006, 19:07

Sahabenin abâdile-i seb'a-yı meşhuresinden olan Abdullah ıbn-i Ömer Hazretleri ki: Halife-i Resûlullâh olan Fâruk-u Âzam Hazret-i Ömer'in (R.A.) en mühim ve büyük mahdumu ve sahabe âlimlerinin içinde en mümtazlarından olan o zat-ı mübârek çarşı içinde, alış-verişte, kırk paralık bir mes'eleden, iktisad için ve ticaretin medârı olan emniyet ve istikameti muhafaza için şiddetli münakaşa etmiş.

Bir sahabe ona bakmış. Rûy-i zemînin Halife-i Zîşanı olan Hazret-i Ömer'in mahdûmunun kırk para için münakaşasını âcib bir hısset tevehhüm ederek o imamın arkasına düşüp, ahvâlini anlamak ister. Baktı ki Hazret-i Abdullah hâne-i mübarekine girdi. Kapıda bir fakir adam gördü. Bir parça eğlendi; ayrıldı, gitti. Sonra hanesinin ikinci kapısından çıktı, diğer bir fakiri orada da gördü. Onun yanında da bir parça eğlendi; ayrıldı, gitti. Uzaktan bakan o sahabe merak etti. Gitti o fakirlere sordu: "ımam sizin yanınızda durdu, ne yaptı?" Herbirisi dedi: "Bana bir altın verdi."

O sahabe dedi: "Fesübhânallah! Çarşı içinde kırk para için böyle münakaşa etsin de, sonra hanesinde ikiyüz kuruşu kimseye sezdirmeden kemâl-i rıza-yı nefisle versin!" diye düşündü, gitti, Hazret-i Abdullah ıbn-i Ömer'i gördü. Dedi: "Ya ımam! Bu müşkilimi hallet. Sen çarşıda böyle yaptın, hanende de şöyle yapmışsın." Ona cevapen dedi ki: "Çarşıdaki vaziyet iktisaddan ve kemâl-i akıldan ve alış-verişin esası ve ruhu olan emniyetin, sadâkatin muhafazasından gelmiş bir hâlettir; hısset değildir. Hanemdeki vaziyet, kalbin şefkatinden ve ruhun kemâlinden gelmiş bir hâlettir. Ne o hıssettir ve ne de bu israftır."

ımam-ı Azam, bu sırra işaret olarak لاَ اِسْرَافَ فِى الْخَيْرِ كَمَا لاَ خَيْرَ فِى اْلاِسْرَف&#161 6; demiş. Yâni: "Hayırda ve ihsanda (fakat müstehak olanlara) israf olmadığı gibi, israfta da hiçbir hayır yoktur."

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir