Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

21.03.2006, 15:10

Risale-i Nurlar değiştirilmişmidir. ?

Sizlere ehil kimseler olarak sormak istiyorum.

Muhammed Siddik Seyhanzadenin Nurculugun Tarihcesi - Medeniyet-i Islamiyye isimli kitaplarında Risale-i Nurlarda görmediğimiz ibareler geçmektedir bu konuda aydınlatırmısınız?

.....
Yine 1952 yilinda Istanbulda, Gencli Rehberi mahkemesinden cikarken Esref Ediple yapilan mülakat asagidaki sekilde iken maales cok ciddi tahrifat yapilarak, akideyi sarsacak bir sekilde bir tahrifatin yapilmasi düsündürücür.

Ilgili pragraf asagidaki sekildedir:
Sonra, ben cemiyetin iman selameti yolunda ahiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdasi var, ne Cehennem korkusu Cemiyetin, yalniz yirmi milyon Türk cemiyetinin degil, yüzlerce milyon bütün Islam cemiyetinin imani namima bir Said degil, bin Said feda olsun.
Iste bakin" yirmi milyon Türk cemiyeti namina degil yüzlerce milyon Islam cemiyetinin Imani namina..." ifadeleri nerede, " yirmi bes ( nüfus artisi da eklenerek) Türk cemiyeti namina.... " tabiri nerde

deniyor...

Bir başka yerde....

Muhammed Siddik Seyhanzade'de bu tahribati yayinladigi icin
oda irkcilikla suclanmis.....

Onun buna cevabi.
Ve bir baska tahribat...

" Benim Van'da hamiyetli bir kürt talebem ...." tabirini kabullenemeyen ve onu kitaplardaki tabirleriye " Benim Türk olmayan bir talebem vardi ..." sekline sokan bir inkarci anlayisin ürünü olarak "ahri yautmakla beslenen unsuriyet" ifadesi maalesf terse yüz edilmis, orjinal, tashihli Üstadin tabirlerini kitaplara koyanlari irkcilikla ittiham etmek, felegin carkinin nasil ters döndügünü göstermektedir.

Aynen rsimi devlet idolojisinde oldugu gibi Kürt ve Kürdistan tabirlerini kullanmayi hazmedemeyenler, bu yaptiklari tasarruf ve tahrifatlarin otuz yil millete ve masum nur talebelerine yutturarak ileride mahkeme-i kübrada hesaplarinin cok ciddi manada olacagini görmekteyiz. Ben hayatimin hic bir devresinde en tehlikeli zamanlarimda dahi Üstadin cizgisinden en kücük bir tahrifat yapmadan, hüvesi hüvesine yapmaya calistim.

Benim Van'da hamiyetli bir kürt talebem...
Benim Türk olmayan bir talebem vardi ...

Bir baska kaynak...

Bediüzzaman said nursi'nin cizgi filmi
Ikinci cd'nin 54'üncü dakikasindan itibaren terar izleyin ordada, ( Allah kendilerinde razi olsun, kücükte olsun bir tahrifati kaldirmislar) böyle geciyor...

Sonra, ben cemiyetin iman selameti yolunda ahiretimi de feda ettim. Gözümde ne Cennet sevdasi var, ne Cehennem korkusu Cemiyetin, yalniz yirmi milyon Türk cemiyetinin degil, yüzlerce milyon bütün Islam cemiyetinin imani namima bir Said degil, bin Said feda olsun.

denmektedir.

Bir başka yerde

Eskiden, Türk olmayan bir talebem vardı. Eski medresemde, hamiyetli ve gayet zeki o talebem, ulûm-u diniyeden aldığı hamiyet dersi ile her vakit derdi: "Sâlih bir Türk, elbette fâsık kardeşimden ve babamdan bana daha ziyade kardeştir ve akrabadır." Sonra aynı talebe, talihsizliğinden, sırf maddî fünun-u cedide okumuş. Sonra ben -dört sene sonra- esaretten gelince onunla konuştum. Hamiyet-i milliye bahsi oldu. O dedi ki: Ben şimdi, Râfizî bir Kürd'ü, sâlih bir Türk hocasına tercih ederim.

Ben de:

Eyvah! dedim, ne kadar bozulmuşsun? Bir hafta çalıştım, onu kurtardım; eski hakikatlı hamiyete çevirdim.

ışte ey meb'uslar!... O talebenin evvelki hali, Türk Milletine ne kadar lüzumu var. ıkinci hali, ne kadar vatan menfaatine uygun olmadığını fikrinize havale ediyorum. Demek -farz-ı muhal olarak- siz başka yerde dünyayı dine tercih edip, siyasetçe dine ehemmiyet vermeseniz de; her halde şark vilayetlerinde din tedrisatına azamî ehemmiyet vermeniz lâzım.

denirken

Diğer bir kaynakta

Üstad bir hatirasini söyle anlatmaktadir:
" Ben Van'da iken hamiyetli bir kürt talebem vardi ( Hamza agabeyi kastetmektedir.) ona sordum: "Sen simdiki Türklere ne gözle bakiyorsun?" , o da cevaben deki ki : "Ben Müslüman bir Türkü, kardesimden hatta babamdan bana daha yakin görüyorum."
Sonra ben Rus esaretinden döndügümde o talebemle Istanbul'da görüstüm. (Fakülteye girmis, Arap FArs fakültesinden birinci olarak mezun olmustu). Sansizligndan Türkcü, irkci, muallimlerin telkinati ve progagandasi neticesinde menfi irkcilarin tesiriyle bir aksu'l-amel olarak onda bir irki damar olrak meydana gelen tepki neticesinde kendisine " Sen simdi Türklere nasil bakiyorsun?" diye ayni soruyu sordugumda " Ben simdi fasik dahi olsa bir Kürdü, salih bir Türk hocasina tercih ediyorum " deyince " Eyvah! ne kadar bozulmussun" diyerek bir hafta ugrastim ve onu yanlis fikirlerinden döndürdüm. ( Üstad aynen bu meseleyi I. Mecliste mebuslara misal olarak göstermis) Iste birinci halindeki talebem, iste ikinci halindeki talebem, hangisi bu millet ve bu vatanda yasayanlar icin daha faydalidir insaf sahipleri hükmetsinler."

Bu karşılaştırmalar arasındaki farkı açıklarmısınız

Selam ve dua ile

mihmandar

Orta Düzey

Mesajlar: 260

Konum: ANKARA

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

2

21.03.2006, 16:07

Eşref Edip'in üstadla olan konuşması yanılmıyorsam Risale-i nurda geçmiyor. Eşref edip'in kendi yazdığı kitabında geçiyor. Dolayısı ile onun yazdığı şeyin doğrumu yanlışmı olduğunu bilemeyiz.Çünkü tek ravi kendisi...

Yazıdaki alıntıların hangi eserlerde geçtiği verilmemiş. verilseydi iyi olurdu..

Risalelerin eski asıllarında olan bazı tabirler Üstad tarafından bizzat kaldırılmıştır. Hususen Eski Said döneminde yazdığı eserlerinde "Kürdistan, kürdler.." gibi tabirleri kullanıyordu. Hatta gazetelerdeki makalelerinin sonunda "Bediüzzaman Said-i Kürdi, Meşhur kürd Hoca" gibi tabirleri görebiliyoruz. o zaman bu tabirlerin kullanılması çok normaldi.. ve gayesi ırkçılık değildi. bu tabirler onun mensubiyyetini yani nereli olduğunu gösteriyordu.
Fakat yaklaşık 1926 yıllarından sonra risale-i nur hizmetine başladığında kendi imzasını artık "Said Kürdi" olarak değil "said nursi" olarak atmaya başladı. Irkçılık havası vermesin diye böyle bir uygulama yaptı. Daha sonra eski dönemindeki eserlerini yeniden elden geçirirken "kürdler, kürdistan" tabirleri yerine "hemşerilerim, Vilayat-ı şarkiye " gibi tabirler kullandı. ve eserlerini bu şekilde tashih etti.. Yani bu düzeltmeler bizzat üstad tarafından yapıldı. Başkaları tahrif etmiş değil. Üstadın bu düzelttiği nüshalar mevcuttur.
Abdulkadir Badıllının tanzim ettiği Asar-ı bediyye isimli kitabın 2.Baskısının başında bu meseleye değinerek üstadın kendiği düzellttiği nüshalarden örnekler koymuş. bakılabilir.
şahsen kendimde de Üstadın kendi el yazısıyla böyle düzeltmeler yaptığı bir "Divan-ı harbi Örfi" nüshası var. Ahmet Nazif ağabeyi hattıyla yazılmış ,Üstad da bu tabirleri kendi hattıyla düzeltmiş ve o şekilde matbaalarda basılmış bir nüsha......

Yazarın doğru bir yaklaşım sergilediğini söyleyemeyeceğim. "Risale-i nur tahrif edilmiştir" gibi sözleri genelde Kürdçülük yapan kişiler ortaya yayıyor. Halbuki olayın gerçek mahiyetinden haberleri yok. veya kasten yapıyorlar.
sadece Kürt meselesi değil. başka meselelerde de üstad farklı tasarruflar yapıp eserlerini neşretmiştir. Bazı eserlerde farklılıklar olması bundandır.

3

21.03.2006, 17:49

Allah razı olsun Ali Eren ve Mustafa Kaplan nedense bu konuda çok incitici yazılar yazmaktalar

alisaid

Stajyer

Mesajlar: 58

Konum: ankara

Meslek: müh.

Hobiler: moderatörlük,araştırma,inceleme,enerji,strateji,uluslarası ilişkiler

  • Özel mesaj gönder

4

21.03.2006, 19:06

Ali Eren Ve Mustafa Kaplan hiç durmadan cemattin merkezine saldıryorlar...hemde her meşrep ve meslek mensubuna..insanf ihlas düsturları uhuvvet muhabbet kavramları sanki onlar için yazılmamış..kimin hesabına harket ettikleride meçhul...halbuki bu tür saldırılarda tüm cemaat bunlara cevap vermeliydi..muhatap almamak iddiaları kısmen kabul etmek gibi algılanabilir..avamın aklını karıştırıyorlar...sanırım kaba kuvvet ve menfi mücadeleyi cemaat arasında savunmaya çalışıyorlar..musbet hareket etmeyi kendilşerince pısırıklık veya pasiflik gibi değerlendiriyorlar bir zmanaların aczi mendileri..veya daha önceki 80 öncesi silahlı sağ gruplar gibi..ancak şu unutulmamalıdır ki menfi haket edenler her daim niyetlerinin aksi ile muamele görmüşler ve şefkat tokadlarını yemişlerdir..
her grupta eksikler ve hatalı davranışlar sünnete itibada geri kalmlar yaşanabilir..ancak eleşritirken hak namına tenkit yapılmalı ve yapıcı olmaldır..yıkarak hiç bir sonuç elde edilmez..
bizlere düşense uhuvvet,muhabbet ,ihlas ,sadakat düsturlarına azami ölçülerde riayet etmek ve okumaya anlamaya yaşamaya devam etmektir..
baki selamalr

5

21.03.2006, 20:19

eskinin sıkı irancısı,şimdinin sıkı sünni allamesi olmuş....

birde nur talebelerine düşmanlık ederek,nurculara nurculuk öğretmesi ayrı bir garebet....

heyhat başka meselesimi yok alem-i islamın.....

bu nasıl islamcılık....

kaplanın kaplanlığı yalnız müslümanlara anlaşılan.....

bu tarz adamlara hz.halid bin velid meşrep insanlar gözüyle bakmak istiyorum....

sonra allaha sığınıyorum hz.halid müslüman olduktan sonra müminlere harp etmedi....onun sertliği yalnız kafirlere idi...

6

21.03.2006, 20:58

Bu anıyı çok anlattım. ızmir'de hala yaşamakta olan Üstad'ın talebesi var, Selahaddin Akyıl. Kendisi Kürt'tür. O, Üstadın anında kalıp yakın hizmetinde bulunmak istiyor, ama Üstad izin vermiyor, sebebi ne biliyor musunuz? "Hemşehrisini kayırıyor diye fitne çıkarmasınlar."

Bunu diyenler, hatta bazı sözde Nurcu ve müslümanlar, Üstad'ın ne kadar takvaya dikkat ettiğini, hatta zahid olduğunu, bırakın haramları ve şüphelileri, sakınmak için helalleri, mübahları bile terkettiğini bilmiyor mu?

Aynı bu Üstad, ravîsi 100.000 sahabe olan veda haccındaki veda hutbesinde, Hz.Peygamberin a.s.m. , ev kemâ kál- "Bundan sonra sizle bir daha görüşemeyebilirim." diyerek veda ettiği o konuşmasında yer ayırıp da, "Arabın Aceme,Acemin Araba üstünlüğü yoktur, Allah katında üstünlük takva iledir." dediğini bilmiyor muydu, onca ravîden ve hadislerden haberi vardı da, bu hutbeden mi haberi yoktu? Hz.Peygamber veda sırasında, ayrılmadan önceki son büyük hutbesinde buyurmuş bu hakikati, Üstad o kadar zahid yaşasın, dikkat etsin ve herkes onun bu zühdünde ihlaslı olduğunu bilsin, sonra bu zat gitsin ırkçılık yapsın ha? Haşa ve kellâ, bu iftiradır, Allah bunun hesabını sorar.

Yorumlar sizin. Allah'ın mel'un kıldıklarına bir lanet ve beddua da benden.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

mihmandar

Orta Düzey

Mesajlar: 260

Konum: ANKARA

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

7

21.03.2006, 21:08

Alıntı sahibi ""Turkmen""

Allah razı olsun Ali Eren ve Mustafa Kaplan nedense bu konuda çok incitici yazılar yazmaktalar


Tahşiye yayınları adı altında bir yayınevleri var. şu an Kendileri Risale-i Nur külliyatını tashih ediyorlar. bakalım nasıl bir külliyat ortaya çıkacak. o zaman asıl tahrifi kimin yaptığı görülecek....

Ayrıca çok bilmişlik yapıyorlar fakat bunların yayınlamış oldukları "Kader risalesi şerhi" ve "Münazarat şerhi" ni aldım kısmen okudum. ilmilik yönü çok az. yok gibi.. Allah istikamet versin.

8

21.03.2006, 21:08

Bir diyeceğim daha var, bunu ayrı mesaj olarak yazıyorum ki, sonradan aklıma geldiği size malum olsun, yani daha diyecek çok şeyler, Nurları, Nur camiasını ve Üstadı bilenlerin aklına daha çokları gelir.

Yahu Üstad, kendisine onca eziyetleri edenlere bile beddua etmiyor. Bir hatıradır ki size anlatayım. Üstad'ı Afyon hapsinde, camları kırık koğuşa tek başına atıyorlar. Zaman Afyon'un en soğuk zamanları. Niyetleri onu dondurarak öldürmek. Üstad beddua edecek, camdan bir kız çocuğu görüyor. Kimin diye soruyor, diyorlar savcının kızı, onun hatırına affettim diyor beddua etmiyor.

Risale-i Nur'da, mektubatın 19.Mektub'dan önceki kısımlarda geçiyor. Üstad "ımanlarını kurtarmaya çalıştığım..." diyerek kendisine eziyet edenlerden bahsediyor.

Bunlar münafık, hem de Türk, eğer Üstad, Kürtçü bir hocaysa, tam beddualık ve düşmanlık edilmeye layık. Onlara bile etmiyor, ıslah olsunlar diye dua ediyor. Islah olmak şartıyla hakkını onlara helal ettiğini bile açıklıyor, yerini hatırlayamıyorum.

Daha ne demek lazım...
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

9

22.03.2006, 15:50

kaplan yalnız kürt meselesinin değil....

mehdi ve şakirtlerine dair kastamonu lahikasında geçen kısımların...

tarihçe-i hayatta abduh ve afgani ile kısmın çarpıtıldığını söylüyor...

adnan hocada sağolsun zevkle almış adamın bu konulardaki yazılarını...

www.harunyahya.org/dunyada/haberler/kupur.htm

bakılabilir...

11

24.03.2006, 08:49

üstadın emirdağ lahikasında böyle bir mektubu var.
o mektubda diyor.
hayatta şuursuz kalsam veya ölsem yanımda kalıpda tam hizmet tarzımı bilen Tahiri,Sungur,Hüsnü,Ceylan ve bir-iki adamı mutlak vekilim tayin ediyorum.diyor.envar neşriyat emirdağ lahikası 2.kitap sayfa 233.
bayram abi burda o iki adamı anlatıyor.üstad bu mektubu yazarken isimleri sıraladıktan sonra benimle zübeyir abiye işaret ederek bir.iki adam demiş.
demek ki üstadın mutlak veklilleri ne diyorsa o.
şuan Mustafa Sungur abi ile Hüsnü bayram abi hayattalar.şüphesi olan bu abilere sorabilir.
Bayram abi devamlı anlatırdı.üstad bize 10 defa Kurana el bastırırdı.derdiki benim hizmet tarzımdan ayrılmıyacaksınız.
mustafa kaplanmış bilmem kimmiş ne kadar öterlerse ötsünler.kulağımıza girdiği gibi çıksın onların sözleri.Allah onları ıslah etsin.hidayete erdirsin.
bizim mehdi olan üstad hakkında bir şüphemiz yok.
o istediği kadar mehdi beklesin.istediği kadar ötsün.
bize düşen onlara cevabını verip yolumuza devam.
vazifemiz risaleleri anlamaya,anlatmaya ve okumaya ,okutmaya devam.
haydi ileri kardeşler.selamlar.

Mesajlar: 30

Konum: Hollanda

Meslek: Öğretmen

  • Özel mesaj gönder

12

25.03.2006, 02:38

Hala daha unutamıyorum, Bayram Yüksel abinin öğleden sonraları üstadın tashihinden geçmiş orjinal eserleri kaynak alarak, yeni latin harfleriyle basılan eserlerin, her yeni baskılarına yaptığı tashihleri. noktasını virgülünü atlatmazdı sağolsun.

Aynen Üstadın tashihinden geçenler gibi olsun diye. Hala daha vardır ufak tefek hecelerin harflerin tashihleri o baskıya verilemeden önce gelen kitapların üzerinde.

Düşünebiliyormusunuz böyle bir sadakati. ışin ucunda görülmedik eziyet dayak hapis sıkıntı var abiler biz Nur talebesiyiz diye cevap veriyorlar. hatırlarsınız Zübeyir abinin ve diğer abilerin müdafaalarını. O insanlar tüm dünyaya meydan okumuş üstadlarının arkasında, çoluk çocuk, mal mülk herşeyi ellerinin tersiyle itmişler. Tarihte asr-ı saadetten sonra görülmemiş bir olay.Varsa örneği göstersin o mehdilik taslayanlar. Sonra da bu şahısların Risaleleri tahrif ettiğini iddia ediyorlar. Var mutlaka bir iki örnek bir iki kişi tarihte. Ama Alem-i Arabın da Acem'in de tasdikiyle böylesine bir olay yaşanmamış. Asr-ı Saadetin Ahirzamandaki aynası olmuşlar.

hadislerin sahihliği ile sahabe-i kiramın kizbden uzak oluşu ile alakalı yer bu manada, aynen buraya oturuyor diye düşünüyorum.

Mehdilik deniyor da, bu günden sonra mehdi ne yapacak. Kaplan'ın üstadı Ladin için hadislerden işaret çıkartıyor mehdinin ayak sesleri diye. Ladin değil mi CIA ajanı olan, petrol şirketlerinde hissesi olan ve binlerce masum afganlının ve ıraklanın -inşaallah- şehadetlerine zahiren sebep olan.

Herneyse,

Bu arada kardeşler, bazen işitiyorum böyle şeyler deyince hemen bazı kardeşler rahatsız oluyor. Üstadın talebe-i evvel ve sani sınıfındaki hemen hemen tüm talebeleri vefat etti, geride bir kaç kişi kaldı. Ne olur anti-abicilk damarını bırakıp bir fatiha okuyalım ruhlarına. Bizlere emaneti onlar taşıdı. Ve hiç kimse ne onların çektiği sıkıntıyı çekti, ne de onlar daki sadakati taşıyoruz. Onlar ahir hayattada üstadın yanında olacaklar. Hemen hemen hepsi zaten yanında. Cenab-ı Hak üstadın dediği gibi onların şefaatine nail eylesin. (Tahir abi ve Ceylan abi
için demiş ya hani)

Buna da herneyse....

Bu arada bu iddiaları atanlar ve savunanlardan (Kaplanla görüştüğünü söyleyen ulusalcı kaynaklı kişiler) birilerine iddia ettikleri bir kaç yerin ÜStad tashihli orjinalini göstermek den söz edince, hemen şahsiyet ilişkiyi kesti. Tahmin ettiğiniz gibi, şu nurcuların inkişafından rahatsızlıkla kurulan ulusalcı hareketi ile bizim şahsiyetin bir ilişkisi var.

şu sıralarda da malum, Üstad tashihli el yazma eserler bilgisayarlara aktarılıyor, Bazıları ise yavaş yavaş basılıyor.
ıleri de inşaallah bu şahıslar iddiaları ile birlikte yok olup gidecekler, Ama Kur'an'ın ahirzamandaki manevi mucizesi olan Risale-i Nur kalbleri, akılları nurlandırmaya, Kur'an'ın feyyaz deryasına boğmaya devam edecek. Cenab-ı Hak bizi hissedar eylesin.

13

25.03.2006, 10:21

Yukarıdaki açıklamalar çok istifade edici Allah razı olsun

Peki çok yerde rastlamadığımız Risaleler bir takım yayın evleri tarafından basılmaktadır

Tenvir Neşriyat sanırım bu işte öncü

Ictimai Reçeteler I ve II ve bunların gibi bir kaç örnek bunun nedeni nedir.Neden Yeni Asya ve Sözler gibi yayın evlerin bunları basmamaktadır.

Ve sorulan bir başka husus

Yirmi milyon Türk Cemiyeti namına değil,yüzer milyon Islam alemi namına bir Said değil bin Said feda olsun

"yirmi beş milyon Türk cemiyetinin imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun"

ibareleri arasındaki farkın nedeni nedir ?

Allah razı olsun

Mesajlar: 30

Konum: Hollanda

Meslek: Öğretmen

  • Özel mesaj gönder

14

25.03.2006, 12:58

basmayan bazi yayinevlerinin amaci, üstadın bastırtmaması ve sonradan bu ibareleri bazılarının milliyetçilik damarına dokunmasın diye değiştirmesidir.

Mesela Asar-ı Bediiyye adlı eser üstadın eski Said döneminde yazdığı bazı eserlerin o zaman basılmış halidir. Fakat Üstad sonradan (yani cumhuriyetten - sonra milliyetçilik tamamen bir unsur haline geldikten sonra) bu ibareleri değiştirmiştir. Mesela 'Kürdi' ibarelerini 'Nursi' olarak kendi el yazısıyla değiştirmiştir. Malum Kürdi ibaresi Osmanlı döneminde (Türkçülük-Kürtçülük yaygınlaşmadan) önce normal karşılanan ve insananın doğduğu coğrafyayı ifade eden bir soyadı olarak kabul edilmekteydi. Aynı şekilde 'Kürdistan' tabiri de Devlet erkanınca kullanılan ve şark-i Anadolu, Doğu Anadolu gibi Osmanlının bir vilayetini belirten bir kelime idi. Bir Kürt devletini kesinllkle çağrıştırmamaktaydı. Fakat bu gibi kelimeler ancak cumhuriyetten sonra Devlet erkanınca sakıncalı ilan edildi.

Hatta malum o anki içinde Kürt ibaresi bulunan cemiyetler bile 'isbat edildiği' üzere, Osmanlıyı bölüp doğuda bir Kürt devleti kurmak amacıyla değil, Osmanlıyı işgal eden devletlerle mücahade ana gayesi ve doğu illerinin kalkındırılması amacıyla kurulmuştu. Bunların izahi "YeniMesaj"'in ve diğer bazi şahısların üstad aleyhine yaptığı saldırıların cevaplarında ayrıntılı verilmiştir.

ışte Cumhuriyetten sonra Üstad bu ibareleri kaldırmış. Yerine yanlış anlaşılmayacak ibareler koymuştur. Fakat nasıl Osmanlının son dönemi ve cumhuriyetle birlikte unsuriyet fikri Türklerde inkişaf ettiyse bir kısım kürtlerde de inkişaf etmiş ve Risale-i Nur la iştigal eden bazı Kürtler, milliyetçilik damaraları ile bu ibareleri unsurperestlik dönemi öncesindeki halleri ile basmaya başlamışlardır.

Ayrıca, hepsinde olmamakla beraber, "Kaplangiller, ve şu Cıhad risalesi gibi kitaplari çıkaranlar' gibi bazılarında bir dönemlerde PKK ile ilişkiler, sonradan da Ladingiller le ilişkiler olduğu iddia edilmekteydi. Hatta bunun isbatını yapanlar vardı. Eğer dikkatle ifadeleri okunursa, amaçlarının "Türk Devletini" bölmek, Türkiyede menfi anlamda ayrılıklara neden olmak, himzetlerin aksamasına neden olmak olduğunu ehl-i dikkat olanlar açıkca görebilirler. Bu ise ancak islam düşmanlarının amacı olabilir. Ve mazi ve istikbalde ittihad-i islamin oluşturulmasında ana çark hükmünde olan Türk Devletine ve bu devlette bu amaçla hizmet eden insan lara zarar vererek gayelerine ulaşabilirler.

Bunun isbati işte Risale-i Nur cemaatlerinin tüm dünya müslüman ülkelerde yaptığı hizmetler, sempozyumlar, o sempozyumdaki diğer milletlerden katılanların itirafları. ışte Kaplangillerin yaptığı tahrif çalışmaları, bölücülükler. Evet O devletlerin bir kısım alim sınıfı hala "Biz ittihad-i islam için sizi, Osmanliyi bekliyoruz" diyorsa, Kaplangillerin çalışmaları demek ki neticesi çok mühim bir şeyleri engellemeye yöneliktir. Ve bu tip saldirilar elbette bir kısım hainler tarafından yapılacaktır.

Bir taraftan bir kısım eğitim odaklı ve gayr-i müslüm ülkelerde yapılan, isevilerle ayirilik noktalarini göz önüne vermeden, ateizme anarşizme karşı ittifak noktasinda öncü olan çalışmalar da azami hızla devam etmektedir. Fakat bu çalışmalar maalesef ince hususlardaki yanlışlar nedeniyle bizim tarafımızdan da tenkit edilmektedir. Bizim de tenkitlerimizi ortaya yerde kırıcı, hizmetlere ve uhuvvete zarar verici şekilde yapmak yerine; Önce bu tenkitleri neden yaptığımızı "Kendimizi Tenkit ederek" anlamaya çalışmalı, sonradan da bir heyet le, o hizmetleri idare eden heyete yapıcı bir şekilde ifade etmeliyizi. O zaman eğer varsa yük omzumuzdan kalkar ve onların sorumluluğu olur. Ama zannediyorum ki onlar belki de bu işi bizden iyi düşünmüşlerdir. O yüzden bu tip ihtilafa sebebiyet verici şeylerle zihni meşgul etmemek gerekir. Ahir hayatta bizden sual edilecek şeyler imani mes'eler olacaktır, bunlar değil.

Bir zamanlar bu şahısların iddiaları doğuda yaygınlaşmaya başladıktan sonra bir karar alınmış, bu gibi akımların ayrılığa meydan vermemesi için, Batı illerinde doğan kardeşler doğuya, doğu da büyümüş ehl-i himzet ler ise batı illerine gönderilmişlerdir, ve hala bu sistem Türk yada Kürt milliyetçiliğinden etkilenmemiş bazı subgruplarda devam etmektedir. Ehl-i Hizmet kavramından kasdım Vakıf adı verilen, evlenmeyen ve hizmet namına dershane kalan kimselerdir.

Üstadın sakıncalı bulup sonradan düzelttiği bu ibareleri tekrar basanların gündeme getirenlerin açıklamaları ise; bazen "bu değişiklik eskidendi, artık orjinali kullanılabilr o devriler geride kaldı" dir, bazen ise "talebeler hain olduğu için değiştirdi üstad böyle istemiyordu" gibi hain iftira kısmıdır.

Aslında derli toplu yazılmis bir kisim cevaplara ulasmak isteyenler asagidaki adresi kullanabilirler.

http://www.ittihad.com.tr/derlemeler%20arsivi.htm

Burada hazirlanan belgeler yine bazi mesreblerin hosuna gitmeyebilir. Fakat benim gordugum kadariyla Risale-iNur ları temel alarak yapılan en güzel çalışmalar bunlar.

Bu Kürtçü neşriyatlarda sonradan kendi aralarında bölünmüştür. Tenvir den ayrılan Zehra grubu bildigim kadariyla daha hakkaniyetli davranmaktadır.

Sonuç olarak;

Bu iddiaları ortaya atanlar ve bu gibi eserleri basanlar çok kısıtlı bir kesime hitab ettikleri için hizmetleri de alem şümul olmayi birakin vatan şümul bile olamazken, diğer hizmet ler ise bırakın Türkiye de ki milliyetçi ayrılıkları, tüm dünyaya yayılmış inkişaf etmiş, her yerde Kur'anın sesini duyurmuşlar ve duyurmaya da devam etmektedirler. Ayrıca bu tip saldırılar her zaman hizmetin inkişafına medar olmuştur. O yüzden bu takip edilen iftira-tahrif yolu hizmetin önünü tıkamaya neden olamaz. ınşaallah Nur talebeleri mabeynlerindeki uhuvvet ve ihlas sırrıyla her zaman olduğu gibi bundan sonrada bu gibi kısık sesli ulumalara "biz gürültüye pabuç bırakmayız" diyerek, ayaklarına takılan çakıl taşları olarak görüp, hiç aldırış etmeden hizmetlerine daha da kuvvetli bir ivmeyle devam edeceklerdir.

Burada herkesin yapması gereken yegane şey ise, bu tartışmalarla zihinlerini bulandırmayıp biz hizmetin neresindeyiz demek ve şahs-ı maneviden azami istifade edebilmek için dua ve istigfar etmektir. Çünkü Risale-i Nur denen transatlantik gemisi ufak tefek sandalları, botları ve küçük haşeratı ezip gecerek hedefine gidiyor. Götüren ise biz değiliz. Belki tayfaları bile olamayız istidaden. Bizim ise yapmamız gereken gemide bir yerlerde tutunmayı başarmaktır. Buda dua, istigfar, ihlas, uhuvvet ve terk-i enaniyetle yapılabilecek bir şey zannediyorum.

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

15

25.03.2006, 14:26

Bir Yayin evi ikinci Mektubu da bastirmamis. Acaba hangisi bilen var mi?
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

16

08.05.2006, 15:12

Risalelere saldırmayı meslek edinmiş bir vakfın forumuna gönderdiğim ve
kaynak belirtilmemesi bahanesiyle yayımlanmayan yazımı sizinle paylaşmak istiyorum.Bazı bölümler Muhakemattan kısmen veya aynen kullanılmıştır. Yayınlanmamasına tepki mesajım, konu bütünlüğü açısından önemli olduğunu düşünerek sonra ki mesajda yazılmıştır.Uzun oldu.Hakkınızı Helal Ediniz.ışte yazı:

Bu yazı biraz uzundur.Belki usandırır,bu kez dikkatli ve sabırla oku.Ey nefsim, en çok sen muhtaçsın!
Bazı mühim meseleyi ifham etmek gayesi ile,mazinin çocuklarıyla,istikbalin çocuklarını kıyas etmek iyi olur kanatindeyim:
Evvela geçmişin çocuklarından murat şudur;ıslam; doğuşundan üçyüz seneye kadar seçkin ve lider olarak ,bundan beşyüz seneye kadar tamamen mükemmel bir dönem yaşadı.Beşinci asırdan onikinci asrın nihayetine kadar ben mazi tabir ederim.Bundan gayrısı müstakbel derim.
Malumdur ki,insanı idare eden fiil çoğu kez,ya fikir veya gözdür;tabir-i diğerle,ya akıl veya hissiyatttır, veyahut ya haktır veya kuvvettir,veyahut ya hikmet veya hükümettir,veyahut heves veya Kur’an’dır ,veyahut ya müyulat-kalbiye veya temeyyülat-ı akliyedir.Buna binaen, görüyoruz ki, mazinin bir derece safi olan ahlak ve saf olan hisleri galib gelerek,istifadesi az olan fikirlerini hizmetine alarak,ferdiyetçilik ve ihtilaflar meydanı sardı.Fakat,istikbalin bir derece nurlu olan fikirleri heves ve şahvetle kararmış olan hislerini galib ederek emrine musahhar ettiğinden,tüm insanlığın hakkına değer veren hukukun hükümferma olacağı muhakkak oldu.ınsaniyet bir derece tecelli etti.Müjde veriyor ki,asıl insaniyet-i kübra olan ıslamiyet,istikbalin gökünde ve Asya’nın bahçeleri üzerinde güneş gibi nur saçacaktır.
Mazi derelerinde hüküm sürmüş olan duygu;kin ve düşmanlık ve üstün olma arzusu idi.O zamanın ehlini irşat için hitabet gücüyle ikna kafi idi.Zira hissiyatı okşayan ve arzulara tesir ettiren iddiayı süslemek ve şaşaalandırmak veyahut trajedi haline getirmek ve belagat yeteneği, hayale yaklaştırmak için ,delillerin yerini tutardı.fakat bizi ,yani istikbalin çocuklarını,onlara kıyas etmek,geri döndürme hareketi ile o zamanın köşelerine sokmak demektir.Her bir zamanın bir hükmü var,biz delil isteriz.ıddia edilen şeyi tanıtmak veya sadece göstermek ile aldanmayız.Cevat Eş Kardeş; “Zaten kendileri zihniyet yapısını Kur'an-ı Kerim ve Hadislere göre inşaa etmemenin cezasını çekmektedirler. Böyle bir aykırı yapılanmanın cezası olarak, Said Nursi'nin dışında pek çok ıslam dışı sistem ve kişilerin hizmetine amade olmuşlardır. “,demişsiniz; delil isteriz!
Yani;hal çöllerinden istikbal dağalarına daima yağmur veren hikmetin hakikatlerinin derindeki madenleri ;fikir ve akıl ve hak ve hikmet oldularından;yeni doğmaya başlayan hakikatleri araştırma arzusu ve hakiki aşka ulaşma şevki, genel menfaati şahsi menfaatlere tercih ,insanca yaşama arzusunu netice veren kesin delillerden başka,idda adilen şeyi ıspat olmaz.Biz ehl-i haliz,istikbale namzetiz.Sadece dile getirme, iddaayı kelimelerle süsleme zihnimizi doyurmuyor.
Eskiden ekseriyetle hükümferma kuvvet ve heva idi.ıstibdat ve tahakküm vardı.şeyhinin dediği mutlak doğruydu.
Hatta başka meslek ve meşrebe ve tarikata husumet,düşmanlık kendi mesleğine taraf olmaktan önde idi.Hata başka bir şahsa düşmanlık ,kendi meslekdaşına,meşrebdaşına sevgi ile bir olurdu.Hem de hakikati keşfe çalışanlara mani olan,taraf tutma ve taasub idi.
Hasıl-ıkelam;Mazinin çocuklar kendinden gayrısına muhallif olduklarından,taraftarlık hissi ile karşı gelinerek ihtilal çıkarıldığından,hakikat ise kaçıp gizlenirdi.
Ne olaki ;mazinin derelerine mi girdiniz, kendinize muhallif olanı zemm etmek,imani hakikatlerden üstün geliyor.Yada kendi imani delilleriniz yokmudur ,yada kendi ıslami fikirleriniz delilsizde mi ortaya koyulamıyor.Yoksa üstadınız,mürşidiniz veyahut her ne isim veriyorsanız, size bildiklerini mazideki çocuklara anlatıldığı gibi delilsiz, şaşaalandırarak,
süsleyerek,”bakınız bizden başkası ıslam dışı sisteme hizmet ediyor”diyerek trajedi mi,
yaptı veyahut belagati çok mu iyi idi?Ya delil nerde, istikbalin çocukları bunu ister.
(Söz sertliği gerektirdiği için öyle yazlıdı:Helal ediniz)
Sevgili kardeşlerim;siz değer vermesenizde ,biz sahs-ı maneviyiz.Dolayısıyla kişilerin hatasından Risale-ı Nur beridir.Ekser cemaatlerde şahıs ön planda olduğu,şahsın sözü delilsiz kabul gördüğü için, kişilerin yaptığı hata ,tamamen o cematin malıdır, denilebilir.Çünkü üstadının dediğinden başka bilgisi yok ki onu izhar edebilsin.Bilgisi olmayan adam;delil isteyene mücezefe eder, belki mübağla yapar,fikrini zemm eder.Yapmadığı belli,yaptım der.Zahirde galip gelir de,hakikat ona küser gider.
Buhara’ya,Stalin’i dahi hayrete düşürten,”Yeryüzünü kerhaneye çevireceğiz”, lafını söyleme cesareti veren, aceba gördüğü,dindarların hangi, hakikat zaafı idi?Yada Yahudiler’e servetlere mal olan Daskapitali yazdırtan neydi?Ne gördüler.?Zındıka;aklı mı mağlup etti hissiyatı mı, meşvereti mi mağlup etti, husumeti kendi mesleğinden önde tutan,diğer cemaati çürütme pahasına tüm çalışmasını feda edeni mi?şahsı ön plana çıkaran meslekler mi mağlup oldu,sahs-ı manevi mi?Meşrutiyet mi mağlup, mutlakiyet mi?Liderlik şudur ki;şu’ranın meşveretini esas alıp sonucu uygulama merciidir.Peygamberimizin Sünneti işte budur.O Zat’ın(s.a.v) söylediği her şey ya vahiy veyahut istişare kararı idi.
Mazinin çocuklarının,istikbalin çocuklarına miras bıraktığı,taklidi imanı ele geçirerek kalblere şüphe sokan,ardından tek kemali ,taklidide olsa, iman olan gençliğin hevesatını ele geçirip anarşiyi hortlatan zihniyetle namağlup bir savaş vermiş, hakiki Risale-i Nur şakirtleridir.Ne bir siyasi partiydiler,ne bir örgüt ve ne bir cemiyet…Ele geçirilebilecek bir mekanları yoktu,mevki peşinde de olmadılar,müflis olacakları servetleride yoktu.Sevap peşinde dahi değildiler.Cenneti arzulamadılar,Cehennemi düşünmediler.ımandan başka hiç bir şeyleri yoktu.Herşeylerini bu hizmete feda ettiler.Hangi zorba; Ruhlarına hükmedebilirdi ki o tahkiki imanı onlardan söküp alsın.Yada hangi ıslamdışı sistem onlara neyi vaad ettiki ona hizmet ettiler?Amacı Cennet dahi olmayana, hangi dünyalık çıkar güzel görünür? ındirilecek şalterleri,kapatılmak için düğmeleri ,mühür vurulacak kapıları dahi yoktu.Hiç bir yerdeydiler,her yerdeydiler.Bulunamıyorlardı,ortalıklardaydılar.Mağlup edilemediler, mağlup olmayacaklar.Çünkü;sahs-ı manevi idiler.Çoğaldılar,çoğaldılar,çoğalıyorlar…Hayret doğrusu; bu zamanda dindarları mağlup eden Cengiz Han gibi bir şahıs mı, yoksa dini ortadan kaldırmayı meslek edinmiş bir şahs-ı manevi mi?
Kezalik görüyoruz ki: Fennin gayretiyle, şimdiki zamanda büsbütün, inşaallah istikbalde bitamamihî hükümfermâ, kuvvete bedel hak; ve safsataya bedel bürhan; ve ta’buya bedel akıl; ve hevese bedel Kur’an; ve taassuba bedel sağlam bilgi; ve kindarlığa bedel ıslam’ a hizmet; ve nefsin arzularına bedel akla yönelme; ve hissiyata bedel aklı kullanacaklardır.Beşinci asra kadar büsbütün olduğu gibi, beşinci asırdan şimdiye kadar kuvvet hakkı mağlup etmiştir.
Düşünmeye başlayan insanların saltanatı görünmeye başlamasıyla: Hakaik-i ıslâmiyetin güneşi, evham ve hayal bulutlarından kurtulmuş, her yeri nurlandırmaya başlamıştır. Hatta dinsizlik bataklığında kokuşan adamlar dahi o nurla istifadeye başlamıştırlar.

Görülmüyormu ki “De ki hak geldi ,batıl zail oldu” ayeti boynunu kaldırmış,el ile istikbale işaret ediyor.Diyorki meşveret ediniz,medeniyetin fikirlerini birleştiriniz,iş bölümü yaparak ıslamiyeti dünyaya hakim kılınız.Göz ile karar vermekten atlayınız.Hakikat bizi bekliyor…
Kur’an ve Sünnete muhalefetle itham edilen bir cemaat, Müslümanları Kur’an ve Sünnet’e ittibaa davet ediyor.Tuhaf...ve diyorlar ki;adavetinizi,adavete ayırınız.Değil zuhur etmiş 73 fırkayla,dindar hiristiyanlarla dahi ittifaka mecburuz ki zındıkayı ve küfrü esas almış,şerir şahs-ı maneviyi ancak mağlup edebiliriz.
Vesselam,selametle ...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir