Zülfü Livaneli haftalık Aktüel’de hayatını tefrika ediyor. “sağım, sağ tarafım” bölümünde Risale-i Nurları nasıl okuduğunu ve Bediüzzaman Said Nursi hakkında düşüncelerini şöyle anlatıyor: “Her Anadolu kasabası gibi Ilgın’ın ortasında büyük bir park vardı. Bir öğlenden sonra, parkta otururken yanıma iki genç yaklaştı. Ilgınlı üniversite öğrencileriydi bunlar. Uzaktan tanıyordum. Müzikten söz açtılar. Benim müzikle uğraştığımı ve kitaplara çok meraklı olduğumu duymuşlardı. Acaba bana bir-iki kitap verseler okur muydum?”
Ne kitabı olduğunu sordum. Benim sanat yoluyla insanlığa yardım etme ve mutlu bir insanlık yaratma ideallerime çok yakın kitaplar olduğunu söylediler. Yazan kişinin adı said-i nursiydi.
Bediüzzaman diye de anılıyordu.
Said-i Nursi büyük bir bunalıma girmiş olan insanlığa yardım etmek için bu kitapları yazmıştı
O gün birkaç kitap risale-i nurlar verdiler.Bir de Asa-yı Musa adlı bir kitap vardı.Hemen eve döndüm.ve Tarkovski’nin gölgeli ormanlarını andıran kavaklıkta yere uzanıp kitaplarımı okumaya koyuldum.
Çok ilginç ve ateşli bir üslupla yazılmıştı ve yazarın bambaşka bir Türkçesi vardı. Doğrusu kitaplarda bir edebiyat tadı bulmuştum. Öylesine hırslı ve kuvvetli bir üsluptu ki, ister istemez etkileniyordunuz. ılkokul yıllarımda dedemin sıkı dini eğitiminden geçmiş olduğum için terminoloji bana yabancı değildi.
ılk okuduğum bölüm kader kavramı ile ilgiliydi.Eğer insanoğlunun kaderi alnına yazılmışsa, uğraşmasına ne gerek vardı.O zaman insanoğlunun işlediği günahın da ,sevabın da,sorumluğu Allah’a ait değil miydi? Bu beni müthiş ilgilendirmişti. Çünkü hem varoluşçuluk felsefesinin temel sorusuydu hem de Balzac aynı soruyu öğretmenine sormuştu.
Said nursi adlı yazarın yorumu ve cevabı ilginçti: Ay tutulmasını örnek gösteriyordu. ınsanlar ayın hangi tarih ve saatte tutulacağını bilirdi, ama bu bilgi, insanların ay tutulmasına sebeb oldukları manasına gelmezdi. Ay kendi kuralları ve tabi olduğu disiplin gereğince tutulurdu ama, biz bunu önceden bilirdik. Kader de aynı biçimdeydi. ınsanın kaderi kendi davranışlarına bağlıydı. Ne var ki, bu, Allah katında önceden bilinirdi. Alın yazısı denen şey buydu.
Bu bölümü okuduktan sonra kavaklıktaki ince esintide gözlerimi kapatıp düşündüm. Bu kitapları yazan, ne kadar zeki bir kişiydi. Balzac’la, Kiekegaard’la, Camus ile polemiğe giriyor, aynı konuları irdeliyordu. Ve doğrusu çok mantıklı bir cevap veriyordu
O gece bana verilen bütün Said-i Nursi kitaplarını okudum. ırade-i külliye ve irade-i cüz’iye bölümü de, benim cevap aradığım bir çok soruyu aydınlatıyordu.
Ertesi gün öğrencilerle gene buluştuk. Kitapları çok beğendiğimi söyledim. Sevindiler ve bana yeni kitaplar verdiler.onları da okudum. O yaz Said-i Nursi’nin kitapları ve düşünceleri epeyce ilgilendirdiler beni.
Zaman-21-12-1993