Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

13.11.2005, 16:58

birinci söz: besmele motivasyon ve iletişim

BıRıNCı SÖZ: BESMELE, MOTıVASYON VE ıLETışıM

Bismillah, insanı Allah’a bağlayan, kainatla, dünya, varlıklar ve insanlarla iletişimi sağlayan mükemmel bir bağlantı noktası ve hayırlar kapısıdır. Bismillah, Kur’an’ı, kainatı ve insanı okuma şifresi, sonsuzluğa tırmanma şeridi; çokluk içinde Tek’e ulaşma, uzağı ya kın etme, perdeleri aralama, O’nu ve sonsuz hazinelerini tanıma anahtarı gibidir.

ınsan aciz, zayıf, fakirdir. Sayısız ihtiyacı ve düşmanı vardır. Zenginliği ve kudreti sonsuz bir Zat’a ıntisap etmezse, her şey karşısında; fakir dilenci ve korkan bir mahkum olur. Eğer bu bağlantıyı kurarsa kendiyle beraber bütün varlıkları eşya ve hadiseleri bir emir altında hareket eden memurlar olarak görür.

Misal: Çölde bedevi bir reisin, asker devletin adına hareket eder güç kuvvet ve avantajlar sağlar. Tabiat kitabında gördüklerimiz de farksızdır. Minicik çekirdek sırtında tonlarca ağırlık taşır. ıpek gibi incecik kök ve damarlar taşları Musa Asa’sı gibi çatlatır, ağaca dayelik yapar. ıncecik yapraklar sıcaklığa direnir. süt veren hayvanlar. Pek çok hayvan aynı intisapla et süt yumurta verir

ıntisap formulü: Başta zikir (Besmele), ortada fikir (Nimetleri veren Kudreti ve Rahmeti düşünmek), sonda şükür.

Değerlendirme: ınsanın yaratılışında intisap-bağlanma duygusu vardır. Çünkü aciz, zayıf, fakir, aç kalan, üşüyen, felaketlere maruz kalan, korkan, üzülen, hastalanan, yaşlanan ve sonun da ölen bir varlık olarak yaratılmıştır.

ınsanın bu Aidiyet ve Mensubiyet arzusu karşılanmazsa, veya yanlış kaynaklara bağlanırsa, kimlik bunalımı, kişilik bozuklukları yaşanabilir. Çocuklar, gençler bu duygularına cevap veren kapılara bağlanabilirler. ınsanlar üç beş kuruş ve fani bir ikbal ile insanları kendilerine bağlarlar. Oysa Yaratıcımız bize peşin ve karşılıksız olarak sayısız ve mükemmel nimetler vermiştir. ınsan, sonsuzluğu kim verecekse ona bağlanmalıdır.

ınsan, dünyada ya başıboş, sorumsuzca ve nefsani arzularının peşinde koşarak sınırsızca, bağsız bağımsız, kendi hesabına yaşayacak ve bir ömrü zayi edip gidecek ya da Yaratıcısı hesabına hareket edip sonsuz saadeti elde edecektir.

Bu bağlanmanın en büyük getirisi: Bağlantısızlıktır, özgürlüktür, gerçek motivasyondur. ınsan Bismillah demekle bütün aracıları ortadan kaldırıp sonsuz bir kuvvet ve bereket kaynağına dayanmış olur. Secdeyle sonsuz güce esir olur ama binlerce faniye bel kırmaktan, temenna çekmekten ve dilencilikten kurtulur. Hem bütün düşmanlarından korunur, hem bütün ihtiyaçlarını temin eder hem de ruhunu daraltacak her çeşit korku, kaygı, üzüntü ve stresten uzak kalır. Maddi manevi bütün zorluklarla baş edebilecek üstün bir mo ral gücünü ve başarılara koşacak şevk ve enerjiyi elde eder. Her varlıkla kolay iletişim kurabilir. Kendi psikolojisini düzenler ve insanları kolayca etkileyebilir.

ıLETışıM:

ınsanın ilk iletişimi Yaratıcısıyla başlamalıdır. Bu, iman ibadet ve O’nun namına iş yapmak demektir. ıletişimin ikinci boyutu kainatla, dünya ve bütün varlıklarla olur. Üçüncüsü de insanlarla olan iletişimdir.

Allah adına hareket eden insan, tabiattaki her olaya güzel bir anlam kazandırır ve insanlarla olan iletişiminde kendi egosunu devreden çıkarır. Söz ve davranışlarında daima ahlakilik, iyilik ve yararlılık görülür.

Besmele’nin iletişimde en büyük rolü "Rahman" ve "Rahim" adına insanın sırtına şefkat ve Merhamet gömleğini geçirmiş olma sıdır. Muhabbet bir iletişim tılsımı, iksiri ve mayası gibidir. Tıpkı ıhlas’ın amellere ruh, can ve mana kazandırması gibi her Besmele her ilişkiye ve iletişime yüksek bir duygusal incelik, değer ve anlam kazandırır. Başarıyla hedefe ulaştıran diyalog yolunu kolaylaştırır.

Rahman ve Rahim kanatlarıyla insan hem dünyaya açılabilir ham da ahiret ufuklarında pervaz eder.

Rahman ve Rahim adımlarıyla insan hem kalp ülkesinde gezer hem de akıl semalarında dolaşır.

Rahmet ve muhabbet, tıpkı incecik kök ve damar gibidir ki, en katı kalplere girer ve ilerler. En ulaşılmaz toplum katmanlarına sirayet eder, deniz ve kıtalar ötesi ülkelerdeki gönüllerde yer eder.

Her intisap, iletişim, ilişki ve işte üç aşama görülür:

1-Başlama-Çıkış noktası:

Niyet, amaç, iç hazırlık, saygı ve ihlas. Rahmet, şefkat, sevgi, değer verme ve kabullenmişlikle başlamak. Yeme içmeye veya bir işe besmeleyle başlama, Namaza dururken ciddiyet gösterme, bir derse, sohbete, sınava, konferansa, müsabakaya, operasyona ya da bir arkadaşlığa, ortaklığa veya dostluğa başlamadan önce hassasiyet ve duygusal olgunluk gösterme gibi.

Başlama aşaması ne kadar sağlıklı, şefkat ve merhamet yüklü olursa, onu devam ettirme ve başarıya ulaşma da o kadar kolay ve bol ürünlü olur. Öfke ve art niyet taşıyan her ilişki ve iletişim, merhamet ve sevgi açısından bereketsiz ve güçsüzdür, bozulmaya mahkum olur.

Karşımızdaki insana değer verme, onu olduğu gibi kabul etme, olumlu yönlerini ön plana çıkarma, ortak noktalara yoğunlaşma, son derece iyi niyet ve samimiyetle ona yaklaşma, iletişimin besmelesi gibidir.

2-Sürdürme-Olgunlaştırma süreci

Başlangıçtaki güzel niyet ve amaçlara sadakat, vefa, azim ve kararlılık göstermek. Görev ve sorumlulukları en mükemmel şekilde yerine getirmek. Düşünce, bilgi ve ilgi planında yeterlilik ve verimlilik göstermek. Başlangıçtaki oluşumu sürekli geliştirmek yaymak.

ıbadet esnasında ve dışında tefekkür ve teemmül etme, yer içerken dil müfettişinin tartmasıyla; o nimetlerin nasıl birer Kudret ve Rahmet eseri olduklarını, geliş ve gidiş maceralarını, iletişim kurduğumuz insanlardaki gelişmeleri ve değişimleri, insanlığa hizmet lerde bulunma esnasında yeni hizmet yollarını ve tarzlarını üretmeyi düşünme gibi…

3-Sonuçlandırma-Hedef noktası Hedefe kitlenmişlik içinde sabır ve fedakarlıkla hedefe ulaşmak. Yeme içmelerden sonra nimetleri lutfeden Rabbimize şükretmek, ibadetlerimizle güzel ahlaka ulaşmak, hizmetlerle ilgili bütün plan ve programları en mükemmel şekilde tamamlamaya çalışmak. Bütün başarıların gerçek sahibini ve O’nun namına hareket ettiğimizi unutmamak, O’na hamd etmek, kendimizi unutmak, soluk soluğa yeni hizmet alanlarına ve yeni insanlarla iletişim kurmaya çalışmak

BESMELE GERÇEK BıR RUHSAL MOTıVASYONDUR :

Kur’an okumaya başlarken önce bu cümleyle başlamayı Allah istemektedir (16/98). Bu sığınma, sadece Kur’an okumaya özgü değildir, insanın duygu ve düşüncelerinde meydana gelen her olumsuzlukta, nefsin baskıları sonucu günahla karşılaşabileceği her durumda aynı sığınmanın yapılması tavsiye edilir (7/200, 23/98, 41/36 ). Ve üzerine Allah’ın ismi anılmayan şeyin yenilmemesi istenir (6/121)

Her şeyden önce besmele, insanın hem kendine hem evrene, dolayısıyla Allah'a açılan en önemli bir kapı konumundadır. Bütün hayırlar için bir anahtardır. Bir kimlik belgesi gibi, Allah'a kul olmanın adıdır. ınsanın acizliğini ve fakirliğini gideren, O'nun kuvvetinden güç, gınasından bereket isteme yerine geçen bir dilekçedir. Besmele, yıldızlardan çiçeklere, karıncadan ağaçlara kadar bütün mahlukatla paylaşılan ve ortak olarak kullanılan bir dildir. Besmele ruhta bir bakış, Rabbe teveccüh ve yakarıştır. Bütün korku, üzüntü ve öfkelere karşı bir barış, lutfuna da Rahman'ın kahrına da yürekten bir alkıştır. Allah ismiyle demekle, isim taşıyan tüm varlıklardan bir kaçış, kendini sadece ve sadece, Rahîmin himayesine bir adayıştır.

Bu, ruhun, kalbin, duygu ve düşüncelerin dış ve iç olumsuz etkilerden arınması ve okunacak metine konsantre olması açısından gerekli ve önemli bir psikolojik hazırlanma aşamasıdır. Sporcular karşılaşmaya, konuşmacılar konferansa, işletmeciler iş görüşmelerine başlamadan önce değişik yöntemler uygulayarak, heyecanlarını gidermeye ve kendilerini motive etmeye çalışırlar. ınsanın, bilinçaltına gönderdiği olumlu mesajların, bilincini, duygu ve düşüncelerini, sonuçta davranışlarını etkilediğinde kuşku yoktur.

Sadece bir fark vardır ki, motivasayon adına ya insan insanı etkileyecek sözler söyler ya da insan kendi kendine telkinde bulunur. Burada ise, doğrudan Allah’a sığınma söz konusudur. ınsanların kıyamete kadar en büyük düşmanı olan şeytandan, ancak her şeyin tek sahibi olan Allah’a sığınma ile korunmak mümkün olabilir. Bu cümleyi söyleyen insan, cennetten kovulmuş bir varlığı, kalbinden de kovmuş, hayal dünyasını etkilemesine, duygu ve düşünceleriyle oynamasına izin vermemiş olur.

Aynı yaklaşım şekli, şeytan gibi, kötülüklere teşvik eden insanlara karşı da uygulanmalıdır. Bu cümleyi söylemekle, kalbimizde bir manevi koruma alanı oluşturmuş, düşüncemizi olumsuz davranışlara karşı bloke etmiş, böylece nefsimizin etkilenmesinin önüne geçmiş oluruz. Allah’a sığınma, O’nun koruyuculuğu altına girme psikolojisi, asla yadsınmamalıdır. Bunun etki gücü de tekrarla kazanılabilecek bir şeydir.

Zihinde bir günah projesi ve düşüncesi ya da psikolojik marazî bir durum varsa, o an Allah düşüncesi duygular üzerinde tam etkisini gösteremiyor demektir. Bunun tersine, Allah düşüncesi zihinde bulunmadığı zaman, insanı rahatsız edecek her çeşit duygu ve düşüncenin; hem ruhsal alanda hem de beyin mekanizması içinde boy göstermesi mümkündür. Bu sebeple ayet, Allahın unutulmamasını, Allah’ı unutturacak davranışlar içine girildiğinde derhal hatırlanması gerektiğini vurgulamaktadır. Bilinçaltımızın bize bu hatırlatmayı yapması için, önceden ona gerkli programı tekrarla yüklemek ve onu bu hatırlatma alışkanlığına alıştırmak gerekmektedir.(18/24) Diğer taraftan da, Allah’ı unutan, O’nu bilincinden uzaklaştıracak davranışlar içine giren insanlar için ise, “Allah onlara kendisini unutturdu, çünkü onlar Allah’ı unuttu” (9/67, 59/19) uyarısını yapılmaktadır. ırtibatı koparmama, gönülden ırak olmama adına Besmele son derece önemli bir misyon yüklenmiş olmaktadır.

Bu iki ayette psikolojik bir fıtrat yasası değerlendirmemize sunulmaktadır.

“Allah’ı unutan, kendisini de unutur, kendisini unutanı da Allah unutur”.

Bu konuda şu değerlendirmeler yapılabilir: ınsan ancak kendi kalbini, akıl ve mantığını işleterek, duyularını kullanarak, okuyarak, dinleyerek, düşünerek Allah’ı tanıyabilir. Allah’ı tanımada en önemli tanık, kanıt ve ölçü yine insanın kendisidir. Çünkü Allah, varlıklar içinde deyim yerindeyse, kendisini en iyi anlayabilecek olan varlığı insan olarak seçmiştir. Ene, ego, benlik gibi kavramlarla anlatılabilecek olan bu, insanın öz varlık kimliği, bir anahtar gibidir ki, Fatiha süresi bir yönüyle insanın bu kilit özelliğine dikkat çekmektedir, insan kendi kimliğiyle Yaratıcısının sıfat ve isimlerini, kainattaki icraatının sırlarını, O’na mükemmel bir ayna oluşunu, çözebilir anlayabilir. Gerçek kimliğini de esas o zaman bulur. Gözlerine bakarak O’nun sınırsız görmesini, kulaklarına nazar ederek O’nun her şeyi duymasını, bilgisini düşünerek O’nun sonsuz ilmini anlamaya çalışır.

Öte yandan da kendi acizliğine bakar Allah’ın sonsuz kuvvetini, fakirliğini görür sınırsız zenginliğini, ihtiyaçlarını düşünür tükenmeyen cömertliğini fark eder. Vicdanı sönmemişse, işlediği günahların ve hataların ağırlığı altında ezilmişliğine ve tükenmişliğine bakarak, sadece O’nun Rahmet kapısında temizlenebileceğini anlar. Kapı kapı dolaşıp psikolojik pek çok derdine derman ararken, esas derdini unuttuğunu fark eder; Benim esas derdim Rabbimi unutmakmış der...

ınsan, kalbini ve beynini kullanarak, Yaratıcısıyla bu duygusal ve düşünsel iletişimi sağlamak için gayret göstermezse, unuttuğu için unutulanlardan olacaktır. Allah, o insana öncelikle kendi insan kimliğini unutturacaktır.Çünkü birer nimet olarak verilen iki ana Allah’ı hatırlama ünitesi olan vicdan ve bilinç, misyonunu yerine getirmemiş, kendilerini beden ve maddi dünya sınırları içine hapsetmişlerdir. Bu, yaşamaya razı oldukları böyle bir hayatın her derdine açık olmayı göze aldıkları, kendilerine yettikleri, başka bir güçten gelecek yardıma ihtiyaç duymadıkları anlamını taşımaktadır.Hayatın zevkleri ile nefis hayatı yaşamaya devam edildiği veya çözümler başka kapılarda arandığı sürece bu hatırlama da gerçekleşmeyecektir.

Çünkü kendilerini unutan, böylece Allah’a giden en etkili yolu terk eden insanı da artık Allah unutmaktadır. Allah unutmaz kuşkusuz. Rahmetiyle yardımını ulaştırmaz demektir. Çünkü kendine merhamet etmeyene merhamet olunmaz. Cezanın cinsi de suça göre belirlenmektedir; unutan unutulur, terk eden terk edilir... Oysa her gün beş kez minarelerden O, kendisini hatırlatmaktadır. Bir kısım felaketlerle, ölümlerle, hastalıklarla, üzüntü ve psikolojik problemlerle sürekli uyarılar yapmaktadır. Buna rağmen günümüzde yaygın bir unutmuşluk ve unutulmuşluk hastalığı görülmekte, kendini okumayan, kendinin farkına varamayan insan, ne yazık ki, hipnoz yemiş kalabalıklarla uyum içinde dolaşırken, vitrin mankenlerine baktığı kadar dönüp kendine bakamamaktadır. Çünkü kendini unutmuştur, çünkü unutulmuştur!

Bu iki kavram arasında, değişmez bir insan yasası olarak daima bir gereklilik irtibatı kurulabilir ve kolektif maraz haline gelen bu konuda, şu teşhis konabilir: Ruhumuzda ve aklımızda Allah’a yer vermiyor, O’nu unutuyorsak, bizde ruhî ve fizikî bir kısım arızaların ortaya çıkması kaçınılmazdır. Tersten okursak benzer anlam çıkacaktır: Eğer bir kısım bedensel ve ruhsal hastalıklardan şikayet ediyorsak, esas biz, başka bizden şikayet etmeliyiz, çünkü biz Rabbimizi unutmuşuz, dolayısıyla unutulmuşuz!..

Kur’an ilk nazil olan ayetlerinde Rabbinin ismiyle oku, yaz, düşün, öğren, secde et, kalk aktif ol, benim adıma insanlarla ciddi iletişim kur derken de, Kur’an’ın okunmasına ilk başlarken de, bu unutma hastalığının reçetesini de sunmuş olmaktadır. Kur'an'daki tekrarların hikmeti bu noktada daha iyi anlaşılmaktadır.

şeytandan Allah’a sığınırım demekle, besmeleyle Allah ismiyle başlamakla; öncelikle, şeytanın etkisiyle oluşabilecek her türlü psikolojik rahatsızlık kaynağından uzaklaşmış, Rahmani bir karantina altına alınmış olmaktayız. şeytanın ve nefsin doğrudan veya dolaylı müdahelesine kesin bir manevi duvar örüyoruz (Zülkarneynin, Ye’cüc Me’cüc isimli, iki insan zararlısına karşı, set örmesi gibi...(18/94); temsilen şeytan ve nefse karşı aşılmaz bir psikolojik set çekmiş oluyoruz)

Negatif iç baskılardan kurtulma adına gerçekleşecek, bu manevi savunma stratejisine, olumlu adımlar atmamızı sağlayacak taarruz ve hamle planlarımızı da eklemiş oluyoruz. ılk aşamada kovulmuş şeytanın negatif çekimli üçgeninden koruma altına alınıyoruz; çünkü unutulmuşlardan değiliz. ıkinci aşamada da doğrudan Rahman ve Rahim ile kanatlanma durumunda oluyoruz.

Ve o, bilincin altında, yer kütlelerinin küçük bir kırılma ile tetiklenip sarsıntılar meydana getirmesi gibi, duygu ve düşünce yapımızı durmadan tetikleyen bilinçaltı hattımız. Emir tekrarı yapan er gibi, mahzeninde yıllanmış nice görüntüleri durmadan hayal soframıza servis yapar durur. Eğer unutulmuş bilinçaltlarından biriyse, şeytanın işgaline uğrar ve onun megafonu ve jenerik müdürü olur. Ancak besmele çekenler onu unutmadıklarını ve sahip çıktıklarını gösterirler. Bilinçaltı da sadakat içinde Rahman ve Rahimin kanatları altına girerek, insana huzur verici çağrışımlar için programlanmış robot bir hizmetçi gibi koşturmaya başlar. Adeta isyan nedir bilmeyen, hep pozitif mesajlar ileten bir melek gibi nurlaşır, vicdanla irade arasında şeffaf bir köprü olur.

Besmele cümlesi, ikinci psikolojik hazırlık aşamasıdır.

Besmele, koruma anlamını içermesinin yanında, ağırlıklı olarak bir işi, duygu, düşünce ve davranışı adlandırma, anlam ve değer kazandırma, ve güç ve bereket katma demektir.

Peygamberimiz, besmelesiz her işin kısır ve bereketsiz olduğunu söyler.

Yine Peygamberimiz, “şeytanın, besmeleyle başlanmayan sofrayı gözlediğini, bulduğunda yardımcılarını çağırıp, burada bize rızık var koşun!” dediğini belirtir (ı.Canan,age.,c:8,s:362; c:10,s: 398).

Besmele insanın ruhunda bir coşku oluşturur. Kişi, yapacağı işe bir kutsallık kazandırmış, şevkini arttırmış olur. ınsanın içinde, Besmeleyle başlanan işin güzel sonuçlarla sona ereceği duygusu oluşur. “Allah’ım senin adınla!” diyerek, en başta şey tan olmak üzere, başka isim ve düşüncelere yer bırakmamış oluyoruz. ınsan "Allah’ım senin isminle şu günaha gireceğim!" demez, diyorsa o günaha giremez.

Bilinçaltımıza ve ne nefsimize bilimsel dilde farklı isimler verilebilir. Benzetmeler de konunun anlaşılmasını sağlar. Biz, ayet ve hadislerin kıyamete kadar evrensel mesajlar sunacağını düşünerek, belli bir zaman diliminde, belli insanların belirlediği tanımlamalara, imbikten geçirerek yararlanmak kaydıyla, bire bir bağlı kalmayı uygun bulmayız. Her liseliye öğretilen Freud’un “id”i gibi!.. Bu, farklı bakış açıları ve yeni kavramlar geliştirmenin önünü kesebilir, saplantı dürtü fikirleri de üretebilir.

Hadiste “şeytan sofrası” mefhumu geçmektedir. O kadar hoş ve genel bir kavramdır ki, her beyin farklı ve geniş fikir ufuklarında dolaşabilir ve orijinal yorumlar çıkarabilir. şeytan üçgeni konusunda farklı görüşler ortaya konduğu gibi. Bir gerçeğin farklı açılardan değişik yönleri olması ve onların farklı algılanması ve uygulanması doğaldır. Mezheplerin ortaya çıkışı da bu espriye uyar.

şeytan sofrası Halil ıbrahim sofrası değildir. Maddi ve manevi bereketi olmadığından, davet edilecek bir dost bulunmaz. şeytan sofrasında nefis göbek davulu çalar, şenlik yapar, halay çeker, doyumu olmaz ve yedikçe yer. Bu israf demektir ve şeytanların kardeşliğini netice verir (17/27). şeytanın vesvese sofrasını ballı kaymak görenler sinekler gibi üşüşürler ve hayallerinde senaryo yazıp, gerçekleştirerek şeytana güzel bir filim konusu olurlar. şeytan sofrası arena gibidir. Kalp ve zihin, adeta ağza dizilmiş savaşçı dişler tarafından paramparça edilir, bir fabrikaya gönderilir!.

şeytan sofrası dil sehpası gibidir. Gönül anlamına gelen dilin, dilim dilim doğrandığı yerdir. Allah’ın nimetlerini tadan, tartan uzman bir müfettişlikten adi rüşvetçi bir kapıcısı derekesine düşürülen dilin, tenzil-i rütbe yapıldığı, haram yiyecek ve içeceklerle zehirlenip, defnedildiği bir yerdir.

Besmelesiz sofra, şeytanın intikam alanı gibidir ki insana şükretmeyi unutturmakla amacına ulaşmış olur. Bu, şeytanın cennetten kovulurken, “seni onlara unutturacağım, onları şükredenlerden bulamayacaksın” şeklindeki öfke kusmalarına da denk düşer.

şeytanın sofrası Bilinçaltı gibidir, ya da bilinçaltı, şeytanın açık büfesi gibidir ki son derece zengin olup, bütün insanlara sunulmaktadır. Ama midenin çalıştığı yerde vicdan ve bilinç kör olduğundan; bilinçaltı da ne hayrı bilir ne bereketi. Ne zikri bilir, ne fikri ne de şükrü!..

Bizim besmelemiz bu ve benzeri sofraları toptan kaldırır, geri dönüşümü olmayan çöplüğe yollar. Bizim besmelemizde Allah zikredilir, bu hatırlama, zihin ve kalp kapılarını açar ve soframızdakilerin hangi yollarla geldiklerini ve yuttuktan sonra nasıl beden hizmetlerinde kullanıldıklarını Allah adına düşünmemizi sağlar. Allah’ın güzel isimleriyle beraber, açların halini anlamamızı kolaylaştırır. Bunların, cennettekilerin numunesi olarak doymak için değil, helalinden ve israf etmeden, tatmak için verildiğini hatırlatır. Nimetlerin aynıyla şükür mukabelesi istediğini düşünerek, hem dilimizle yürekten hamd ettirir, hem de aynı bedeni, Allah’ın tanınması için hizmetler de kullanma görevini hatırlatır...

ınsanımız, duygu ve düşünce yönetiminde başarılı olmak için, besmele eğitimi almalıdır.

Besmele çekmekle biz, hem vicdan ve kalbimize hem de irade ve zihnimize olağanüstü manevi bir enerji yüklemiş oluyoruz. Rahman, varlığımızın sebebidir, Rahim de irademizin sebebi. Rahmanı kendimize ışık yapmakla kalbimizi ve duygularımızı nurlandırıyoruz. Rahimi ışık yapmakla aklımızı ve düşüncelerimizi aydınlatmış oluyoruz. Allah’ı anarak da, (câmî ismi olması sebebiyle) bütün isimlerinden hissemize düşenleri alıyoruz. Bütün isimlerden hüzmeler halinde, ruh aynamıza yansıyan tecellilerle hücrelerimize kadar işleyen bir kuvvet, bereket, ünsiyet ve itminan elde ediyoruz. Ve bütün isimlerin tecelli ettiği kainattaki her varlıkla adeta bütünleşmiş oluyoruz.

ışte Bismillah diyerek, böyle bir duygu ve düşünce dünyasına adım atan insan, hem kendi iç dünyasına hem de dış dünyaya bakışında ve davranışlarında son derece huzurlu, dengeli ve ölçülü olacaktır. ıç yönetimi gücünü kazandığı için dış dünya yönetiminde de, insanlarla kuracağı bütün iletişimlerinde de başarı elde edecektir.

Fen bilimleri, atom ve hücre ötesi enerji dalgacıklarının yönetim dünyasına girme arifesinde bulunuyor. ınsanın dış dünyasın da zirveleri zorlayan, uzay derinliğine göz diken bilim adamları, insanın iç dünyasındaki derin boşlukları ve sorunlarını gördükçe, psikoloji ilmine duyulan ihtiyacın ve bu ilme en doğru şekilde görme aydınlığını kazandıracak vahyin farkına varıyorlar. Zannederiz Psikologlar da insanın besmeleye duyduğu heyecanın farkına varacak ve unutmuşlardan ve unutulmuşlardan olmayacaklardır.

Kültürümüzde de besmelenin önemli bir yeri vardır. Her ne kadar dilde bir söz, kapı üstlerinde bir yazı olarak baş üstü yapılsa da, kapsamlı manevi gücüyle, bilinçlerde ve kalplerde yer ettiği zaman, başımızın üstündeki (19 Melek gibi) on dokuz harfli bu kelimenin, ne kadar güçlü bir enerjiye sahip olduğu anlaşılacaktır. Evet su ve ışık, bir ağacın kök ve damarlarına kadar nüfuz eder., Ruh ağacımızın; vicdan, kalp, akıl, bilinç, bilinçaltı, nefis, beden ve duyular gibi bütün dallarına ulaşarak, bu iki cümle gibi tesirli olacak, daha etkili bir telkin ve motivasyon cümlesi belirlemek mümkün görünmüyor.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir