Sanırım anlamak için önce anlamayı istemek gerekiyor. Birilerine anlatabilmek içinde önce yine kendi istifademiz için anlamak gerekiyor. Sonra uhuvvetle, samimiyetle, dua ile o kişilerin istifadelerine çalışmak gerekiyor.
aşağıda bir yerlerde bulduğum, deneme aşamasında olan bir yazının bir bölümü var.
" Cennet ucuz değil, cehennem dahi lüzumsuz değil" sırrınca, ucuz olmayan cenneti kazanmanın bir anahtarı olduğu iddia edilen Risale-i Nur ları anlamak ucuz değil. Gayret, sebat, azim gerektiriyor. Bazen tekrar tekrar okumak, bir bilene sormak gerektiriyor.
"Ey şu risaleyi insaf ile mütâlâa eden kardeş! Deme, niçin bu "Onuncu Söz"ü birden tamamıyla anlayamıyorum ve tamam anlamadığın için sıkılma!.. Çünki: ıbn-i Sîna gibi bir dâhî-yi hikmet,
اَلْحَشْرُ لَيْسَ عَلَى مَقَايِيسَ عَقْلِيَّة¡ 3; demiş. "ıman ederiz, fakat akıl bu yolda gidemez" diye hükmetmiştir. Hem bütün Ülemâ-i ıslâm: "Haşir, bir mes'ele-i nakliyedir, delili nakildir. Akıl ile ona gidilmez." diye müttefikan hükmettikleri halde, elbette o kadar derin ve mânen pek yüksek bir yol; birdenbire bir cadde-i umumiye-i akliye hükmüne geçemez. Kur'an-ı Hakîm'in feyziyle ve Hâlık-ı Rahîm'in rahmetiyle, şu taklidi kırılmış ve teslimi bozulmuş asırda, o derin ve yüksek yolu şu derece ihsan ettiğinden bin şükür etmeliyiz.
Çünki: ımanımızın kurtulmasına kâfi gelir. Fehmettiğimiz miktarına memnun olup tekrar mütalâa ile izdiyâdına çalışmalıyız.Haşre akıl ile gidilmemesinin bir sırrı şudur ki: Haşr-i Âzam, ısm-i A'zamın tecellisiyle olduğundan, Cenâb-ı Hakk'ın ısm-i A'zamının ve her ismin âzamî mertebesindeki tecellisiyle zâhir olan ef'âl-i âzîmeyi görmek ve göstermekle, Haşr-i âzam bahar gibi kolay isbat ve kat'î ız'ân ve tahkikî îman edilir. şu Onuncu Söz'de feyz-i Kur'an ile öyle görülüyor ve gösteriliyor. Yoksa akıl, dar ve küçük düsturlarıyla kendi başına kalsa âciz kalır, taklide mecbur olur.."
Alıntı yazı
------------------------------------------------
Neden peki biz Allahın içimize attığı tohumu Kur'an'ın nuruyla sulayıp inkişaf ettirmeyelim. Neden Kur'an ın bu zamandaki manevi bir mucizesi olduğu dost ve dümanın ittifakıyla kesin olan, 1400 sene önceki asr-ı saadet dediğimiz PEygamberimiz ve ashabının yaşadığu hayatı, ahirzaman dediğimiz, doğrunun yanlışın, iyinin kötünün, ateşin suyun tamamen yer değiştiği, bir birine karıştığı şu zamanda insanların yaşamasını sağlayan Risale-i Nur dan faydalanmayalım. Neden?
Dünyevi, fani, geçici basit bir iş için, ders den iyi not almak için her gün bir sürü ingilizce kelime ezberledik, cografyadan filan cagin tepesindeki koyunu, fizikten ne bileyim kimin bilmem ne konunu öğrendik. Ebedi saadetimiz için, Cenab-ı Hakkın lisani olan kur'an kelamından öğrenmeyelim. Risale-i Nur çalışmayalım. Kendimize, Evimize, Ailemize, eşimize ve çocuklarımıza karşı sorumlu, onların saadetine vesile olmuş anne, baba, eş olmayalım. Onun yerine kimsenin işine yaramayan, sadece Allah'ın bize emaneten verdiği, "alın size 24 altın, bununla ticaretinizi yapın" dediği 24 saatimizi fani dünyevi işlerle, sonra da bilmemkimin yeni sevgilisini anlatan ve günah dolu görüntüler içeren, gereksiz, uyuşturucu, lüzumsuz TV programlarıyla, basit dedikodularla harcayalım.
Biz bumuyuz. Onca kompleks sistemimiz, tek hücresi için milyonlarca araştırma yapılmış binlerce kitap yazılmış, mükemmel mucizevi bir vücudu emaneten taşıyoruz. Peki bu milyarlar değerindeki emanet'i neden taşıyoruz neden verilmiş. Neden içinde bulunduğumuz ve bir süre sonra yüzler akrabamızın ahbabımızın giittiği yere gideceğimiz. ıçinde sadece geçici, uğrak yeri olarak misafireten kaldığımız bu misafirhane-i dünya da, ev sahibimizi aramıyoruz, bizden ne istiyor kulak vermiyoruz, nereye gidiyoruz-ne götürmemiz gerekiyor öğrenmiyoruz?
Eveet, evet. Biz mükemmel muhteşem bir mikro-alemi içinde taşıyan, aynen o micro-alem gibi muhteşem diğer bir alemde misafireten kalan, misafirleriz. Ve bizi de çağıracaklar, bir gün sıramız gelecek ve bu han'dan ayrılacağız arkamıza bile bakma fırsatı olmadan. Aynen önümüzden gidenler gibi.. Onlar arkalarına bakabildiler mi sanıyoruz? Onlar orada rahat rahat yatıyorlar mı sanıyoruz. Onlar yattıkları yerde dünyadaki fantazilerinin rüyasını görüyorlar mı sanıyoruz? Hayır....
Asıl rüya içinde bulunduğumuz dünya. Onlar sadece yeni uyananlar, gözlerini yeni açanlar, ve asli vatanlarına geri dönenler.
Sonra onlar;
"Eyvaaah" diyenler. "şu hayat-ı dünyeviyeyi sabit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zayi ettik" diyenler. " Evet, şu güzeranı hayat bir uykudur; bir rüya gibi geçti. şu temelsiz ömür dahi, rüzgâr gibi uçar gider."
Evet sırası gelen gidiyor, kimse durmuyor ve durmayacak. Bir gün kapımız çalındığı zaman "eyvaaah" diyeceğiz. Sınav öncesi gece uyuya kalan, kitabı açmayan ve sabah uyanınca "eyvaaaah" diyen Ahmet gibi bizde "eyvaahhh" diyeceğiz. Ama o büyük sınavın bütünlemesi olmayacak.