Mustafa Kaplan veya benzeri grupların bir yayın evi mi?
Bunu sormamın sebebi şu. Üstad, risalelerde "Arabî olarak kalbe gelen, Farisi olarak kalbe gelen" diyerek Arapça veya Farsça metni veriyor. Bir dil içinde, o dilin kurallarıyla düşünmek, o dil anadili gibi farzederek konuşmaya çalışmak, tercümeden daha kolaydır. Acizane kendim de tercüme yapmaya çalışmış biri olarak derim ki, tercüme ederken illa kayıplar, manalarda tağyirler, letafette noksanlıklar olur. O dilde düşünmek, kendi dilinde üretip o dile çevirmekten daha kolaydır.
ılham olunduğu dilde yazılmış metinler, risalelerde vardır, işte bazı örnekler:
Kalbe Farisî olarak tahattur eden bir münacat
şu mertebe-i uzmâ-yı mâlikiyet ve makam-ı âzam-ı tevhidin bir hüccet-i kübrâsı, lâtif bir zamanda ve lâtif bir hatırada, Arabî ibaresinde, şu âcizin hatırına ilka edildi. O lâtif hatıranın hatırı için, aynı ibare-i Arabiyeyi kaydedip sonra meâlini yazacağız.
şu an bulamadığım bir yerde yine Üstad "Arabî olarak kalbe gelen" diyerek Arabî metin veriyordu. Risalelere az-çok vukufu bulunanlar beni tasdik edecektir.
Yani Üstad hangi dilde ilham edilirse, o dilde yazmaktan çekinmiyor.
Rahle yayınlarıyla ilgili bir adres[/url]"]Rahle Yayınları adı altında neşrettiğimiz bu eserlerin zındıka komitesinin oyunlarını bozduğu görülmektedir. Artık herkes şahısların yanlış sözlerine ve davranışlarına değil, doğrudan Risâle-i Nur külliyatına bakacaktır. Bu eserler dikkatlice okunduğunda da, eserin Müellifinin şeriat-ı Garra-yı Muhammediyeye muhalif bir cümle sarf etmediğini görecek ve bu eserlere kendi malı olarak sahip çıkacaktır. Böylece Müellif-i Muhterem (r.a), dâvâsının hilafına istismar edilmekten kurtulacak ve rûhu şâd olacaktır.
Yukarıdaki kısmı da okuyunca, Mustafa Kaplan ve yakınlarından kuşkulanmadım değil. Çünkü, internette, bir haber sitesinde, yazılan yorumlarda, sürekli Kaplan'ın yazılarını alıntı yaparak hırçınca saldıran bir zat, Risale-i Nur'un şimdiki takipçilerinin sapıttığını iddia ediyordu. Hatta nasıl Musa a.s. Tur dağına gitti, Yahudiler sapıttı, Bediüzzaman öldü, bunlar sapıttı diyerek işi değişik mecralara çekti. Israrla üzerinde durduğu ise, şu anki Risale-i Nur talebelerinin Bediüzzaman'ı yanlış tanıttığıydı.
şahısların yanlış sözlerine ve davranışlarına değil,
kısmıyla ise, Abdullah Yeğin, Mustafa Sungur, Mehmet Kutlular gibi kanaat önderi abilerin kastedilmesi muhtemeldir. ınternette benzer taarruzları gördüm.