Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

421

17.05.2006, 11:04

1)Medine iki anlama geliyor.
Medine=Uygar Yer;Medeniyete Sahip Yer
Medine=Peygamberimizin Ashabıyla hicret ettiği yer.
2)Barla Lahikası-Yirmiyedinci Mektubun Üçüncü Zeyli-Mustafa Hulusi’nin Mektubunun Haşiyesi. S.101-102
…Elhasıl:Asırlardan beridir beklenilen ve muntazır kalınılan zat,Risale-i Nur imiş.Hatta Üstadın kendisi de bir zaman böyle bir zatın geleceğne muntazırmış(bekleyen).
3"..o mehdi gibi azameti değil mücadeleyi temsil ediyor bana göre...(allahu alem) ". :?:
"risaledeki tevillere yaptığınız tevillerle üstadı mehdi ilan etmenizin bir zorlama olduğunu düşünmekteyim....(allahu alem)"
:shock:
4) :D
5)bu sadece diğer müslümanların nurcuların aşırıya kaçmış bir fırka olduğunu düşünrmesinden başka bir işe yaramamaktadır....

üstada mehdi desenizde imani noktayı zorlayacak bir aşırılığın sizde olmadığını ben bilmekteyim ama diğer insanlar bilmemekteler...

Yerden göğe kadar haklısın.Lakin;
Nur Talebelerinin Risaleleri Kur'an'dan üstün tutuğunu söylüyorlar.
Hz Ali'yi Peygamber gibi bir şey gördüğümüzü söylüyorlar.
Söylüyorlarda ...söylüyorlar
Ne yapmak lazım(?)

6)ancak bana göre bu söylemleriniz ifrat değilse bile faydasız işdir........
Üstad demiş bir keresinde:"Siz kime hizmet ettiğinizi biliyormusunuz?"
Biliyor muyuz?Bilmeli miyiz? :wink:

Biz Kardeşleriz, bu tarz sohbetler çok hoş.Katkından dolayı teşekkür ederim.
Selam ve dua ile..
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

422

17.05.2006, 13:39

Aşağda bazı faydalı tesbitlerimi derc ediyorum.Umarım sizde faydalanırsınız.

http://www.risaleara.com/oku.asp?kid=4&sayfano=382&tur=sayfa
Mehdiliği bütün bütün redetmeme meselesi.

http://www.risaleara.com/oku.asp?kid=4&sayfano=374&tur=sayfa
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=2013&a=&t=2&b=2&k=&s=10&l=2&p=71
Üstadın burda dediklerini tevil etmezsek, ne olur?

http://www.risaleara.com/oku.asp?kid=4&sayfano=645&tur=sayfa
Büyük zatların risale-i nura işaret etme sebebi

http://www.risaleara.com/oku.asp?kid=12&sayfano=398&tur=sayfa
Sanki ulûm ve maarif-i ıslâmiye bu zât vâsıtasıyla yeni baştan ihyâ ediliyordu.

http://www.risaleara.com/oku.asp?kid=12&sayfano=421&tur=sayfa
Hakikatlerin bir şahsiyet üzerine kurulmasının sakıncalı oluşu mehdiliği gizlemeye bir sebep olabilir mi?

http://www.risaleara.com/oku.asp?kid=12&sayfano=423&tur=sayfa
eğer kabul etsen reddedilmeyecek derecede senetler, hüccetler bulunduğu halde, sen değil tevâzu ve mahviyetle, belki şiddet ve hiddetle ve o makamı sana veren kardeşlerinin hatınnı kırmakla o rütbelerden ve makamlardan kaçıyorsun."
Sorusuna cevabı.

http://www.risaleara.com/oku.asp?kid=12&sayfano=442&tur=sayfa
aynı konu

http://www.risaleara.com/oku.asp?kid=12&sayfano=494&tur=sayfa
gizlemesinde haklı olduğu bu sayfada ortaya çıkıyor.

http://www.risaleara.com/oku.asp?kid=12&sayfano=500&tur=sayfa
http://www.risaleara.com/oku.asp?id=4583&a=&t=2&b=2&k=&s=10&l=2&p=33
Nurdaki ihlâsı bozmamak için, uhrevî makamât dahi bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur bilirim"
şimdilik bu kadar kafi.Abartmış olmamak için kısa kesiyorum
Affınıza sığınıyorum
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

423

27.05.2006, 19:11

mehdi ve ÜSTAD

ARKADAşLAR ÜSTAD EN BÜYÜK MÜCEDDıDTıR.gelmiş olduğu dönem ve karşılaştığı zorluklar ve uğraştığı mesele(imansızlık) bakınca bunun böyle olduğunu anlarız .cumhuriyetin ilk yıllarında ALLAH demenin yask olduğu dönemde hakikatları haykırmaktan çekinmemiş ve diğer büyük islam alimlerine de örnek olmuştur hatta bir aksiyon adamı olan süleyman hilmi tunahan hazretleri bile o dönemde harekete geçememiştir(veya etkili olamamıştır) ve en büyükler en son gelir bu da üstadın büyüklüğünü gösterir ve üstad 14 asırlık islamiyetin problemlerine çözüm sunmuştur.ve ilğinçtir her müceddid bir şekilde kendinden önceki neslin büyüklerine bağlı iken üstad doğrudan dersini kuran dan hz ali den almıştır.yani islamiyeti ve kuranı orjinal şekilde yorumlamış tüm insanların kabul edeceği şekilde mesajını ilhamen yazdırılan risale i nurlar la dünyaya haykırmıştır.
üstad mehdi olmasa bile mehdi misal büyük işler yapmıştır.üstadın tevazusu mehdilik makamını kabul edecek değildir tabi ve mahviyet üstad da kemale ermiştir ki tevazudan kat kat öndedir yani tevazu kendisine yapılan iltifatlara rağbet etmemesi iken mahviyet kendisinde bulunan özelliklerin kendisine ait olmadığını nefsine de kabul ettirmiş kişidir.bu açıdan bence üstad a mehdi demeküstadı sevi,ndirmez(olmama ihtimalı de var bu sefer asıl mehdi ye karşı mahcup oluruz) nede sevap kazandırır.tabi insan kendi rehberinin mehdi olmasını ister arzular basit görmemekle beraber doğudan küçük bir dergah a gidin oradaki şeyhin mehdi olduğuna inanan mürüitlerini bulacaksınız.
son olarak üstad ile beraber birkaç abi namaz kılarken abiler içlerinden uydum mehdi imama diyerek niyet etmi,şler. üstad hemen arkasını dönüp niyetinizi değiştiriniz demiş
ben bu olaydan üstad mehdi olsa bile denmesini istemediğini anlıyorum

424

27.05.2006, 19:30

Hadis-i şerifte var; Mehdi zamanında ulema keşke birlik olsaydı. Onu karşı söz söyleyemiyecek ama; sevmiyeceklerde.Mümkünse onu öldüreceklerdi. Onu kardeşleri tathir edecek.
Bizde tathir ediyoruz. Abartılmadığı sürece bence sorun yok.
vesselam
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

425

27.05.2006, 23:24

Re: mehdi ve ÜSTAD

Alıntı sahibi ""fatih_35""


ben bu olaydan üstad mehdi olsa bile denmesini istemediğini anlıyorum


Kardes, zaten Said Nursi Hazretleri hic bir zaman, hic bir makamda kendini ne görmek ve ne de göstermek istemiyordu. Hem maddi, hem de manevi makmlari istemiyordu.

Belki bende müflisim bilmeyerek - - - gibi sözlerle bunu acikca ifade ediyor.

Bazilari okadar ileri gitmiski, Bediüzzamana Mehdi diyeni sapitmis sayiyorlar. Iste onlarin asil hedefi NURCULARI NURLARDAN SOGUTMAK.
Yoksa baska dertleri yok onlarin.

Ya delil getirsinler
Ya da sussunlar
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

426

28.05.2006, 17:31

ABDULKADıR SAıT KARDEş
foruma yeni üye oldum.yazılarınızı takip ediyorum.
Allah razı olsun sizlerden.Mehdi meselesini o kadar güzel açıklamışsınız ki
istifadeli olmuş.Harun Yahya nında mehdi hakkındaki düşüncelerini geçen gün cd de iizledim.Hadislerin suretine bakarak hüküm çıkardıklarına inanıyorum.Ve bazı konularda yanlış mana veriliyor.Üsdatın mehdiliğini onun tevazu suretiyle söyledigi sözlerinden hareketle olmadığını iddia ediyorlar.Bu da Risale-i Nura tam anlamıyla vakıf olmadıklarını gösteriyor.Yani Risalelerden bir kasmını alıyorlar. bir kismını almıyorlar mesala 5. şua hakkında hiç bir açıklama yok.işin ilginç yanı alıntı da yok.cd hazırlanırken 5. şuada ki o dehşetli şahsın karşısında kim var ve mücadele eden kim diye bir araştırma içine girmeden hazırlanmış.Kanaatime göre hükümlerini tamamen hadislerin zahir manasına göre verip öyle açıklama yoluna gidiliyor.
Önemli bir noktada mehdinin 3 vazifesinin olacağı.fakat 1. vazifesi olan iman hizmetinin diğerlerinden daha önemli olduğu,diğer 2 vazifenin ise imtihan sırrına uyğun olmadığı için o vazifenin risale-i nurla yapılacağına olan inancımdım.Siyaset ve diyanet aleminde böyle geniş bir futuhatın olacağı,olması ise adeta imtihan sırrını fevk etmektedir.Fakat avamı nasın bu gibi beklentilerini karşılamak gayesiyle bir takım islam lehine gelişmelerin olacağı,ve bır kısım futuhatında imtihan sırrını bozmayacak şekilde olacağı da imkan ve ihtimalden uzak değildir.
Bu nedenle yazmış olduğun ve alıntı vermiş olduğun yazılar tamamen haktır ve doğrudur.Bu inancımızı hiç bir şey sarsamaz.
Senin bu güzel çalışmalarından iftihar ediyorum.Ve böyle kardeşlerimiz olduğu içinde Allaha şükür ediyorum.
Risale-i Nurun şahsı manevisi çok ehemmiyetli olduğu için o şahsı manevinin birer azası olduğumuzdan inşallah tek ruh çok beden kaidesiyle sizin kalemlerinizde o ruhun birer azası gibidir.Hepimiz o ruhun azası gibiyiz ,azasıyız.
Allah sizden razı olsun.

427

28.05.2006, 19:40

Senin iltifatların kardeşim, ben o kadar değilim, Allah razı olsun hüsn-ü zannın için. Benim de inancım o ki, bir hayır olursa, cemaatin şahs-ı manevîsine olan bir ikram-ı ılahî olarak görmeli, Allah da, dilediğini kulunu, dilediği hayırda istihdam eder. Üstad istihdam ediliyoruz diye çok bahseder, bir hayrım varsa, ben de böyle bilirim.

Allah'a emanet olun,
bákî selâmlar.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

428

29.05.2006, 11:07

Bir meselenin doğruluğunu tartarken bir ölçüm şu:
Bir iddia var diyelim. Mesela; Üstadın Mehdiliği olsun.
Üstadın neden Mehdi olmadığına dair çeşitli yorumlarla karşılaşırız. Her Red eden başka bir sebep ortaya koyuyor. Ama;her tasdik eden dikkat edilirse hemen hemen aynı şeyleri düşünüyor ve söylüyor.
Yani bir şeyin doğruluğu birkaç türlü izah ediliyor. Yanlış ise muhtelif oluyor.
Bir örnek daha;
Mesela biri dese; Dün gece ay yoktu.
Gerçekte var ise ve diyelim ki Hilaldi.Görenlerin hepsi hilal halinde olduğunu söyleyecek. Görmeyenlerin ya buluttan, ya uykudan ,ya yüksek bir binadan vs. şikayet ettiklerini görürsünüz.
Bulut Karakoç Kardeşimiz de pek çokları gibi düşünüyor. :)
Hoşgeldin Kardeşim.
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

429

29.05.2006, 14:33

Bende kardesime hosgeldiniz diyorum ve yazdiklarini tasdik ediyorum.
Harun Yahya ise Mehdinin red etmesini CD`lerin daha cok satilmasi icin yapiyor zannederim.
Bir cok alimlerin yorumunu alarak milleti cekmeye calisiyor.
Ve tabiki bilgileri eksik vermesi, bilhassa Risalei Nurdan, milletinde yalnis anlamasina sebeb oluyor.

DECCALI BILMEYEN; MEHDIYI HIC BILEMEZ
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

430

29.05.2006, 21:15

Değerli bir Nurcu Abi Harun Yahya mahlaslı Bülent Oktar'ın çok samimi bir Müslüman olduğunu söyledi. Neden tokat yediğini de söyledi ama; burası yeri değil. Dost var düşman var.
Bence bu zatı eleştirirken bunların göze alınması iyi olur.
Dua ile..
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

431

30.05.2006, 09:33

değerli kardeşlerim;

öncelikle şahsi tartışmalara girmeyelim.

şunu herkes bilsin ki;
bu gün her cemaat mensubu kendi şeyhini, liderini, hocasını, alimini vs lideri her kim ise onu Mehdi olarak görmektedir.

ben bir çok cemaat mensubunda bunu bizzat müşahede ettim.

bu nedenle kişilerin fikirlerine saygı duymak lazım.
bizler zaten aşırı muhabbete bir şey demiyoruz.
kişi kendi liderini Mehdi görebilir.

ama önemli olan Deccal ve Süfyan da anlaşabilmek.
eğer kişi Deccal ve Süfyana karşı mücadele ediyor ise Mehdiyet sırrına mazhar demektir.

ama ne yazık ki Mehdi iddiasını çok ileri götürenler Süfyan ile kol kola girdiler.
işte bizim itirazımız buna.

yoksa Mehdilik iddialarına çok fazla dikkat etmemek lazım.

saygılar

432

30.05.2006, 22:54

Âhir zamanda Hz. Mehdi'nin gelmesi

Âhir zamanda Hz. Mehdi'nin gelmesi

Kâinatın kıyametle harap olmasından önceki son döneme âhirzaman denilmiştir.

Âhirzaman peygamberi olan Hazret-i Muhammed (asm), bu son dönemle ilgili öyle hâdiselerden ve dehşetli şahıslardan bahsetmiş ki, bütün ümmet yine onun irşâdıyla, âhirzaman fitnelerinden, Deccal ve Süfyan’ın tehlikelerinden Allah’a sığınmışlardır. Zîrâ, insanlık tarihi boyunca din aleyhindeki tahribâtlar, hiçbir zaman son dönem kadar dehşetli olmamıştır.

1877 Osmanlı-Rus Savaşı ile başlayan ve din aleyhinde işleyen bu süreç, 20. yüzyıl boyunca devam etmiş, maddeci komünist felsefe ile doruk noktasına çıkmış, hem dünya hem de ıslâm âleminde çok olumsuz sonuçların doğmasına sebep olmuştur. Mâneviyat ve dini dışlayan ve iman esaslarına savaş açan bu cereyanlar yüzünden, insanların ruh dünyaları bozulmuş, fert ve toplum olarak ahlâkta meydana gelen çökmeden dolayı sosyal hayat tahrip olmuş ve anarşi ve kargaşa ortamının oluşmasına sebebiyet vermiştir. Allah ve âhiret inancının zaâfa uğramasından meydana gelen boşluk, insanları merhametten yoksun birer canavar hükmüne getirmiş. Yalan, riya, rüşvet, hırsızlık, gasp, kap-kaç, dolandırıcılık gibi daha nice olumsuzluklar toplum hayatını cehenneme çevirmiştir.

Nemrut’un karşısına Hz. ıbrahim’i (a.s.), Firavunun karşısına Hz. Musa’yı (a.s.) ve Ebû Cehil’in karşısına Hz. Muhammed’i (a.s.m.) çıkaran ve bozulmuş kavim ve ümmetleri bir peygamber eliyle düzelten ve son nebîden âhir zamana kadar mücedditler eliyle ıslâm dinini koruyup Sünnet-i Seniyeyi ihyâ ettiren Cenâb-ı Hak; âhirzamanın en dehşetli iman ve inkâr mücadelesinde nûrânî bir zâtı göndermesi hikmetinin ve âdetinin gereğidir. O zat da Hazret-i Mehdidir. Mehdi, ona verilen bir unvandır. Gerçek ismi öyle olmak lâzım gelmez. Mehdinin çıkması kıyamet alâmetlerindendir. Kendinden önce gelen mücedditlerin, mürşitlerin, gavsların, kutupların ve bir nevî mehdi hükmündeki mübarek zatların bütün vazife alanlarını üstlendiği için âhirzaman Mehdisi veya Büyük Mehdi ünvanını almıştır. Hem diyânet, hem siyâset, hem cihad, hem saltanat, hem daha pek çok dairelerde vazifesi vardır. Ancak, en büyük ve en birinci vazifesi, iman hakikatlerinin aklî ve ilmî delillerle ispat ve izahını yaparak dinsizliğin bel kemiğini kırmak, iman ve inkâr mücadelesinde ıslâmı galip kılmaktır.

Ancak, Mehdinin bütün işleri hârika değildir. Çünkü, Allah’ın âleme koyduğu kanunlara muhalif olur. Nihayet o da bir insandır. Tek başına vazifedâr olduğu hizmetleri ifâ etmesi mümkün değildir. Temsil ettiği bir cemaati vardır. Zîrâ, bu zaman cemaat zamanıdır. Ferdî şahıslar, muhâlif bir cemaatin şahs-ı mânevisine mağlûp düşer.

Hazret-i Mehdi, ıslâm âleminde zuhur eden Süfyan komitesinin tahribâtını tamirle mükelleftir. Bu mânâyı Bediüzzaman şöyle ifâde eder: “Hazret-i Mehdinin cemiyet-i nuraniyesi, Süfyan komitesinin tahribatçı rejim-i bid’akârânesini tamir edecek, Sünnet-i Seniyeyi ihya edecek, yani âlem-i ıslâmiyet’te risâlet-i Ahmediyeyi (a.s.m.) inkâr niyetiyle şeriat-i Ahmediyeyi (a.s.m.) tahribe çalışan Süfyan komitesi, Hazret-i Mehdi cemiyetinin mûcizekâr mânevî kılıcıyla öldürülecek ve dağıtılacak.” (Mektubat, s.747) Bu hakikatten anlaşılıyor ki, yapılan mücadele maddî ve kuvvet yoluyla değil, ilmî ve iknâ kılıcıyla olacak. Zîrâ, dahilde kuvvet kullanarak cihad yapmaktan Kur’ân men etmiştir. Hariç düşmana karşı kuvvet kullanılır. Dahilde ise silah kullanılamaz. Dahildeki cihad başka, hariçteki cihad daha başkadır.

Hazret-i Mehdinin, âlem-i ıslâm’da mânevî cihadını sürdürdüğü aynı dönemde, ılâhî vaade binaen yeryüzüne indirilen Hazret-i ısa (as), peygamber kimliği ile değil, son peygamberin ümmetinden bir fert olarak, Büyük Deccala karşı mücadele eder. Bediüzzaman bu hakikati şöyle açıklar: “Hem âlem-i insaniyette inkâr-ı ulûhiyet niyetiyle medeniyet ve mukaddesât-ı beşeriyeyi zir ü zeber eden Deccal komitesini, Hazret-i ısa Aleyhisselâmın din-i hakîkisini ıslâmiyetin hakikatiyle birleştirmeye çalışan hamiyetkâr ve fedakâr bir ısevî cemaati namı altında ve ‘Müslüman ısevîleri’ ünvanına lâyık bir cemiyet, o deccal komitesini, Hazret-i ısa Aleyhisselâmın riyaseti altında öldürecek ve dağıtacak, beşeri inkâr-ı ulûhiyetten kurtaracak.” (Mektubat s.748)

Büyük Deccal komünizmin yıkılması, Sovyetler Birliğinin dağılması ve ondan sonra meydana gelen bütün olumlu ve dinin lehindeki gelişmeler, ne anlatılmak isteniyorsa onların fiilî açıklamasıdır. Âhirzamanın yıkıcıları ile yapıcılarının tabloda görünen resimleri çok net. Lâkin, bu dünya imtihan dünyası olduğu için herkesin her şeyi aynen görmesi ve anlaması mümkün değildir. Bundan sonra, mücadeleyi o nûrânî zatların şahs-ı mânevîleri sürdürecek ve yeryüzünü iman, ahlâk, adâlet ve hürriyetle dolduracaklardır.

Sami Cebeci / Yeni Asya - 31.05.2006
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

alisaid

Stajyer

Mesajlar: 58

Konum: ankara

Meslek: müh.

Hobiler: moderatörlük,araştırma,inceleme,enerji,strateji,uluslarası ilişkiler

  • Özel mesaj gönder

433

31.05.2006, 08:46

forumu baştan sonra izleme fırsatım oldu..ancak mehdi ve deccal süfyan haikatini anlamadan bu konunun tartışıldığını gözlemliyorum...diğer kardeşlerimiz izahat yapıyor..ancak anlamak istemeyne de israr edilmemesi gerekir..zamanla bazı şeyler daha iyi anlaşılıyor..bu ikinci dönemin(hayat dairesi) başladığını savunanların hakikatsız bir iddia ile yola çıktığını zaman bize tefsir etti..ki Risale-i Nurun asıl menbaına dönmeleri ve deccali ve süfyani tuzaktan kurtulmalarını Rabbimizden niyaz ediyoruz..ahir zaman fitnesi ile ilgili o kadar çok hadisler var ki..Risale-i Nur kaynaklarını onlardan almış..günümüze bakan taraflarını güneş gibi tefsir ediyor..bizleri uyarıyor..her anımız her saniyemiz iman ve küfür savaşı ile geçiyor..asla ve asla zamanın deccal asrı olduğu,ahirzaman fitnesinin yoğunlaştığı, mehdiyyet herketinin de ona mukabele ettiği hatırdan çıkarılmamalıdır..deccali tanımyanları nefis ve şeytan çabuk tuzağa düşürür..onların yemeklerini yeyip suyunu içenleri gördük..deccalin vasıflarından huy kaptılar adeta cemaat içerisinde deccali, deccalizmi süfyanı da savunur hale geldiler.hatta kendilerini deccali sistemin kullandırması ve kuyuya atmaması için yalvarıp rezil rüsva ettiler....ne ibret ve esef verici bir durum....böyle izzetsiz,zelil bir duruma düşmekten Rabbim hepimizi muhafaza eylesin..
Muhterem Üstadım Bediüzzaman Said Nursi; anam,babam ve tatlı canım sana feda olsun....Zübeyir Gündüzalp

alisaid

Stajyer

Mesajlar: 58

Konum: ankara

Meslek: müh.

Hobiler: moderatörlük,araştırma,inceleme,enerji,strateji,uluslarası ilişkiler

  • Özel mesaj gönder

434

31.05.2006, 11:56

Mehdiyyet harketi üzerine bir araştırma yapıyor makaleye dökmek üzere hazırlık yapıyordum ki diğer başlık altında ilginç tesbitler gelmeye başladı..kardeşlerim mehdiyyet harketi günümüzün yalan aldatmaca içeren,insanları kullanmayı meslek haline getiren siyaset anlayışından beri olan bir aksiyondur.. iman ve hidayet hizmeti asla deccaliyetin başvurduğu aşırı yalancılık,aldatmaca,cerbeze,siyasi propaganda ile insanları aldatmak, psikolojik sihirle insnaların gözlerini boyamak,hile ile insanları kandırmak yöntem ve metodlarını asla kullanmaz, ihtiyacı da yoktur..

günümüzün deccalleri ne yazıktırki hak ve hakikatten, Kurandan beslenen Mehdiyyet hareketi ile direkt mucadele de başarılı olamayınca ,hulul yani içeri sızma ve adam kullanma metodlarını denemekte, kısmen de başarılı olmaktadırlar.." Deccal fitnesinden daha büyük bir fitne yoktur" hadis-i şerifi ile içinde bulunduğumuz an be an mucadele ettiğimiz fitnenin boyutu nazara verilmektedir..

Bediüzzaman Hazretleri, bu zamanda nifak perdesi altında ifsad eden komiteler, yani hâkim cereyanlar, resmiyete ve kanun sahasına giren geniş dairedeki Islâmî faaliyetleri kendi menfaatma çevirdiklerine dikkat çekip ikaz eder. Hattâ ikinci ve üçüncü vazifeleri temsil etmek vasfına sahib olan o gelecek zât dahi, seyyidler cemaatına ve ıttihad-ı ıslâm kuvvetine istinad etmeden, yani bu kuvvetlerin zuhurundan önce gelse, geniş dairedeki asıl vazifesinden feragat edeceğini ibret nazarına arzeden Bediüzzaman Hazretleri diyor ki:
«Bu zamanda öyle fevkalâde hâkim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakikî beklenilen o zât dahi bu zamanda gelse, harekâtını o cereyanlara kaptırmamak için siyaset alemindeki vaziyetten feragat edecek ve hedefini değiştirecek diye tahmin ediyorum.» (Kastamonu Lahikası sh:90)

«Hem şimdi hükmeden öyle kuvvetli cereyanlar içinde siyasete girenlerden hiçbir kimse, istiklaliyetini ve ihlasmı muhafaza edemez. Herhalde bir cereyan onun hareketini kendi hesabına alacak, dünyevî maksadına âlet edecek. O hizmetin kudsiyetini bozacak.» (şualar sh:362)

Osmanlı Devleti'nin son devresinde büyük âlimlerden müte¬şekkil resmî bir müessese olan Dâr-ül Hikmet-il Islâmiye hakkında Bediüzzaman Hazretlerine sorulan sual ve verdiği cevabı, mes'elemiz hakkında gayet manidardır. Sual ve cevabın bir kısmı aynen şöyledir:

«S- Dâr-ül Hikmet-il îslâmiye neden hizmet edemedi?
C- En büyük hizmeti, adem-i hizmetidir. En büyük hare¬keti hareketsizliğidir. Çünki buradaki hâkim olan kuvvet-i ecnebiye, lehinde olmayan herbir hareketi boğuyor. Hareket edenleri gördük, mukaddes camilerde gâvurlara dua ettirildi ve mücahidlerin cevaz-ı katline fetva verdirildi. ışte Dâr-ül Hikmet, bu fırtına içinde âlet ettirilmedi. En büyük mani olan ecnebi kuvvet, bütün kuvvetiyle ahlâksızlığı himaye ve teşci' ediyordu.» (S.T.ışarat sh:88)
Muhterem Üstadım Bediüzzaman Said Nursi; anam,babam ve tatlı canım sana feda olsun....Zübeyir Gündüzalp

435

31.05.2006, 14:57

Risâle-i Nur'un avukatı kardeşimiz Ahmed Feyzi'nin Mehdi hâdisesini Risâle-i Nur dairesi içinde çokça medâr-ı bahs etmesi ehl-i dünyanın evhamını tahrike sebep olabilir. Çünkü Mehdi mânasında, bir siyaset dahi bulunuyor diye eskiden beri fikirlerde yerleşmiş. Risâle-i Nur bu mes'eleyi halletmiştir, âhir zamandaki büyük Mehdi'den evvel çok mehdiler gelmiş geçmiş dîye Risâle-i Nur isbat etmiş. Rivayetlerin muhtelif olması bu noktadan ileri geli­yor. Bu zaman şahıs zamanı olmadığından o ehemmiyetli un­vanlar şahıslara verilmez. Hem Risâle-i Nur'a da siyaset mânası da taşıyan o unvanı vermemek münasiptir. Müceddidiyet kâfi­dir. Gerçi hakikat noktasında âhir zamandaki gelecek büyük mehdi siyaseti tam dindar ısevîlere bırakıp yalnız ıslâmiyet hakikatlerini isbâta, izhara, icraya çalışır. Ve bu nokta-yı nazar­dan Risâle-i Nur o zât-ı mübarekin veyahut onun cemaat-ı nuraniyesinin şahs-ı mâneviyesinin çok vazifelerinden en ehemmiyetli vazifesi olan hakaik-ı imâniyenin isbât ve neşrini tam yapıyor. Fakat bu evhamlı ve bahaneleri arayan ve her şeyi siyaset noktasında düşünen adamlara kargı bu mehdi unvanını Risâle-i Nur'a vermek Risâle-i Nur'un ıhlâs sırrına ve dünyaya tenezzül etmemesine muvafık olamaz.



Evet Risâle-i Nur' daki sırr-ı ihlâs, yüzde doksan ihtimaliyle de olsa o makama talip olmamaklığımı iktiza ediyor. Çünkü küçük bir memuriyet veyahut zabit olmak gibi bir makam düşünen, harekâtını o makama tevcih ediyor. Onu maksat yapıp ona çalışıyor. ıhlâsını kaybeder. Uhrevî amellerine onu basamak yapsa bütün bütün yanlış olur.



ışte böyle kudsî ve parlak bir makamı ve memuriyeti dünyada dahi kendine düşünmek ve gaye-i hayal yapmak bütün harekâtını hatta uhrevî amellerini o makama yakıştırmak suretini verdiğinden hakikat-ı ihlâsı bozar. Eğer öyle bir makam verilse de ihsan-ı ılâhî olur. ınsanın kesb ve ameli ona vesile olamaz ve ekseriyetle bilinmez. Bilinmeme daha iyidir ve efkâr-ı umumiyede siyasetçilik ve hâkimiyet mânası bu mehdi unvanında bulunduğu ve geçmiş bazı mehdi-misâl halifeler o gibi hâdiselerin bir mâsadâkı ve medarı olmuşlar. Elbette bu zamanda siyasete her şeyi feda eden insanlar nazarına karşı Risâle-i Nur mesleğindeki ihlâs, böyle şeyleri aramaz. Yalnız bu kadar var ki; şâkirdleri tam itimad ve kat'î yakinlerini takviye için harikulade bir surette hem Risâle-i Nur'un şahsı manevî­sini, hem bazı şâkirdlerini, hatta tercümanını pek büyük makamlarda bulunduklarını itikad edebilirler. Çünkü eskiden beri Üstad'larına karşı ziyade hüsn-ü zan kabul edilmiş, hatta Kıır'ân'dan ve hadisten sonra en mühim hüccet-i imâniye, Risâle-i Nur'dur diyebilirler.

436

31.05.2006, 16:12

Mehdi ile alakalı hadis-i şeriflere de iki örnek vermek yerinde olsa gerektir: "Mehdi bizden, Ehl-i beyttendir. Allah onu bir gecede zafere erdirecektir. Mehdi, Fatıma evlâdındandır" (ıbn Mâce, Fiten, 34; Dârimî, Mehdi, 1). "Dünya hayatının sona ermesine bir gün bile kalsa, Allah zulümle dolu olan dünyayı adaletle dolduracak Ehl-i beytten birini gönderecektir" (Ahmed b. Hanbel, II, 117-118).

Cenâb-ı Hak, rahmetinin eseri olarak her bir fesad-ı ümmet zamanında bir muslih, bir müceddid, bir halife-i zîşan, bir kutb-u âzam, bir mürşid-i ekmel ya da bir nevi Mehdi hükmünde mübarek zatları göndermiş, fesadı izale edip milleti ıslah etmiş, din-i Ahmedîyi muhafaza buyurmuştur. Bu hususu nazara veren ve siyaset sahasında Mehdi-i Abbâsî, diyanet âleminde Gavs-ı Âzam, şâh-ı Nakşibend, aktâb-ı erbaa ve on iki imam gibi zatları misal gösteren Bediüzzaman der ki, ”Madem O'nun âdeti öyle cereyan ediyor, âhir zamanın en büyük fesadı zamanında, elbette en büyük bir müçtehid, hem en büyük bir müceddid, hem hâkim, hem Mehdi, hem mürşid, hem kutb-u âzam olarak bir zât-ı nuranîyi gönderecek ve o zat da ehl-i beyt-i Nebevîden olacaktır. Bediuzzaman, Mehdi ile alakalı hadislerin zayıf olduğu iddiasına karşı da, “Hangi mesele var ki, bazı kitaplarda ona ilişilmesin? Hattâ ıbn-i Cevzî gibi büyük bir muhaddisin bazı sahih ehâdîse mevzu dediğini, alimler taaccüple nakletmişler. Hem her zayıf veya mevzu hadîsin mânâsı yanlıştır demek değildir. Belki an'aneli sened ile hadîsiyeti kat'î değildir demektir. Yoksa mânâsı hak ve hakikat olabilir.” buyurmuştur

Mesajlar: 7

Konum: adıyaman

Meslek: öğretmen

Hobiler: kitap okuma

  • Özel mesaj gönder

437

03.06.2006, 14:02

SElamun Aleyküm

Mehdiyle ilgili bir abiden duydum.Hadiste varmış ki;

"O'NU (Mehdi'yi) BıLEN SÖYLEMEYECEK(kim olduğunu), SÖYLEYEN BıLMıYECEK!

Ne dersinz? :)
Dost istersen Allah yeter

438

03.06.2006, 19:27

Kaynağını bilmek isterim;derim :wink:

439

12.06.2006, 22:43

Mehdi hakkında Hadis-i şerifler ve bazı mühim kaynaklardaki teviller:
1) Mehdi ve Deccal diğer dinlerdede mevcuttur.
2) Deccal Mehdisiz düşünülemez.
3) Mehdi ve deccal insan üstü değildir.
4) Tembelliğe girilmemesi ve ümitli olunması –yani her asırda Mehdi ve Deccal’in beklenmesi için- mecazi yani üstü kapalı anlatılmıştır.
5) Mehdilik istismar edilecektir.
6) Deccal,Mehdi ,Mesih Yeccüc-Meccüc,Dabet’ül Arz herkes tarafından bilinmiyecektir.
7) Mehdi Mehdi olduğunu ilan etmez (Mevdudi)
8) Mehdinin şakirtleri başlangıçta (çok) azdır.Kalpleri uzlaşmış,şehid düşenlere üzülmez.Kendilerine katılanlara sevinmez (Kitabü’l Bürhan s.57)
9) Mehdiye biat edenler;rükün ve makam arasında biat ederler.Uyuyanı uyandırmaz asla kan dökmezler.(El-Haytemi El Kavlü’l Muhtasar s.24-El Bürhan s.82-Kitabü’l Fiten s.51/a
Bu konu ıncil ve Tevrat’ta da mevcut;
10)Mehdi çıktığında başında sarık olacak. (El-Haytemi)
11)Mehdinin talebeleri hiç bir şeyden korkmaz,hiç bir menfaate sevinmez. Onlar geceleri abid gündüzleri aslan gibidir. (Kitab’ül Bürhan s.57,Sadık Han El-izaa s.128)
12)şüphe yok ki said fitnelerden uzak kalandır.(üç kez)O’na müjdeler.O’nu bu hale düşürenlere yazıklar olsun(üç kez) (Ebu Davud Fitne 2- Rumuz el-Ehadis)
Ona Müjdeler diye manalandırılan “fevahen” kelimesinin değişik manalarını Alliyyül Kari’nin Mirkatü’l Mefatih’inde (s.151) ve Rumuz ve Levami (Es Safrani,Muhammed Bin Ahmed El Hanbeli) izah etmektedir. Rumuz adlı kitapta “fevahen” kelimesine el-vehyü, yani sakalı traş edilmiş manasının verildiği görülür. Tezkire-i Kurtubi’de de aynı mana verilir.Burdan yola çıkarak “Mehdi Sakalsızdır” denmiştir.
13)Mehdi zamanın gaibi (bilinmeyen ,gizli) ilimlerine vakıftır.(şarani Kıyamet Alametleri s.189- Muhyiddin-i Arabi)
14)Mehdiye çocukken çokça ilim ve amel ihsan edilir.( Beyazıd-i Bistami)
15)Mehdi cifir ve ebced bilecek (Mevzuatü’l Ulum-Nursi a.g.e s.206)
16)Mehdinin açık düşmanları fukuha olacak.Elinde kılıncı yani kardeşleri olmasa katliyle fetva verceklerdi.Cenabı hak onu kılıncıyla (kardeşeriyle) temize çıkarıp ispat edecek. Onlar(fukuha) ona biat edeceklerdir.Çünkü ;halk arasında imtiyazları kalmayacaktır.Hatta dini hükümler hususunda ilimleri azlacak.Ondan hem korkacaklar,hem bir şeyler umacaklar.Kalben ondan nefret edecekler.Fakat; buna rağmen hükmünü kabul edeceklerdir.(ikda’ddürer s.54-Kitabü’l Fiten s.5-Muhyiddin-i Arabi)
17)Keşke ulema o zaman bir olsaydı (Rumuz El-Ehadis h.no 503)
18)...O sırada yaylarınızı kırınız,oklarınızı parçalayınız.Kılınçlarınızı taşa çalınız (ımam-ı Rabbani cilt 3 s.160))
19)Hz. ısa’nın nüzülü zamanında kadı,müft bulunmayacak. (Sahih- i Buhari c.3 s.334)
20)Mehdi ile deccal aynı anda çıkar.Kah Mehdi galip gelir kah Deccal (Nuaym Bin Hammed Kitabü’l Fiten s.76)
21) Deccal (Süfyan) dinizi ve adetlerinizi o yabancı adetlerle değiştirir.(Rumuz El-Ehadis 1:121)
22)Yahudiler Resulullah’a(s.a.v) şöyle dedi: Bizim Tevrat’ta zikredilen sahibimiz sen değilsin.Davudoğlu Mesihtir. Yani sizin ,deccal,dediğiniz.O ahir zamanda çıkacak,bütün dünyaya hakim olacak,artık mülk ve saltanat bize geçecek. (Ebu’s-Suud tefsiri)
23)Hz Mehdi’nin başında sarık olacak bir münadi bu Mehdi’dir ona uyun diyecek (El-Haytemi El Kavlül Muhtasar s.25)
24) Hiç bir tavassut,engel ve vasıta olmaksızın feyz ve bereketlere mahzar olur (ımam-ı Rabbani Mektubat c.2 s.763-764)
25) Sekine ve vakarı,helel ve haramı bilmesi,insanların kendisine muhtaç olup onun kimseye muhtaç olmamasıyla tanınır (El-Makdisi,ıkdü’ddürer, s 12b)
26)Allah ona çocukken çokça ilim ve amel ihsan eder.(Nursi Tılsımlar Mecmuası s.205,206)
27) Allah onu bir gecede ıslah eder (ıbn-i Mace, Kitabü’l Fiten s.34 (h.4085))
28)Mehdi bir gecede kamil manada hidayete ulaşır. ( Müsned c.1 s.84)
29)Mehdi dünyada ismi geçen bir halife kalmayıncaya kadar çıkmayacaktır. El- Kavlü’l- Muhtasar s.54)
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

440

19.06.2006, 16:42

ÜÇ MEHDı ıDDıASI


(Bazı yerlerde parantez içinde dikkat çeken yazılar, kitaba dahil değildir)

ıttihad ılmi Araştırma Heyeti

Tarafından Hazırlanmıştır

Mart/2003

ınternete kadar sokulan, gazetelerle yayılmaya çalışılan garib bir iddia. Yani üç mehdi varmış. Bunun birincisi iman Mehdisi Bediüzzaman olduğu kasdedilerek bir asırlık devresi bitti; ikinci Mehdi, üçüncü Mehdi devresi gelecekmiş, hayat Mehdisi, şeriat Mehdisi vesaire...

Bu iddianın Risale-i Nura dayanan hiçbir delili olmayıp belli bir maksadı hedefleyen bir zihniyetin tekellüflü bir te’vilidir.

Halbuki Risale-i Nur eserlerinde bu iddianın çürüklüğü apaçıktır. Çünkü:

ıman, hayat ve şeri'at olarak tabir edilen üç mesele, Risale-i Nurda açıkça beyan edilmiştir. şöyle ki:

“Çok defa mektublarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Âl-i Resul'ün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı manevîsinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cem'iyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i ılahiyeden bekliyoruz. Ve onun (yani Mehdi-i Âl-i Resulün) üç büyük vazifesi olacak: (Yani mehdiyet cereyanını temsil edecek. Vazifeyi, vazifedarlar heyetleri yürütecek.)

Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdi'nin (temsil ettiği) o vazifesini bizzât kendisi görmeğe vakit ve hal müsaade edemez. Çünki hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) cihetindeki saltanatı, (yani ıslâm dünyasını idare etmek hâkimiyeti) onun ile (yani tahkiki imanı keşif ile) iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi (tahkiki imanın keşfini) ondan evvel (siyasî mehdiyet hareketinden önce) bir taife bir cihette görecek. (ıman hizmeti heyeti dar dairede te’lif ve neşredecek.) O zât, o taifenin uzun tedkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir proğram yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. (Yani geniş dairede tebliğ ve tedris yaptıracak) Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir. (Haslar dairesidir.) Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.”

(Bu parağrafta açıkça görülüyor ki, mehdiyetin hakikatı ve asliyeti olan birinci iman hizmeti ve heyeti, o geniş hâkimiyet devresinde de bulunuyor ve iddia edildiği gibi biri bitip, biri başlıyor değildir. Yani birbirinin devamıdır.)

(Malum üç vazifeyi vazifedarlariyle beraber temsil eden geniş dairede gelecek Zat’ın)

“ıkinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) (Yani ıslâm milletlerinin idare merkezi hâkimiyeti yani hilâfet-i ıslâmiye) ünvanı ile şeair-i ıslâmiyeyi ihya etmektir. (Yani bid’atları izale edip ıslâm cemiyetini meydana getirmektir.) Âlem-i ıslâmın vahdetini nokta-i istinad edip (Yani ıslâm birliğinin kuvvetine dayanarak) beşeriyeti maddî ve manevî tehlikelerden ve gazab-ı ılahîden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hâdimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lâzımdır.

Üçüncü Vazifesi: ınkılabat-ı zamaniye ile (geniş dairede ve zamanla ve beşerî anlayışa dayanan değişikliklerle) çok ahkâm-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) kanunları bir derece ta'tile uğramasıyla (yürürlükten kaldırılması ile) o zât,

(1) bütün ehl-i imanın manevî yardımlarıyla ve

(2) ittihad-ı ıslâmın muavenetiyle ve

(3) bütün ülema ve

(4) evliyanın ve bilhassa Âl-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar

(5) fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmağa çalışır.” (Emirdağ Lahikası-l sh: 266)

RıSALE-ı NUR’UN HAKıMıYET DEVRESı

Keza Üstad Bediüzzaman Risale-i Nurun bu asrı ve gelecek asırları tenvir edeceğini açıkça beyan ederken Nurun vazifesine hatime çekmek veya nazarları başka noktalara kaydırmak, en azından Risale-i Nuru me’haz tutmamak veya Nurlara sathî bakıp hayalden yürümektir.

Risale-i Nurdaki o kat’î beyanlardan bazıları şöyledir:

“Üstad, Nurların yazılmasına, teksirine çok ehemmiyet verirdi. "Risale-i Nur, bu asrı ve gelecek asırları tenvir edecek olan bir mucize-i Kur'âniyedir." deyip, Nur'a ait hizmeti, zamanın en büyük meselesi olarak kabul eder, bu ehemmiyetle davranırdı.” (Tarihçe-i Hayatı sh: 463)

“Lillahilhamd Risalet-in Nur, bu asrı belki gelen istikbali tenvir edebilir bir mu'cize-i Kur'aniye olduğunu çok tecrübeler ve vakıalar ile körlere de göstermiş.” (Kastamonu Lahikası sh: 6)

“Nihayet öyle eserler vücuda geliyor ki; bu asır ve gelecek asırların bütün insanlarının imanî, ıslâmî, fikrî, ruhî, kalbî, aklî ihtiyaçlarına tam cevab verecek ve kâfi gelecek Kur'anî hakikatlar ihsan ediliyor.” (Tarihçe-i Hayatı sh: 161)

“Evet dinin, şeriatın ve Kur'an'ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammalarını hall ve keşfeden ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden ve Mi'rac ve haşr-i cismanî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur'an hakikatlarını en mütemerrid ve en muannid feylesoflara ve zındıklara karşı güneş gibi isbat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette Küre-i Arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendi ile meşgul edecek bir hakikat-ı Kur'aniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.” (Emirdağ Lahikası-l sh: 47)

“Bu zamanın ve gelecek asırların Müslümanları ve bizler, Kur'an-ı Azîmüşşan'ın tefsiri olan öyle bir rehbere muhtacız ki; tahkikî iman dersleriyle, iman mertebelerinde terakki ve teâli ettirsin.” (Sözler sh: 766)

“şimdi bir nida-yı nuranî ile hitab ederek: Artık ihtilaf yok, ittihad var. Cansızlar ve camidler devri geçmek üzeredir. Canlılar ve cazibler asrı geliyor. Susunuz, dinleyiniz! şimdi Nur devridir ve Nur hâkimdir. Zulmette boğulan şu asrı ve gelecek asırları, Kur'andan aldığım nurumla reyyan edeceğim diyor.” (Konferans sh: 88)

“Bediüzzamanın azami ihlas, azami sadakat ve azami fedakarlık manasını ihtiva eden, gösteren ve işaret eden mesleğini nazara vermek lazım gelmektedir. Tâ ki, hizmet-i Nuriyede bulunacak Kur’an şakirdleri kıyamete kadar bu düstular muvacahesinde hareket etsinler.” (Hizmet Rehberi baş kısmı)

“Benim ehemmiyetsiz şahsımın kusurlarıyla beni çürütmek ve ihanetlerle nazar-ı âmmeden düşürmek; Risale-i Nur'a zarar vermez, belki bir cihette kuvvet verir. Çünki benim bir fâni dilime bedel Risale-i Nur'un yüzbin nüshalarının bâki dilleri susmaz, konuşur. Ve hâlis talebeleri, binler kuvvetli lisanlar ile o kudsî ve küllî vazife-i Nuriyeyi şimdiye kadar olduğu gibi, inşâallah kıyamete kadar devam ettirecekler.” (şualar sh: 377)

“Risale-i Nur şahs-ı mânevîsi itibariyle bütün hakaikde "üstad-ı küll" hükmüne getirmiş ve topyekûn ıslâmiyet hakikatlarının bir aks-i nurunu ve tecellisini Risale-i Nur şahs-ı mânevîsinde dercederek, ehl-i hakikat ve kemali hayretle baktırmış ve böylece, Risalet-i Ahmediye ve hakikat-ı Muhammediyenin câmi bir âyinesi olan Risale-i Nur ile Said Nursî, bir Said olarak çürümüş, erimiş; fakat mânen bütün âlem-i ıslâm olarak tevellüd etmiş, beka bulmuştur. Ve tâ kıyamete kadar Risale-i Nur bâki kalacak ve daima tekemmül edecektir.” (Tarihçe-i Hayatı sh: 168)

“...ehl-i imana hücum eden ehl-i dalalet, -bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle- cem'iyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı manevî ve bir ruh-u habis olmuş, Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi (Müslümanların kalbindeki manevî hisleri) bozuyor. Ve avamın taklidî olan itikadlarını himaye eden ıslâmî perde-i ulviyeyi (utanma gibi dinî hayatın temelini) yırtıyor ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an'ane ile gelen hissiyat-ı mütevâriseyi (ıslâm cemiyetinde yaşanan faziletleri) yandırıyor. Herbir müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya me'yusane çabalarken, Risale-i Nur Hızır gibi imdada yetişti. Kâinatı ihata eden son ordusunu (*) gösterip ve ondan mukavemetsûz maddî, manevî imdad getirmek hizmetinde hârika bir emirber nefer olarak Âyet-ül Kübra Risalesi'ni ımam-ı Ali (R.A.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş.” (Kastamonu Lahikası sh: 55)

Hz. Üstadın;

“Envâr-ı Muhammediyeyi (A.S.M.) ve maarif-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ve füyuzat-ı şem'-i ılahîyi en müşa'şa' bir şekilde parlatması

ve Kur'anî ve hadîsî olan işarat-ı riyaziyenin kendisinde müntehî olması

ve hitabat-ı Nebeviyeyi (A.S.M.) ifade eden âyât-ı celilenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde toplanması delaletleriyle,

O zât hizmet-i imaniye noktasında risaletin bir mir'at-ı mücellası,

· ve şecere-i risaletin bir son meyve-i münevveri

· ve lisan-ı risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikatı

· ve şem'-i ılahînin hizmet-i imaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaadeti olduğuna şübhe yoktur.” (şualar sh: 671)

Yani mezkür beyanlar, gelecek zat dahi Bediüzzaman Hazretlerine bağlı kalacağından Bediüzzamanın ve Risale-i Nurun manevî riyaseti dairesinde, temsilen icra ettiği müceddidiyet cereyanından başkası aranmaz diye ifade ediyor.

Keza Hz. ımam-ı Alinin şu niyazı da aynı meselemize bakar:

“Kaside-i Celcelutiye'sinde sarahata yakın


fıkrasıyla, o cereyanın karşısında vücudu ziyasıyla anlaşılan ve zulmetin pek şiddetli ve sisli, yakıcı dehşetine karşı sönmeyen ve gittikçe zulmeti yararak dünyayı ziyalandırmaya çalışan Risale-i Nur'a ve müellifine hususî iltifatını


deyip, âhirzamana kadar Risale-i Nur'un bedi' bir surette ışık vermesini ve yanmasını dua ve niyaz eden...” (Lem’alar sh: 447)

ışte kısmen tesbit edilen mezkür sarih beyanlar ve kat’î hükümler karşısında yine te’vile sapmak, te’vil değil tahrif olur.

ÜÇ MÜCEDDıD

Yalnız Kastamonu Lahikasında üç mehdi değil, üç müceddidden bahis var. Fakat herbir müceddid dahi tek şahıs değil bir şahs-ı manevîdir. şöyle ki:

“Evet bu zaman hem iman ve din için, hem hayat-ı içtimaiye ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i ıslâmiye için, gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor.

Rivayat-ı hadîsiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibariyledir.” (Kastamonu Lahikası sh: 189)

ışte bu beyanatta açıkça görüldüğü üzere:

1- “iman ve din için;

2- hayat-ı içtimaiye ve şeriat için;

3- hukuk-u âmme ve siyaset-i ıslâmiye

için, gayet ehemmiyetli birer müceddid ister.”

diyerek üç vazife sahasını belirlemiştir.

Yani birincisi iman hizmeti ki yukarıda açık ifadelerle bildirildiği üzere kıyamete kadar devam edecek olan Nurun haslar dairesi olup bu daire o vazifeyi yapıyor.

ıkincisi ise, ictimaî hayatta bid’aların izalesiyle şeairin ihyası vazifesine bakacak olan ictimaiyyun heyeti ve mümessili gerekiyor.

Üçüncüsü dahi, hukukî ve siyasî sahada teşri’ ve tanzim yapacak olan hukukıyyun ve siyasiyyun heyeti ve mümessili lâzımdır. Bu son iki vazifenin tahakkuku, ittihad-ı ıslâmın varlığına bağlıdır.

Bu üç vazifenin her biri müstakil birer mehdi olmayıp üçü birden mehdiyet cereyanını teşkil eder. Çünkü zaman cemaat ve şahs-ı manevî zamanıdır. Evet, Hz. Üstad diyor ki:

“Her asırda dine ve imana tam hizmet eden müceddidler geldikleri gibi, bu acib ve komitecilik ve şahs-ı manevî-i dalaletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı manevî müceddid olmak lâzım gelir. Eski zamana benzemez. şahıs ne kadar da hârika olsa, şahs-ı manevîye karşı mağlub olmak kabildir. Risale-i Nur'un o cihette bir nevi müceddid olması kaviyyen muhtemel olduğundan o sıfatlar, hâşâ benim haddim değil; belki mükerrer yazdığım gibi, benim hayatım Risale-i Nur'a bir nevi çekirdek olabilir. Kur'anın feyziyle Cenab-ı Hakk'ın ihsanıyla o çekirdekten Risale-i Nur'un meyvedar, kıymetdar bir ağaç hükmüne icad-ı ılahî ile geçmesidir.” (Emirdağ Lahikası-ll sh: 152)

Netice:

Risale-i Nur ve iman hizmeti kıyamete kadar devam edecektir.



--------------------------------------------------------------------------- -----

* Kâinatı dağıtamayan bir kuvvet onu bozamaz.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir