ÜÇ MEHDı ıDDıASI
(Bazı yerlerde parantez içinde dikkat çeken yazılar, kitaba dahil değildir)
ıttihad ılmi Araştırma Heyeti
Tarafından Hazırlanmıştır
Mart/2003
ınternete kadar sokulan, gazetelerle yayılmaya çalışılan garib bir iddia. Yani üç mehdi varmış. Bunun birincisi iman Mehdisi Bediüzzaman olduğu kasdedilerek bir asırlık devresi bitti; ikinci Mehdi, üçüncü Mehdi devresi gelecekmiş, hayat Mehdisi, şeriat Mehdisi vesaire...
Bu iddianın Risale-i Nura dayanan hiçbir delili olmayıp belli bir maksadı hedefleyen bir zihniyetin tekellüflü bir te’vilidir.
Halbuki Risale-i Nur eserlerinde bu iddianın çürüklüğü apaçıktır. Çünkü:
ıman, hayat ve şeri'at olarak tabir edilen üç mesele, Risale-i Nurda açıkça beyan edilmiştir. şöyle ki:
“Çok defa mektublarımda işaret ettiğim gibi, Mehdi-i Âl-i Resul'ün temsil ettiği kudsî cemaatinin şahs-ı manevîsinin üç vazifesi var. Eğer çabuk kıyamet kopmazsa ve beşer bütün bütün yoldan çıkmazsa, o vazifeleri onun cem'iyeti ve seyyidler cemaati yapacağını rahmet-i ılahiyeden bekliyoruz. Ve onun (yani Mehdi-i Âl-i Resulün) üç büyük vazifesi olacak: (Yani mehdiyet cereyanını temsil edecek. Vazifeyi, vazifedarlar heyetleri yürütecek.)
Birincisi: Fen ve felsefenin tasallutuyla ve maddiyyun ve tabiiyyun taunu, beşer içine intişar etmesiyle, her şeyden evvel felsefeyi ve maddiyyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. Ehl-i imanı dalaletten muhafaza etmek ve bu vazife hem dünya, hem herşeyi bırakmakla, çok zaman tedkikat ile meşguliyeti iktiza ettiğinden, Hazret-i Mehdi'nin (temsil ettiği) o vazifesini bizzât kendisi görmeğe vakit ve hal müsaade edemez. Çünki hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) cihetindeki saltanatı, (yani ıslâm dünyasını idare etmek hâkimiyeti) onun ile (yani tahkiki imanı keşif ile) iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi (tahkiki imanın keşfini) ondan evvel (siyasî mehdiyet hareketinden önce) bir taife bir cihette görecek. (ıman hizmeti heyeti dar dairede te’lif ve neşredecek.) O zât, o taifenin uzun tedkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir proğram yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. (Yani geniş dairede tebliğ ve tedris yaptıracak) Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve manevî ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahib olan bir kısım şakirdlerdir. (Haslar dairesidir.) Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar.”
(Bu parağrafta açıkça görülüyor ki, mehdiyetin hakikatı ve asliyeti olan birinci iman hizmeti ve heyeti, o geniş hâkimiyet devresinde de bulunuyor ve iddia edildiği gibi biri bitip, biri başlıyor değildir. Yani birbirinin devamıdır.)
(Malum üç vazifeyi vazifedarlariyle beraber temsil eden geniş dairede gelecek Zat’ın)
“ıkinci Vazifesi: Hilafet-i Muhammediye (A.S.M.) (Yani ıslâm milletlerinin idare merkezi hâkimiyeti yani hilâfet-i ıslâmiye) ünvanı ile şeair-i ıslâmiyeyi ihya etmektir. (Yani bid’atları izale edip ıslâm cemiyetini meydana getirmektir.) Âlem-i ıslâmın vahdetini nokta-i istinad edip (Yani ıslâm birliğinin kuvvetine dayanarak) beşeriyeti maddî ve manevî tehlikelerden ve gazab-ı ılahîden kurtarmaktır. Bu vazifenin, nokta-i istinadı ve hâdimleri, milyonlarla efradı bulunan ordular lâzımdır.
Üçüncü Vazifesi: ınkılabat-ı zamaniye ile (geniş dairede ve zamanla ve beşerî anlayışa dayanan değişikliklerle) çok ahkâm-ı Kur'aniyenin zedelenmesiyle ve şeriat-ı Muhammediyenin (A.S.M.) kanunları bir derece ta'tile uğramasıyla (yürürlükten kaldırılması ile) o zât,
(1) bütün ehl-i imanın manevî yardımlarıyla ve
(2) ittihad-ı ıslâmın muavenetiyle ve
(3) bütün ülema ve
(4) evliyanın ve bilhassa Âl-i Beyt'in neslinden her asırda kuvvetli ve kesretli bulunan milyonlar
(5) fedakâr seyyidlerin iltihaklarıyla o vazife-i uzmayı yapmağa çalışır.” (Emirdağ Lahikası-l sh: 266)
RıSALE-ı NUR’UN HAKıMıYET DEVRESı
Keza Üstad Bediüzzaman Risale-i Nurun bu asrı ve gelecek asırları tenvir edeceğini açıkça beyan ederken Nurun vazifesine hatime çekmek veya nazarları başka noktalara kaydırmak, en azından Risale-i Nuru me’haz tutmamak veya Nurlara sathî bakıp hayalden yürümektir.
Risale-i Nurdaki o kat’î beyanlardan bazıları şöyledir:
“Üstad, Nurların yazılmasına, teksirine çok ehemmiyet verirdi. "Risale-i Nur, bu asrı ve gelecek asırları tenvir edecek olan bir mucize-i Kur'âniyedir." deyip, Nur'a ait hizmeti, zamanın en büyük meselesi olarak kabul eder, bu ehemmiyetle davranırdı.” (Tarihçe-i Hayatı sh: 463)
“Lillahilhamd Risalet-in Nur, bu asrı belki gelen istikbali tenvir edebilir bir mu'cize-i Kur'aniye olduğunu çok tecrübeler ve vakıalar ile körlere de göstermiş.” (Kastamonu Lahikası sh: 6)
“Nihayet öyle eserler vücuda geliyor ki; bu asır ve gelecek asırların bütün insanlarının imanî, ıslâmî, fikrî, ruhî, kalbî, aklî ihtiyaçlarına tam cevab verecek ve kâfi gelecek Kur'anî hakikatlar ihsan ediliyor.” (Tarihçe-i Hayatı sh: 161)
“Evet dinin, şeriatın ve Kur'an'ın yüzden ziyade tılsımlarını, muammalarını hall ve keşfeden ve en muannid dinsizleri susturup ilzam eden ve Mi'rac ve haşr-i cismanî gibi sırf akıldan çok uzak zannedilen Kur'an hakikatlarını en mütemerrid ve en muannid feylesoflara ve zındıklara karşı güneş gibi isbat eden ve onların bir kısmını imana getiren Risale-i Nur eczaları, elbette Küre-i Arz ve küre-i havaiyeyi kendi ile alâkadar eder ve bu asrı ve istikbali kendi ile meşgul edecek bir hakikat-ı Kur'aniyedir ve ehl-i iman elinde bir elmas kılınçtır.” (Emirdağ Lahikası-l sh: 47)
“Bu zamanın ve gelecek asırların Müslümanları ve bizler, Kur'an-ı Azîmüşşan'ın tefsiri olan öyle bir rehbere muhtacız ki; tahkikî iman dersleriyle, iman mertebelerinde terakki ve teâli ettirsin.” (Sözler sh: 766)
“şimdi bir nida-yı nuranî ile hitab ederek: Artık ihtilaf yok, ittihad var. Cansızlar ve camidler devri geçmek üzeredir. Canlılar ve cazibler asrı geliyor. Susunuz, dinleyiniz! şimdi Nur devridir ve Nur hâkimdir. Zulmette boğulan şu asrı ve gelecek asırları, Kur'andan aldığım nurumla reyyan edeceğim diyor.” (Konferans sh: 8
“Bediüzzamanın azami ihlas, azami sadakat ve azami fedakarlık manasını ihtiva eden, gösteren ve işaret eden mesleğini nazara vermek lazım gelmektedir. Tâ ki, hizmet-i Nuriyede bulunacak Kur’an şakirdleri kıyamete kadar bu düstular muvacahesinde hareket etsinler.” (Hizmet Rehberi baş kısmı)
“Benim ehemmiyetsiz şahsımın kusurlarıyla beni çürütmek ve ihanetlerle nazar-ı âmmeden düşürmek; Risale-i Nur'a zarar vermez, belki bir cihette kuvvet verir. Çünki benim bir fâni dilime bedel Risale-i Nur'un yüzbin nüshalarının bâki dilleri susmaz, konuşur. Ve hâlis talebeleri, binler kuvvetli lisanlar ile o kudsî ve küllî vazife-i Nuriyeyi şimdiye kadar olduğu gibi, inşâallah kıyamete kadar devam ettirecekler.” (şualar sh: 377)
“Risale-i Nur şahs-ı mânevîsi itibariyle bütün hakaikde "üstad-ı küll" hükmüne getirmiş ve topyekûn ıslâmiyet hakikatlarının bir aks-i nurunu ve tecellisini Risale-i Nur şahs-ı mânevîsinde dercederek, ehl-i hakikat ve kemali hayretle baktırmış ve böylece, Risalet-i Ahmediye ve hakikat-ı Muhammediyenin câmi bir âyinesi olan Risale-i Nur ile Said Nursî, bir Said olarak çürümüş, erimiş; fakat mânen bütün âlem-i ıslâm olarak tevellüd etmiş, beka bulmuştur. Ve tâ kıyamete kadar Risale-i Nur bâki kalacak ve daima tekemmül edecektir.” (Tarihçe-i Hayatı sh: 16
“...ehl-i imana hücum eden ehl-i dalalet, -bu asır cemaat zamanı olduğu cihetiyle- cem'iyet ve komitecilik mayesiyle bir şahs-ı manevî ve bir ruh-u habis olmuş, Müslüman âlemindeki vicdan-ı umumî ve kalb-i küllîyi (Müslümanların kalbindeki manevî hisleri) bozuyor. Ve avamın taklidî olan itikadlarını himaye eden ıslâmî perde-i ulviyeyi (utanma gibi dinî hayatın temelini) yırtıyor ve hayat-ı imaniyeyi yaşatan, an'ane ile gelen hissiyat-ı mütevâriseyi (ıslâm cemiyetinde yaşanan faziletleri) yandırıyor. Herbir müslüman tek başıyla bu dehşetli yangından kurtulmaya me'yusane çabalarken, Risale-i Nur Hızır gibi imdada yetişti. Kâinatı ihata eden son ordusunu (*) gösterip ve ondan mukavemetsûz maddî, manevî imdad getirmek hizmetinde hârika bir emirber nefer olarak Âyet-ül Kübra Risalesi'ni ımam-ı Ali (R.A.) keşfen görmüş, ehemmiyetle göstermiş.” (Kastamonu Lahikası sh: 55)
Hz. Üstadın;
“Envâr-ı Muhammediyeyi (A.S.M.) ve maarif-i Ahmediyeyi (A.S.M.) ve füyuzat-ı şem'-i ılahîyi en müşa'şa' bir şekilde parlatması
ve Kur'anî ve hadîsî olan işarat-ı riyaziyenin kendisinde müntehî olması
ve hitabat-ı Nebeviyeyi (A.S.M.) ifade eden âyât-ı celilenin riyazî beyanlarının kendi üzerinde toplanması delaletleriyle,
O zât hizmet-i imaniye noktasında risaletin bir mir'at-ı mücellası,
· ve şecere-i risaletin bir son meyve-i münevveri
· ve lisan-ı risaletin irsiyet noktasında son dehan-ı hakikatı
· ve şem'-i ılahînin hizmet-i imaniye cihetinde bir son hâmil-i zîsaadeti olduğuna şübhe yoktur.” (şualar sh: 671)
Yani mezkür beyanlar, gelecek zat dahi Bediüzzaman Hazretlerine bağlı kalacağından Bediüzzamanın ve Risale-i Nurun manevî riyaseti dairesinde, temsilen icra ettiği müceddidiyet cereyanından başkası aranmaz diye ifade ediyor.
Keza Hz. ımam-ı Alinin şu niyazı da aynı meselemize bakar:
“Kaside-i Celcelutiye'sinde sarahata yakın
fıkrasıyla, o cereyanın karşısında vücudu ziyasıyla anlaşılan ve zulmetin pek şiddetli ve sisli, yakıcı dehşetine karşı sönmeyen ve gittikçe zulmeti yararak dünyayı ziyalandırmaya çalışan Risale-i Nur'a ve müellifine hususî iltifatını
deyip, âhirzamana kadar Risale-i Nur'un bedi' bir surette ışık vermesini ve yanmasını dua ve niyaz eden...” (Lem’alar sh: 447)
ışte kısmen tesbit edilen mezkür sarih beyanlar ve kat’î hükümler karşısında yine te’vile sapmak, te’vil değil tahrif olur.
ÜÇ MÜCEDDıD
Yalnız Kastamonu Lahikasında üç mehdi değil, üç müceddidden bahis var. Fakat herbir müceddid dahi tek şahıs değil bir şahs-ı manevîdir. şöyle ki:
“Evet bu zaman hem iman ve din için, hem hayat-ı içtimaiye ve şeriat için, hem hukuk-u âmme ve siyaset-i ıslâmiye için, gayet ehemmiyetli birer müceddid ister. Fakat en ehemmiyetlisi, hakaik-i imaniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor.
Rivayat-ı hadîsiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibariyledir.” (Kastamonu Lahikası sh: 189)
ışte bu beyanatta açıkça görüldüğü üzere:
1- “iman ve din için;
2- hayat-ı içtimaiye ve şeriat için;
3- hukuk-u âmme ve siyaset-i ıslâmiye
için, gayet ehemmiyetli birer müceddid ister.”
diyerek üç vazife sahasını belirlemiştir.
Yani birincisi iman hizmeti ki yukarıda açık ifadelerle bildirildiği üzere kıyamete kadar devam edecek olan Nurun haslar dairesi olup bu daire o vazifeyi yapıyor.
ıkincisi ise, ictimaî hayatta bid’aların izalesiyle şeairin ihyası vazifesine bakacak olan ictimaiyyun heyeti ve mümessili gerekiyor.
Üçüncüsü dahi, hukukî ve siyasî sahada teşri’ ve tanzim yapacak olan hukukıyyun ve siyasiyyun heyeti ve mümessili lâzımdır. Bu son iki vazifenin tahakkuku, ittihad-ı ıslâmın varlığına bağlıdır.
Bu üç vazifenin her biri müstakil birer mehdi olmayıp üçü birden mehdiyet cereyanını teşkil eder. Çünkü zaman cemaat ve şahs-ı manevî zamanıdır. Evet, Hz. Üstad diyor ki:
“Her asırda dine ve imana tam hizmet eden müceddidler geldikleri gibi, bu acib ve komitecilik ve şahs-ı manevî-i dalaletin tecavüzü zamanında bir şahs-ı manevî müceddid olmak lâzım gelir. Eski zamana benzemez. şahıs ne kadar da hârika olsa, şahs-ı manevîye karşı mağlub olmak kabildir. Risale-i Nur'un o cihette bir nevi müceddid olması kaviyyen muhtemel olduğundan o sıfatlar, hâşâ benim haddim değil; belki mükerrer yazdığım gibi, benim hayatım Risale-i Nur'a bir nevi çekirdek olabilir. Kur'anın feyziyle Cenab-ı Hakk'ın ihsanıyla o çekirdekten Risale-i Nur'un meyvedar, kıymetdar bir ağaç hükmüne icad-ı ılahî ile geçmesidir.” (Emirdağ Lahikası-ll sh: 152)
Netice:
Risale-i Nur ve iman hizmeti kıyamete kadar devam edecektir.
--------------------------------------------------------------------------- -----
* Kâinatı dağıtamayan bir kuvvet onu bozamaz.