Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

381

11.02.2006, 00:09

şu 25 sayfada bu ne kadar çok tekrar edildi bir bilsen.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Fahri Avcu

Orta Düzey

Mesajlar: 496

Konum: Almanya

Meslek: isci

Hobiler: bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

382

11.02.2006, 00:21

Bilmem ben eskileri okumuyorum.yinileri okuyuk ona göre arastirma yapiyorum.hayirli geceler diliyorum Said kardesim.

383

12.02.2006, 21:52

Alıntı sahibi ""Fahri Avcu""

Bilmem ben eskileri okumuyorum.yinileri okuyuk ona göre arastirma yapiyorum.hayirli geceler diliyorum Said kardesim.

Fahri kardeş yeri gelmişken bizde forum kurallarından bir hatırlatma yapalım:

Alıntı sahibi ""Forum Kuralları""

4.2.17 Forumda en çok müzakere edilen konulardan birtanesi de "MEHDı" konusudur. "Mehdi nasıl tanınacak?" başlığı altında yaklaşık 300 mesaj bulunmaktadır. Bu mesajları dikkate almadan eklenen alıntı ve yeni mesajlar silinecektir.
"We are the Warriors of Love, We Have no Time For Enmity"

Alkan

Usta

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

384

12.02.2006, 22:21

Alıntı


buradan su anlasiliyor üstad ve Risale-i Nur müceddid dir,müctehid degil.Zaten kendisi de Safi meshebine tabi olmustur.


risale-i nur müçtehidtir aynı zamanda... bazı konularda hükümler vermiştir...mesela üstad kaplama dişlerin güsüle engel olup olmayacağı konusunda kendisi diyor ki ümmeti bundan kurtaracak çareyi çok düşündüm(buradan anlaşılıyor ki kendisi içtihad yapabilir) ve bu konuda fetva veriyor yani risale-i nur bazı konularda içtihad yapmıştır... mesela şapka konusunda da geçerli.. daha da vardır gerçi bunlar bir derece basit konular gibi görünse de üstad'ın içtihad yapabileceğini göstermek açısından önemli...selametle

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

385

13.02.2006, 12:46

Alkan_Ünal kardesim Fahri Kardesi anladigima göre: Mehdi yeni bir Mezhep kuracak. Halbuki Bediüzzaman "Yeni bir Mezhepe ihtiyac yoktur" buyurdu.
Hem Deccali bilmeyen Mehdiyi hic bilemez.

Hadis-i Seriflerde
Deccal samdan cikar; cokca genc ve kivircik saclidir; (sama) bazi ekimsiz yerlere gelir fakat mekkeye giremez; Yeryüzünü fesada bogar; Bu ve bir kactane daha Hadisi Serifin gecmiste yasanmis oldugunu ispatlarim. Bunlar 1900-1910 yillar arasinda yasanmistir. Webmasterden izin olsaydi o Deccalin ismini de acikliyarak söylerdim.

CÜNKÜ KAYNAGIM KUVVETLI Fahri kardes. Bunu dahi kabul etmezsen seni kimse inandiramaz. Sende BÜYÜK bir ziyanda olursun. Benden söylemesi!

386

13.02.2006, 15:41

hasan_sinan kardeşim;

bizim mesleğimizde akla kapı açmak var;
ama zorlamak yoktur.

zaten burada yapılan müzakere de akla kapı açmanın yollarını tarif ve teşhiş etmekten ibarettir.

saygılar

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

387

13.02.2006, 15:53

şuaları anlayarak birkez okuyan mehdiyi tanır diye düüşünüyorum. ve yeni asya´nın yaptığı açıklama bence gayet açık. bir kere daha okuyun derim!

388

14.02.2006, 14:11

Boşuna kardeş. Biz defalarca anlattık. Anlamak istemiyorlar. Canını sıkma, diğer hizmetlere devam...

Fahri Avcu

Orta Düzey

Mesajlar: 496

Konum: Almanya

Meslek: isci

Hobiler: bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

389

14.02.2006, 15:17

Alıntı sahibi ""Hasan_Sinan""



CÜNKÜ KAYNAGIM KUVVETLI Fahri kardes. Bunu dahi kabul etmezsen seni kimse inandiramaz. Sende BÜYÜK bir ziyanda olursun. Benden söylemesi!


Bravo galiba senin kalb gözün acik ............

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

390

15.02.2006, 21:17

1.- Ehli Beytden olacak
- Ehli Beyte sadaka haramdIr (Cocukken bile almamIstIr ve herkese ilan etmistir; Halbuki cocuga Haram sayilmaz ve ehli Beyt haric hic kimsenin cocugu sadaka alamaz)

Hz. Ebü Hüreyre (radıyallâhu anh) anlatıyor: "Hasan ıbnu Ali (radıyallâhu anhümâ) zekât hurmasından bir tanesini alıp, hemen ağzına attı. Resülullah (aleyhissalâtu vesselâm): "Hişt, hişt at onu! Bilmiyor musun, biz zekât yemiyoruz!" -veya: "Bize zekât helâl değildir!-" diye müdâhale etti."
Buhâri, Zekât 60, 57, Cihâd 188; Müslim, Zekât 161, (1069).

4974 - Ebu Sa'idi'l-Hudri radıyallahu anh anlatıyor: "Resûlullah aleyhissalâtu vesselâm bize Deccal üzerine uzun bir hadis rivayet etti. Bize anlattıkları meyanında şöyle de demişti:
"Deccal, Medine geçitlerine girmesi kendisine haram kılınmış olarak çıkacak. Derken (Medine civarındaki) bazı ekimsiz yerlere kadar gelir.

5. Sua da gecen o sahis Sama sürgün edilmistir ve Mekkeye, Medineye girmeden oradaki sehirleri gezer. Seriat aleyhinde gizli bir cemiyet kurar. Böylece yeryüzünü fesada bogmaya baslamistir.


Fahri benim kalb gözümle ilgelenecegine kendi Tarikatinla ilgilen. Bana ya ispat getir ya da sus!

Sedat

Orta Düzey

  • "Sedat" bir erkek

Mesajlar: 167

Konum: Frankfurt

Meslek: Sürücü kursu ögretmeni

  • Özel mesaj gönder

391

15.02.2006, 21:31

KISACA

fahri kardes Üstadin hayati ve eserleri bizim icin Yeterli isaretleri iceriyor bizi tatmin ediyor.
senin kabul ettigin mehdi hazretlerinin mehdiligini delilleri ile ispat edermisin lütfen? yoksa 2012 yilini mi beklememiz gerekiyor ;-)
bekleyeceksek lütfen burdaki konuyu daha fazla uzatma 2012 yilindan sorna Allah nasip ederse bu sitede gine bir tahlil yapariz.

Selam ve dua ile Sedat

Fahri Avcu

Orta Düzey

Mesajlar: 496

Konum: Almanya

Meslek: isci

Hobiler: bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

392

15.02.2006, 22:00

Sedat kardesim ben sahsen o tarihi beklemiyorum o zamana kadar ömrüm oldugunu bilmem.herseyin en dogrusunu Allah bilir,yalniz hasankardesin burayi sohbetten ziyade tartismaya yöneltmesi dogru degil.

webmasterde tekrarlamalarin forum kurallarina aykiri olma durumunda zaten beni uyarmisti,ehli imanin kendi arasinda böyle tartismalar caizde degildir zaten,son yazilari forum kurallari geregince silinmesini arz ediyorum .selam ve dua ile (Fahri)

Mesajlar: 30

Konum: Hollanda

Meslek: Öğretmen

  • Özel mesaj gönder

393

19.02.2006, 10:27

YANLIş YORUMLANAN BıR MESELENıN TAVZıHı ıÇıN

YANLIş YORUMLANAN BıR MESELENıN TAVZıHı ıÇıN

"Risale-i Nur Külliyatında Hz. ısa ve Hz.Mehdi gerçeği" adıyla yayınlanmış bir kitabı, muhterem bir ağabey, Risale-i Nurun müstakim mesleğine uygun olup olmadığı noktasında muhtevasına bakmak için bana göndermiş. Kitabın yazarı: "Adem Yakup" diye yazılmışsa da bu isim müstear olduğu sezilmektedir. Kitabın önsözü hayli ittihamkardır. Bu ittihamlar ise vukufiyetsizlik ve kafadan atma mürekkebiyle boyalıdır. Benzeri şaklabanlık kitaplar tarzında buna da "geç git adam" deyip bir, köşeye atmak istedim. Lakin piyasada umuma neşredildiği ve Risale-i Nur talebeleri camiasını yakışıksız bir üslupla ittiham ettiği için, kitabın yazar ve mültezimlerine değil, saf zihinlerin vesveseye kapılmalarına bir çeşit sed olmak niyetiyle hak ve hakikat adına birkaç söz söylemek istiyoruz.

ışte: 1. Kitabın önsözünde Hz. ısa ve Mehdi ile ilgili diye Kur'andan birkaç ayet meali yazılmış[1]. Bu ayetler ahir zamandaki hadiselere - özellikle ve has olarak - bakan veya hususi bir tarzda onlara işaret eden ayetler değil, umum devirlerdeki bütün mü'minlerin, hatta bütün insanların iman ve amel-i salih istikametinde hareketlerine mükafaten Allah tarafından bazı vaadleri ihtiva eylemektedirler. Yani; has olarak Hz.ısa ve Mehdiye bakıyor diye bir şey söz konusu değildir. 2. Mezkur ayetlerin hüküm ve manaları "ıslam ahlakının yeryüzünde hakim olacağı" ndan da söz ediyor değillerdir. Belki Allah'ın hüküm ve hakimiyet ve kudretinden; zalim ve taği kavimlerin helakinden sonra, iman ve amel-i salih işleyen kullarının yerlerine kaim kılacağından; ve bu işte kendisi ve peygamberlerinin galip gelmişlik ve geleceğinden; ve kafirler istemese de Allahu Azimüşşan nurunu tamamlayacağından bahis ve ferman ediyorlar.

Dolayısıyla bütün peygamberlerin müşterek dini olan ıslam'ın hakikatleri, iman ve amel-i salihi; istikamet, akaid ve takvası en evvel mevzu olup hakim olacağından (Bu ayetler gibi daha bir çok ayetler) - bazı şartlarla - söz etmektedirler. Ahlak işi ise; - ki ıslam'ın on ana temel ukde ve hasletlerinden birisidir - çok sonra gelir. Yani, iman, sağlam akide, takva, amel-i salih, ahlak mefhumu içinde değil, belki ahlak denilen şeyler bunların içinde ve bunlara tabi bir şeydir. Mesela: Cesaret, sehavet, yardımseverlik ahlaktandırlar. 3. Mezkur kitabın önsözünde kaydedilen ayet mealleri, kısmen eksik, hatalı ve metindeki manaları aksettirmeyen şeylerdir. Örnek için, Nur suresi 55. ayetin metni ile verdikleri meallerine beraber bakalım: Ayet metni

Bu ayet-i kerimenin birinci sınıf ve hususiyle muhatapları asr-ı saadetteki saff-ı evvel Müslüman sahabelerdir. Ayetin eğer bir hususiliği varsa, herhalde ve mutlaka en evvel sahabelere bakacaktır. Hz. Mehdiye ise ancak dolaylı ve müstetbeatüt-terakib nevinden olacaktır. Amma umumiyeti ise bütün devirlerdeki umum Müslümanlara bakmaktadır. şimdi ayetin eksiksiz mealini verdikten sonra, mezkur kitaptaki nakıs ve hatalı meallerine de bakacağız.

ışte: [Cenab-ı Allah (cc), sizden iman edip salih ameller işleyenlere, kendilerinden öncekilerinin yerine (taği ve zalimler yerine) halife kılıp kaim eylediği gibi, mutlaka bunları da yeryüzünde istihlaf edeceğini (halife olarak bırakacağını) ve kendilerinden beğenip razı olacak dinlerini (ıslamı) yerleştireceğini; ve önceleri korktukları şeyleri değiştirip emniyet içinde huzura çevireceğini vaad buyurmuştur. Böylece onlar hiçbir şeyi bana olan kulluklarında şerik yapmazlar. (hal ve encam bu raddeye gelmişken) bundan sonra küfre ve isyanlara girenler ise, ancak fasıklar olabilirler.] şimdi kitap yazarı Adem Yakup'un mealini veriyoruz.

[Allah içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara vaat etmiştir: Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl güç ve iktidar sahibi kıldıysa, onları da yeryüzünde güç ve iktidar sahibi kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından güvenliğe çevirecektir….] ışte gördünüz, ayet metninde istihlaf mevzuu vardır. Güç ve iktidar manası yoktur. ıstihlafın bir manası hüküm ve hakimiyeti ifade etse de, bir yorum tarzıdır. Güç ve iktidar mefhumu olsa olsa bir yorumun yorumudur ki, meal yerine kullanılan bir mana değildir. Sair kısımları okuyuculara bırakıyorum. 4. Mezkür kitabın önsözünde (s.6) şöyle bir cümle var: "Bediüzzaman Said Nursi eserlerinde konu ile ilgili (Hz. ısa ve Mehdi ile ilgili) ayetlere ve Peygamberimizin bu konulardaki hadislerine geniş yer vermiş.." Cevap: Kur'an'ın sarih metninde Hz. ısa'nın nüzulu hakkında tek bir ayet vardır. Bu ayet, "Onun (Hz ısa'nın) vefatından önce, bütün ehl-i kitabın ona iman edeceklerini" ferman buyurur (Nisa/159).

Bu sarih metin, Hz ısa'nın ahir zamanda dünyaya gelip, Müslüman, Hıristiyan, Yahudilerin tamamı ona itaat edip, ıslam dinine dahil olacaklarını kat'iyetle ferman buyurmaktadır. Sahih ve mütevatir hadisler de bu hükmü izah etmişlerdir. Bu noktadan ıslam akidesinde Hz ısa'nın nüzuluna iman vacib olmuştur. Ama bunun (nüzulun keyfiyeti) ise, bir çok ravilerin içtihadları mesele içine karıştığı için bir çeşit tılsım ve muamma vaziyetine bürünmüştür. ışte müceddid-i ekber ve müçtehid-i azam ve hallal-ı müşkilat olan Hz.Bediüzzman, dinin tılsımlı bir çok mes'elelerini hallettiği gibi, bunu da bütün vuzuhu ile halletmiştir. Ama buna rağmen bazı insanlar hakikatı olduğu gibi anlamada kasır kalmaktadırlar. Her ne ise.. Kur'anda Hz. Mehdi ile ilgili- işaret, remiz, ima ile bulunması imkan dahili olduğu halde, sarih hiçbir ayet yoktur.

Bunun için Hz. ısa'nın (as) nüzulu hakkında sarih bir ayet olduğu ve Buhari gibi sıhhat ve tevatürleri kat'i hadislerinde vazıhan bildirdikleri tarzda; Hz. Mehdi ile alakadar hadisler Hz. ısa'ya göre ikinci derecede kaldığı, ve umum asırlara mahsus mehdiler için rivayetler bulunduğu ve bu rivayetlere bir çok yorumlar eklendiği için, Hz. Mehdinin zuhuruna (ehl-i sünnet vel-cemaat mezhebinde bilhassa Hanefilere göre) iman etmenin vacib olmayıp sünnet olduğuna hüküm edilmiştir.

Buna göre Hz. Bediüzzaman mutlak olarak Hz. Mehdi hakkında vurud eden pek çok hadisleri (sarih ayet yok) hikmet-i Rabbani tahlilinden geçirmiş ve meseleyi imtihan sırrına uygun hall ve fasleylemiştir denilmeli. 5. Yine bu önsözde, Nur talebeleri camiası çirkin ittihamlarla şaibelendirilmiştir. ıttihamlı tabir ve ifadeleri şöyledir: [Bediüzzamanın yapmış olduğu bu açıklamalar son derece anlaşılırdır. Ancak çeşitli sebeplerle Bediüzzamanın bu sözlerindeki açık anlam görmezden gelinmekte, Hz. ısa ve Hz. Mehdinin gelişi çeşitli şekillerde te'vil edilmeye çalışılmaktadır.. "Bizzat gelecekleri" Peygamberimiz (sav) tarafından kesin ve açık bir şekilde bildirilmiş olmasına rağmen, bu mübarek şahısların "fert olarak gelmiyecekleri" iddia edilmekte, hadisler ve ıslam alimlerinin izahları bu düşünce doğrultusunda yanlış bir bakış açısıyla yorumlanmaktadır.

Bu amaçla büyük ıslam alimi Bediüzzaman Said Nursi tarafından kullanılan "şahs-ı manevi" kavramı da çarpılmakta, Hz. ısa ve Hz. Mehdinin "manevi birer şahıs" olarak gelecekleri şeklinde bir yanılgıya düşülmektedir.] (s . 8) Cevap: Hodpesend yazar, bu yakıştırmalı ittihamkar ifadeleriyle göstermiştirki, kendisi Bediüzzamanı tanımamış, meslek ve meşrebini anlayıp idrak edememiş ve bin seneden beri yığılan dini pek çok mes'elelerini nafiz ve rasih bir içtihad ve bir basiretle halletmişliğini kavrayıp bilememiştir. Evet, Hz. ısa ve Hz Mehdinin ahir zamanda kesin olarak geleceğini bildiren (Hz. ısa için Kur'anda bir ayet) pek çok hadisler varid olmuştur. Misal için, ımam Celaleddin-i Suyuti Hazretleri "El-Örfül-Verdi fi Ahbaril-Mehdi" adlı risalesinde 230 hadis ve rivayet nakletmiştir. Bu hadislerin tamamı hak ve sağlam olduğu halde, suretçe, tarif ve tavsifçe ayrı ayrı manalardadır. Biz bütün bu hadisleri toplayıp ahir zamanda beklenilen mehdinin üstüne yığsak; kitabın yazarı da içinde olarak bütün alimler bir araya gelseler bile, bir ittifaka varamadan dağılacakları kesin ve şüphesizdir. ışte ancak yine Hz. Bediüzzaman bu meseleyi de çeşitli manalar ve rasih te'villerle halletmiştir. Ey yazar Efendi! Risale-i Nur talebeleri, yalnız ve yalnız böylesi bir hallal-ı müşkilat olan Bediüzzamana tabidirler. O ne demişse, onu düstur ittihaz ederler.

Ama sizin gibi kendi zerrecik nakıs çoğu kerede hakikatsiz malumatçıklarından el çekmedikleri ve Bediüzzamana lebbeyk deyip ittiba etmedikleri halde, bazı tabiratlarını - başını sonunu okuyup müraat etmeden - kendi anlayışlarına alet ittihaz ederler. Sayın yazar, senin de tarif edilen şu sınıftan olduğun anlaşılmaktadır. ışte burada, mezkür kitabın yazarının ve mültezimlerinin iftira sınırına dayanan ittihamlarından bazılarına cevap veriyoruz. Az üstte kitabın önsözünden birkaç cümle metin verdiğimize bakalım demişki: "Bu amaçla, büyük ıslam alimi Said Nursi tarafından kullanılan "şahs-ı manevi kavramı da çarpıtılmakta Hz. ısa ve Hz. Mehdinin "manevi birer şahıs olarak" gelecekleri şeklinde bir yanılgıya düşülmektedir." Hey efendi! Sen bu iddianı ispat etmeye mecbursun. Hangi Nur talebesi: "Hz. ısa ve Mehdi manevi birer şahıs olarak gelecekler" demiştir? Yani, insani ve beşeri şahsiyetleri görünmeden, manevi ve ruhani olarak iş görecekler diye?.. Bunu hangi Nur talebeleri söylemiş?.. Hangi kitap ve makalesinde yazmış?! Evet, sen bunları bir kitabın önsözünde yazıp aleme neşrettiğin için, ispatına da mükellefsin. Aksi takdirde müfteri sınıflarına dahil olmuş olursun. Evet, "şahs-ı manevi" ıstılahı Risale-i Nurun bir çok yerinde izah ve tafsil edilmiştir. şahs-ı manevi kavramı daima mütesanid bir cemaat ruhu olarak nitelendirilmektedir. Yani, öteden beri - yanlış bir anlama ile - kalp ve kafalara yerleşmiş olanı şu ki: Hz. ısa olsun, Hz. Mehdi olsun geldiklerinde, hemen mu'cizevari bir hareket ile tek başlarına küfrü, isyanı, tuğyanı bir hamle ile imha eyleyerek alemi islah edip gül ve gülistana çevireceklerdir diye olan yanlış ve dar-ul hikmet olan bu dünyadaki hikmetli adetullah kanunlarına muhalif bir anlayışı ortadan kaldırmak için Hz. Bediüzzaman daima mütesanid, ihlaslı cemaat ruhu olan bir şahs-ı manevi teşekkülünün elzemiyetinden bahis etmiştir. Ortada - hayaliyunların kuruntuları hariç - herhangi bir çarpıtılma söz konusu değildir, olmamıştır, olamaz ve olmayacaktırda.. şahs-ı manevi Risale-i Nur kitaplarında azıcık şuur ve basireti olan kimselerin tereddütsüz ve tam anlıyacağı bir şekilde tarif, tavsif ve izahı yapılmıştır. Nurun 21. Lem'ası olan ıhlas Risalesindeki net ve açık bir tarifini veriyoruz. […Nasıl insanın bir eli diğer eline rekabet etmez. Bir gözü bir gözünü tenkit etmez. Dili kulağına itiraz etmez.

Kalb ruhun ayıbını görmez. Belki birbirinin noksanını ikmal eder, kusurunu örter, ihtiyacına yardım eder, vazifesine muavenet eder. Yoksa o vucud-u insanın hayatı söner, ruhu kaçar, cimside dağılır… ışte ey Risale-i Nur şakirtleri ve Kur'anın hizmetkarları! Sizler ve bizler öyle bir insan-ı kamil ismine layık bir şahs-ı manevinin azalarıyız.] (21. Lem'a, 2. Düstur) [… Madem Risale-i Nur şakirtlerinin bir şahs-ı manevisi var. şüphesiz o şahs-ı manevi bu zamanın bir alimidir] (21. Lem'a, son kısım) Yine, o önsözde, zu'umlarınca, Risale-i Nur şakirtleri: "Hz. ısa ve Hz. Mehdinin geçmişte gelip görevlerini tamamladıkları, birer ruh ve mana olarak gelecekleri, Hz. Mehdinin üç ayrı müceddidlerden oluşacağı…" diye düşünüyorlarmış…

Aynı önsözde bir paragraf sonraki kısmında şöyle karalanmıştır: "Peygamberimiz (sav) in hadislerinde Hz. ısa'nın özellikleri ve mücadelesi hakkında detaylı bilgiler verilmiş… Hz. Mehdide Allahın Peygamberi Efendimiz (asm) 1400 yıl önce ahlakını, fiziksel özelliklerini, faaliyetlerini, hizmetlerini ve dünyada bırakacağı etkiyi bildirdiği …"(s.7) Cevap: Bu düzmecevi yaftalamanın cevaplarını az önce vermiş olduğumuzu sanıyorum. Yalnız burada, düzmececi müellifin Nur şakirtlerine isnad eylediği aslı faslı olmayan şu lakırdısı: "Hz. ısa ve Hz. Mehdinin geçmişte gelip görevlerini tamamladıkları, birer ruh ve mana olarak gelecekleri…" şimdi bu düzmecevari isnada göre mesele ele alınırsa; Nur talebeleri diyorlarmış ki: " Hz. ısa ve Hz. Mehdi geçmiş zamanda, şahsen gelmiş, vazifelerini tamamlamış vefat etmiş gitmişlerde daha sonra birer ruh ve mana olarak tekrar geleceklermiş." Evet, bu isnadın anlamı bundan gayrı bir şey olamaz ve müellife göre bu hurafeyi de Nur talebeleri iddia ediyorlarmış?..

Yani, zu'umlarına göre: Nur talebeleri cemaati hem Hz ısa ve Mehdinin şahsen gelip vazife yapacaklarını kabul etmiyor, hem de geçmişte gelip şahsen bunu icra ettiklerini, ama sonra bir daha manevi ve ruhi bir tarzda geleceklerini iddia ediyorlarmış. Mantık ilminde "cezr-i asamm-i kelami" denilen kaziyeyi, yani hem "Evet"i hem de "Hayır"ı bir arada kabul ediyorlarmış. ışte dünyada safsata denilen şeyin en garebetli tarzı ..! 6. Müellif Beyin devam eden şu sözlerine de bakalım: "Hz. Mehdinin üç ayrı mücedditten oluşacağı gibi yanlış düşünceler söz konusudur." deyip gevelemiştir. C: şu üç mücedditli ifade doğrudan Bediüzzamanın değildir. Nur talebeleri de bunu böyle demiyor ve dememişlerdir. Lakin Üstad Bediüzzaman Hazretleri bu mevzuya çok defalar müteveccih olmuş, icmal ve tafsil bakımından değişik tarzlarda izahlarda bulunmuştur. Sözlerde, Mektubatta, şualarda ve Lahika Mektuplarında aşağı yukarı aynı mana çerçevesinde, meselenin ehemmiyetine binaen beyanlarda bulunmuştur.. Mesela, Kastamonu Lahikasında: [Evet, bu zaman iman ve din için, hem hayat-ı içtimaiye ve şeriat için, hem hukuk-u amme ve siyaset-ıslamiye için gayet ehemmiyetli birer müceddit ister. Fakat en ehemmiyetlisi hakaik-ı imaniye noktasında tecdit vazifesi en mukaddes ve en büyüğüdür…] şeklinde ifade etmiştir ki "Üç müceddid" meselesi ortaya çıkmış oluyor.

Bunun yanında doğrudan hadis-i şerif olarak değil, ama çok büyük ihtimal ile hadisten mülhem olduğuna kanaat getirdiğimiz Hz. Muhyiddin-i Arabi (KS)' nin Anka-ü Mağribi eseri 74. sahifesinde Hz. Mehdinin evsafını tarif ederken şunları söylüyor: "Onun için (Hz. Mehdi) iki haşir ve sahabeleri için iki şafak vardır. Yüzü ve yönü için iki nur, hıfzında (hafızasında) iki ilim bulunacak ve ona iki alem vardır ki aynı bir hükümde birleşirler." deyip devam eder. Herhalde şu birkaç tane "iki ikiler" manasız değillerdir. Allahu a'lem. Buna göre, üçlü müceddid değil, ama mehdiyetin 1. vazifesinin devamını ifa edecek iki müceddide daha ihtiyaç olduğunu Hz. Üstad çok kereler beyan buyurmuştur. Azıcık bir insaf ve idraki bulunan herkes, Nurlarda bu meselenin böyle olduğuna hemen intikal eder.

Evet, az yukarda kaydettiğim gibi, Risale-i Nurlarda Mehdi hakkında olsun, başka meseleler için olsun araştırıldığında, mevzuun başını, ortasını ve sonunu birlikte nazara alarak bakılmalıdır. Hatta aynı mevzu' daha hangi risalelerde varsa, onlar da ince bir araştırma ile göz önüne getirilmelidir ki, ortaya açık gerçek zuhur etsin. Yoksa kitabın yazarının yaptığı gibi, sağını solunu kırpıp kendi görüşü istikametinde ayarlasın değildir. Yine yazar Efendinin yaptığı gibi, Hz. Üstadın izahatından işine gelen bir parçayı alarak sağına soluna lügatçeler, ve sözde şerhler koyarak ve kamuflaj içerisine iterek anlaşılmaz bir şekle getirmekte değildir. Az üstte "üç mücedditler" ile ilgili Hz. Üstadın o ifadesinin ikinci paragrafında ehemmiyetle şöyle bir dikkat çekiyor ki: "rivayet-ı hadisiyede 'tecdid-i din' hakkında ziyade ehemmiyet ise 'imani hakaikteki tecdid' itibariyledir." dedikten sonra, "fakat efkar-ı ammede hayatperest insanların nazarında 'zahiren geniş' ve hakimiyet noktasında cazibedar olan hayat-ı içtimaiye-i ıslamiye ve siyaset-i diniye cihetleri daha ziyade ehemmiyetli göründüğü için; o adese ile o nokta-i nazardan bakıyorlar, mana veriyorlar." Diyor. ışte, fevkalade önemli ve mehdiyet hadisesini hall ve fasleden ve basiret ehline bu gibi mevzularda şaşmaz bir kıstas veren şu paragraftaki ifadelere bir eğilip bakmamız icab eder sanırım. Dikkat buyurun: Hadis-i şeriflerin rivayetlerinde dinin tecdidi, canlandırılması hakkında ziyade ehemmiyet ise, (Ahirzamanda gelmesi müjdelenen Hz. Mehdinin birinci vazifesi olan "ımani hakikatlerdeki tecdid itibariyledir" demektir. Bu ise herhangi bir müceddidin tecdidinden söz edilmiyor. Zira mevzu, mehdi meselesidir. Sual sahibi de büyük din alimi Yozgatlı Hoca Haşmet efendidir. Ve meselenin (imanı tecdid hususunun) ehemmiyeti neden idrak edilip kavranmadığının sebebini ise şöyle açıklıyor: " Fakat umumun ve avamın fikirlerinde; ve imanın ehemmiyetini, yani her şeyin başı tahkikli iman olduğunu anlayamayan, sadece hayata perestiş eden (dünyada hakim olarak yaşamaya taparcasına önem veren) insanların nazarında görünüşte geniş ve hakimiyet noktasında cazibedar olan ıslamın toplumsal ve din siyaseti yönleri daha çok önemli göründüğü için, o gözlükle veya mercekle ve o nokta-i nazardan bakıyorlar. Ve bu konuda gelen hadis rivayetlerine mana veriyorlar."(Kastmonu lahikası ,s:19) Bu pek çok önemli ve rasihane keşif ve izaha bir te'kid olarak Hz. Bediüzzaman bir mektubunda şöyle buyurmuştur: "…

Bazı hocalar, 'minare kadar yüksek bir adamı' hem 'alnında okunacak bir yazı bulunacak' hem 'birden eli bir su ile delinecek' gibi hakikatlerin perdesi olan teşbihleri hakikat zannetmek bahanesiyle Nurun bazı ihbarat-ı gaybiyesi sathi nazarlarına muvafık gelmiyor…" (Emirdağ-1, s.214) Tahmin ediyorum, bu beyan ve kesin hüküm, mevzuumuzdaki yazarın: "Peygamberimiz (sav) in hadislerinde Hz. ısa'nın özellikleri ve mücadelesi hakkında detaylı bilgiler verilmiş… Hz. Mehdinin de Allahın Peygamberi Efendimiz (asm) 1400 yıl önce ahlakını, fiziksel özelliklerini, faaliyetlerini, hizmetlerini ve dünyada bırakacağı etkiyi bildirdiği…" şeklindeki ifadelerine de kafi cevaptır. Evet hadis rivayetlerinin zahiri metinlerinde Hz. ısa ve Hz. Mehdi hakkında bir çok değişik tarif ve tavsifler olduğunu erbabınca malum ve meşhurdur. Ancak adı geçen hadislerin zahiri metinli rivayetlerinin aynısını te'vilsiz kabul edip zuhurlarını beklemeye başlanırsa; şu zaman zaman kuruntularla mehdiliğe soyunan A.A. veya M.D. gibi saf insanlar pek çok bekliyecekler. Ama hiçbir zaman beklediklerini göremiyecek ve bulamayacaklardır. Bu hususta Hz. Bediüzzaman konu ile ilgili bir mektubunda şöyle emir buyurmuştur. "…eskidenberi ve şimdide çok safdil ve makamperest zatlar mehdi olacağım diye dava ederler…" (Emirdağ-1, s.267) 7. şimdide mehdiyetin üç ana büyük vazifelerinden en birincisi olan "iman hakikatlerini" tahkiki bir tarzda ihya, tecdid ve muhafaza işini Risale-i Nurun ve talebelerinin şahs-ı manevisinin, yani cemaat ruhunun ve mümessili olan kendi Zat-ı Kudsisinin ve Cenab-ı Üstadanelerinin bihakkın ve şeksiz olarak ifa ettiklerini ilan eden yukarda kaydettiğimiz aynı mektubun devamını veriyoruz. ışte: "… hem bu üç vezaifi birden bir şahısta yahut cemaatte bu zamanda bulunması ve mükemmel olması ve birbirini cerhetmemesi pek uzak, adeta kabil görünmüyor. Ahirzamanda al-i beyt-i nebevinin (asm) cemaat-i nuraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdide ve cemaatindeki şahs-ı manevide ancak içtima edebilir. Bu asırda Cenab-ı Hakka hadsiz şükür olsun ki Risale-i Nurun hakikatına ve şakirtlerinin şahs-ı manevisine, hakaik-i imaniye muhafazasında "tecdid vazifesini yaptırmış. Yirmi senedenberi o vazife-i kudsiyede te'sirli ve fatihane neşri ile gayet dehşetli ve kuvvetli zendeka ve dalalet hücumuna karşı mukabele edip yüz binler ehl-i imanın imanını kurtardığını kırk binler adam şehadet eder." (Kastamonu, s.190)

Bu mektupta, mehdiyetin üç ana vazifesinden en birincisi olan iman kurtarmak hizmetini kemaliyle ifa eden Risale-i Nur ve talebeleri cemaatinin şahs-ı manevisi ve bu şahs-ı manevinin bir mümessili olan Zat-ı Kudsisinin ifa ettiğini daha açık bir tarzda dile getiren birkaç me'haz daha verelim: Sikke-i Tasdik-i Gaybi s.9, Mektubat s.441, Emirdağ-1 s.144, 265, şualar s.590 vesaire. Evet, verdiğimiz me'hazlarda, ayrı ayrı zamanlarda sadır olmuş izah ve beyanlar erbab-ı basiret yanında apaçıktır ki; Hz. Bediüzzaman mehdiyetin en birinci ve en büyük vazifesini irade ve izn-i ilahi ile ifa etmiştir. O vazifenin büyük ıslahat ve icraatı devam ediyor, devam edecek ve kalan iki vazifed - biiznillah - olacak ve bitirilecektir. O koskoca Üstad-ı Küll ve Mehdi Azam olan Hz. Bediüzzaman, kendini - hadislerde tarifi yapıldığı vech ile - sırr-ı imtihan muktezasınca; akla kapılar açıp fakat tamamen redeylemediği mehdiliğin bazı hikmetli kamuflajlarda setreylese de, basiret ehlince ayan ve nümayandır. Amma A.A.' nın ve M.D.'nin zu'umlarınca "hayır değildir" istinkarları da devam edebilecektir. Vesselam. Evet, saadet asrından bu yana gelmiş-geçmiş hiçbir müceddid hakkında kaydedilmemiş bir tarzda bin kadar işaretlerin Bediüzzamanı adeta gözlere sokarcasına göstermelerini basit bir hadise olarak telakki eyleyen nankör ve basiretsiz bazı adamlarımız var. Bunlar yazı ve makalelerinde, sıradan bir insanmış gibi yüce kemalat ve ulvi hasletini - bir çeşit inkar gibi - basit ve hürmetsiz bir tarzda: "Büyük ıslam alimi, 13. asrın müceddidi" gibi tabir ve tariflerle Hz. Üstadı tarif ederler. Gerçi bunlar müceddidin ne olduğunu da bilmezler ya!..

Halbuki Bediüzamanın müceddidliği çok başka ve çok ayrı bir müceddidliktir. O, müceddidler hatemidir, onların serdarıdır ki; Hz. ımam-ı Ali (ra) Ercüze ve Celcelütiye kasidesinde, Hz. Gavs-ı Azam (ks) Vird-ül işa kasidesinde ve imamların imamı olan bu iki zata ek olarak bir çok evliyanın işaretli, bazende sarahatli haberleri ve bütün bunların üstünde Kur'an-ı Azimüşanın 33 ayetinin işaretlerinin verdikleri sarahata yakın işaretli haberleri, herhalde müslümanlara bir mesaj vermektedir ki, "Ey müslümanlar! Gelin bu bin işaretli mesajı değerlendirin ve hakkını verin" diye. Evet, din fitnesinin en dehşetlisi 19. yüzyıl fitnesi olduğu herhalde hiçbir surette kabil-i inkar olamıyacak bir tarzda zahir ve bahirdir.. Deccallar, süfyanlar ve benzeri her türlü din musibetleri bu asırda meydana gelmiştir. Ve bu asırda en karanlıklı fitnelerin temsilcileri olan Deccal ve Süfyanı, feraset ve basiretiyle teşhis edip bir çok sahih hadislerin rasihane te'villeri ile ispat edip ilan eden Bediüzzamandan başka kim vardır? Ve bu en dehşetli din musibetleri ortasında ve en katı merkezinde 25 sene pek çok eza ve cefalar çekerek deccallara karşı mücadele eden ve küfrün bel kemiğini kıran varis-i nebi Hz. Üstaddan gayrı kimdir?.. Öyle ise, manevi bin işaretle müeyyed olan o Zat-ı Kerim ve şerif herhalde bila-şek ahirzamanda beklenilen en büyük müceddid olan Hz. Mehdi olacaktır. Kim ne derse desin - şu göz önündeki dehşetli fitneleri ve onlara karşı yapılmış çok azim cihadları görmezlikten gelerek veya küçümseyerek, basit görenler hariç - hakikatın bu merkezde olduğuna erbab-ı basiret hükmeylemiş, kanaat getirmiş ve şeksiz kabul etmiştir ve etmektedirler. Az sonra mezkür kitapta, risalelerden alınan alıntılardan numune için bir ikisine bakıp; çarpıtılmanın kimler tarafından olduğuna dönmek üzere; mevzu'u Hz. Üstadın veli ve arif talebelerinden HASAN FEYZı merhumun Üstadının hayatında kaleme aldığı ve Hz. Üstadın da onu kabul edip Nur risaleleri içinde neşrettirdiği hakikatli bir kasidesinden bir-iki mısra ile bağlıyoruz: Bin üçyüz senedir toprağa dönmüş nice milyar, Mümin-i muvahhid seni gözlerdi ey yar. …………………………&#823 ; 0;………………

Vallahi ezelden bunu ben eyledim ezber, Risale-in Nurdur vallah o son müceddid-i ekber. Yüzlerce sened hem nice yüzlerce işaret, Eyler bu mukaddes koca davaya şehadet. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi S:226) 8. Bahse konu olan kitabın içeriğine ve Risale-i nurdan alıntılarına bakıyor ve ibret numunesi için yazarın bir iki müşağabeli teşvişlerini inceliyoruz işte: 24. Sözün ıkinci Dalı, Sekizinci Asılda: Fevkalade önemli ve çok mühim bir mevzu anlatılır. O mevzu ise, "ipham sırrı" meselesidir. Kıyamet vakti ve şartları ve insanın eceli, hatta Ramazandaki Leyle-i Kadir, Cuma gününde duaların kabul saati müphem ve gizli olduklarının hikmetlerini anlattıktan sonra ,neticeyi şöyle bağlar: "ışte bu sırdandır ki her asır hatta asr-ı hakikatbin olan (hakikatı olduğu gibi gören) Asr-ı Saadet dahi daima kıyametten korkmuş hatta bazıları 'şeraiti hemen hemen çıkmış' demişler. ışte bu hakikatı bilmeyen insafsız insanlar derler ki: 'Ahiretin tafsilatını ders alan müteyakkız kalpli, keskin nazarlı olan sahabelerin fikirleri niçin "bin sene" hakikatten uzak olarak fikirleri düşmüş gibi istikbal-i dünyevide bindörtyüz sene sonra gelecek olan bir hakikatı asırlarında karib zannetmişler?!'" Ve bu suale verilen çok mühim cevap takip eder. Bu muazzam cevabın yerinde okunmasını tavsiye ile birlikte, onun hülasasını tercüme ile kaydedelim: "Çünkü sahabeler, Nübüvvet sohbetinin feyzinden aldıkları ders ile, herkesten daha çok ahireti düşünerek, dünyanın faniliğini bilerek kiyamet vaktinin belirsizliğindeki hikmet-i ilahiyeyi anlayarak, şahsi eceller gibi dünyanın eceline karşı dahi daima beklenti içinde bir vaziyet alarak ahiretlerine ciddi çalışmışlar…" Biraz sonra şöyle devam ediyor: "Hem şu sırdandır ki; Mehdi, Süfyan gibi ahirzamanda gelecek eşhasları çok zaman evvel hatta 'Tabiin' zamanında onları beklemişler, yetişmek emelinde bulunmuşlar. Hatta bazı ehl-i velayet : 'onlar geçmiş' demişler …ilh…" ışte Hz. Üstad Bediüzzamanın emir ve beyanı böyle… Gelelim müellif-ül kitap şahsın ifadesiyle "çarptırılma" sözcüğünün taraflarından oluş şekline! ışte: Hz.Üstadın "ipham sırrı mevzuunu" epey uzunca hikmetlerini sıralarken, yukarıda metni verilen cümleleri içinde yer alan "Sahabelerin fikirleri niçin 'bin sene' hakikattan uzak olarak -fikirleri - düşmüş gibi istikbal-i dünyevide 'Bindörtyüz sene sonra' gelecek bir hakikatı asırlarında karib zannetmişler..?" Kitabın yazarı ise, Hz. Üstadın mezkür uzun cümlesinin sağını solunu, önünü arkasını kırparak sadece "istikbal-i dünyevide 1400 sene sonra gelecek hakikatı (cümlenin içindeki " bir" kelimesini tahrifen yazmadan ve metin cümlesinin sonu olan "asırlarında" kelamını da kaydetmeden) karib zannetmişler diye yazmış. ışte müşağabeli teşviş dediğimiz çarpıtılmayı böyle icra etmişler. Bununla da kalmamış, Hz. Üstadın elfazları etrafında ve altlarında bazı lügatçeler ve indi yorumlarda ilave eylemiştir. Evet, Hz. Üstad Bediüzzamanın çok önemli "ipham sırrı"nın umumi hikmetlerini beyan etmesi içinde kıyamet alametlerinden Mehdi, Deccal, Dabbet-ül Arz ve saireyi kastederek, bin ve bindörtyüz sene diye geniş bir zaman içinde vukua geleceklerini ifade buyurmuştur. Lakin görüyorsunuz ki, Hz. Üstadın mezkur manadaki uzun cümlesinden yalnız bir parça almış, bu parçanın da iki kelimesini keserek, kafasındaki hayali beklentiye uydurmuştur. Soruyorum; bu tarz tasarruf bir tahrif ameliyesi değilmidir? Hem kırpıp kesip kafasındaki kuşa benzettiği o umumi ve geniş bir zamana bakan cümleyi de sadece mehdinin çıkışına bağlamış ve bir sürü vahi ve Hz. Üstadın maksat ve muradında olmayan te'villeri eklemiştir. şunu da ilave edelim ki: "1400 sene sonra" cümlesi sadece mehdinin zuhuru kastedilmiş olsa da, Hz. Bediüzzaman hicri 1380'e üç küsür ay kala vefat etti. Kabri 15 Muharrem 1380'de nebşedildi (yıktırılıp açıldı). Yani, 1400 Hicri yıl ile Hz. Üstadın vefatı arasında sadece 20 yıl vardır. Hem sene olarak şu 1400 rakamına 27 yıl evvel girildi. Yazarın zu'muna göre herhalde mehdinin zuhur etmiş olması lazım. Acaba kim ola?!. 9. Kitabın sair yerleri de bu kabil kırpıntılar, vahi yorumlarla, murad ve maksatta olmıyan eklemelerle doludur. Bunun yanında önsöz içindeki isnad ve iddialara ve onlara karşı verdiğimiz cevaplar nevindeki şeylerle kitap doldurulmuştur. Hz. ısa ve Mehdinin manevi değil, şahıs olacakları, şahs-ı manevi ne olduğu; ve Hz. Üstadın hikmetmeab bazı kamuflajlı beyanlarını ele alarak Hz. Mehdi ve ısa'nın henüz zuhura çıkmadıklarını ve ileride gelecekleri.. Vesaire vesaire gibi boş, malayani ve abes didinmelerle karalanmıştır. Yazımızın başından beri bu abes istifhamların cevapları verilmiş olduğundan, tahlilini yaptığımız kitabın birinci meselesi gibi içindeki sair abes şeylerle vaktimizi zayi etmek istemedik. Tahmin ediyorum, mesele gün yüzüne çıkmış tam anlaşılmıştır. H A T ı M E Yazımızın son kısmını birkaç maddelik tavsiye ile bitirmek istiyoruz. 1. Risale-i Nurun esas ve ana hizmeti içine girerek Hz. Bediüzzamanın yaptığı gibi ve onun izinden giden halis Nur talebeleri tarzında; Nurları okumak, okutmak, imana nurlarla hizmet etmek ve şahsen marifet-i ilahiye de terakki eylemeğe çalışmak. 2. Vakti zayi etmek tarzında, asıl vazifesi haricinde olarak; irade-i ılahiyenin şuun ve işlerine karışırcasına: "Hz. Mehdi ve ısa çıktı, çıkmadı, filankes o olabilir, şu vakit ve tarihte çıkacak" gibi hal ve davranışlar yerine, o gibi büyük işleri Cenab-ı Allahın iradesine ve imar ve tamirin adetullah kanunlarındaki fıtri seyrine bırakmak: 3. Risale-i Nurlar adıyla saha-i intişarda olan bu cihan-baha eserler koskoca bir son Müceddid-i Azamın halis ve berrak, ilham-ı kalbi ve ruhisinden lemaen eden hidayet nurları olduğunu hırz-ı can edip kafi vafi ve şafi görerek; aynı mevzularda enaniyetkarane bir şeyler yazmamak, aksi takdirde : "Ehl-i ilmin bir kısmında bir enaniyet-i ilmiye bulunur. Kalbi, aklı ne kadar yapışsada, (Risale-i Nura) nefsi o ilmi enaniyeti cihetinde imtiyaz ister. Kendini satmak ister. Hatta yazılan risalelere karşı muaraza ister… Zımni bir adavet besler gibi Sözlerin (Nur risalelerinin) kıymetlerinin tenzilini arzu eder, ta ki kendi mahsulat-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın" (29. Mektup, 6. Kısım) tehlikesiyle karşı karşıya kalır. 4. şimdiki halde seviyenin yeterince yükselememesinden mi, hakikat-ı ihlasın ve samimi uhuvvetin tam idrak edilip sindirilememesinden mi, başka sebep ve hikmetten mi bilemediğimiz birkaç fırkaya - derin ve itikadi olmasa da - ayrılan Nur cemaati içinde yeni yeni bölünmelere vesile ve sebep olmamak.. Tam aksine elinden geldiği kadar ihlası, samimi uhuvveti, candan ittifak ve muhabbeti husule getirecek davranışlarda bulunmak!.. Çok kusurlu aciz, Abdülkadir BADILLI 13.02.2006

394

20.02.2006, 18:40

"Deccal geldiğine göre Mehdi'de gelmiştir."

395

28.02.2006, 22:33

Alıntı sahibi ""Mesnev-i Nuriye | Hubâb | Sayfa : 75""

i'lem eyyühe'l-aziz! ınsanların en büyük zulümlerinden biri de şudur ki: Büyük bir cemaatin mesaisine terettüp eden-hasenatı intaç eden-semeratı bir şahsa isnad ve ona mal ederler. Bu zulümde bir şirk-i hafî vardır. Çünkü, bir cemaatin cüz-ü ihtiyârîsiyle kesb ettikleri mahsulâtı bir şahsa atfetmek, o şahsın, icad derecesinde harikulâde bir kudrete mâlik olduğuna delâlet eder. Hattâ eski Yunanîlerin ve Vesenîlerin ilâheleri, böyle zâlimâne tasavvurat-ı şeytaniyenin mahsulüdür.


mehdi bir şahıs ise, yapacağı vazifeleri bir şahsa isnad edilebilirmi. bu ifade de Mehdi, şahs-ı manevi olamaz diyenlere bir cevap olabilir mi?

NOT: bu yazıdan kaynaklı bir tartışma çıkarsa Yazımı ve yazıma verilen cevapları direk siliniz. sohbet ortamı gibi, ortamı germeyecek ifadeler olursa sevinirim. kimse, kimsenin ilmini tecrübe etmesin. s.a

396

01.03.2006, 10:18

Bu tanımlara mazhar olduğunu düşündüğüm kişi Deccaldir, ona ve yaptığı zulümlere, şeytanlıklara muvafık görünüyor.

Dün gece, Bediüzzaman Beşlemesinden, ıslam Yaşar'ın yazdığı, 3. kitap olan Said Nursi'nin, "ışe yeniden başlamak" kısmını okuyordum. Bu zatın yediği naneleri orada daha derin okuyunca, ona olan nefretim katlanarak arttı.

Hele şeyh Ata Efendinin kızına yaptığı zulmü....

Ne kadar beddua etsem, tekrar dirilse ben liğme liğme edip bir daha öldürsem, bu adama olan hıncım dinmez.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

397

01.03.2006, 11:11

Bu yaziyi inanin sabah sabah saskinlikla okudum,bir yerden alintimi yapmis kardesim diye Tekrar Tekrar okudum ,bir yanlis anlamami oldu diye yine okudum ,siz nasil bir üslub kullanmissiniz heralde sinirli bir aniniza geldi..

Her yazilan kitabi neden okuyorsunuz?Risale-i Nurlar adina öyle cok yazilip ciziliyorki ,sadece Risale-i Nur odakli okusaydiniz belki bu üslubu bugün kullanmazdiniz...Yinede siz yazdiklarinizi bir gözden gecirin .s.a
Ümitvar olunuz..

398

01.03.2006, 11:32

sorumda bir değişiklik yapayım.

Mehdi A.S.M.'ın üç vazifesi olacak. risale-i nurda şöyle izah ediliyor.


Alıntı sahibi ""şualar | On Dördüncü şuâ | Sayfa : 382""

Mehdî-i Resulün temsil ettiği kudsî cemaatin şahs-ı mânevîsinin üç vazifesi olduğu, bunların imanı kurtarmak, hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) ünvanıyla şeâir-i ıslâmiyeyi ihyâ etmek ve inkılâbât-ı zamaniye ile çok ahkâm-ı Kur’âniyenin ve şeriat-ı Muhammediyenin (a.s.m.) kanunlarının bir derece tâdile uğramasıyla o zât bu vazife-i uzmâyı yapmaya çalışır.


bu üç vazife bir kişi tarafından komuta edilecek olmasının ve Büyük bir cemaatin mesaisine terettüp eden-hasenatı intaç eden-semeratı bir şahsa isnad ve ona mal edilmesi, şahs-ı maneviyi güçlendirmez mi? bu soru gayet iyi niyetli ve mütaala açısından sorulmuştur.

Abdulkadir Said abinin verdiği cevabı anlamış olmamla birlikte, düşüncelerimin sağlaması açısıdından burada tartışmadan öte sohbete yönelik bir sorudur.

Konuya vakıf abilerin bilgisini almak isterim.

399

01.03.2006, 14:07

Alıntı sahibi ""nuruhuda""

Bu yaziyi inanin sabah sabah saskinlikla okudum,bir yerden alintimi yapmis kardesim diye Tekrar Tekrar okudum ,bir yanlis anlamami oldu diye yine okudum ,siz nasil bir üslub kullanmissiniz heralde sinirli bir aniniza geldi..

Her yazilan kitabi neden okuyorsunuz?Risale-i Nurlar adina öyle cok yazilip ciziliyorki ,sadece Risale-i Nur odakli okusaydiniz belki bu üslubu bugün kullanmazdiniz...Yinede siz yazdiklarinizi bir gözden gecirin .s.a


Malum yeri okursanız, bana biraz da olsa hak verirsiniz, evet kızgın bir anıma denk geldi, hala kızgınım, olan olaylar, ona ve taraftarlarına olan hiddetimi sürekli tazeliyor.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

400

01.03.2006, 15:17

Üstad Hazretlerinin Seyyidliği


Üstad Hazretlerinin Seyyidliği ile ilgili değişik kaynaklardan gelen rivayetlerin bir bölümünü aşağıda sunuyoruz..

1-Bediüzzaman’a hanedanıyla,efrad-ı ailesiyle her türlü tehlikeleri göze alarak hizmet eden,bağlılık gösteren,en yakın akrabadan çok daha yakın bir akrabalık hissi içerisinde sadakatla fedakarane talebelik eden Emirdağ’ın Çalışkanlar ailesinden merhum Mehmet Çalışkan ağabey anlatıyordu:
“Bir defa (yüksek bir alim,beliğ bir edip olan )merhum Ahmed Feyzi Kul Efendi Emirdağı’na gelmişti. Sohbet etti. Üstadımızın büyük evsafını,yüce makamlarını,riyazi ve cifri tevafuklarla açıklıyordu. Biraderim Osman Çalışkan’ın kalbine gelir ki: “Biz Üstadımızı “Kürd” olarak biliyoruz. Ahmed Feyzi Efendi’nin anlattığı büyük müceddid ise ,Al-i Beyt-i Nebevi’den olacaktır.Bu nasıl olabilir?”
Bu kalbi muhasebemden az sonra,Üstad Hazretlerinin beni çağırdığını söylediler ,gittim .
Üstad bana “Kardeşim, ben hem Hasaniyim hem de Hüseyniyim...ve Ahmet Feyzi’nin bütün söylediğini kabul ediyorum,haydi git!
Dediler.

2- Üstad Hazretlerinin vefatına kadar istikamet, ihlas,iffet ve sadakatin en bala vasıflarıyla Risale-i Nur’a hizmet eden , o nisbette de Üstad’ına karşı muhabbet ve bağlılığı olan merhum ve mağfur Albay hacı Hulusi Yahyagil ağabey anlatmıştı: “Bir defa Üstadı ziyaretimde ,bir münasebetle Üstad:
“Kardeşim sen de,ben de sadattanız” demişlerdi.

3-Urfalı Seyyid Salih (Salih Özcan) Bey anlattı: “Bir defa Üstad Hazretlerinin ziyaretine gitmiştim. Nesebimi Sordu. Ben de “Seyyidim” demiştim .Üstad : “Hasani misin,Hüseyni misin?” diye sordu .Ben : “Hüseyniyim” dedim. Bunun üzerine Üstad: “ Kardeşim ben hem Hasaniyim hem de Hüseyniyim” buyurmuşlardı.

4-Necmeddin şahiner’in Son şahitler kitabının birinci cildi sh.236’da,Erzincan’ın ilk devre Milletvekillerinden Hüseyin Aksu Bey’den naklettiğine göre, bu zatın Üstad’la Kastamonu’da görüşmesinde ,Üstad Hazretleri kendisinden nesebini sormuş, O da “Asıllarının Zeynel-Abidin Hazretlerine dayandığını söylemiş” Bu defa o da Üstadın nesebini sorması üzerine “Benim annem Nuriye evlad-ı Rasuldendir.Hazret-i Hüseyine dayanmaktadır.” demiştir.

5-Eskişehirli saatçı Muhyiddin Yürüten: Halis bir Nur talebesi olan bu zat, Salih Özcan’ın Seyyidliği mevzuunda,Üstad Hazretleri’nin şu rivayetini nakleder: "Ziyaretlerimden birisinde,Üstad’ın yanında Salih Özcan da bulunuyordu.Üstad ona: Kardeşim,sen hakiki Seyyidsin, Nuriye de (üstad Hazretlerinin annesi) Seyyid, Mirza da (Üstad Hazretlerinin babası ) Seyyiddir dedi."


Mufassal Tarihçe-i Hayat
2. Baskı
Abdulkadir Badıllı

Bu konuyu değerlendir