Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

221

01.07.2005, 07:13

şaban DÖğEN

Bediüzzaman'ın seyyidliği





Sabri isimli okuyucumuz aylık bir dergide, Üstad Bediüzzaman Hazretlerine ayrılan bir bölümde yine onun ifadelerine dayanılarak seyyid olmadığından bahsedildiğini belirtiyor ve “Siz bu konuda neler söylemek istersiniz?” diye soruyor.

Resûl-i Ekremin (asm) torunu Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere seyyid, Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere de şerîf dendiğini biliyoruz.

Bu nurânî ağaç, Hz. Hasan’dan şah-ı Geylânî’ye, Hz. Hüseyin’den Zeyne’l-Âbidin ve Caferi Sadık gibi yıldız isimleri meyve vermiştir. Hz. Mehdî’nin de aynı nesilden geleceğini hadis-i şeriflerden öğreniyoruz.

Muhakemât’ta, “Seyyid olmayanın seyyidim demesi, seyyid olanın da değilim demesinin haram olduğu” kaydedilir.1

Bu nurlu neslin unutulmaması, bilinmesi, tanınmasında büyük faydalar vardır. Çünki bu nuranî halkadan çağlar boyunca insanlığı aydınlatacak nice güneşler doğmuştur. Halk, Sünnet-i Seniyyeyi rehber edinen bu büyük insanları tanımalı, etraflarında halkalanmalıydılar. Yalnız rastgele kimseler de seyyidlik dâvâsında bulunmamalıydılar. Aksi halde karışıklıklar, dağınıklıklar, nesebî rekabetler çıkabilir, bu da ehl-i imanın gücünü zayıflatırdı. Neseble övünme de ihlâs ve tevazûya ters düşerdi.

Bediüzzaman, seyyidliği Mehdilikle birlikte ele alınınca bir kısım hikmetler gereği seyyidliğini gizleme ihtiyacı hissetmiştir.

Çünkü toplumda Mehdî hakkında öylesine bir imaj vardır ki, o sanki harikulâde özelliklere sahip bir kimsedir. Bir çırpıda zulme gömülen dünyayı düzeltecek, hakkı, adaleti tesis edecek, kurtla kuzuyu barıştıracak, birden Sünnet-i Seniyyeyi yerleştirecek, ıslâmı hâkim kılacak… Ve bunları îman, hayat ve şeriat hakikatleri çerçevesinde gerçekleştirecek.

Bu durum gönlü kırık, morali bozuk birkısım mü’minlere büyük bir ümit ve tesellî kaynağı olurken, birçoklarına da aradıklarını bulamamanın, görememenin ezikliğini de yaşatabilmektedir.

Çünkü daha çok gördükleriyle hükmeden halk tabakası, bu vazifelerin üçünü birden bizzât Hz. Mehdî’nin şahsından beklemeye başlıyorlar. Devamını şahs-ı mânevînin yürüteceği bu hizmetin harika yönlerini tam göremedikleri için de hakikatlerin kuvveti bir derece noksanlaşıyor, kesin deliller zann-ı gâlibe dönüşmeye, mütehayyir ehl-i îmanda da muannid dalâlet ve zındıkaya karşı tam galebesi görünmemeye başlıyor.

Konuya bir sonraki yazımızda da devam edelim.


Dipnotlar: 1- Muhakemât, s. 38.

01.07.2005

E-Posta: sdogen99@ttnet.net.tr


Kaynak
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

barish

Orta Düzey

Mesajlar: 387

Konum: USA

Meslek: PHD ogrencisi

Hobiler: Risale, Pirlanta, Matematik

  • Özel mesaj gönder

222

01.07.2005, 08:04

masallah arkadaslar gorusmeyeli pek bos durmamislar....

Arkadaslar...

Bir tartisma var ise ortada o zaman kisiler kendi dogrularini konusur ve karsidakinden birsey ogrenmez.

bir muzakere var ise ortada o zaman kisiler kendi dogru bildiklerini paylasir ve karsidakinden faydalanir. Karsidakinin dogru kendisinin de yanlis olma ihtimalini goz onune alir. Insafli olur. Hatta imami Safinin deyisiyle kendisi yanlis ise sevinir. cunku yeni birsey ogrenmistir.

simdi kendinize sorunuz Allah rizasi icin:

1. Yuzde yuz eminmisiniz dediklerinizin dogru oldugundan?

2. burada olan sey "tartisma mi" yoksa "muzakere mi"?

(genellemeyelim. Sadece kendiniz icin ne ? Ona cevap veriniz kendi icinizde)

3. Herkes bazi seyleri yorumluyor. Acaba yorum kendinize mi ait, yoksa bir kaynaga mi? Kaynaga aitse o zaman o kaynagin guvenilirlik derecesi ne? Kendinize aitse ,siz bazi seyleri en iyi sekilde yorumlayabilecek donanima sahipmisiniz?

...
...

bu boyle uzar gider. ama kisa keselim, aydin havasi olsun....

bu arada bir serh dusmekte fayda var. bizler kimseye kendi yorumlarini yapmamasini soylemiyoruz. Sadece kisilerin kendi yorumlarini hakikatin ta kendisi olarak yansitma hatasina dusmelerini uhuvveti yipratici buluyoruz. Aslinda burda hata dedigimiz sey ise enaniyetin on plana cikmasidir. bunun bir adim otesi de bu sahsi enaniyetin bir anda cemaat adina konusup cemaat enaniyeti haline gelmesidir ki bu sekilde cok daha zararli olur.

Ah sersem nefsim!!! diyeyim ve durayim burda....


hurmtler ve baki selamlar
barish
"Arkadas, gel bana bu Nur'larin elmaslarini kesfetmeye yardimci ol ve ben de sana "Allah razi olsun" diyeyim."

223

01.07.2005, 09:06

Peki, yine bir hususa değineyim:
ımam-ı Ali, şah-ı Geylanî ve diğer aktablar Risale-i Nur ve Bediüzzamandan bahsediyor. Yine büyük bir velinin keşfi için Üstad "Mütekellimden bir zat gelecek, ihya edecek demişler, Risale-i Nur'u bir zat (insan) diye görmüşler keşiflerinde." diye bahsediyor. Acaba ne kadar ehemmiyetli bu Bediüzzaman ve Risale-i Nur da, bir çok büyük veli keşiflerinde ondan bahsediyor? Hele ımam-ı Ali'nin, Celcelutiye'de "fe ya hamile'l-ismillezî celle kadruhu" , "ey kadri yüce olan ismi üzerinde taşıyan" diyerek Risale-i Nur'dan bahsetmesine ne demeli? Ya şakirtlerine yine Celcelutiye'de "la tahşa, la tahşa ve la tahşa" "korkma, korkma, korkma" diyerek teşcî etmesine?

Acaba bugüne kadar hangi veli için bu kadar büyük ve çok, müttefik keşifler olmuş? Asr-ı Saadetten, ta bugünlere kadar. Müceddid-i ahirzamandan başkası olabilir mi bu?

%100 eminlik nasıl bekliyorsunuz, hikmet-i ipham diyip diyip duruyoruz. Olayların üstünde bir derece gayb perdesi olmak zorunda.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

224

01.07.2005, 11:24

Hz.Ali , Abdul-Kadiri Geylani gibi Muhterem zatların , işaret ettikleri Risale-i Nurlardır. Belki onun şahsında Üstad Hazretleridir.


1-) Risale-i Nular , ahirzamanda beklenen Mehdi ve Mehdi Efendinin cemaatinin düsturu olacaktır !

2-) "Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve şakirtleri ,Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar sünbüllenir." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138 - Kastamonu Lahikası, 72)

O gün için daha gelmediğinden bahsediyor.

3-) "ıstikbal-i dünyeviyede 1400 sene sonra gelecek bir hakikati asırlarında karib (yakın) zannetmişler." (Sözler, 318)

Hicri 1400 senesinden bahsediyor.

4-) "Bu zamanda öyle fevkalade hakim cereyanlar var ki, herşeyi kendi hesabına aldığı için, faraza hakiki beklenilen ve bir asır sonra gelecek o zat dahi bu zamanda gelse... (Kastamonu Lahikası, 57)

kendisinden 1 Asır sonra geleceğinden bahsetmesi , Müceddidlerin her asır gelmesi Hadisi şerfifine işaret ediyor ve son müceddidin mehdi resul olduğuna işaret ediyor !


5-)
1.şuada geçen :
1-) Mevlana Halidi Bağdadi Hazretleri ve talebelerine (Hicri 1294) -12.Asrın müceddidi ve şakirtlerine
2-) Risale-i Nur Müellefi ve Risale-i Nur şakirtlerine (Hicri 1324) - 13.Asrın müceddidi ve şakirtlerş
3-) "lamlar ve mimler şeddeli kabul edersek inşallah tam bir asır sonra (Hicri 1424) gelecek olan Mehdinin şakirtlerine işaret ediyor ! -14.Asrın müceddidi (son müeddid olduğundan Mehdi) ve şakirtlerine

yani , her döneme işaret edilen Hicri yılda , o dönemin müceddidi hayattadır ve şakirtleri ile hizmet etmektedir. Dolaysıyla , 14.Asrın müceddidide hayatta olacaktır ( Hicri 1424 : Miladi 2004 )

6-) "Ta ahir zamanda, hayatın geniş dairesinde asıl sahipleri, yani Hz. Mehdi ve şakirtleri (talebeleri), Cenab-ı Hakk'ın izniyle gelir, o daireyi genişletir ve o tohumlar sünbüllenir. Bizler de kabrimizde seyredip Allah'a şükrederiz." (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 138- Kastamonu Lahikası, 72)

Üstad Hazretleri , mehdinin geleceği zamanda kendisinin hayatta olmıyacağından kesin bir dil ile bahsediyor !


7-) "şark tarafından bir nur zuhur edecek (ortaya çıkacak), bid'atlar zulümatını (dine sonradan girmiş hurafeleri) dağıtacak. Ben böyle bir nurun zuhuruna çok intizar ettim (gözledim) ve ediyorum. Fakat çiçekler baharda gelir. Öyle kudsi çiçeklere zemin hazır etmek lazım gelir. Ve anladık ki, bu hizmetimizle o nurani zatlara zemin izhar ediyoruz (hazırlıyoruz)".(Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 189)


Kendisi o Nurani Zaatlara , Risale- Nur'u yazmaya imkanı ve fırsatı olamayıcak Mehdiye , zemin hazırladıklarını ve mehdinin Risale-i Nuru kendine rehber edineceğinden bahsediyor !

8- ) "O zatın üçüncü vazifesi, Hilafet-i ıslamiyeyi ıttihad-ı ıslam'a bina ederek, ısevi ruhanileriyle ittifak edip din-i ıslam'a hizmet etmektir.Bu vazife, pek büyük bir saltanat ve kuvvet ve milyonlar fedakarlarla tatbik edilebilir. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, sf. 9)

ısevi ruhanilerle ittifak edileceğinden bahsed,iyor .




9-) "...Hazret-i Mehdi'nin, o vazifesini bizzat kendisi görmeğe vakit ve hal müsaade edemez. Çünkü hilâfet-i Muhammediye (ASM) cihetindeki saltanatı, onun ile iştigale vakit bırakmıyor. Herhalde o vazifeyi ondan evvel bir taife bir cihette görecek. O zat, o taifenin uzun tedkikatı ile yazdıkları eseri kendine hazır bir program yapacak, onun ile o birinci vazifeyi tam yapmış olacak. Bu vazifenin istinad ettiği kuvvet ve mânevi ordusu, yalnız ihlas ve sadakat ve tesanüd sıfatlarına tam sahip olan bir kısım şakirdlerdir. Ne kadar da az da olsalar, manen bir ordu kadar kuvvetli ve kıymetli sayılırlar." (Emirdağ Lahikası, 259)


Kendisi o Nurani Zaatlara , Risale- Nur'u yazmaya imkanı ve fırsatı olamayıcak Mehdiye , zemin hazırladıklarını ve mehdinin Risale-i Nuru kendine rehber edineceğinden bahsediyor !


Tüm bunlaru tevillerle , tekellüflü yorumlarla , Tevazu ile açıklamak , akla pek uygun gelmiyor. Bunu böyle yapan kardeşlerimiz Hüsn-ü zan ettiklerinden dolayı belki sevabta kazanıyorlardır. Her Makam-ı Hızırda olan zat , aynı Hızır olmadığı gibi her Makam-ı Mehdinin sahibide Ahirzaman Mehdisi değildir !

Nur'lardaki ilginç işaretlere devam edelimmi ?

225

01.07.2005, 12:26

Sikke-i Tasdik-i Gaybi / S.12

............... ışte o has Nurcular ve bir kısmı evliya olan o kardeşlerimizin tâbire ve tevile muhtaç fikirlerini ortaya atmak, ehl-i dünyayı ve ehl-i siyaseti telâşe verir ve vermiş; hücumlarına vesile olur. ......................... Ehl-i siyaset evhama ve bir kısım hocalar itiraza başlar. Onun için, Nurlara o ismi vermek münasip görülmüyor. Belki "Müceddiddir, onun pişdarıdır" denilebilir.
Umum kardeşlerimize binler selâm.


ımam-ı Alî'nin ve şah-ı Geylanî'nin ve diğer aktabın Mehdi'den değil, risalelerden bu denli bahsetmesi hayret verici doğrusu... Doğuşu bile velilerin keşfiyle farkedilmiş, nasıl bir zatmış bu Bediüzzman? Ya ondan sonra beklenen (!) Mehdi? Madem daha faziletli, nerede? Ha eğer gizli kalacak diyorsanız, o zaman beklemenin esprisi nedir.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

226

01.07.2005, 12:38

Alıntı sahibi ""[url"

http://www.yeniasya.com.tr/2005/05/26/yazarlar/lsalihoglu.htm[/url]"]Öte yandan, "Nur'un hâlis ve ehemmiyetli bazı şâkirdleri"nin ısrarla Üstad Bediüzzaman'ın "Ahirzamanda gelen Al-i Beytin büyük mürşidi" olduğunu zannetmeleri ve öyle itikad etmelerine binaen, Denizli ehl-i vukufu demiş ki: "Eğer Mehdîlik dâvâ etse, bütün şâkirdleri kabul edecek." (Bkz: Emirdağ Lâhikası, s. 232.)

Acaba, o hâlis şâkirdlerin elinde bir hakikat mi vardı, yoksa tamamen hayalî ve farazi bir zanna mı kapılmışlardı?

Hz. Bediüzzaman, aynı mektubun başındaki suâlde yer alan "Elbette onların (şâkirdlerin) elinde bir hakikat ve kat'i bir hüccet var" ifadesini te'yid ve te'kiden, cevap kısmında aynen şöyle diyor: "O has Nurcuların elinde bir hakikat var."

Ve, hemen ardından, meselenin "hikmet-i ipham" tarafını nazara verip müvazeneyi sağlayan şu mânidar ifadeler zikrediliyor:

"...Ve sen de, bir hikmet ve hakikate binâen onlara muvâfakat etmiyorsun?"

" ...Ellerinde bir hakikat var; fakat, iki cihette bir tâbir ve tevil lâzım."

Yani, Üstad Bediüzzaman, bu düşünce ve kanaatleri tamamen reddetmiyor. Söylenenler için "hakikat dışı şeyler" diyerek kesip atmıyor. Bilâkis, sırlı ve hikmetli bir hakikatten bahsederek, ölçülü ve dengeli bir surette meselenin yorumunu yapıyor.

Nitekim, aynı mânâyı hatırlatan Denizli'deki ehl-i vukufa da şöyle muknî bir izâh ve susturucu bir cevap veriyor: "...Onlara demiştim: 'Ben kendimi seyyid bilemiyorum. (Dikkat edin, burada 'Seyyid değilim' demiyor, 'Bilmiyorum' da demiyor, 'Bilemiyorum' (!) diyor. MLS.) Bu zamanda nesiller bilinmiyor. Halbuki, âhirzamanın o büyük şahsı, Al-i Beyt'ten olacaktır. Gerçi, mânen ben Hazret-i Ali'nin (ra) bir veled-i mânevisi hükmünde, ondan hakikat dersini aldım. Ve, Al-i Muhammed Aleyhisselâm, bin mânada hakiki Nur şâkirtlerine şâmil olmasından, ben de Al-i Beyt'ten sayılabildim. Fakat, bu zaman şahs-ı mânevî zamanı olmasından ve Nur'un mesleğinde hiçbir cihette benlik ve şahsiyet ve şahsî makamları arzu etmek ve şân, şeref kazanmak olmaz ve sırr-ı ihlâsa tam muhalif olmasından..., ben öyle şahsî ve haddimden hadsiz derece fazla makamâta gözümü dikmem ve Nur'daki ihlâsı bozmamak için, uhrevî makamât dahi bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur biliyorum' dedim, o ehl-i vukuf sustu." (Age, s. 233.)



Alıntı sahibi ""[url"

http://www.yeniasya.com.tr/2005/05/27/yazarlar/lsalihoglu.htm[/url]"]M. Latif SALıHOğLU

"Onun üç büyük vazifesi"




Dünkü yazımızda da hatırlattığımız gibi, "Onun üç büyük vazifesi olacak" ifadesi, bizzat Üstad Bediüzzaman'a ait. Bu sözü, âhirzamanda geleceği müjdelenen "Mehdi-yi âzam" hakkında sarf etmiş.

ışte, bu hususla bağlantılı olarak kıymetli okuyucularımızdan gelen suâllerden biri de şöyledir: "Bu üç büyük vazife hangileridir ve icrâsı ne sûretle yapılacak? Risâle-i Nur projeksiyonu ile meseleyi biraz daha aydınlatabilir misiniz?"

Bu tarz suallerin cevabı, gerek Emirdağ Lâhikası'nda ve gerekse Sikke-i Tasdik-i Gaybî'de yer alan bazı mektuplarda tatminkâr şekilde veriliyor.

Meselâ, bir mektupta Hz. Mehdi'nin başlatacağı ve ona bağlı nuranî cemaatin "şahs-ı mânevî" sûretinde devam ettireceği mühim vazifeler, ana başlıklar halinde şu şekilde sıralanıyor: "ıman ve din, hayat-ı içtimaî ve şeriat, hukuk-u âmme ve siyaset-i ıslamiye." (S.T.G., s. 171.)

Hz. Mehdi'ye ait bu vazifelerin kısacık bir tafsilâtı ise, şu veciz ifadelerle izah ediliyor:

Birinci vazifesi: Her şeyden evvel, felsefeyi ve maddiyun fikrini tam susturacak bir tarzda imanı kurtarmaktır. ımân-ı tahkikiyi neşr ve ehl-i imânı dalâletten kurtarmaktır.

ıkinci vazifesi: Hilâfet-i Muhammediye (asm) ünvânı ile şeâir-i ıslâmiyeyi ihyâ etmektir. Alem-i ıslâmın vahdetini nokta-i istinad edip, beşeriyeti maddî ve mânevî tehlikelerden ve gadab-ı ılâhiden kurtarmaktır.

Üçüncü vazifesi: Hilâfet-i ıslâmiyeyi ittihad-ı ıslâma bina ederek, ısevî ruhanileriyle ittifak edip, din-i ıslâma hizmet etmektir. (Emirdağ Lâhikası, s. 231 ve S. Tasdik-i Gaybî, s. 11.)

* * *

Yukarıda sayfa numarasını belirttiğimiz risâlelerdeki bütün mektuplarda, Hz. Mehdi'nin "birinci vazifesi" hakkında, bunun "En büyük, en mühim, en yüksek, en kıymettar ve en mukaddes vazife" olduğu, tekrar be-tekrar ifade ediliyor.

Ayrıca, bu "birinci ve en mukaddes" olan vazifenin, diğer ikinci, üçüncü, dördüncü derecedeki vazifelerle mukayesesi de yapılarak, aynen şu ifadeler kullanılıyor:

"...Hakaik-i imâniyeyi muhafaza noktasında tecdid vazifesi, en mukaddes ve en büyüğüdür. şeriat ve hayat-ı içtimaiye ve siyasiye daireleri ona nisbeten ikinci, üçüncü, dördüncü derecede kalıyor.

"Rivâyât-ı hadisiyede, tecdid-i din hakkında ziyade ehemmiyet ise, imanî hakaikteki tecdid itibarıyladır.

"Fakat efkâr-ı âmmede, hayatperest insanların nazarında zahiren geniş ve hâkimiyet noktasında cazibedar olan hayat-ı içtimaiye-i ıslamiye ve siyaset-i diniye cihetleri daha ziyade ehemmiyetli göründüğü için, o adese ile, o nokta-i nazardan bakıyorlar, mânâ veriyorlar." (S.T.G., s. 171.)

Aynı paralelde yapılan bir başka izahat da, Emirdağ Lâhikası 232. sayfada şöylece yer alıyor: "...Birinci vazifesi ve en yüksek mesleği olan imanı kurtarmak ve imanı, tahkiki bir surette umuma ders vermek, hatta avamın da imanını tahkiki yapmak vazifesi.

"Ahirdeki iki vazife, gerçi hakikat noktasında birinci vazife derecesinde değiller. Fakat, hilâfet-i Muhammediye (a.s.m.) ve ittihad-ı ıslâm ordularıyla zemin yüzünde saltanat-ı ıslâmiyeyi sürmek cihetinde herkeste, hususan avamda, hususan ehl-i siyasette, hususan bu asrın efkârında, o birinci vazifeden bin derece geniş görünüyor. Ve bu isim bir adama verildiği vakit, bu iki vazife hatıra geliyor; siyaset manasını ihsas eder, belki de bir hodfuruşluk manasını hatıra getirir. Belki bir şan, şeref ve makamperestlik ve şöhretperestlik arzularını gösterir. Ve eskiden beri ve şimdi de çok safdil ve makamperest zatlar, Mehdi olacağım diye dâvâ ederler. Gerçi her asırda hidayet edici, bir nevi Mehdi ve müceddid geliyor ve gelmiş. Fakat herbiri, üç vazifeden birisini bir cihette yapması itibarıyla, âhirzamanın büyük Mehdi ünvânını almamışlar." (Dikkat! Bir değil, birkaç suâlin cevabı bu paragrafta verilmiş. Ehemmiyetine binâen, tekraren ve cümle cümle durarak bir kez daha okunması tavsiye olunur.)

* * *

Bu üç büyük vazifenin daha geniş izahını okumak isteyenler, ismi verilen eserlerdeki mektuplara müracaat edebilirler.

Son olarak, bahis konusu "üç büyük vazife"nin tatbik ve icrâsı hakkında da kısa bazı bilgiler aktararak bitirelim. (Bir noktaya daha dikkat: ılgili mektupların hiçbirinde "üç ayrı Mehdi'nin üç ayrı vazifesi"nden söz edilmiyor. Bilâkis, "çığır sahibi" zât olarak nazara verilen büyük vazifelerin sahibi bir tek "büyük Mehdi"den söz ediliyor.)

Aynı mektuplarda, o büyük vazifelerin, başta Hz. Mehdi olmak üzere, ona bağlı cemaat-i nuraniye, seyyidler cemaati ve Müslüman ısevî ruhanileri tarafından deruhte edileceği "hikmet-i ipham"a uygun şekilde izah ediliyor.

En büyük ve en mukaddes olan "birinci vazife" hakkında ise, mektuplarda bütün Nur talebelerine kanaat-i tâmme verecek şu ifadeler serpiştiriliyor:

"Cenâb-ı Hakk'a hadsiz şükür olsun ki, bu asırda Risâletü'n-Nur'un hakiki şâkirdlerinin şahs-ı mânevisi, hakaik-i imâniye muhafazasında tecdid vazifesini yapmıştır.

"Mânen ve hakikaten hidayet edici, irşad edici mânasının tam sarahatini ifade ettiği için, Nur şâkirtleri bu vazifeyi tamamıyla Risâle-i Nur da gördüklerinden, ikinci ve üçüncü vazifeler buna nisbeten ikinci ve üçüncü derecedir diye, Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevisini haklı olarak bir nevi Mehdi telakki ediyorlar.

"Ümmetin beklediği, âhirzamanda gelecek zâtın üç vazifesinden en mühimi ve en büyüğü ve en kıymettarı olan iman-ı tahkikîyi neşir ve ehl-i imanı dalâletten kurtarmak cihetiyle, o en ehemmiyetli vazifeyi aynen bitemâmihâ Risale-i Nur’da görmüşler."

Son söz: Aktardığımız bilgiler ışığında, Hz. Mehdi'nin birinci ve en büyük vazifesinin ne olduğunu anlayan ve kanaat getirenlerin, sair vazifelerinin de neler olduğu, kim tarafından ve bunların nasıl icrâ edileceği hakkında, herhalde bir tereddüdünün kalmamış olması gerekiyor.


Alıntı sahibi ""[url"

http://www.yeniasya.com.tr/2005/06/03/yazarlar/lsalihoglu.htm[/url]"]Mehdî'nin siyasetteki vazifesi




Aşağıda okuyacağınız mektup, Üstad Bediüzzaman'a ait olup 1944'te kaleme alınmış. Orijinal bir nüshası muhterem Abdulkadir Badıllı'nın hususî arşivinde mahfuz tutulan bu mektup, Emirdağ-1 Lahikası asılları arasında kayıtlıdır.

Bu mektupta geçen Mehdiyet meselesine dair ifadeler câlib-i dikkattir. Hele, mektupta geçen orjinal bazı cümleler var ki, bir hayli düşündürücüdür: Meselâ, ortalarda "Gerçi, hakikat noktasında..." diye başlayan ve sonlarda "şâkirdleri tam itimad ve kat'î yakînlerini takviye için..." diye başlayan cümleler gibi.

ışte, aşağıda tamamına yakın kısmını okuyacağınız bu mektubun Üstad Bediüzzaman'a ait olup olmadığını bilmeden, içindeki ifadelere tenkit parmağını uzatan bir yazar, kafasındakilere uymadığı için, bunların bir uydurmadan ibaret olduğuna hükmetti. Hatta, "Davul Mehdi’de, tokmak Papa’da mı olacak?" başlıklı bir yazıyla, mektuptaki ifadelerle alay etti. şu ifadeler aynı yazıdan iktibastır: "Efendim, gûya Bediüzzaman’a ait bu mektupta, 'Gerçi hakikat noktasında Âhirzamandaki Büyük Mehdî, siyaseti tam dindar ısevîlere bırakıp, yalnız ıslâmiyet hakikatlerini isbata, izhâra, icrâya çalışır' cümlesi yer alıyor. Mantığa takla attıran kişiler, cümledeki tenâkuzu fark edemeyecek kadar da ilimden nasibsiz olduklarını göstermişler. ...Üstâd, bir başka eserinde 'Yalan, bir lâfz-ı kâfirdir' (Sözler, Lemeât, s.663) diyor. Söylemediği bir sözü o zâta isnad edenler, yahut da o zâtın cümlelerinin arasına girenler, kesinlikle bu mukaddes dinin mensupları olamaz."

Sonra, bu yazının neşrolduğu aynı gün içinde kaleme sarılma mecburiyeti hisseden muhterem Abdulkadir Badıllı, bu "tenkit ve tahkir uzmanı yazar"a cevaben gayet açık şöyle bir mektup yazdı:

"...ısimli yazar, ...isimli gazetede, yine kendi mantığını Risâle-i Nurun ve Hz. Bediüzzaman'ın mesleğinin temelinde lâyetezelzel bir esas kabul ederek; 1944'ten beri Emirdağ-1 Lâhikası asıllarında kayıtlı üstadımızın bir mektubu için "Uydurulmuştur" diye ittihamlarda bulunmuş.

"Buna karşı deriz ki: 50 seneden beri yanımda mahfuz, yazma Emirdağ-1 kitabında yazılı olan bu mektub, eğer Hz. Bediüzzaman'a iftiraen uydurulmuş birşey ise, Cenâb-ı Azîz-i Cebbar, ben içinde dahil olmak üzere, onu uydurana bin lânet etsin ve onu Cehennemin esfel-i sâfilînine atsın.

"Ammâ, eğer o mezkûr mektup, kat'î ve şüphesiz olarak Hz. Bediüzzaman'ın ise ve ...isimli yazar gibi görmediğine inanmayan bir şahıs, kalkıp bunu cehl-i mürekkep gözlüğüyle inkâra ve küfre kalkışıyorsa, o durumda Aziz-i Cebbar olan Zat-ı Zülcelal, onun müstehakını versin.

"Risâle-i Nur talebelerine binler selâm."

Abdulkadir Badıllı (17.04.2004)

* * *

Aradan aylar geçtikten sonra, sözkonusu yazar, bir yazısında âdeta "Haa evet, tahkik ettim, Üstad Bediüzzaman'a ait öyle bir mektup varmış" dercesine, konuya temas edip geçti.

Ne var ki, bu "tahkiksiz ehl-i tahkir" olan yazar, sonradan da sanki Üstad'a ait böyle bir mektup yokmuş gibi davrandı ve Mehdî meselesi hakkında bildiğini okumaya aynen devam etti.

şimdi, sözü uzatmamak ve sizleri daha fazla merakta bırakmamak için, Üstad Bediüzzaman'a ait fevkalâde ehemmiyetli ve münekkitlere de cevâb-ı müskit mahiyetini taşıyan söz konusu o gayr-ı münteşir mektubun kısm-ı âzamını sizlere takdim ediyoruz. şöyle ki:

Aziz, sıddık kardeşlerim!

...Ahmed Feyzi ve Halil ıbrahim’in mektublarını okudum. Bu iki metin ve kıymettar ve tam sâdık kardeşlerim mektublarında benim şahsıma ziyade ehemmiyet veriyorlar. ...şahsıma ait olan fevkalâde hüsn-ü zanlarını Risâle-i Nur’a çevirseler daha iyidir.

Ben de, Halil ıbrahim’in parlak sadâkatından tezahür eden mektubunu ta’dil edip bana karşı hitabını Risâle-i Nur'a çevireceğim; sonra size gönderip Lâhika'ya yazılsın.

Ve, çok dikkatli ve Risâle-i Nur'un avukatı kardeşimiz Ahmed Feyzi'nin Mehdi hâdisesini Risâle-i Nur dairesi içinde çokça medâr-ı bahsetmesi, ehl-i dünyanın evhamını tahrike sebep olabilir. Çünki Mehdi mânâsında, bir siyaset dahi bulunuyor diye eskiden beri fikirlerde yerleşmiş.

Risâle-i Nur bu mes’eleyi halletmiştir. Âhirzamandaki büyük Mehdi’den evvel çok mehdiler gelmiş geçmiş diye Risâle-i Nur isbat etmiş. Rivayetlerin muhtelif olması bu noktadan ileri geliyor.

Bu zaman şahıs zamanı olmadığından o ehemmiyetli ünvanlar şahıslara verilmez. Hem Risâle-i Nur’a da siyaset mânâsı da taşıyan o ünvanı vermemek münasiptir. Müceddidiyet kâfidir.

Gerçi, hakikat noktasında, âhirzamandaki gelecek büyük Mehdî, siyaseti tam dindar ısevîlere bırakıp yalnız ıslâmiyet hakikatlarını isbâta, izhara, icrâya çalışır.

Ve bu nokta-i nazardan, Risâle-i Nur, o zât-ı mübarekin (Mehdî'nin) veyahut onun cemaat-ı nuraniyesinin şahs-ı mâneviyesinin çok vazifelerinden en ehemmiyetli vazifesi olan hakaik-ı imâniyenin isbât ve neşrini tam yapıyor.

Fakat bu evhamlı ve bahaneleri arayan ve herşeyi siyaset noktasında düşünen adamlara karşı bu mehdi ünvanını Risâle-i Nur’a vermek Risâle-i Nur’un ihlâs sırrına ve dünyaya tenezül etmemesine muvafık olmaz.

Evet, Risâle-i Nur’daki sırr-ı ihlâs, yüzde doksan ihtimaliyle de olsa o makama talip olmamaklığımı iktiza ediyor. Çünkü küçük bir memuriyet veyahut zabit olmak gibi bir makamı düşünen, harekâtını o makama tevcih ediyor. Onu maksat yapıp ona çalışıyor. ıhlasını kaybeder. Uhrevî amellerini ona basamak yapsa, bütün bütün yanlış olur.

ışte böyle kudsî ve parlak bir makamı ve memuriyeti dünyada dahi kendine düşünmek ve gaye-i hayal yapmak bütün harekâtını hatta uhrevî amellerini o makama yakıştırmak suretini verdiğinden hakikat-ı ihlâsı bozar. Eğer öyle bir makam verilse de ihsân-ı ılâhî olur. ınsanın kesb ve ameli ona vesile olamaz ve ekseriyetle bilinmez. Bilinmese daha iyidir.

Elbette bu zamanda siyasete her şeyi fedâ eden insanlar nazarına karşı Risâle-i Nur mesleğindeki ihlâs, böyle şeyleri aramaz.

Yalnız bu kadar var ki: şâkirdleri tam itimad ve kat'i yakînlerini takviye için harikulâde bir surette hem Risâle-i Nur’un şahs-ı mânevîsini, hem bazı şâkirdlerini, hatta tercümanını pek büyük makamlarda bulunduklarını itikad edebilirler. Çünkü eskiden beri üstadlarına karşı ziyade hüsn-ü zan kabul edilmiş; hatta, Kur’ân’dan ve hadisten sonra en mühim hüccet-i imâniye, Risâle-i Nur’dur diyebilirler.

Umum kardeşlerime birer birer selam ve duâ, duâlarını rica ediyoz.

El-bâki Hüvel-bâki, kardeşiniz Said Nursî

* * *

Demek ki neymiş: Zaman şahıs zamanı değil, yani lider şahıs beklentisi olmayacak; Hz. Mehdî, bilfiil siyaset yapmayacak, devlet başkanı olmayacak; onun bu vazifesini Hz. ısa'ya bağlı "tam dindar ısevîler", tâbiri diğerle "Müslüman ısevîler" yapacak, vesâire...

03.06.2005
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

227

01.07.2005, 12:45

Ben, Bediüzzaman'ın kasten Mehdiyetinin üstünü örttüğünü düşünüyorum, çünkü bu gerekliydi. Hep şahsını geride tutardı, zira risaleler okunmazdı. Kabri de bilinmiyor, bazı has talebeleri müstesna, çünkü etrafı çok kalabalık olacak, rahat bırakılmayacak. Kıskançları çıldırtacak, hem cahiller onu çaput bağlamak vs ile rahatsız edecek, hem nurlara perde gelecek. Bu konuda Hasan Feyzî, Ahmed Feyzî, Abdulkadir Badıllı gibi abilerin izahları bana ikna edici geldi. Hasan Feyzî abinin nurcu oluşu tek başına yeter.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

228

01.07.2005, 13:14

"Sikke-i Tasdik-i Gaybi / S.12

............... ışte o has Nurcular ve bir kısmı evliya olan o kardeşlerimizin tâbire ve tevile muhtaç fikirlerini ortaya atmak, ehl-i dünyayı ve ehl-i siyaseti telâşe verir ve vermiş; hücumlarına vesile olur."


Üstad Hazretleri bu ifadesinde , kendisini Ahirzaman Mehdisi addeden Osman-ı Hâlidî’, Topal şükrü gibi Zatların tabire ve tevile muhtaç fikirler olduğunu beyan ederek , red ediyor , bu konunun gündemde tutulmasının Nur Hizmetine zararlı olduğundan bahsediyor ! (Bak bir kanıt daha , Üstad Mehdidir demek , zarar verirmiş )


......................... Ehl-i siyaset evhama ve bir kısım hocalar itiraza başlar. Onun için, Nurlara o ismi vermek münasip görülmüyor. Belki "Müceddiddir, onun pişdarıdır" denilebilir.
Umum kardeşlerimize binler selâm.


Bu paragrafın başında , "O gelecek zatın ismini vermek, üç vazifesi birden hatıra geliyor; yanlış olur." diyerek, ehl-i siyaseti evhama düşürecek konunun bu ismi vermesidir. Buna istinaden Nurlar , bir müceddiddir , Mehdinin bir pişdarıdır diyor !


ımam-ı Alî'nin ve şah-ı Geylanî'nin ve diğer aktabın Mehdi'den değil, risalelerden bu denli bahsetmesi hayret verici doğrusu... Doğuşu bile velilerin keşfiyle farkedilmiş, nasıl bir zatmış bu Bediüzzman? Ya ondan sonra beklenen (!) Mehdi? Madem daha faziletli, nerede? Ha eğer gizli kalacak diyorsanız, o zaman beklemenin esprisi nedir.

Sevgili kardeşim , Bediüzzaman Hazretleri , Mehdi Hazretlerine zemin hazırladığından , "essebebü kel fail " sırrınca , Mehdi Hazretlerinin yaptığu her ahyırlı işi , onunda hasenatına artı yazılacağından dolayı , kendisine da işaret olması gayet doğaldır ! Üstad bir Kutb-u Azamdır !

Mehdi nerede diyorsun ? Bediüzzaman hazretleri nasıl hayatta iken Müceddid olduğu az kişi tarafından , iman nuru güçlü kimseler tarafından biliniyordu ve vefatından sonraki hizmetlerinden onun müceddid olduğu , avam müslümanlar tarafındanda kabullenildi , aynen öylede bugün itibari ile iman nuru güçlü kardeşlerimiz bunu görebilir , bilebilir , sizin görmemeniz bir Kriter değildir .

Mehdi , kendisin Mehdi olacağını bilmiyecek ! Lakin iman nuru olanlar onu tanıyacak ! "Belki nur-u îmânın dikkatiyle, o eşhas-ı âhirzaman tanılabilir.(24.Söz))


Son olarak , hiç değinmiyorsunuz , Mehdi Hazretlerinin isevi ruhanilerle ittifak yapıp (Sikkeyi Gaybiyye sy.11) , Hz.isa (AS) mın şahs-ı manevisine zemin hazırlamasından bahsediliyor !

229

01.07.2005, 13:23

Selamun aleyküm mübarek arkadaşlarım...
Konuya girmeyeyim dedim ama kendimi tutamadım sonunda...
Siz neyi tartışıyorsunuz Allah aşkına ?...
Bu halimizi Üstadım yada Hocaefendi haz. görse idi gülmekten kırılırlardı herhalde...
Muhterem barish kardeşime sonuna kadar katılıyorum...
AHıRZAMAN ' da yaşıyoruz kıymetli arkadaşlarım...
Bana göre mehdinin kim olduğundan daha ciddi meselelerimiz olmalı...
Bu konu biraz " kıyamet ne zaman kopacak ve koptuğunda biz ne yapacağız ? " tarzında bir yere gelmiş artık...
Ben öldükten , imtihanımı kaybettikten sonra kıyamet kopsa ne olur, kopmasa ne olur...
Buradaki elzem konu kıyametin zamanı değil benim imtihanı geçmek için ne yaptığımdır...
Bilmem anlatabiliyor muyum ?..
Bendeniz acizane Üstadımın mehdiyetine adım gibi inanmaktayım..
Velakin bu inancım beni bağlar...Başkalarını değil...ısteyen herkes bir başka muhterem , mübarek zatın mehdi olduğuna inanabilir...
Ahirete göçtüğümüzde Allah bizlere imanımızı ve yaptığımız hizmetleri soracak değerli arkadaşlarım, mehdinin kim olduğunu değil...
Ayrıca ne Üstadım ne de Hocaefendi Hz. mehdiyim demedikten sonra neyi tartışıyoruz ki ?...
Her ikisi de defaetle iman hizmetini nazara vermişler...Demekki elzem olan konu imanımız ve hizmetimiz...
Allahım hizmet yolundaki bütün arkadaşlarımıza , bütün cemaatlerimize iman kuvveti ve bu yolda çalışma azmi versin inşallah...
Hizmet eden herkesin başımın üstünde yeri var...
Ben şahsen Risale-i Nur'dan mehdiyyet dersinden ziyade birlik - beraberlik dersi alıyorum...
Üstadım mehdi olmuş olmamış benim için çok da mühim değil...Neticede ona olan sevgim asla eksilmez...
Ve siz sayın nesl-i cedid kardeşim...Hocaefendinin mehdi olmadığını öğrenseniz ona duyduğunuz muhabbet eksilir mi ?...
Hizmet aşkınız körelir mi ?...
Böyle yersiz (ben gerçekten yersiz buluyorum) ve zamansız , üstelik tamamen şahsi algılamaya bağlı (çünkü mehdi üstü örtülü bir meseledir.Yoruma göre değişebilir..) bir konuyu tartışarak birbirinizi ve hizmet eden kardeşlerinizi kırmaya değer mi ?...
Üstad'dan yada Hocaefendi'den böyle mi ders alıyoruz ?...
Saygılar...
Güzellik ne oradadır, ne burada; ne şu zamanda, ne bu zamanda; ne Roma’da, ne Atina’da. Güzellik, hayran olabilen bir ruh neredeyse oradadır. Başka yerde ararsanız, nafile!
-Henry David Thoreau-

230

01.07.2005, 13:32

sevgili kardeşim Shiba ,

biz şunu izah etmeye çalışıyoruz , Mehdi Üstaddır veya Hocaefendidir kim derse , hem üstada hem Hocaefendiye hemde bu muteremlerin şahsında yaptıkları Hizmetleri baltalar ve zarar verir. Nitekimde veriyor !

Hocaefendinin Mehdilik gibi bir iddiasının olmadığını da dile gitirdik. hatta isteyen olursa , 2001 yılındaki bir yazısında bu konuya kesin bir yaklaşımda vardır. kalbi müsterih olmaları açısından isterlerse bu yazıyıda yayınlıyalım !

Bu konu başlığının açılmaması açılmasından daha ahyırlı olduğunuda ilk yazılarımızda izah ettik , zarar veriyor dedik !

Siz beni tanıyorsunuz , söylemediğimiz bir konuda bizi zan altında bırakmayın !

Allah Cumamızı hayırlı ve bereketli kılsın inşallah !

231

01.07.2005, 13:58

Alıntı

"biz şunu izah etmeye çalışıyoruz , Mehdi Üstaddır veya Hocaefendidir kim derse , hem üstada hem Hocaefendiye hemde bu muteremlerin şahsında yaptıkları Hizmetleri baltalar ve zarar verir. Nitekimde veriyor ! "



"Bu konu başlığının açılmaması açılmasından daha ahyırlı olduğunuda ilk yazılarımızda izah ettik , zarar veriyor dedik ! "


- AMENNA muhterem nesl-i cedid kardeşim...Katılıyorum...


"Siz beni tanıyorsunuz , söylemediğimiz bir konuda bizi zan altında bırakmayın ! "


- Evet sayın nesl-i cedid kardeşim, sizi antoloji' den tanıdığım ve hizmetlerinizi de gerçekten takdir ettiğim için bunları yazma durumunda kaldım zaten...
Samimi ve ihlaslı olduğunuza inanıyorum...
Bu konuyu tartıştığınız arkadaşlarımız da ilim ve hizmet ehli,samimi, ihlaslı kardeşlerimizdir...

Velakin, hizmet erleri arasında yok yere nizaya sebeb olabilecek böyle yersiz konuların forumda tartışılması beni gerçekten rahatsız ediyor...
Eğer ahirzamanda bir fütuhat olacaksa "ki olacak inşallah" , bence birliğimizi ve beraberliğimizi muhafaza edersek olacaktır...
Bizler bir vücudun azaları, bir ağacın dalları gibi olmalıyız ki Risale-i Nur' a layık talebeler olabilelim...
Sizlerin de Cuma sı hayırlı ve bereketli olsun inşallah...AMıN...
Güzellik ne oradadır, ne burada; ne şu zamanda, ne bu zamanda; ne Roma’da, ne Atina’da. Güzellik, hayran olabilen bir ruh neredeyse oradadır. Başka yerde ararsanız, nafile!
-Henry David Thoreau-

Risale Okuyorum

Üyeliği İptal Edildi

  • "Risale Okuyorum" bir erkek
  • "Risale Okuyorum" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 663

Konum: Ankara

Meslek: Öğrenci

Hobiler: İnternet, Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

232

01.07.2005, 14:26

Alıntı sahibi ""shiba""

"biz şunu izah etmeye çalışıyoruz , Mehdi Üstaddır veya Hocaefendidir kim derse , hem üstada hem Hocaefendiye hemde bu muteremlerin şahsında yaptıkları Hizmetleri baltalar ve zarar verir. Nitekimde veriyor ! "


"Bu konu başlığının açılmaması açılmasından daha ahyırlı olduğunuda ilk yazılarımızda izah ettik , zarar veriyor dedik ! "



- AMENNA muhterem nesl-i cedid kardeşim...Katılıyorum...


"Siz beni tanıyorsunuz , söylemediğimiz bir konuda bizi zan altında bırakmayın ! "


- Evet sayın nesl-i cedid kardeşim, sizi antoloji' den tanıdığım ve hizmetlerinizi de gerçekten takdir ettiğim için bunları yazma durumunda kaldım zaten...
Samimi ve ihlaslı olduğunuza inanıyorum...
Bu konuyu tartıştığınız arkadaşlarımız da ilim ve hizmet ehli,samimi, ihlaslı kardeşlerimizdir...

Velakin, hizmet erleri arasında yok yere nizaya sebeb olabilecek böyle yersiz konuların forumda tartışılması beni gerçekten rahatsız ediyor...
Eğer ahirzamanda bir fütuhat olacaksa "ki olacak inşallah" , bence birliğimizi ve beraberliğimizi muhafaza edersek olacaktır...
Bizler bir vücudun azaları, bir ağacın dalları gibi olmalıyız ki Risale-i Nur' a layık talebeler olabilelim...
Sizlerin de Cuma sı hayırlı ve bereketli olsun inşallah...AMıN...


Siz bu başlığı okumamışsınız. 16 sayfayı boşuna yazmadık kardeşler. ılmi tesbitler ve açıkça ortada olanlar var. Emirdağ Lahikası ( Yeni Asya Neşriyat) sayfa 247-248) de Üstad açıkça Mustafa Kemal'in Süfyan olduğunu söylemiş. Mehdi şudur budur demiyoruz. Süfyan'ı elinin tersiyle iten, onun boyunduruğuna ve devrimlerine karşı çıkan tek bir kişi görürsünüz tarihte ve bir kişi görmeniz de gerekir. Bu bir kişi şahs-ı manevi de olabilir. Yorumu size kalmıştır.

Ancak yukarıda koyu belirttiğim ifadeleri kullanmaya kimsenin hakkı yoktur. Bu bir imtihan sırrıdır ve isteyen istediğine inanabilir ve inancını paylaşabilir. Yeter ki saygı ve nezaket çerçevesinde ve kimseyi itham etmeden olsun.

Sizin fikirlerinizi kabul etmiyor diye, kimseyi itham altında bırakmaya KıMSENıN HAKKI YOK!!!
"şimdi oku, kabirde okuyamazsın!" (Zübeyir Gündüzalp)

233

01.07.2005, 15:04

Alıntı sahibi ""nesl-i cedid""

Bu konu başlığının açılmaması açılmasından daha ahyırlı olduğunuda ilk yazılarımızda izah ettik , zarar veriyor dedik !


Bu başlık açılalı çok oluyor, lakin siz gündeme getirdiniz.

Alıntı sahibi ""shiba""


Ben öldükten , imtihanımı kaybettikten sonra kıyamet kopsa ne olur, kopmasa ne olur...


Katılıyorum.


Ben de Üstad'ın talebeleri gibi aynı taassub ve hüsn-ü zanna sahibim. Siz tanıyamayacağınız bir Mehdi bekliyorsanız, bu yaptığınız hikmetsiz bir iştir. Yok bizi tenkid namına yapıyorsanız, zor bir tarike talik ve sülük etmişsiniz.

Bu kadar yazı yazıldı, okuyan istediğine karar versin. Alıntı yaptığım yerler, benim anladığım şekilde anlamaya müsait. Herkes farklı anlayabiliyor. Defaat ile okuyup tashih ediyorum, bu halde kararım ve düşüncem aynıdır. Kabul eder, etmez, onun sorunu.

Hülasa; eğer bir Mehdi bekleyeceksek, onun tanıyabileceğimiz biri olması gerekir, eğer tanırsak ve Üstad'dan daha faziletliyse, niye kabul etmeyelim. Eğer Üstadı Mehdi bellersek, başımızı önümüze koyup, sağla solla meşgul olmadan hizmette ilerleriz, Üstad'ın beşaretleri son derece güzel. Eğer Mehdi gelecekse ve tanıyamayacaksam, ben de onunla ilgilenmiyorum. Benim intizarım ehl-i ıslam'ın ferah ve saadetidir.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

aciz

Acemi

Mesajlar: 4

Konum: ıstanbul

Meslek: muhasebe

  • Özel mesaj gönder

234

01.07.2005, 15:07

Selamün Aleyküm

yani iş o kadar uzadıki benim gibi cahiller bilem birşeyler yazma gereği duyoyor..

Abdülkadir Abi Allah razı olsun foruma kattığın renk çok güzel yazılarını ve yorumlarını inan bana ilgiyle takip ediyorum..
Nesl-i Cedid abi sizinde Allah vergisi bir yeteneğiniz var....


Bence sizin gibi insanların bundan çok daha önemli işlerle,hizmetlerle ilgilenmesi lazım.Bence bu konu hakkında gereğinden fazla zaman kaybına uğruyorsunuz.Siz belki farkında değilsiniz ama dışardan bakıldığında bir bir enaniyet rüzgarının yavaş yavaş bu konuyu sardığı gözleniyor...Unutmayın "bilenle bilmeyen bir değil" bence çalışma azminizi ve hizmet aşkınızı heba etmeyin...yoksa ben ve benim gibi hakik-i imanı yakalamanın çoookkk uzağındaki yüzlerce insan o sahile varamadan boğulup gider.Ve farkında olmasanızda mesul olursunuz..

Ya ınşallah agresif bir uslupla yazmamışımdır..Diyorumya yazmayı beceremiyoruz sizde bir noktaya saplanınca iş bizim gibi cahillere düşüyor...
Hakkınızı Helal edin..

235

01.07.2005, 15:09

ve aleykümüsselam,

En güzel yazıyı sen yazdın, bizi medh ettiğin için değil, dini gayretimizi samimi, hasbi ve ihlaslı güzel ifadelerle güzel ve hayırlı bir yöne tevcih ettiğin için. Allah senden de razı olsun.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

236

01.07.2005, 15:37

Alıntı

"Mehdi Üstaddır veya Hocaefendidir kim derse , hem üstada hem Hocaefendiye hemde bu muteremlerin şahsında yaptıkları Hizmetleri baltalar ve zarar verir. Nitekimde veriyor ! "


Sayın Risale okuyorum ,
Yukarıdaki ifadeler bana ait değil ama bütünüyle katılıyorum...
Daha önce de söylediğim gibi ben şahsen Üstadımın mehdi olduğunu düşünmek ve inanmakla beraber bu konunun uluorta nette tartışılmasını doğru bulmuyorum...16 sayfayı okumadığım da doğru değil...Zaten okuduğum ve tartışılmasını , daha doğrusu tartışma şeklini doğru bulmadığım için bunları yazdım...Sebeblerini de yukarıya yazdığım için tekrara gerek görmüyorum...


"Bence sizin gibi insanların bundan çok daha önemli işlerle,hizmetlerle ilgilenmesi lazım.Bence bu konu hakkında gereğinden fazla zaman kaybına uğruyorsunuz.Siz belki farkında değilsiniz ama dışardan bakıldığında bir bir enaniyet rüzgarının yavaş yavaş bu konuyu sardığı gözleniyor...
Unutmayın "bilenle bilmeyen bir değil" bence çalışma azminizi ve hizmet aşkınızı heba etmeyin...yoksa ben ve benim gibi hakik-i imanı yakalamanın çoookkk uzağındaki yüzlerce insan o sahile varamadan boğulup gider.Ve farkında olmasanızda mesul olursunuz.. "


sayın aciz kardeşim...Allah razı olsun...ışte budur !...


Haşiye: Mesaj atarken "alıntı" tuşu çalışmadığı için yaptığım alıntılarımı tırnak ( " ) işareti ile belirtmek zorunda kalıyorum...saygılar...
Güzellik ne oradadır, ne burada; ne şu zamanda, ne bu zamanda; ne Roma’da, ne Atina’da. Güzellik, hayran olabilen bir ruh neredeyse oradadır. Başka yerde ararsanız, nafile!
-Henry David Thoreau-

237

01.07.2005, 16:07

Özetlemek gerikirse :

1-) Bir şakirdin , Mehdi Üstaddır veya falan Zattır şeklinde düşünmesinde dinen bir beis yoktur ! Ancak , bunu açıkça izhar etmesi , hem O Zata hemde temsil ettiği davaya zarar verir ! (Sikkeyi Tasdiki gaybiyye ( sy.11))

2-) Mehdi gelmiştir , veya yakın zamanda gelecek ve ıslam dünyasını toparlıyacak , bir itthiad-ı ıslamiyet tesis edecek , düşünceiyle rehavete kapılınmamalı , Mehdi Efendiye şakirt olmak için gayret edilmelidir ! hassaten 1.şua'da geçen , "Allah nurunu tamamlıyacaktır" mealindeki Ayetin, Hicri 1424 yılına (Miladi 2004) yapılan işarete mazhar bir şakirt olmöaya çalışılşmalıdır !

3-) ıhlas Risalesinde geçen : "Kardeşleriniz tenkit etmemek" ve " Faziletfuruşluk nevinden gıbta damarını tahrik etmemek" düsturlarını sıkça okumalıyız ( nefsime )

4-) Nur dairesi içindeki kardeşlerimizin , bugün itibari ile Hocaefendiye ABD ajanı yakıştırmalarının yanında Üstad Hazretlerinede ıngiliz ajanı yakıştırmasını yapan CD lerin organizatörü olan meşhur Ateist Doğu Perinçek ve onlara bu konuda hizmetkarlık yapan Sahte şeyhler , bu vesile ile aslında bir hayra vesile olmaktalar , o da şudur : "Biz birbirimizi istesek de istemesekde , birbirimizi beğensekde beğenmesekde , ortak düşmanlar bizi aynı kefeye koyuyor ve hepimize top yekün saldırıyorlarsa , lütfen gereksiz ve furuata ait meseleleri bir kenara bırakıp , bu düşman cephesini , ilmi ve fikri atmosferde mücadele edelim ! Enerjimizi bu yönde istihdam edelim !

Allah Rızası istikametinde olmıyacaksak , bize ya Hidayet etsin , ya da bir lahza dahi yaşatmasın ! Bunu söylerkende samimiyetten ayırmasın !

WORLD

Acemi

Mesajlar: 40

Konum: ıstanbul

Meslek: Ateşe

Hobiler: Uluslar Arası ılişkiler

  • Özel mesaj gönder

238

01.07.2005, 20:05

Alıntı sahibi ""nesl-i cedid""

Özetlemek gerikirse :

1-) Bir şakirdin , Mehdi Üstaddır veya falan Zattır şeklinde düşünmesinde dinen bir beis yoktur ! Ancak , bunu açıkça izhar etmesi , hem O Zata hemde temsil ettiği davaya zarar verir ! (Sikkeyi Tasdiki gaybiyye ( sy.11))

2-) Mehdi gelmiştir , veya yakın zamanda gelecek ve ıslam dünyasını toparlıyacak , bir itthiad-ı ıslamiyet tesis edecek , düşünceiyle rehavete kapılınmamalı , Mehdi Efendiye şakirt olmak için gayret edilmelidir ! hassaten 1.şua'da geçen , "Allah nurunu tamamlıyacaktır" mealindeki Ayetin, Hicri 1424 yılına (Miladi 2004) yapılan işarete mazhar bir şakirt olmöaya çalışılşmalıdır !

3-) ıhlas Risalesinde geçen : "Kardeşleriniz tenkit etmemek" ve " Faziletfuruşluk nevinden gıbta damarını tahrik etmemek" düsturlarını sıkça okumalıyız ( nefsime )

4-) Nur dairesi içindeki kardeşlerimizin , bugün itibari ile Hocaefendiye ABD ajanı yakıştırmalarının yanında Üstad Hazretlerinede ıngiliz ajanı yakıştırmasını yapan CD lerin organizatörü olan meşhur Ateist Doğu Perinçek ve onlara bu konuda hizmetkarlık yapan Sahte şeyhler , bu vesile ile aslında bir hayra vesile olmaktalar , o da şudur : "Biz birbirimizi istesek de istemesekde , birbirimizi beğensekde beğenmesekde , ortak düşmanlar bizi aynı kefeye koyuyor ve hepimize top yekün saldırıyorlarsa , lütfen gereksiz ve furuata ait meseleleri bir kenara bırakıp , bu düşman cephesini , ilmi ve fikri atmosferde mücadele edelim ! Enerjimizi bu yönde istihdam edelim !

Allah Rızası istikametinde olmıyacaksak , bize ya Hidayet etsin , ya da bir lahza dahi yaşatmasın ! Bunu söylerkende samimiyetten ayırmasın !


+1

WORLD

Acemi

Mesajlar: 40

Konum: ıstanbul

Meslek: Ateşe

Hobiler: Uluslar Arası ılişkiler

  • Özel mesaj gönder

239

01.07.2005, 20:32

Selamun Aleykum

Mehdi belli...
Deccal belli...
Süfyan belli...

Peki HAZRETı ıSA KıM.?

Mehdiyle aynı dönemde yaşamış olması gerekiyor.Buna göre bu mubarek şahıs kimdir?

240

01.07.2005, 22:03

Alıntı sahibi ""WORLD""

Peki HAZRETı ıSA KıM.?


Hz. ısa (asm) hakkında daha önceden bir konu açılmıştı. O konuyu inceledikten sonra sualinizi oraya yazmanızı rica ederiz.

>> Risale-i Nurda ıSA (as)'ın Nüzulu <<

Webmaster
"We are the Warriors of Love, We Have no Time For Enmity"

Bu konuyu değerlendir