Giriş yapmadınız.

Alkan

Usta

  • Konuyu başlatan "Alkan"

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

1

17.04.2005, 16:43

Nur Saçan Bir Din Alimi: Said Nursi

Said Nursi, rüyasında Sırat Köprüsü'nde, tüm peygamberlerle görüşüp ellerini öptükten sonra Peygamberimiz'in ellerine kapanır, öper ve bir istekte bulunur. Hayatı değişir.




Rüyasında Sırat Köprüsü'nde, tüm peygamberlerle görüşüp ellerini öptükten sonra nihayet şanlı Peygamberimiz'in ellerine kapanır, öper ve ilim talep eder.

Baba ve annesi hakiki birer m'ümin olan Said Nursî'nin hayatında çeşitli özel anlar bulunmaktadır. Yeri geldikçe bahsedeceğimiz bu anlar, onun hayatına istikamet vermiştir. ışte bunlardan bazıları şöyle anlatılagelmiştir:

Anne ve babasının yanında iken bir gece rüyasında kıyametin koptuğunu görür. Bu esnada Peygamberimiz'i ziyaret etmeyi arzu eder. Nasıl ziyaret edeceğini düşünürken gidip Sırat Köprüsü'nün başında beklemek hatırına gelir. Bütün insanların oradan geçeceğini düşünür. Peygamberimiz de oradan geçerken ziyaret edip ellerini öperim diyerek gidip bekler. Ve Sırat Köprüsü başında bütün peygamberlerle görüşür, ellerini öper. Nihayet Peygamberimiz'in ellerine kapanır ve ilim talep eder.

Hazret-i Peygamber, "Ümmetimden sual sormamak şartıyla sana Kur'ân ilmi verilecektir" diye müjde verir. Heyecan ve sevinç içinde uyanır. Bu rüyadan sonra Said, ömrü boyunca, "Her suale cevap verilir, fakat sual sorulmaz" esasını kendine düstur edinmiştir...

MOLLA SAıD-ı MEşHUR

Hocası Seyyid Nur Muhammed Efendi nezdinde Arabî ilmin temeli olan gramer kitaplarının tedrisine başlar. Fakat bazı talebelerin rahatsız etmesi üzerine eve döner. Rüyadan sonra Arvas Köyü'ne, oradan da Mir Hasan Veli Medresesi'ne, daha sonra Vastan (Gevaş)'a gider. Bir ay sonra Doğubeyazıt'a geçer. Evden çıkalı dokuz ay olmuştur. Üç aylık tahsilini burada yapar. Tarih 1892'dir. O güne kadar yüz kitap okumuştur ve kendisine "Molla Said-i Meşhur" denilmeye başlanmıştır.

Molla Ahmed-i Hâni Hazretleri'nin Doğubeyazıt'taki türbesini Ruslar yıkmıştır. Molla Said, gündüzleri dahi korku ile girilen bu türbeye kapanır; yaşı, 14-15'tir.

AğABEYıNE DERS VERDı

şeyh Muhammed Celâli Hazretleri'nden izin alır, Bağdat'a gitmek için yola çıkar. Bitlis'e gelir. Mehmet Emin Efendi'nin medresesinde kalır ve iki gün dersinde bulunur. Verilen cübbe ve sarığı takmaz...

şirvan'a, ağabeyinin yanına gider ve aralarında "Kaç kitap okudun, okumadın" bahsi yapılır. Ağabeyi, Molla Said'in kendinden üstün olduğunu anlayıp gizlice ders alır... Oradan Siirt'e giden Molla Said, Molla Fethullah Efendi'nin imtihanından geçer.

SADAKA ALMAZDI

Tağ Medresesi sahibi Adurrahman-ı Tâğî Nurslu talebelere yakın alâka gösterirdi. Kış geceleri kalkar, küçük talebelerinin üşümemeleri için medresenin büyük talebelerine, "Bu Nurs'lu talebelere iyi bakın, bunlardan biri din-i mübîn-i ıslâm'ı ihya edecek, fakat hangisidir, ben şimdi bilemiyorum" der.

Genç Said, hiçbir suretle sadaka almaz, başkasının minnet eseri olan yardımı kat'iyen kabul etmezdi.

* * *

'Bir çocuğu olacak ki!..'

Said'in muhterem babası Sofi Mirza Efendi, Nurs köyünden kalkarak Gayda'ya, Seyyid Sıbğatullah Hazretleri'nin ziyaretine giderdi. Bir defasında muhteşem mecliste, Seyyid Sıbğatullah (Gavs-ı Hizan lakabıyla ma'ruf bir veli) Sofi Mirza'ya meclisin baş köşesinde yer göstermişti. Orada bulunan ulema ve fukaha, bu basit ümmi Nurslu köylüye neden bu kadar alâka ve hürmet gösterdiğini Seyyid Sıbğatullah'tan sordukları zaman Gavs-ı Hizan, "Bu Sofi Mirza ileride öyle bir zata baba olacak, bunun sulbünden öyle bir zat gelecek ki, o zata baba olmayı ben on gavslığa tercih ederim. Gavs olmaktansa, o gelecek zata böyle bir baba olmayı tercih ederim" diyerek Bediüzzaman Hazretleri'ni henüz dünyaya gelmeden evvel selâmlıyordu.
** ***

"Risale-i Nur nedir?"

Kur'ân'ın hakikatlerini müsbet ilim anlayışına uygun bir tarzda izah ve isbat eden Risa-le-i Nur Külliyatı, her insan için en mühim mesele olan "Ben neyim? Nereden geliyorum? Nereye gideceğim? Bu varlıklar nereden gelip, nereye gidiyorlar? Mahiyet ve hakikatleri nedir?" gibi suallerin cevabını açık ve kesin bir şekilde çekici bir üslûp ve güzel bir ifadeyle açıklayıp ruhu aydınlatıyor.

***

Risale-i Nur nasıl bir tefsirdir?

Tefsir iki kısımdır: Birisi, bilinen tefsirlerdir ki, Kur'ân'ın ibaresini ve kelime ve cümlelerinin mânâlarını beyan ve izah ve isbat ederler.

ıkinci kısım tefsir ise Kur'ân'ın imanî olan hakikatlerini kuvvetli delillerle beyan ve izah ve isbat etmektir. Bu kısmın, çok ehemmiyeti var. Bilinen tefsirler bu kısmı bazen kısa ve öz bir tarzda derç ediyorlar; fakat Risale-i Nur doğruda doğruya bu ikinci kısmı esas tutmuş, emsalsiz bir tarzda inatçı filozofları da susturan manevî bir tefsirdir.

NURLU BıR TEFSıR

Risale-i Nur sübjektif teori ve mütâlâalardan uzak bir şekilde, her asırda milyonlarca insana rehberlik yapan mukaddes kitabımız olan Kur'ân'ın hakikatlerini rasyonel ve objektif bir şekilde izah edip insanlığın istifadesine arz edilen bir külliyattır.

Risale-i Nur!.. Kur'an âyetlerinin nurlu bir tefsiri, baştan başa iman ve tevhid hakikatlarıyla ispatlı, her sınıf halkın anlayışına göre hazırlanmış; müsbet ilimlerle donatılmış. Vesveseli şüphecileri ikna ediyor; en avamdan en havassa kadar herkese hitap edip, en inatçı filozofları dahi teslime mecbur ediyor.

ASRIN MESELELERı...

Risale-i Nur!.. Yüz otuz eser... Büyüklü küçüklü risaleler halinde asrın ihtiyaçlarına tam cevap verir. Aklı ve kalbi tatmin eder. Kur'an-ı Kerim'in Yirminci asırdaki -lâfzî değil- mânevî tefsiri...

ısbat ediyor!.. Akla gelen bütün soruları.. Atomdan güneşe kadar iman mertebelerini Allah'ın varlık ve birliği... Peygamberlik hakikatini.

ısbat ediyor!.. Göklerin ve yerin tabakatından, melâike ve ruh bahsinden, zamanın hakikatından, haşir ve âhiretin vukuundan, cennet ve cehennemin varlığından, ölümün asıl mahiyetinden, ebedî saadet ve şekavetin kaynağına kadar akla gelen ve gelmeyen bütün imanî meseleleri en kat'i delillerle, aklen, mantıken, ilmen isbat ediyor... Pozitif ilimlerin teşvikçisi. Riyazî meselelerden daha kat'î delillerle aklı ve kalbi ikna edip merakları izale eden bir şaheser...

ıMAN ERKANINI SÖYLER

Risale-i Nur, sosyal hayatın kanunlarını da ihata eden, dinin geniş dairesinden bahsetmez. Belki asıl konusu ve hedefi dinin has ve en yüksek kısmı olan imanın asıl rükünlerinden bahsederler... ıman ilminden ibaret olan Risale-i Nur kitapları, emniyet ve asayişi temin ve tesis ederler. Evet güzel seciyelerin ve iyi hasletlerin kaynağı olan iman; elbette emniyeti bozmaz, temin eder. ımansızlıktır ki, seciyesizliği ile emniyeti ihlâl eder. {D.B.Tercuman}
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

Alkan

Usta

  • Konuyu başlatan "Alkan"

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

2

24.04.2005, 20:16

Bediüzzaman, 3 hayvan, 3 olay

Bediüzzaman Said Nursi, hayatı boyunca olaylara hep farklı baktı. Toplumun yaklaşımının ötesinde tavırlar takındı. Yazar Mehmed Paksu, Nur Dede kitabından 3 hayvan, 3 olay.
24 Nisan 2005 16:07

Said Nursi'nin Van'da bulunduğu yıllarda yaşanan 3 olayı, öğrencilerinden Molla Hamid anlatıyor. Nur Dede kitabından.

Köpek küpü kırınca...

Birgün cami odasının kapısını açık bırakmıştık. Aradaşların küpte kavuramları vardı. ıçeri giren bir köpek, küpe kafasını sokup kavurmaları yemiş. Sonra da kafasını çıkaramayınca küpü kırıp kaçmıştı.

Arkadaşların canı çok sıkılmıştı. Bir yolunu bularak köpeği yakalayacaklar, sopadan geçireceklerdi. Üstad dürümü öğrendi ve bu düşüncelerinden vazgeçirmek istedi. Molla Resul:

"Üstadım, biraz kavurmamız vardı. Biz kıyamıyorduk ki yiyelim. Oysa bu köpek gelmiş, hem kavurmayı yemiş, hem de küpü kırmış. Bize zarar verdi. Ona nasıl ceza vermeyelim."

Üstad: "Molla Resul senden soruyorum. Vicdanen söyle. Sen aç kalsan, paran da olmasa, bir şey almaya da gücün yetmese, açık bir yerde bir et bulsan; yer misin, yemez misin? Oysa aklın var, düşünüyorsun ki bu etin sahibi var. Ne yaparsın?"

Molla Resul biraz düşündükten sonra, "Evet yerim" dedi.

Üstad tekrar dedi ki, "Bu hayvandır. Aklı yok, haramı helali bilmez. Hayrı ve şerri tanımaz. Sahibinin kendisini döveceğini bilmez. Elbette açık kapıdan girmiş ve kavurmalarınızı yemiş. Bundan dolayı cezayı, hak etmiş midir? Sizden soruyorum. Elinizi vicdanınıza koyarak cevap verin?"

Molla Resul ve arkadaşları, "Köpeğin suçu yoktur" diye karar verdiler.

Daha sonra Üsad şöyle dedi: "Madem öyledir, bu hayvanın gıybetini yapmayın ve helal edin."

Molla Resul Üstad ile çok samimi konuşurdu. Gülerek şöyle dedi:

"Üstadım, içimizden gelmiyor ki helal edelim. Fakat, siz helalelleşmeye bizi ikna ettiniz."

Kertenkeleyi sen mi yarattın?

Üstad bir gün bize, "Ben tesbihat ve dua ile meşgul olacağım. Siz gidin biraz gezin" demişti.

Bu gezinti sırasında bir taşın üztünde bir kertenkeleyi vurup öldürmüştüm. Dönüşte Üstad ne yaptığımızı nerelere gittiğimizi sordu. Ben de gezdiğimiz yerleri anlattım. Sonra da bir kertenkeleyi öldürdüğümü söyleyince, Üstad çok üzüldü bana dönerek:

"Evini harap etmişsin" dedi.

Ben de, "Bizde 7 kertenkele öldürenin bir hac sevabı kazanacağını söylerler" dedim.

Bu defa Üstad, "Otur da konuşalım. Kim haklı kim haksız?

O hayvan sana saldırdı mı?"

"Hayır!"

"Elinden bir şeyini aldı mı?"

"Hayır!"

"O hayvanın rızkını sen mi veriyorsun?"

"Hayır!"

"Senin mülkünde mi, arazinde mi geziyordu?"

"Hayır!"

"O hayvanı sen mi yarattın?"

"Hayır!"

"Bu hayvanların niçin yaratıldığını biliyor musun?"

"Hayır!"

"Bu hayvanı yaratan Allah, senin öldürmen için mi yarattı? Sana kim öldür dedi. Bu hayvanların yaratılışında binlerce fayda ve hikmet var. Onu öldürmekle hata etmişsin."

Karınca yuvasını dağıtmayın

Erek Dağı'nda havalar iyice soğuyuncaya kadar kalmıştık. Artık neredeyse kar yağmaya başlayacaktı. Kaldığımız yer bayırdı. Buraya bir oda yapmamızı istedi. Biz de hemen çalışmaya koyulduk. Başladık kazmaya.

Kazı yaparken bir karınca yuvası çıktı. Üstad karınca yuvasını gördü. Kazıyı durdurmamızı istedi. Sebebini sorduk:

"Bir ev yıkıp bir ev yapmak olur mu?" dedi. "Bu hayvanların yuvasını dağıtmayın. Başka bir yeri kazın."

Biz başka bir yeri kazmaya başladık. Oradan da karınca yuvası çıktı. Bana yardım eden bir arkadaş vardı. O, "Böyle olur mu hiç?" diye bana sordu. "Üstad gelir gelmez, karıncaların üzerine toprak atalım. Yok eğer böyle giderse bu odayı yapamayız."

Sonunda oraya bir odacık yaptık.

Üstad karınca yuvalarının yanına gelince, ekmek, bulgur ve şeker koyardı. Kendisine şekeri niçin koyduğmuzu sorduğumuzda, şöyle demişti:

"Bu da onların çayı olsun."
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir