Giriş yapmadınız.

1

28.03.2005, 13:15

Melekler

Slma,
24. Söz`ün, 4. Dal`in, Birinci Kisminin sonunda yer alan cümleyi acarmisiniz?
" Demek, melaikelerin su nevi amelleri ise,onlarin ibadetidir; insan gibi, adetleri degildir."

Yardimlariniz icin simdiden Tesekkürler.
Baki Selam

oNUR

Stajyer

Mesajlar: 142

Konum: Istanbul

Meslek: Öğrenci

  • Özel mesaj gönder

2

28.03.2005, 13:25

Acizane anladığım kadarıyla meleklerin yaptığı işlerin hepsi ibadettir. ınsanlar bazı işlerini adetlerinden yapar yani ibadet için yapmaz. Mesela gün içinde yaptığımız mübah işler. Galiba bunu söylüyor üstad hz.
Selametle
ıhya-yı din, ihya-yı millettir. Hayat-ı din, nur-u hayattır.

3

28.03.2005, 23:29

ve aleykümüsselamü ve rahmetüllahi ve berakâtûh, kardeş


Üstad mezkur dalda değişik mahlukatlardan ve yaptıkları a'mala karşılık aldıklarından bahsediyor. (Galiba) Regaib kandilinde gece (12 lerden sonra falan) umumi sohbettekiler dağıldıktan sonra, leylii mübarek abiler tarafından yapılan dersten hatırladığım kadarıyla; hayvanların yaptıkları işe karşılık aldıkları mükafat şehevi zevkleridir. Yani yemeleri falan filan... Meleklerin ise telezzüz oldukları Allah'a ibadettir, yemezler içmezler, tabiri caizse; onların yemesi içmesi gibi olan fiilleri Allah'ı tesbih, Allah'a ibadettir. ınsanda ise her ikisi vardır, hem yaptıkları bazı amelin karşılığını şehevi zevk olarak alır. Hem de melaikeler gibi Allah'a ibadetten zevk alır. Hayvandan aşağılık da var - Allah'a sığınırız - , melaike gibi olmak da var.



**********



Meleklerin çoban ve çiftçiler mesâbesinde olanlarının insanlara müşâbehetleri yoktur. Çünkü, onların nezâretleri sırf Cenâb-ı Hakkın hesâbiyledir ve Onun nâmiyle ve kuvvetiyle ve emriyledir. Belki nezâretleri, yalnız Rubûbiyetin tecelliyâtını, memur olduğu nevide müşâhede etmek ve kudret ve rahmetin cilvelerini o nevide mütâlâa etmek ve evâmir-i ılâhiyeyi o nev'e bir nevi ilham etmek ve o nevin ef'âl-i ihtiyâriyesini bir nevi tanzim etmekten ibârettir. Ve bilhassa zeminin tarlasındaki nebâtâta nezâretleri, onların tesbihât-ı mâneviyelerini melek lisâniyle temsil etmek ve onların hayatlarıyla Fâtır-ı Zülcelâle karşı takdim ettiği tahiyyât-ı mâneviyelerini melek lisâniyle ilân etmek; hem onlara verilen cihazâtı hüsn-ü istimâl etmek ve bâzı gàyelere tevcih etmek ve bir nevi tanzim etmekten ibârettir.
Melâikelerin şu hizmetleri, cüz-i ihtiyârîleriyle bir nevi kisbdir, belki bir nevi ubûdiyet ve ibâdettir; tasarruf-u hakikileri yoktur. Çünkü, herşeyde Hálık-ı Küll-i şeye has bir sikke vardır; başkaları parmağını icada karıştıramaz. Demek, melâikelerin şu nevi amelleri ise, onların ibâdetidir; insan gibi, âdetleri değildir.

Sözler, 318

Müşabehet: Benzerlik.

Bizim yememiz, içmemiz, çalışmamız vs. adetlerimizdir, onları yaparsak nefsimiz hesabına yaparız, ondan maddi, şehevi menfaatimiz vardır, ihtiyaca göre fazla yaparız, az yaparız, yapılışın keyfiyeti de bizim cüz'i ihtiyarimize bağlı. Meleklerin ise vazifesidir yaptıkları, bu da ibadettir, kafalarına göre takılamazlar, mesela bulutların sevkiyle ilgili melekler, " Ya benim canım sıkıldı, bi Hawaii'ye doğru süreyim" diyemezler.

"Melâikelerin şu hizmetleri, cüz-i ihtiyârîleriyle bir nevi kisbdir, belki bir nevi ubûdiyet ve ibâdettir; tasarruf-u hakikileri yoktur. Çünkü, herşeyde Halık-ı Küll-i şeye has bir sikke vardır; başkaları parmağını icada karıştıramaz."

Burada da tasarruf-u hakikileri yoktur diyor. Çünkü bulutların sevkini, idaresini ve meleklerin görevli oldukları diğer şeylerin asıl sevkini, idaresini Allah yapar, O'nun iradesiyledir, istese vasıtasız yapardı ama meleklere yaptırıyor, bulutlardan gerekli yere yağmur yağması ve diğer bazı olaylarda demek meleklerin hakiki tasarrufu yok, onlar sadece memurlar.

Teşbihte hata olmasın derler... Büyük ve muazzam bir inşaatta mühendis çizer, planlar ve hakeza.. Ve bunu işçiler yapar, bu işçilerin birer mühendis olduğu anlamına gelmez, memur olduğu anlamına gelir. Bu teşbih eksik olabilir, teşbihte direk mühendis yerine Allah'ı , işçiler yerine melekleri koymayın, belki çağrışım yapar diye yazdım...



Yaklaşık böyle anladım. Sf.318'i (Yeni Asya Neşriyat) baştan sona okumak iyi olur. Eksik anlamış olabilirim. Yanlış gördüğüm noktaları belirtenden Allah razı olsun, biraz aceleyle yazdım... Ne kadar yazsam eksik oluyor, üstelik kafanızı karıştırıp doğruyu anlamanıza perde de olabilirim, bir çağrışım yapar belki diye okumanızı rica ederim.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

4

16.04.2005, 16:12

bende size ONBEşıNCı SÖZÜ DıKKATLıCE incelemenizi öneriyorum. kozmografya aleminden bahsedilen bu sözde meleklerin ve ruhların vazifelerinden bahsediyor. dikkatli okunduğu takdirde kitaplarda bulamayacağın bilgiler var.

And olsun ki dünya semâsını Biz kandillerle süsledik. şeytanlar için o kandilleri birer taş yaptık. (Mülk Sûresi: 5.) ayeti kerimesinin tefsiri olup, şu âyetin semâsına yedi basamaklı bir merdivenle çıkılabilir. Gel, beraber çıkacağız. diyerek başlıyor.

işte size bir kaç örneği.

Alıntı

BıRıNCı BASAMAK: Hakikat ve hikmet ister ki, zemin gibi, semâvâtın (Göklerin) da kendine münâsip sekeneleri(sakinleri) bulunsun. Lisân-ı şer’îde (dini tabirde) o ecnâs-ı muhtelifeye (çişitli cinslere) "melâike ve ruhâniyât" tesmiye edilir (ismi verilir).



Alıntı

ıKıNCı BASAMAK: Zemin ile gökler, bir hükümetin iki memleketi gibi birbirine alâkadardırlar. Ortalarında ehemmiyetli irtibat ve mühim muâmeleler vardır. Zemine lâzım olan ziyâ(ışık), hararet(ısı) ve bereket(bolluk) ve rahmet gibi şeyler semâdan geliyor, yani gönderiliyor. Vahye istinad eden(dayanan) bütün edyân-ı semâviyenin icmâıyla(semavi dinlerin fikir birliği) ve şuhuda istinad eden(şahitlere dayanan) bütün ehl-i keşfin tevâtürüyle(birbirini doğrulayarak verdikleri sağlam haberlerle), melâike ve ervâh(ruhlar), semâdan zemine geliyorlar.



Alıntı

ÜÇÜNCÜ BASAMAK: Semânın, sükût(susması) ve sükûneti(sessizliliği) ve intizam(tertibi) ve ıttırâdı(saat gibi düzgünlüğü) ve vüs’at(kuvveti) ve nurâniyeti gösterir ki, sekenesi(sakinleri), zeminin sekenesi(sakinleri) gibi değiller; belki, bütün ahalisi mutîdirler(itaat ederler). Ne emrolunsa onu işlerler. Müzâheme(zahmeti) ve münâkaşayı(tartışmayı) icâb edecek bir sebep yoktur. Zîrâ, memleket geniş, fıtratları sâfî(halis), kendileri mâsum, makamları sabittir


Alıntı

DÖRDÜNCÜ BASAMAK: Bütün âlemlerin Rabbi ve Müdebbiri(idare edeni) ve Hàlıkı olan Zât-ı Zülcelâlin, ahkâmları(kanunları) ayrı ayrı pek çok nâmları ve ünvanları ve Esmâ-i Hüsnâsı vardır. Meselâ, Ashâb-ı Nebî safında küffara karşı muhârebe etmek için melâikeleri göndermesini iktizâ eden(gerektiren) hangi isim ve ünvan ise, o isim ve ünvan iktizâ eder ki(icap ederki), melâike ile şeyâtîn ortasında muharebe bulunsun ve ahyâr-ı semâviyyîn(göklerin hayırlıları) ve eşrâr-ı arzîn(dünyanın en kötüleri) mâbeynlerinde(arasında) mübâreze(mücadele) olsun. Evet, küffarın nüfûs ve enfâsları(solukları) kabza-i kudretinde(kudretin pençesinde) olan Kadîr-i Zülcelâl, bir emir ile, bir sayha ile onları mahvetmiyor; Rubûbiyet-i âmme(her şeyi terbiye eden) ünvânıyla, Hakîm ve Müdebbir ismiyle bir meydan-ı imtihan ve mübâreze açıyor.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir