Giriş yapmadınız.

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

61

02.05.2010, 12:45

üstadımız zaten bir lügat hazırlamak istiyormus ve istediği tarza yakın bir lügatı risalede hazırlamıs
hy120 nickim değişti

62

02.05.2010, 13:14

üstadımız zaten bir lügat hazırlamak istiyormus

O da başka vechesi keçeli..Buradaki, kelimenin doğrudan veya yakın tercümesi verilmiş..Kimsenin tercümesine ihtiyacı yok yâni Nurların..

Üstadın r.a. bahs ettiği kamus ise "her mânâya kaç kelime"..

Meselâ aynı cümle içinde, aynı mânâya bakan yönüyle "tohum, çekirdek, nüve, habbe" beraber kullanılmış..

Bir nevî "eşanlamlılar"..


63

03.05.2010, 00:11

Gayet mükemmel semeratıyla, meyvedar bir ağacın menba-ı hayatı olan cürsüme olmazsa veya kökü bozuksa, semere vermez.

Mesnevi-i Nuriye
*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

64

03.05.2010, 17:13

Ziyanın temasili ve elvan-ı seb’asının tesaviri ve güneşin tecellisi olan şu gûna-gûn ve rengarenk çiçeklerin elvanı faraza lisana gelseler, herbiri "Güneş benim gibidir" veyahut "Güneş benim" diyeceklerdir.

Mesnevi-i Nuriye

*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

65

03.05.2010, 17:43

"Ey şeytân-ı cinnîye üstad olan şeytân-ı insî! Eğer herşey, herşeyi maslahat miktarıyla ve lâyık-ı vechile yapan Kadîr-i Ezelînin sanatı olmasa idi, senin eşeğinin kulağı senden ve senin üstadlarından daha akıllı ve daha hâzık olması lâzım gelirdi" diye insî ve cinnî şeytanların vesveseleri yüzlerine çarpılarak, bakaranın, yani ineğin dahilinin mutlak olduğunun ve haricinin mukayyed oluşunun hikmetini aklen ve ilmen gâyet muknî bir sûrette beyân eder.

Mesnevi-i Nuriye
*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

66

03.05.2010, 17:49

"Ey fâsık! Bil ki medeniyet-i sefihe öyle müthiş bir riyâyı ibraz etmiş ve meydana çıkarmış ki, ehl-i medeniyetin ondan kurtulması müınkün değildir. Çünkü, ehl-i medeniyet o riyâya şan ve şeref nâmını vermiş. İnsanı şahıslara karşı riyâkârlığa bedel unsurlara ve milletlere ve devletlere karşı riyâkârlığa teşvik etmiş ve tarihi onlara müşevvik ve alkışçı ve cerîdeleri de, yani gazeteleri de dellâl yapmış. Ölümü unutturup, (güyâ) unsurları içinde bir hayatları var diye, Zaman-ı Cahiliyetteki gaddar zâlimlerin desîseleri nevinden bir desîse ile, beşeri tasannû ve riyâkârlığa sevk etmiştir."

Mesnevi-i Nuriye

*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

67

03.05.2010, 18:14

Nisyanın en kötüsü de nefsin unutulmasıdır.


Mesnevi-i Nuriye


“Der tarîk-ı acz-mendi lâzım amed çâr çiz.Fakr-ı mutlak acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz.”

68

03.05.2010, 18:28

İşte risaleti binler delail-i katiyye ile sabit olan Muhammed-i Arabi Aleyhissalatü Vesselam,Vahdaniyyet-i İlahyyenin ve saadet-i ebediyyenin en parlak bir delili ve en kat i bir bürhanıdır.

Mektubat


“Der tarîk-ı acz-mendi lâzım amed çâr çiz.Fakr-ı mutlak acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz.”

69

03.05.2010, 18:35

Nasıl ki bir dakika intikam lezzeti ve birkaç dakika veya bir iki saat sefahet lezzetleriyle, bu musibet bizi on beş ve beş ve on ve iki üç sene bu hapse soktu, dünyamızı bize zindan eyledi; biz dahi bu musibetin rağmına ve inadına, bir iki saat müddet-i hapsi bir iki gün ibadete ve iki üç sene cezamızı, mübarek kafilenin hediyeleriyle yirmi otuz sene bâki bir ömre ve on ve yirmi sene hapiste cezamızı milyonlar sene Cehennem hapsinden affımıza vesile edip, fâni dünyamızın ağlamasına mukabil, bâki hayatımızı güldürerek bu musibetten tam intikamımızı almalıyız.

Asa-yı Musa
*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

70

06.05.2010, 00:00

San’atkâr bir zat, bir ücret mukabilinde seni bir model yapıp, gayet san’atkârâne yaptığı murassâ bir libası sana giydiriyor; hünerini, maharetini göstermek için kısaltıyor, uzaltıyor, biçiyor, kesiyor, seni oturtuyor, kaldırıyor. Sen ona diyebilir misin ki, "Beni güzelleştiren elbiseyi çirkinleştirdin; bana oturtup kaldırmakla zahmet verdin"? Elbette diyemezsin. Dersen divanelik edersin.

Mektubat


Hileli adam kendini sevdirir, kendini çekmez. İğfal ve aldatmaya daima çalışır.

Mektubat


Cenâb-ı Hakkın bütün esmâsıyla hakikî bir surette tecelliyâtı var. Bütün eşyanın Onun icadıyla bir vücud-u ârızîsi vardır. Ve o vücut, çendan Vâcibü’l-Vücudun vücuduna nisbeten gayet zayıf ve kararsız bir zıll, bir gölgedir; fakat hayal değil, vehim değildir.

Mektubat


Ulema-i Benî İsrailiyeden Abdullah ibni Selâm gibi pek çok zatlar, yalnız o Zât-ı Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmın simasını görmekle, "Şu simada yalan yok; şu yüzde hile olamaz" diyerek imana gelmişler.

Mektubat
*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

71

08.05.2010, 14:25

cihetülvahdet-i ittihadımız,Tevhiddir.Peyman ve yeminimiz, imandır.

Tarihçe-i Hayat


“Der tarîk-ı acz-mendi lâzım amed çâr çiz.Fakr-ı mutlak acz-i mutlak, şükr-ü mutlak, şevk-i mutlak ey aziz.”

72

11.05.2010, 12:19

Hazret-i Câbir’in pederi vefat eder. Borcu çok, ziyade medyun; borç sahipleri de Yahudiler. Câbir, pederinin asıl malını guremâya verdi, kabul etmediler. Halbuki, bağındaki meyveleri, kaç senede deynine kâfi gelmeyecek. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm ferman etti: "Bağın meyvelerini koparınız, harman ediniz." Öyle yaptılar. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm harman içinde gezdi, dua etti. Sonra Câbir, harmandan pederinin bütün guremâsının borçlarını verdikten sonra, yine, bir senede bağdan gelen mahsulât kadar harmanda kaldı. Bir rivayette, bütün guremâya verdiği kadar kaldı. O hadiseden, borç sahipleri olan Yahudiler çok taaccüp edip hayrette kaldılar.

Mektubat
*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

73

11.05.2010, 12:20

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Ebu Bekri’s-Sıddık, Ömerü’l-Faruk ve Osman-ı Zinnureyn ile Uhud Dağının başına çıktılar. Cebel-i Uhud, ya onların mehabetlerinden veya kendi sürur ve sevincinden lerzeye geldi, kımıldandı.

Mektubat
*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

74

11.05.2010, 23:48

o iki kısım meşâhir-i insaniyenin haberlerini aklen kat’î burhanlarla ve kuvvetli
hüccetlerle, fikren ve mantıkan yakînî bir sûrette ispat ederek tasdik edip imza basan milyarlar

ASÂ-YI MÛSÂ
Yani, nasıl ki bir dakika intikam lezzeti ve birkaç dakika veya bir iki saat sefahet
lezzetleriyle, bu musibet bizi on beş ve beş ve on ve iki üç sene bu hapse soktu,
dünyamızı bize zindan eyledi; biz dahi bu musibetin rağmına ve inadına,

ASÂ-YI MÛSÂ

Evet, nazar-ı gaflet ve dalâlette vahşetli ve dehşetli bir ademistan ve elîm ve mahvolmuş bir mezaristan olan bütün geçmiş zaman ve ölmüş karnlar ve asırlar,

ASÂ-YI MÛSÂ

bütün benî Âdemle ve kâinatla tam yerinde konuşması; ve her zaman milyonlar hâfızların kalblerinde zevkle yazılması; ve çok tekrarla ve kesretli tekraratıyla usandırmaması;

ASÂ-YI MÛSÂ

Ve tercümanın ümmiyet mertebesini tam riayet etmek sırrıyla, hiçbir tekellüf ve hiçbir tasannu ve hiçbir gösterişe meydan vermeden selâset-i fıtriyesini

ASÂ-YI MÛSÂ

en kesretli olan tabaka-i avâmın basit fehimlerini tenezzülât-ı kelâmiye ile okşamak hikmetiyle, en ziyade sema ve arz gibi en zâhir ve bedihî sahifeleri açıp

ASÂ-YI MÛSÂ

اَللهُ نُورُ السَّمٰوَاتِ وَاْلاَرْضِ âyetinin envârından bir nurunu bize gösterir ve bu meyve ne kadar tatlı olduğunu tattırır.

elbette o haşmete, o merhamete, o tanıttırmaya, o sevdirmeye karşı şükür ve takdis içinde bir geniş ve ihatalı

Benî İsrail’in eski peygamberlerinden rivayet var ve İbn-i Abbas’tan dahi mervîdir.

Evet, küre-i arzda dört yüz bin nevileri zîhayattan halk eden, hattâ en âdi ve müteaffin maddelerden zîruhları çoklukla yaratan

ASÂ-YI MÛSÂ

Sonra, o mütefekkir yolcu her sahifeyi okudukça saadet anahtarı olan imanı kuvvetlenip ve mânevî terakkiyatın miftahı olan mârifeti ziyadeleşip

habbeciklerden o iki yüz bin nevilerin farikalı ve intizamlı, ayrı ayrı, muvazeneli, hayattar, hikmetli, yanlışsız, hatâsız bir vaziyette umum efradının sûretlerinin fethi ve açılışı ise öyle bir hakikattir ki,

Yoksa, o münkirler, yalnız cehalet ve echeliyet ve inkâr ve ispat olunmayan menfî meselelerde inat ve göz kapamak suretiyle karşılarına çıkabilirler. Gözünü kapayan, yalnız kendine gündüzü gece yapar.

ASÂ-YI MÛSÂ

Yani, “Madem bu cismânî âlem-i şehadette, bu kadar ziynetli ve san’atlı hadsiz masnularıyla kendini tanıttırmak ve bu kadar tatlı ve süslü

ASÂ-YI MÛSÂ

Sonra, bir fakir insana değil fâni ve muvakkat bir tarlayı, bir haneyi, belki koca kâinatı ve dünya kadar bir mülk-ü bâkiyi kazandıran

o vefat eden ağaçlar ve kökler ve bir kısım hayvancıklar, aynen ihya ve diriliyorlar.

ASÂ-YI MÛSÂ
Vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir
Aklın Nuru
fünûn-u mdeniyedir

75

12.05.2010, 19:24

Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, Katâde ibni Numan’a, karanlıklı, yağmurlu bir gecede bir değnek verir ve ferman eder ki:

"Sana, lâmba gibi, onar arşın her tarafta ışık verecek. Evine gittiğin zaman bir siyah şahıs gölge göreceksin. O şeytandır. Onu hanenden çıkar, tard et." Katâde değneği alır, gider. Yed-i beyzâ gibi ışık verir. Evine gider, o siyah şahsı görür, tard eder.

Mektubat
*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

76

24.05.2010, 20:11

Bir kurt, keçilerden birisini tutmuş; çoban, kurdun elinden kurtarmış. Zi’b demiş: "Allah’tan korkmadın, benim rızkımı elimden aldın." Çoban demiş: "Acaip, zi’b konuşur mu?" Zi’b ona demiş: "Acip senin halindedir ki, bu yerin arka tarafında bir zat var ki sizi Cennete davet ediyor, peygamberdir, onu tanımıyorsunuz." Bütün tarikler kurdun konuşmasında müttefik olmakla beraber, kuvvetli bir tarik olan Ebu Hüreyre, ihbarında diyor ki: Çoban kurda demiş: "Ben gideceğim. Fakat kim benim keçilerime bakacak?" Zi’b demiş: "Ben bakacağım." Çoban ise, çobanlığı kurda devredip gelmiş, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmı görmüş, iman etmiş, dönüp gitmiş. Zi’bi çoban bulmuş; zayiat yok. Bir keçi ona kesmiş; çünkü ona üstadlık etmiş.

Mektubat
*
Dâvâsını ifâde eden kazanır.

Zübeyir Gündüzalp

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

77

26.05.2010, 14:26

Bazan vahşi bir kurt yabanilere üstad olabiliyor demek. Nasıl ki bugün hayvanlar alemi mimsiz medeniyete teknolojinin gelişiminde üstadlık etti ve o Hadisi tasdikledi. Üstadımızdan bin barekallah..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

Bu konuyu değerlendir