Giriş yapmadınız.

1

30.10.2008, 15:45

Risale-i nurda Benlik!

Haydi, farz etseniz ki, düşmanlarımızın zannı gibi, ben, benlik hesabına böyle bir hizmette bulunuyorum.

Acaba, dünyevî ve millî bir maksat için çok zatlar enâniyeti terk edip, firavun-meşrep bir adamın kemâl-i sadakatle etrafına toplanıp, şiddetli bir tesanüdle iş gördükleri hâlde, acaba bu kardeşiniz, hakikat-i Kur'âniye ve hakaik-i imaniye etrafında, kendi enâniyetini setretmekle beraber, o dünyevî komitenin onbaşıları gibi terk-i enâniyetle hakaik-i Kur'âniye etrafında bir tesanüdü sizden istemeye hakkı yok mudur? Sizin en büyük Âlimleriniz de ona "Lebbeyk" dememesinde haksız değil midirler?
Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 413

2

30.10.2008, 15:47

Kardeşlerim, enâniyetin işimizde en tehlikeli ciheti kıskançlıktır. Eğer sırf lillâh için olmazsa, kıskançlık müdahâle eder, bozar. Nasıl ki bir insanın bir eli bir elini kıskanmaz ve gözü kulağına haset etmez ve kalbi aklına rekabet etmez.

Öyle de, bu heyetimizin şahs-ı mânevîsinde, herbiriniz bir duygu, bir âzâ hükmündesiniz. Birbirinize karşı rekabet değil, bilâkis birbirinizin meziyetiyle iftihar etmek, mütelezziz olmak bir vazife-i vicdaniyenizdir.
Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 413

3

30.10.2008, 15:48

Bir şey daha kaldı; en tehlikesi odur ki: ıçinizde ve ahbabınızda, bu fakir kardeşinize karşı bir kıskançlık damarı bulunmak, en tehlikelidir.

Sizlerde mühim ehl-i ilim de var. Ehl-i ilmin bir kısmında bir enâniyet-i ilmiye bulunur.

Kendi mütevazi de olsa, o cihette enâniyetlidir; çabuk enâniyetini bırakmaz.

Kalbi, aklı ne kadar yapışsa da, nefsi, o ilmî enâniyeti cihetinde imtiyaz ister, kendini satmak ister, hattâ yazılan risalelere karşı muaraza ister.

Kalbi risaleleri sevdiği ve aklı istihsan ettiği ve yüksek bulduğu hâlde, nefsi ise, enâniyet-i ilmiyeden gelen kıskançlık cihetinde zımnî bir adâvet besler gibi, Sözlerin kıymetlerinin tenzilini arzu eder-tâ ki kendi mahsulât-ı fikriyesi onlara yetişsin, onlar gibi satılsın.

Mektubat | Yirmi Dokuzuncu Mektup | 413

4

30.10.2008, 15:49

Aziz kardeşlerim,

Evvel âhir tavsiyemiz,

tesanüdünüzü muhafaza;

enâniyet,

benlik,

rekabetten tahaffuz

ve itidal-i dem

ve ihtiyattır.

Said Nursî

şualar | On Üçüncü şuâ | 277

5

30.10.2008, 15:50

Fakat Nurun mesleğinde hiçbir cihette benlik, şahsiyet, şahsî makamları arzu etmek, şan ve şeref kazanmak olmaz.

Nurda ihlâsı bozmamak için uhrevî makamat dahi bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur bilirim

şualar | On Dördüncü şuâ | 382

6

30.10.2008, 15:51

Ben sizi ve muterizleri Risale-i Nurun şeref ve haysiyetiyle temin ediyorum ki, bu işaretler ve evliyanın imalı haberleri, remizleri, beni daima şükre ve hamde ve kusurlarımdan istiğfara sevk etmiş.

Hiçbir vakitte ve hiçbir dakika nefs-i emmareme medar-ı fahr ve gurur olacak bir inayet ve benlik vermediğini, size bu yirmi sene hayatımın gözünüz önünde tereşşuhatıyla ispat ediyorum.

şualar | On Beşinci şuâ | 587

7

30.10.2008, 15:56

Dördüncü kelâm:

Ene ile tâbir edilen benlik, yani kendisine bir vücut, bir kıymet vermektir ki,

bu ene, Cenab-ı Hakkın sıfâtını, şuûnatını bilmek için bir santral ve bir vahid-i kıyasîdir.

Mesnevi-i Nuriye | Katre | 46

8

30.10.2008, 15:57

Halbuki, Cenab-ı Hak tarafından insanlara verilen benlik ve hürriyet, ulûhiyet sıfatlarını fehmetmek üzere bir vahid-i kıyasî vazifesini görüyor.

Maalesef, sû-i ihtiyarla hâkimiyet ve istiklâliyete âlet ederek tam bir firavun olur.

Arkadaş! Bu ince hakikat, tam vuzuh ve zuhuruyla şöyle bana göründü ki: Gaflet suyuyla tenebbüt eden benlik, Hâlıkın sıfatlarını fehmetmek için bir vahid-i kıyastır. Çünkü, insanlar görmedikleri şeyleri kıyas ve temsillerle bilirler.

Mesnevi-i Nuriye | Katre | 58

9

30.10.2008, 15:59

Meselâ, bir adam Cenab-ı Hakkın kudretini anlamak için bir taksimat yapar. Buradan buraya benim kudretimdedir, bundan o yanı da Onun kudretindedir diye vehmî bir çizgi çizmekle meseleyi anlar.

Sonra mevhum hattı bozar, hepsini de ona teslim eder. Çünkü, nefis, nefsine mâlik olmadığı gibi, cismine de mâlik değildir. Cismi, ancak acip bir makine-i ılâhiyedir. Kaza ve kader kalemiyle kudret-i ezeliye, bir cilveciği o makinede çalışıyor.

Binaenaleyh, insan o firavunluk dâvâsından vazgeçmekle, mülkü mâlikine teslim etsin, emanete hıyanet etmesin!

Eğer hıyanetle bir zerreyi nefsine isnad ederse, Allah'ın mülkünü esbab-ı câmideye taksim etmiş olacaktır.

Mesnevi-i Nuriye | Katre | 59

10

30.10.2008, 16:01

Meselâ, bir adam Cenab-ı Hakkın kudretini anlamak için bir taksimat yapar.Buradan buraya benim kudretimdedir, bundan o yanı da Onun kudretindedir diye vehmî bir çizgi çizmekle meseleyi anlar.

Sonra mevhum hattı bozar, hepsini de ona teslim eder. Çünkü, nefis, nefsine mâlik olmadığı gibi, cismine de mâlik değildir. Cismi, ancak acip bir makine-i ılâhiyedir.

Kaza ve kader kalemiyle kudret-i ezeliye, bir cilveciği o makinede çalışıyor.

Binaenaleyh, insan o firavunluk dâvâsından vazgeçmekle, mülkü mâlikine teslim etsin, emanete hıyanet etmesin!

Eğer hıyanetle bir zerreyi nefsine isnad ederse, Allah'ın mülkünü esbab-ı câmideye taksim etmiş olacaktır.

Mesnevi-i Nuriye | Katre | 59

11

30.10.2008, 16:02

Ey kardeşlerim, sizler biliyorsunuz ki, bizim mesleğimizde benlik, enaniyet, şan ve şeref perdesi altında makam sahibi olmaktan, öldürücü zehir gibi ondan kaçıyoruz.

Onu ihsas eden hâlâttan şiddetle ictinap ediyoruz. Elbette, burada, altı yedi sene gözünüzle ve yirmi seneden beri tahkikatınızla anlamışsınız ki, ben şahsıma karşı hürmet ve makam vermek istemiyorum.

Sizleri o noktada şiddetle tekdir etmişim. "Benim haddimden fazla mevki vermeyiniz" diye sizden darılıyorum.

Yalnız, Kur'an-ı Hakimin bu zamanda bir mucize-i maneviyesi olan Risale-i Nur hesabına, ben de onun bir şakirdi olmak haysiyetiyle, ona tasdikkârâne teslimi ve irtibatı, şâkirâne kabul ediyorum.

Kastamonu Lâhikası | Daimi Hizmetinde Bulunan Risale-i Nur şakirtleri Tarafından Edil | 108

12

30.10.2008, 16:03

Bu zamanda en büyük bir ihsan, bir vazife, imanını kurtarmaktır, başkaların imanına kuvvet verecek bir surette çalışmaktır.

Sakın, benlik ve gurura medar şeylerden çekin.

Tevazu, mahviyet ve terk-i enaniyet, bu zamanda ehl-i hakikate lazım ve elzemdir.

Çünkü, bu asırda en büyük tehlike benlikten ve hodfuruşluktan ileri geldiğinden, ehl-i hak ve hakikat, mahviyetkarane daima kusurunu görmek ve nefsini itham etmek gerektir.

Sizin gibilerin ağır şerait içinde kahramancasına imanını ve ubudiyetini muhafaza etmesi, büyük bir makamdır.
Senin rüyalarının bir tabiri de, bu noktadan seni tebşir etmektir. Emirdağ Lâhikası | ıkramı ızhar Mektubunun Tetimmesi | 57

13

30.10.2008, 16:05

Risale-i Nur'un bir esası, kusurunu bilmekle mahviyetkarane yalnız rıza-yı ılahi için rekabetsiz hizmet etmektir.

Halbuki keramet sahipleri ve keşfiyattan zevklenen ehl-i tarikatın mabeynindeki ihtilaf ve bir nevi rekabet ve bu enaniyet zamanında, ehl-i gafletin nazarında, onlara su-i zan edip, o mübarek zatları, benlik ve enaniyetle itham etmeleri gösteriyor ki, Risale-i Nur'un şakirtleri, şahsı için keramet ve keşfiyatlar istememek, peşinde koşmamak lazım ve elzemdir.

Hem onun mesleğinde şahsa ehemmiyet verilmiyor.

şirket-i maneviye ve kardeşler birbirinde tefani noktasında Risale-i Nur'un mazhar olduğu binler keramet-i ilmiye ve intişar-ı hizmetteki teshilat ve çalışanların maişetindeki bereket gibi ikramat-ı ılahiye umuma kafi gelir; daha başka şahsi kemalat ve kerameti aramıyorlar.

Emirdağ Lâhikası | Yirmi Yedinci Mektubun Lahikasının Zeyli | 77

14

30.10.2008, 16:06

Kardeşlerim, katiyen biliniz: şan ve şeref ve hodfüruşluk ve kendine güvenmek ve şahsımı beğendirmekten ürküyorum ve kaçıyorum ve şahsıma karşı medihlerden hoşlanmıyorum.

Yalnız Risale-i Nur a karşı sadakat ve kanaate bir emare olmak cihetiyle, bazı müfritane tabirleri, ya hatırları için veya hüsn-ü zanlarını kırmamak fikriyle, kısmen tadil ile kabul ve sükut ederim.

Fakat iki ihlas Lem aları ve mesleğimizin "hıllet" ve "ihlas" ve "uhuvvet" esasları, bu tarz medihlere müsaade etmez.

Hem, bu benlik ve enaniyet asrında ve şöhretperestlerin nazarında Nur ların safiyetine ve halisiyetine zarar verebilir.

Emirdağ Lâhikası | Bu Fıkra Bir Derece Mahremdir (Yalnız Haslara Mahsustur ) | 145

15

30.10.2008, 16:08

Sonra en zayıf bir damar-ı insani olan "şan ve şeref ve rütbe" noktasında bana çok elim bir tarzda o zayıf damarımı tutmak için emredilmiş.

ıhanetler, tahkirlerle, damara dokunduracak işkencelerle dahi hiçbir şeye muvaffak olamadılar.

Ve katiyen anladılar ki, onların perestiş ettiği dünya şan ve şerefini bir riyakarlık ve zararlı bir hodfuruşluk biliyoruz, onların fevkalade ehemmiyet verdikleri hubb-u cah ve şan ve şeref-i dünyeviyeye beş para ehemmiyet vermiyoruz,
belki onları bu cihette divane biliyoruz.

Emirdağ Lâhikası | Küçük Bir Haşiye | 212

16

30.10.2008, 16:09

Sonra bizim hizmetimiz itibarıyla bizde zayıf damar sayılan, fakat hakikat noktasında herkesin makbulü ve her şahıs onu kazanmaya müştak olan "manevi makam sahibi olmak ve velayet mertebelerinde terakki etmek" ve o nimet-i ılahiyeyi kendinde bilmektir ki, insanlara menfaatten başka hiçbir zararı yok.

Fakat böyle benlik ve enaniyet ve menfaatperestlik ve nefsini kurtarmak hissi galebe çaldığı bir zamanda, elbette sırr-ı ihlasa ve hiçbir şeye alet olmamaya bina edilen hizmet-i imaniye ile şahsi makam-ı maneviyeyi aramamak iktiza ediyor.

Harekatında onları istememek ve düşünmemek lazımdır ki, hakiki ihlasın sırrı bozulmasın.

ışte bunun içindir ki, herkesin aradığı keşif ve keramatı ve kemalat-ı ruhiyeyi Nur hizmetinin haricinde aramadığımı zayıf damarlarımı tutmaya çalışanlar anladılar. Bu noktada dahi mağlup oldular. Emirdağ Lâhikası | Küçük Bir Haşiye | 213

17

30.10.2008, 16:11

Fakat bu zaman şahs-ı manevi zamanı olmasından ve Nurun mesleğinde hiçbir cihette benlik ve şahsiyet ve şahsi makamları arzu etmek ve şan şeref kazanmak olmaz;

ve sırr-ı ihlasa tam muhalif olmasından, Cenab-ı Hakka hadsiz şükür ediyorum ki, beni kendime beğendirmemesinden, ben öyle şahsi ve haddimden hadsiz derece fazla makamata gözümü dikmem.

Ve Nurdaki ihlası bozmamak için, uhrevi makamat dahi bana verilse, bırakmaya kendimi mecbur biliyorum" dedim, o ehl-i vukuf sustu. Emirdağ Lâhikası | Dahiliye Vekili ıle Bir Hasb-i Halden Bir Parçadır Hüve Nuktesi | 233

18

30.10.2008, 16:12

Bu zamanın bir hastalığı daha var; o da benlik, enaniyet, hodfuruşluk, hayatını güzelce medeniyet fantaziyesiyle geçirmek iştahı, tiryakilik gibi hastalıklardır.

Risale-i Nur'un Kur'ân'dan aldığı dersin en birinci esası benlik, enaniyet, hodfuruşluğu terk etmek lüzumudur.

Tâ ihlâs-ı hakikî ile imanın kurtarılmasına hizmet edilsin.

Cenab-ı Hakka şükür, o âzamî ihlâsı kazananların pek çok efradı meydana çıkmış.

Benliğini, şan ve şerefini en küçük bir mesele-i imaniyeye feda eden çoktur.

Hattâ Nurun biçare bir şakirdinin düşmanları dost olduğu vakit onunla sohbet etmek çoğaldığı için, rahmet-i ılâhiye cihetinde sesi kesilmiş. Hem de ona takdirle bakanlar isabet-i nazar hükmüne geçip onu incitiyor. Hattâ musafaha etmek de tokat vurmak gibi sıkıntı veriyor.

Emirdağ Lâhikası | Umum Nur Talebelerine Üstad Bediüzzaman´ın Vefatından Önce Vermi | 459

hzk

Acemi

Mesajlar: 1

Konum: zxc

Meslek: xc

Hobiler: zc

  • Özel mesaj gönder

19

03.12.2008, 10:39

katılıyorum

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir