Bu dehşetli ihtikârdan çıkan kaht ve galâ ve açlık ve zaruret, yaşamak damarını şiddetiyle yaralandırıyor. Bu yara, hissiyat-ı ulviye-i diniyeyi bir derece susturmaya vesile olup, ehl-i dalâlete yardım ediyor. Herkes midesini düşünmeye başlıyor. Kalb, hakikatten ziyade ekmeği düşünüp hayata, yaşamaya, yardıma koşup vazife-i hakikiyesini ikinci derecede bırakır. Buna karşı Risâle-i Nur’un şakirtleri bir uzun Ramazan nazarıyla bakıp, keffaretü’z-zünûb ve bir riyazet-i şer’iyeye çevirebilirler. Alenen nakz-ı sıyamla Ramazan’ın hürmetini kıran bedbahtlara gelen o musibet, masumları da incitir. Fakat Risâle-i Nur şakirtleri ve masumları, o musibeti lehlerine döndürüp, hayırlı bir riyazete kalb ederler, kanaat ve iktisatla karşılarlar.
Kastamonu Lâhikası, s. 149
***
Semavî musîbet ise: ıhtikâr neticesinde, hayat ve yaşama hissi, hissiyat-ı diniyeye galebe çalıp, ekser nâs midesini, maişetini daima düşünüyor. Hattâ ekser fukara kısmından olan Risâle-i Nur talebeleri, bu musibete karşı çabalamak mecburiyetiyle hakikî ve en mühim vazifesi olan neşir hizmetini bırakmaya mecbur oluyor.
Hem insanların zihinleri, fikirleri kasten ve bizzat hakaik-i imaniyeye karşı bu yüzden bir derece lâkaytlık bir vaziyeti almasından, bir tevakkuf devri gelmesine mukabil, Cenâb-ı Hakkın inayet ve rahmetiyle başka bir tarzda Risâle-i Nur’un intişar ve fütuhatına meydan açmış.
Kastamonu Lâhikası, s. 152
***
Hem Ramazan Risâlesinin ahirinde nefs-i emmâreyi, her nev’î azaptan ziyade, açlıkla temerrüdünü terk ettiği gibi; şimdiki ehl-i nifakın mütemerridane sefahetinin cezası olarak, umuma ve masumlara da gelen bu açlık ve derd-i maişet belâsından ehl-i dalâlet istifade edip, Risâle-i Nur’un fakir şakirtlerinin aleyhine istimal etmek ihtimali var. Madem şimdiye kadar ekseriyet-i mutlakayla Risâle-i Nur şakirtleri, Risâle-i Nur hizmetini her belâya, her derde bir çare, bir ilâç bulmuşlar; biz hergün hizmet derecesinde, maişette kolaylık, kalbte ferahlık, sıkıntılara genişlik hissediyoruz, görüyoruz. Elbette bu dehşetli yeni belâlara, musibetlere karşı da, yine Risâle-i Nur’un hizmetiyle mukabele etmemiz lâzımdır.
Kastamonu Lâhikası, s. 182
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"