Yine Emirdağ Lahikasında çarpıcı ve ilginç bir ifade var
işte, bu günde meydana çıkan bu dehşetli cereyanı, ancak ve ancak Hıristiyanlık aleminin Müslümanlıkla ittihadı, yani ıncil, Kur'ân ile ittihad ederek ve Kur'ân a tabi olması neticesi elde edilecek semavi bir kuvvetle mağlup edileceği iş ar buyuruluyor ki, Hazret-i ısa Aleyhisselamın da vüruduna intizar etmek zamanının geldiğini mana-yı işari ile ihtar ediyor.
Dikkat edilirse diğer ifadede "Hıristiyanlığın hakiki dinini düstur-u hareket ittihaz etmesiyle ve alem-i ıslamla ittifak etmesi" denilmiş.
Oysa üstte, Hristiyanlık alemi ile ittihad ,denilmiş.
Burdan ittihadı daha iyi anladım gibi geldi.
Hristiyanlık alemini temsil eden kurumlarla ittihad edilecek. Mesela Avrupa Birliği. Rahiplerle değil.
Ama Hristiyanlığın hakiki dini ise Allah birdir der, Peygamber ve Kitablara iman eder, haşire inanır, zulm etmez, adaleti öne çıkarır, kuvveti kanuna verir ve hakeza. Bir ittifak mümkün olur. Bu ittifak Hrisatiyan alemi ile değil, hakiki ısevi dinine dahil olan Hristiyanlarla mümkün olacaktır.
Eğerdediklerim doğru ise dialog konusunu oturup yeniden konuşmak gerekecek.
Muhabbetle
Ceka kardeşim risalei nurda ne varsa haktır ve inşaallah zuhurda edecektir.O Levhi mahv ve ısbattan değil,Levhi Mahvuzdan Arşı Azamdan olan bir müşahedei ılahinin neticesidir.O üstadın zayıf ve fani hayatının şahsiyetine atfedilip ,zayif bir insanın fikirleriyle yazmış olduğu bir kitap değildir ve öylede düşünülmemelidir.Zayıf insan derkende yanlış anlaşılmasın ordaki kasdım üstadın değil insan nevinin sınırlılığı ve acizliğidir.Böyle hakikatlerin müşahadesinin olduğu boyutlar zaman üstü dür.Zamandan Münezzeh olan ılahı ezel ve ebedin ımamı mübinin kudret defteri olan kitabı mübininde işlenmemiş zuhur etmemiş ,edecek olan yazısıdır.Bu nakiller içinde enbiyaların dahi öyle acib nakilleri varki ;örneğin Ahir zaman ve deccalliyet Nuh a.s. beri nakledilmiş,ta o zamandan bugüne aranmış,peki bu nakledenler hatamı etmiş? Asla ! biz avam bazen müşahadenin ya işlevinde ve tespitinde hata ediyoruz yada mekan ve boyutunda bulunduğumuz konum itibariyle anlayamıyor yada zorlanıyoruz .Örneğin başka bir yerde bir kardeşimiz soruyor, Bediüzzaman hazretleri demiş, avrupa Osmanlıya gebedir,bu nasıl olurki diyor ve başlıyor, avrupadaki şu an olan islam düşmanlığı ve müslümanlara olan hadiseleri anlatmaya,cevaben deminki bahsettiğim açıklamayı yaptıktan sonra, bu günkü ilmin bu gün ulaşdığı ve Bediüzzaman Hazretlerinin yaklaşık 1 asır önce beyan ettiği 12 seyyare hadisesini beyan ederek örnek verdim.Evet bazen Risalede öyle söz var aynı bunun gibi, asırdaki eşyanın hakikatine vurarak, okumak gerekiyor, onu öyle okumadınmı uyanığın, teki çıkıp arkasına gizlenmiş sinsi bir elin yardımıyla dialog mialog deyip bizi uyuturken o dehşetli tahribat bombasını sinelerimizde, Risaleti Ahmediyenin yüreğinde patlatmak istiyor.Bende diyorumki uyan artık Ashabı Kehf ve Rakim uyan Dini Muhammedi senin himmetini ızzetle kazandığın Risalei Nurun hikat ferasetini sizden bekliyor.ıtthadınızında ıttifakınızında tek yolu var.O da Risalei Nurdur.Bediüzzaman size Risalei Nurdan başka yar vede o yüksek hakikatten başka önder yol gösterici bırakmamışdır.Bunu ulaşmanızın uyanmanızın tek yolu taasub gafletinin perdesini yırtmaya çalışmak değil, çünkü beyhude onu kırmaktır tek kurtuluş budur.Bediüzzaman size falanca ağbi size yol göstersin sizde koyun gibi güdülenlerden olun diye vasiyette bulunmadığını anlamak demek o taasubu kıracak balyozun ta kendisi demektir,ınşaallah.
Allahın selamı rahmeti ve bereketi müminlerin üzerine olsun.
KURAN'I KERıM TEFSıRı
(ELMALILI MUHAMMED HAMDı YAZIR)
18-KEHF:
1-2-3- Allah'a hamdolsun o öyle bir Allah'dır ki Kitabı kuluna indirdi. Hem de onun için hiçbir eğrilik yapmayarak; dolambaçlı değil, çarpık değil, yalanı, yanlışı yok. Dosdoğru bir hakim olmak üzere indirdi. Ki kendi katından pek şiddetli bir azab olan ahiret azabı ile (kâfirleri) uyarsın ve iyi işler yapan müminlere şunu müjdelesin onlara kesinlikle öyle güzel bir mükafat vardır ki. Orada (cennette) devamlı kalacaklardır.
4- Uyarmanın kimlere olduğuna gelince, Hem şu kimseleri içindir ki onlar, Allah çocuk edindi dediler. Bunlar meleklere Allah'ın kızlarıdır diyen Arap müşrikleri, Uzeyr'e Allah'ın oğlu diyen yahudiler, Mesîh'e (Hz. ısa) Allah'ın oğlu diyen hıristiyanlardır. Öyle olmakla beraber bu hususta hıristiyanlar hepsinden fazla ısrar ediyorlar. Çünkü bunu dinlerinin birinci esası saymışlardır.
5- Bunun hakkında ne kendilerinin ne de atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Yani bunu söyleyenler, bildiklerinden değil, bilmediklerinden, babalarını, yani atalarını veya kendilerine baba dedikleri papalarını taklid ederek söylerler. Halbuki babalarının sözleri de bilgiden değildir.
Çünkü ilim bunu kabul etmez. O adi söz, yalnız ağızlarından çıkan bir kelime olması açısından büyüdü. Allah'a karşı büyük bir cüret, büyük bir günah olan koca bir laf oldu.
Burada "âbâ" (babalar) ve "kelime" deyimlerinin hıristiyanlara ait deyimlerden olduğuna dikkat edilirse bu kelimenin, en fazla onların ağzından büyüdüğüne bir dikkat çekme olduğu anlaşılır. Tefsir bilginleri bunu hatırlatmaya lüzum görmemişlerse de bu işaret açıkça anlaşılır. Hıristiyanların ataları, "Mesih oğlumdur diye gökten bir ses geldi." derler dururlar. Onlar, yalan ve saçmalıktan başka bir şey söylemiyorlar.
6- Belki eğer onlar, bu kitaba inanmazlarsa sen arkalarından üzüntü ile neredeyse kendini öldürüp yok edeceksin. Yani ey bu kitabı kendisine indirdiğim kulum ve Resulüm Muhammed! Bu kitaba inanmayanlar helak olacaklar. Fakat sen o büyük söyleyen yalancıların iman etmediklerine şimdiden öyle üzülüyorsun ki, iman etmezler de helak olurlarsa arkalarından edeceğin üzüntü ve esefle neredeyse kendini tüketecek dereceyi bulacaksın. O halde sen onlar için üzülme, kederlenme ve sana bu kitabı indiren Allah'a hamdederek vazifeni yerine getir.
7- Çünkü biz yeryüzündeki şeyleri ona, yani yeryüzüne bir süs kıldık. Mümin ve mümin olmayan insanların hangisi Allah'a daha itaatkar ve daha güzel amel işliyor diye imtihan edelim. Yani tecrübe eder gibi gerçekten meydana çıkaralım da ona göre güzel iş yapanlara, iyilik yapanlara güzel mükafat; kötülere de şiddetli azab verelim.
8- Bununla beraber şu da bir gerçektir ki biz o yeryüzündekileri kuru bir toprağa çevirmekteyiz.Bu gün gözleri kamaştıran o süsler, zinetler, yarın bakarsın dünden yokmuş gibi harap ve toprak olup gidecekler. Onun için güzel amel, o fani (geçici) süslere kapılmak değil, onun sonsuza dek kalıcı olan yaratıcısına hizmet etmektir. şu halde o yok olacak süs ve zinetlere esef ile üzülmemeli, vakit geçirmemeli de bu imtihan meydanında en güzel amel için çalışmalıdır.
9- Yoksa zannettin mi ki Ashab-ı Kehf ve Rakîm, -"Kehf", dağda mağara ve özellikle geniş olanıdır ki, küçüğüne "gâr" denilir. Türkçesi "in"dir. "Rakîm", bizim kitabe dediğimiz yazılı taş veya maden veya diğer şeylerden levha demektir.- Yani aşağıdaki şekliyle kıssaları anlatılacak olan Kehf ve Rakîm sahipleri garip mucizelerimizden midirler? Yani kuru topraklardan hayrete değer süsler çıkarıp insanları, onlara düşkün kılarak imtihan eden ve bu şekilde en güzel amelleri düşkünlük içinde ortaya koyan ve nihayet bütün o süsleri mahvettiği halde güzel iş yapanları güzel mükafat ile ebedileştirecek olan ilâhî kudretimizin hepsi çok orijinal ve güzel olan eserleri ve mucizeleri arasında Ashab-ı Kehf ve Rakîm tek hayret verici ve şaşılacak bir mucize mi oldular sandın? Hayır bunda şaşılacak bir şey yoktur. En güzel amelleri, en şaşmaya değer alâmetleri sonu toprak olan dünya zinetine, dünya hayatına aldanmayan, denenmiş kimseler içinden ortaya çıkarmak Allah'ın âdetidir. Allah ona benzemez daha neler yapmış ve yapacaktır. Bunun için başkaları hayret etseler de daha büyük mucizelere mazhar olan ve daha güzel ameller kendisinden istenen sen, o zanda bulunmayarak şunu hatırda tut:
Meâl-i şerifi
10- O gençler mağaraya sığınınca şöyle dediler: "Rabbimiz! Bize katından bir rahmet ver ve bizim için şu işimizden bir kurtuluş yolu hazırla."
11- Bunun üzerine biz de kulaklarını tıkayarak mağarada onları yıllarca uyuttuk.
12- Sonra da iki gruptan hangisinin, onların mağarada kaldıkları süreyi daha iyi hesapladığını anlamak için, onları tekrar uyandırdık.
10-11-12- Derken kulaklarına perde vurduk, yani yatırdık, uyuttuk bilelim ki iki gruptan hangisi, bekledikleri süreyi daha iyi hesapladı. Burada "bilelim" demek, fiilen ortaya koyalım ve gerçekleştirelim de kendileri bile anlasın ve iki gruptan birisi Allah'ın birliğine inanan, mümin Ashab-ı Kehf, birisi de hasımları olan müşriklerdir. Âyette görüleceği üzere Ashab-ı Kehf uyandıkları zaman işlerinde başarılı olduklarını, gayelerinde isabet ettiklerini gördüler ve Allah'ın rahmetine kavuştular.
Meâl-i şerifi
99- Biz o gün (kıyamet günü) onları bırakıvermişizdir. Dalgalar halinde birbirlerine girerler, Sûr'a da üfürülmüştür. Böylece onların hepsini bir araya toplamışızdır.
100- Ve cehennemi o gün kâfirlere öyle bir göstereceğiz ki!
101- Onlar ki, beni hatırlatan âyetlerimden gözleri bir örtü içindeydi. ışitmeye de tahammül edemiyorlardı.
102- O kâfirler, beni bırakıp da kullarımı dostlar edineceklerini mi sandılar? Doğrusu biz cehennemi o kâfirlere bir konukluk olarak hazırladık.
103- De ki: Amelleri en çok boşa gidenleri size bildirelim mi?
104- Onların dünya hayatında çalışmaları boşa gitmiştir. Oysa onlar güzel işler yaptıklarını sanıyorlardı.
105- ışte onlar, Rabblerinin âyetlerini ve O'nun huzuruna çıkacaklarını inkâr etmişlerdir de bu yüzden iyilik altında yaptıkları bütün amelleri boşa gitmiştir. Artık kıyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayız.
106- ışte böyle, onların cezaları cehennemdir. Çünkü inkâr etmişler ve benim âyetlerimi, peygamberlerimi alaya almışlardır.
107- ıman edip salih ameller işleyenlere gelince, onlar için Firdevs cennetleri konak olmuştur.
108- ıçlerinde ebedî olarak kalacaklar, oradan hiç ayrılmak istemeyeceklerdir.
99-108- Bu hatırlatma ve uyarmayı yeterli görmeyip de daha fazla açıklama isteyenlere karşı ey Muhammed!
Meâl-i şerifi
109- Deki: "Eğer Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, deniz muhakkak tükenecekti, bir mislini daha yardımcı getirsek bile."
110- De ki: "Ben de sizin gibi ancak bir beşerim. Ne var ki, bana ilâhınızın ancak bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavuşmayı arzu ederse iyi amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiç kimseyi ortak etmesin."
109- BAHR: Deniz cinsi, bütün çeşitleriyle denizler.
MıDÂD: Aslında bir şeyin uzatılmasına sebep olan şeyin ismidir. Fakat örfe göre kendisiyle yazı yazılan mürekkebe tahsis edilmiştir.
"Rabbimin kelimeleri için" Allah'ın sözleri ki Allah Teâlâ'nın ilim ve hikmeti, kelimeleri "bir mislini daha yardımcı getirsek bile." Çünkü Allah'ın kelimeleri sonsuzdur, denizler ise sınırlıdır. Tükenen bir şeye tükenen şeyi eklemenin toplamı da biter, tükenir. Tükenen şeyin bitmeyen ve tükenmeyen şeye uygun gelmesi imkansızdır, çelişkidir.
110- De ki: "Ben ancak sizin gibi bir insanım. Yani Allah Teâlâ'ın bütün sözlerini tam bilemem, kavrayamam. Öyle bir iddiada bulunmuyorum. şu kadar ki bana şöyle vahyediliyor: Hepinizin ilâhı ancak bir ilâhdır ki Allah'dır. Bundan dolayı her kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa; Allah'ın huzuruna varmak, hesabından kurtulup sevabına ermek, rızasını bulmak veya cemalini (güzelliğini) görmek arzu ediyor, Allah'ın huzuruna ulaşanlardan olmak ümidini besliyorsa, salih, o kavuşmaya lâyık hâlis amel işlesin ve Rabbine yaptığı ibadete hiçbir kimseyi ortak koşmasın. Ne yukarıda geçtiği üzere Allah'ın âyet ve huzuruna kavuşmayı inkâr edenler gibi açıkça ortak koşma, ne de riya (iki yüzlülük ) gibi Allah'a gizli ortak koşmayı amellerine karıştırmasın.
Not=Kehf Suresinin ilk ve son 10 ayetin tefsirini ben Elmalılıdan nakil ettim. ısteyen başka tefsirlerlede karşılaştırılabilir.Risalei nur talebelerine ve
Tebliğin nasıl olacağına çok büyük işaretler ve delilleri, himmetli ,izzetiyle dalan gavvasların çıkartacağı ümidiyle naklediyorum.