Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

1

07.03.2008, 20:32

Risale-i Nurda Kötülük ve Şer Meselesi

Değerli kardeşler;
Risale-i Nurda Kötülük ve şer Meselesi
üzerine bir çalışma yapıyorum.
bu konuda akla gelen, gelebilecek olan, çevreden duyulan veya herhangi bir şekilde zihinleri meşgul eden sorular ve sualler var ise buraya yazmanızı bekliyoruz.
bu suallere mümkün olduğu ölçüde cevap yazamaya çalışacağız. kardeşlerin cevabını alacağız ve konuyu bu zeminde şekillendirmeye çalışacağız.
lütfen destekleriniz bekliyoruz, özellikle sual olarak.

2

07.03.2008, 20:41

Suale misal olsa ne soracağımızı bilirdik belki..

3

07.03.2008, 20:56

Mesela akla kapı açması için bu gün Yeni Asya gazetesinde yayınlanan bir yazıyı naklederek başlayabiliriz.

Alıntı

Allah, kâinatı ve kâinatın içindekileri mükemmel bir şekilde yaratmış. Kâinatta harika bir düzen, akılları hayrette bırakan bir intizam var. Bu intizam ve nizam ise mükemmel bir güzellik içinde. Her şey bir ölçüde güzel. Ya bizzat güzel veya dolayısıyla, neticeleri ile güzel. Kâinatımız güzel. Yıldızları, güneşleri, galaksileri, gördüğümüz ve görmediğimiz âlemleri ile birlikte güzel. Güneşimiz güzel. Gezegenleri, ayları, dünyası, ışığı ve ısısıyla güzel. Dünyamız güzel. Dağları, ovaları, denizleri, ırmakları, kuşları, hayvanları, bitkileri, insanları ile birlikte güzel. Velhâsıl kâinatta her şey güzel. Allah’ın güzel isimleri her bir mahlûkat üzerinde ayrı bir güzellik, harika bir mükemmellik ile tecellî ediyor, cilvelerini gösteriyor.

Bu güzelliklerle birlikte Cenâb-ı Hak yarattığı her şeyde, kudretiyle gösterdiği her fiilinde, hikmet ve iradesi ile tanzim ettiği plan ve programında kötülük ve şerden münezzehtir. Allah’ın yarattığında çirkinlik yoktur. Kudret-i ılâhiye her şeyi hayır ve güzellik içinde yaratır. Her isminde Cemil olan Yüce Yaratıcının güzel isimlerinin tecellîsinde çirkinlik olur mu? Elbette ki olmaz ve olamaz. Peki, iman ediyoruz ki bu sözler doğrudur. Allah, her türlü çirkinlik ve kötülükten münezzehtir. ıman ve inancımızın gereği bu. Ancak şu gözümüzün önünde cereyan eden kötülük ve şerlere ne diyeceğiz? Belimizi büken hastalık ve musibetlere nasıl bir tanım getireceğiz? Yaşadığımız ve yaşamakta olduğumuz onca belâ ve felâketleri nasıl Allah’ın güzel isimlerinin tecellîsi ile bir araya getireceğiz? Suâlleri uzatmak mümkün. Özetlersek, soru şu: Kötülük ve şer nasıl Allah’ın rahmeti ile uyuşuyor?

Evet, Allah her işinde ve fiilinde kötülük ve şerden münezzehtir. Biz insanların cephesinde görünen kötülük ve şer ise, Allah’ın güzel isimlerinin tecellîsine mani değil. Hatta güzel isimlerin tecellîsi için, bazen cüz’î şer ve musibetler gerekebilir. Bu hususu, Risâle-i Nur’dan, ‘kötülük ve şerrin nasıl meydana geldiğini tanımlayan’ enteresan bir ifadeyi naklederek bir-iki misâlle cevaplamaya çalışalım.

“Suâl: Cemîl-i Mutlak ve Rahîm-i Mutlak ve hayr-ı mutlak olan Zât-ı Ganiyy-i ale’l-ıtlak, nasıl oluyor ki, bîçare cüz’î ferdleri ve şahısları musibete, şerre, çirkinliğe müptelâ ediyor?

“Elcevap: Ne kadar iyilik ve güzellik ve nimet varsa, doğrudan doğruya o Cemîl ve Rahîm-i Mutlakın hazine-i rahmetinden ve ihsanat-ı hususiyesinden gelir.

“Ve musibet ve şerler ise, saltanat-ı rubûbiyetin, âdetullah nâmı altında ve küllî iradelerin mümessilleri olan umumî ve küllî kanunlarının çok neticelerinden tek tük cüz’î neticeleri olmasından, o kanunlar cereyanının cüz’î muktezaları olduğundan, elbette küllî maslahatlara medar olan o kanunları muhafaza ve riâyet etmek için, o şerli, cüz’î neticeleri dahi halk eder.” (şuâlar. s. 33)

Bu ifade ‘kötülük ve şerrin nasıl meydana gediğini’ veciz bir şekilde ifade ediyor. Cenâb-ı Hak, kâinatı ve içindekileri muntazam bir şekilde yaratmış. Kâinatın devamı için de küllî kanunlar ve nizamlar var. Bütün kanun ve nizamlar da hayır ve güzellikleri netice veriyor. ışte şer ve kötülük dediğimiz mesele, bu küllî kanunların uygulanması neticesinde ortaya çıkıyor. Yani Kudret-i ılâhiye, küllî fayda ve hayırları netice veren kanunlarını muhafaza etmek için o çirkinlik ve şerrin netice vermesine müsaade ediyor. Bu hususu bir misâlle açıklayalım:

Allah şu güzel dünyamızı biz insanların yaşamasına uygun bir mekân olarak yaratmış. Dünyamız gerçekten her şeyiyle güzel ve harika bir mekân. Dünyadaki canlı hayatı muhafaza için de ‘yerçekimi’ denilen bir kanun yaratmış. Bu sayede küre şeklinde olan dünyamız üzerindeki mahlûkatı 9.81 m/sn2 değerinde bir ivme ile yerküre üzerine bağlamış. Dünya yüzündeki denizler, ırmaklar, çaylar, nehirler, bitkiler, ağaçlar, canlılar bu ivme ile dünyaya bağlanır. Yine teknik ve teknolojimiz bu ivmeye göre çalışır, bütün vasıtalarımızın motorları yerçekim ivmesine göre hareket eder. Atmosferimiz de dünyaya yerçekim ivmesi ile bağlıdır. Bu sayede dünya atmosferi içinde yüzlerce uçak uçmaya devam eder.

şimdi bir uçak farz ediyoruz. ıstanbul’dan havalandı, Isparta iline gidiyor. Uçak, Isparta ili sınırlarına vardığı zaman havada bozuldu. Bu noktada ne olur? Elbette ki, motoru bozulan uçak hareket edemeyeceği için yerçekimi ivmesi sebebi ile yere düşer. Yine yerçekimi kanunu neticesinde ivmelen kütleler yere çarptığı anda parçalanır. Bu bir cisim ise, parçalara ayrılır. Bu bir insan ise vefat eder, ölür. ışte uçağın düşmesi her şeyiyle hayır ve güzellik olan yerçekimi kanununun muhafaza edilmesi içindir. Cenâb-ı Hak küllî hayırları netice veren yerçekimi kanununu devam ettirmek için insan hatası ile meydana gelen uçak düşmesine müsaade eder. şimdi bu noktada iki durum ortaya çıkıyor:

Birincisi: Yerçekimi kanunu muhafaza edilsin ve uçak düşsün.

ıkincisi: Allah uçak düşeceği anda yerçekimi kanununu iptal etsin ve uçak içindeki elli kişi kurtulsun.

Acaba hangi ihtimal daha iyi? ıkinci durum tercih edildiği zaman, hayat biterdi. Yerçekimi kanunu iptal edildiği anda denizler dağılır, ırmaklar semaya fırlar, insanlar dağılır, binalar yıkılır, motorlar çalışmaz olurdu. Eğer Cenâb-ı Hak, 50 insan bir uçak kazasında ölmesin, o elli kişiye musibet ve şer gelmesin diye yerçekimi kanununu iptal etseydi, dünya yüzünde hayat bitecek, işte o zaman küllî bir şer olacaktı.

şimdi hangisi şer gerçekten? Yerçekimi kanununun muhafaza edilmesi ve bir uçak kazasında elli kişinin ölmesi mi? Yoksa elli kişi ölmeyecek diye yerçekimi kanununu iptal etmek mi? Karar sizin.

ıkinci bir misâl: Allah ateşi yaratmış. Ateşin bir çok faydası var. ınsan hayatının devamı için ateşe çok ihtiyacımız var. Ateş bizi ısıtır, yemeğimizi pişirir, evlerimizde sıcak odalarımıza hizmet eden yine ateştir. Ateş aynı zamanda yakar. Bir kişi ateşle yüz yüze geldiği zaman yanar. Bu yanma, Allah’ın ateşe yakma gücü vermesinden dolayıdır. Bu bir kanundur. ışte bu kanunun küllî faydalarını devam ettirmek için Cenâb-ı Hak ateşe giren bir kişinin yanmasına müsaade eder. Böyle bir durum belki o kişi için şer olur, ancak ateşin yakma gücünün iptal edilmesi insan sayısınca şerre vesile olacağından ve hayatı bitireceğinden o cüz’î şerrin meydana gelmesi de dolayısıyla hayır olur.

Bu iki misal gibi başımıza gelen kötülük, şer ve musibetlere, hastalık, belâ ve sıkıntılara dikkat etsek, ya hatalarımız neticesinde veya küllî kanunlara muhalefetimiz sebebiyle başımıza geldiğini görürüz. Meselâ hastalıklar. Kahir ekseriyeti, israflarımız sebebiyle fıtrî hayat kanunlarını ihmal etmemiz sebebiyle meydana gelir.

Peki, Allah, cüz’î şerleri yaratmaya mecbur mu? Meselâ; umumî yer çekimi kanununu, o uçaktaki elli kişi için geçici olarak iptal etmek, Onun kudretinden uzak mı ki? O cüz’î şerleri yaratmayarak rahmet ve cemalini gösterse olmaz mı? Bu ve benzeri suâllerin cevaplarını de inşallah başka bir yazımızda ele alalım.

Zehracan

Süper Moderatör

Mesajlar: 8,190

Hobiler: Risale-i Nur, DUA...

  • Özel mesaj gönder

4

17.03.2008, 19:50

Düsünüyorum ama aklima bisey gelmiyor :oops:

Abimize yardimci olalim insaallah...
"İnsan vardır fark edilmez süsünden.
Kimi farksızdırkoyun sürüsünden.
Her gördüğün şekle kapılma,
insan anlaşılmaz görüntüsünden...(!)"

5

18.03.2008, 18:20

şeytana, "kötülük" vazife olarak mı verilmiştir?

6

19.03.2008, 08:40

Alıntı sahibi ""Zehracan""

Düsünüyorum ama aklima bisey gelmiyor :oops:

Abimize yardimci olalim insaallah...

Allah razı olsun zehracan kardeşim;

demek ki bu konuda zihinlerimiz mutmain.

talha kardeşe bir cevap yazacak olursak:

şeytanın ilk yaratılışı hayırdır, güzeldir. Çünkü Cenab-ı Hak şeytanı yoktan yaratmış, ona bir vücut vermiştir. Yine akıl, fikir, his ve nefis vermiştir. Hatta uzun bir süre meleklere hocalık yapacak kadar ilim ile mazhar kılmış, Cennet gibi bir mekana da onu yerleştirmiştir. Cenab-Hakkın bu kadar nimet ile şeytan'a ikram etmesi hayrıdır ve güzeldir.
Ancak şeytan ilk imtihanında bu kadar nimeti inkar ederek Cenab-ı Hakka isyan ederek inkara sapmıştır. Böylece kendisine verilen bu kadar nimeti geri teperek ilk kafirlerden birisi olmuştur.
Cenab-ı Hakkın "Adem'e secde et" emrine muhalefet etmiştir. kendisinin üstün olduğunu iddia ederek de isyanında ısrar etmiştir. ışte şeytan bu safhadan sonra insanın düşmanı olmuştur. Ve bütün ömrünü de insanın Allah'a isyan etmesi için fitne ve fesatla geçirmiştir. Burada tüm sorumluluk şeytana aittir. Zira şeytan, Allah'ın şiddetli ikazlarına rağmen isyan ve inadında ısrar etmiştir. Kötülüğü ve şerri isteyen şeytandır. şeytan iradesini bu yönde kullanmıştır, Allah da bu meyil ve isteğe müsaade etmiştir. Allah şeytanın inat ve inkar ve isyanından razı değildir. Ancak hikmeti gereği, insandaki kabiliyetlerin inkişaf etmesi için şeytanın insanlarla mücadelesine müsaade etmiştir. Bu mücadele neticesindendir ki binlerce peygamber, yüz binlerce evliya, milyonlarca şehit, sıddık, takva sahibi mümin insan zuhura gelmiştir. şeytanla mücadele olmasaydı insanlık tarihinde bu kadar parlak insan olmayacaktı.

7

19.03.2008, 12:35

1- Emaneti tek yüklenenin insan olduğu ayetlerde geçmektedir. Bildiğim kadarıyla bu emanet "ene" ve cüz'i iradedir. şeytan da insan gibi ene ve cüz'i irade sahibi midir?

2- şeytanın tam mahiyeti nedir? Allah'a kafa tutacak gücü (haşa) nereden almaktadır?

3- Azrail'e can almak vazife olarak verildiği gibi, şeytan da vazifeli değil midir?

4- Yaratılan, Yaradan'dan ötürü sevmek kapsamında şeytan da sevilmeli midir?

NOT: ahmetsaid ağabey, cevaplarınızı satırdan (kaynak göstererek) verirsek cevabınız umuma hitap edecektir inşallah.

8

21.03.2008, 17:56

talhagenc kardeşim;
sualler doğrultusunda müzakereye devam edersek

Sual 1: Emaneti tek yüklenenin insan olduğu ayetlerde geçmektedir. Bildiğim kadarıyla bu emanet "ene" ve cüz'i iradedir. şeytan da insan gibi ene ve cüz'i irade sahibi midir?
emanet sadece ene ve cüzi ihtiyari değil. 30. Sözdeki "Gök, zemin, dağ, tahammülünden çekindiği ve korktuğu emânetin müteaddit vücûhundan bir ferdi, bir vechi, ene’dir "ifadesi bunun açık delili. Ene emanetin bir vechesi, kalb, akıl, sır, vicdan, sevgi, ve diğer insani duygu ve düşünceler ve vazifeler de emanetin diğer şubeleri. Yani emanet bütün çevresiyle birlikte insan olmak demektir.
şeytan da ene sahibi ve irade sahibi olduğu gözüküyor. çünkü şeytan aynı melekler gibi imtihana tabi tutulmuştur. iradesi olmayan bir şahsın imtihana tabi olması muhal bir durum olur. şeytan da enaniyetin kötü yönüne tabi olarak iradesini kötü yönde kullanmış ve hayatı boyunca hayatın isyan ve kötü yönünün temsilcisi olmuştur. Nasıl ki Melekler Allah'ın emrine itaat ederek iradelerini hep iyi yönde kullanmışlar ve kötülüğe kabiliyetleri yok ise, şeytan da iradesini kötü yönde kullanarak ömrünü tümüyle kötü yönde sarf ederek iyiliğe kabiliyeti kalmamıştır.
ışte insan ise iradesini hem kötü yönde kullanarak şeytan tarafına geçebilen, hem de iyi yönde kullanarak Melekler ile birlikte saf tutan bir mahluktur. şeytan pür kötüye, Melekler pür iyiye, insan ise her ikisine yönelebilecek bir kabiliyettedir. netice-i hayat bunu gösteriyor.
Sual 2- şeytanın tam mahiyeti nedir? Allah'a kafa tutacak gücü (haşa) nereden almaktadır?
şeytan ateşten yaratılmış, Allah'ın bir mahlukudur. şeytan'ın Allah'a kafa tutacak bir gücü yoktur. Sadece Allah'a itaat etmeyip, isyan edenlerden olmuştur. Allah da onu Cennetten kovmuştur. haşa şeytanın bir gücü olsa Cennetten çıkmazdı veya lanete uğramasına sebep olan insan neslini yok ederdi. şeytanın gücü sadece vesvesedir. evham vermektir. ötesi yoktur.

Sual 3- Azrail'e can almak vazife olarak verildiği gibi, şeytan da vazifeli değil midir?
Hayır. şeytan vazifeli değildir. Ancak şeytan durumdan vazife çıkarmıştır. Zaten günümüzde "durumdan vazife çıkaranlar" şeytanın şakirtlerdir. Yani şeytan insana düşman olmuştur. ınsanları isyan ve kötülüğe sürüklemek için mücadele etmek istemiştir. Allah da şaytanın bu isteğine müsaade etmiştir, o kadar.
Sual 4- Yaratılan, Yaradan'dan ötürü sevmek kapsamında şeytan da sevilmeli midir?
Yaratılan yaratandan dolayı sevilir, doğru. Ama bizzat Yaratan tarafından lanetlenmiş bir zatı sevmek doğru değil. Evet Cenab-ı Hak hikmeti gereği cüzi şer ve kötülükleri yaratmış. Ama kötülük işlenmesinden razı değildir. Küfrü yaratmış, fakat küfürden ve kafirden razı değildir. Dalaleti yaratmış ama dalalet yönüne gidenden razı değildir. şerri yaratmış lakin pür şer olan şeytandan razı değildir. ışte Allah'ın sevmediği bir mahluku sevmek de uygun olmaz.

Müzakereye devam için katkınıza devam ediniz talhagenç kardeş.

Not: ınşallah bu konuları düzenleme safhasında kaynak ve dipnot çalışması da yapacağız. şimdilik müzakere edelim.

9

21.03.2008, 18:03

Hakikat-i nisbiye ne demektir?

10

21.03.2008, 19:25

Allah razı olsun abi devam inşallah çok istifade ediyoruz.
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

11

21.03.2008, 22:29

ısyankar ve iman etmeyen nsanlara cehennem azabı vaad edilmektedir. Peki bütün günahların melcei olan ve azmettirici olan şeytana verilecek olan azap adalet gereğince en büyük olması gerekir. Peki bu şeytana verilecek olan en büyük azap ayet veya hadislerde nasıl geçmektedir?

12

22.03.2008, 13:52

Öncelikle ruhefza kardeşimizin sualini müzakere edelim:
Sual :"Hakikat-i nisbiye ne demektir?"

Cevap: Bri hakikat-i daime ve sabitenin içine zıtlığın girmesi ile zıtlıklar aynasında meydana gelen hakikatlere hakikat-i nisbiye, nisbi hakikatler veya bağıl veya izafi hakikatler denir.
şöyle ki: Sıcaklık bir hakikattir. işin içine soğuk denilen bir zıt kavram girmekle sıcaklığın yüzlerce mertebesi meydana gelir. işin aslında soğuk yoktur. yani soğuğun bir vücudu haricisi yoktur. soğuk ve ya soğukluk sıkcaklığın bir mertebesidir. mesela 20 dereceyi ele alalım. 20 derece 19 dereceye göre sıcak, 21 dereceye göre soğuktur. her ikisi de sıcaklığın bir mertebesidir. soğuk dediğimiz kavram hakikatte değil, zıtlık olarak, itibari olarak, izafi olarak vardır. işte sıcaklık bir sabit hakikat iken soğuk denen bir zıtlık girmesi 1 dereceden tutun da güneşteki 20 milyon dereceye kadar bir mertebe kazanır. veya 0 dereceden tutun da -273 deereceye kadar eksi yönde bir mertebe kazanır. işte sıcaklık hakikatinin içine soğukluk girmesi ile orataya çıkan milyonlarca merbedeki hakikatlere Hakikat-i Nisbiye denir.
mesela güzellik de öyledir.
Cenab-ı Hak güzellik denilen bir hakikat-i sabite yaratmış. bu sabit hakikati de çirkinlik denilen izafi bir zıtlık aynasında milyonlarca kez çoğaltmıştır. işin aslında çirkinliğin vücud-u haricisi yoktur. hangi şey pür çirkindir? Allah'ın yarattığı şeyler ya bizzat veya dolayısyla güzeldir. Ancak Cenab-ı Hak güzelliği tam olarak bize bildirmek ve güzelliği güzeller sayısınca çoğaltmak için çirkinlik denen izafi ve itibari bir kavram yaratmıştır. biz çirkinlik aynasında milyonlarca güzelliği görürüz.
şöyle ki: Bir insanı ele alalım. o insan kendinden daha düşük bir mertebede gördüğü bir kişiye göre kendini güzel görebilir. her insanda bu duygu vardır. ve her insan izafi olarak kendini güzel olarak addedebilir. demek ki güzellik her insan sayısınca tecelli eder. işte güzellik bir tek hakikat iken çirkinlik aynasında insan sayısı kadar çoğalır. Bu durumda güzelliğin nisbi hakikatleri açığa çıkmış olur.
işte bu iki misal gibi bir çok hakikat zıtlık aynasında yüzlerce hakikate inkilap eder.
zulüm aynasında Hak tecelli eder, hakkın yüzlerce mertebesi gözükür.
küfür aynasında iman tecelli eder, insan sayısınca iman hakiakti ortaya çıkar.
hastalık aynasında şifa ve sıhhat gözükür, insan sayısınca sıhhat mertebeleri ortaya çıkar.

13

23.03.2008, 10:03

şeytanın yaradılmasını ve şerleri hakikat-i nisbiye ölçüsüyle ele alırsak?

14

24.03.2008, 10:40

ruhefza kardeşin ifadesiyle "şeytanın yaradılmasını ve şerleri hakikat-i nisbiye ölçüsüyle ele alırsak" iki önemli hususu netice verir.
birincisi:Zıtlıklar(şeytan ve şerler ve kötülükler)haikat-i nisbiyenin zuhuruna dolayısyla kabiliyetlerin inkişafına ve insanın kendisine tayin edilen kemal noktasına ulaşmasına vesiledir.
ikincisi ise:Hakikat-i Nisbiye Esma-i ılahiyenin nukuşlarını ve tecellilerini göstermesine vesiledir. Esma-i ılahiye hem nisbi hakikat aynasında tecelli eder, hem de bu teclliler tecelli edilen sayısı kadar farklıık gösterir.
mesela Cemil ismini ele alalım.
Cenab-ı Hakkın Cemil ismi güzellikleri gösterir. Güzellik ise bir ölçüde çirkinlik aynasında gözükür. çünkü çirkinlik olmasa "güzel nedir?" anlaşılmaz. Yani Cemil isminin güzel tecellilerini anlayabilmemiz için ifafi olarak çirkinlik kavramına ihtiyacımız var. Üstelik çirkinliğin işin içine girmesiyle güzellik hakikati güzeller saysısınca çoğalır. ışte Cenab-ı Hakkın Cemil ismi her bir güzele farklı şekilde tecelli eder. Cemil isminin nakışları Yusuf(as) da farklı, diğer insanlarda farklıdır.
Benzer tarzda şafii ismini ele alalım. şafii ismi hastalık aynasında tecelli eder. Hastalık olmasa idi şafii ismini tam olarak idrak edemeyecektik. üstelik her insandaki farklı hastalık ve sıhhat halleri şafii ismimin tecellisini sıhhat sahipleri sayısı kadar arttırır. Yani Cenab-ı Hak cüzi hastalıkları yaratmakla hem şafii ismini tecelli ettirir, hem de bu tecellileri vücut sahibi sayısınca teksir eder. Allah'ın isimlerinin tecellileri yine hakaik-i nisbiye aynasında olmaktadır.


talhagenc kardeşin sualine dönersek:
"ısyankar ve iman etmeyen insanlara cehennem azabı vaad edilmektedir. Peki bütün günahların melcei olan ve azmettirici olan şeytana verilecek olan azap adalet gereğince en büyük olması gerekir. Peki bu şeytana verilecek olan en büyük azap ayet veya hadislerde nasıl geçmektedir? "
elbette ki Cenab-ı Hak kendisine isyan eden bir kuluna hak ettiğini verecektir. Bu Allah'ın hukukunda olan bir husustur. Ne kadar azap verir, ne kadar affeder bizler bu konuda bir yorum getiremeyiz. bu konudaki ayet ve hadis kaynakları için gerekli kaynakalara müracaat edilebilir. biz meselenin ilmilah yönü ile değil, hikmet ciheti ile ilgileniyoruz. Bu konuya hikmet açısından devam edersek daha faydalı olacağı kanaatindeyiz.

15

24.03.2008, 10:53

Ve yine surenin başında, kafir ve münafıklara yaptığı zem ve tahkirlerden sonra tuttukları yolun onları ebedi bir şekavete sevk edeceğini beyan etmiştir. Bu ayetle, tasrih ettiği saadet-i ebediyenin nurunu göstererek, onların bu büyük nimetleri kaybettiklerinden çektikleri hasretleri tezyid ve arttırmıştır.
1- (Bakara Sûresi: 25.)ışaratül-ıcaz

şeytanın yolundan gidenlere ebedi şekavet varsa şeytanınki kat be kat fazladır mutlaka..
Bakalım yine de ayet ve hadislere..

16

24.03.2008, 12:17

şeytan, fıtraten kendinden daha mükemmel olan insanı nasıl kandırmaktadır? şeytana kanmamak için ne yapmalıdır?

17

24.03.2008, 19:47

Alıntı sahibi ""talhagenc""

şeytan, fıtraten kendinden daha mükemmel olan insanı nasıl kandırmaktadır? şeytana kanmamak için ne yapmalıdır?

insanın fıtratında şeytana kanmak vardır. eğer olmasa idi Cennette bulunan Adem babamız ve Havva anamız o yasak meyveyi yemezlerdi. insandaki mükemmellik şeytana uymamakla gerçekleşir. şeytanın telkinlerinden ne kadar uzak dudur, Allah'a ne kadar itaat edersek fıtratımıza konulan mükemmellik sınırına çok daha fazla yaklaşmış oluruz. şeytana kanmmamının yolu, nefsi gemlemek, zevkleri ertelemek, sünnet-i seniyyeye tam olarak uyma gayreti içinde olmakla olur. Allah tüm mümin kardeşlerimizi şeytanın şerrinden korusun

18

24.03.2008, 23:28

şeytan insanı hangi şekillerde ve insanın hangi zaaflarını kullanarak kötülüğe sevk eder?

19

25.03.2008, 15:13

Alıntı sahibi ""talhagenc""

şeytan insanı hangi şekillerde ve insanın hangi zaaflarını kullanarak kötülüğe sevk eder?

şeytanın Cenab-ı Hakkın emrine karşı isyan sebebi enaniyetidir. Allah Ademe secde et dediği zaman itiraz etmiştir. kendisnin ateşten yaratıldığını, Ademin ise topraktan yaratıldığını iddia ederek kendisinin üstün olduğunu iddia etmiştir. Halbuki yaratılış açısından bir üstünlük ve mükemmellik söz konusu değil. Üstünlük ve mükemmellik gibi kavramlar Allah'ın emir ve tayinine bakar.
ışte şeytan kendi ölçülerine göre enaniyetine aldanarak olmadığı halde bir üstünlük iddiasına girmiş ve Allah'a isyan etmiştir. Yani tam olarak enaniyetine tabi olmuştur. hadiseleri kendi açısından yorumlamaya başlayarak günhın kapısını açmıştır.
işte insan da günahlara giden yolu enaniyetine kapılarak haddiseleri kendi açısından yorumlamaya başlarsa şeytana uymuş ve günah kapılarını açmaya başlamış olur.
Allah'ın emrine itaat etmek Resulullahın sünnetine uymak bu yolları kapar takva yolunu açar

20

25.03.2008, 15:37

Abi soruma cevap vermemişsin. Risale-i Nur'dan vesvese bahsi, desise-i şeytaniye vb. bir çok kısım var. Ben akla kapı açmak için sorular soruyorum. Çünkü bütün kötülüklerin ve şerlerin başı şeytandır. O yüzden önce şeytanı sonra da nefs-i emmareyi birlikte irdelemek niyetindeydim. VAZGEÇTıM :cry:

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir