“Arapçada 62’000 kelimenin Türkçe karşılığı yoktur. Siz isteseniz de, Arapçadan tercüme yapamazsınız. Mesela: Rubûbiyet, Uluhiyet gibi...
Arapçadan tercüme kesinlikle orijinal olmaz ve ma’na bozulur. En az verim de (maalesef) Türkçe tercümede olmaktadır. Kitap sadeleştirme, speküle bir meseledir, mevzu’dur. Tercüme edilen eserler, bir bakıma ıncil akıbeti gibidir.
Her sadeleştirmede bir çok ta’vizler verilir. Ve açılan kapı kapanamaz.
Kitapları iyi bilen ağabeyleri ve arkadaşları bulmaya çalışın... Ve mütalaa edin. Risale-i Nurlar çok kıskançtır ve kendisine aşık olmayana yüzündeki peçeyi sıyırmaz.
Risale-i Nurlar okyanus gibidir... Bazı yerleri sahil kıyısı gibidir... Bazı yerleri vardır ki, bir kaç yüz metredir... Ve kalb ve ruh’un derece-i hayatına çıkmayan orada yüzemez.
Bazı yerler bir kaç bin metre derinlikteki yerlere benzerler. Kalbi nefsine, cesedi mi’desine galebe edemeyenler oralarda yüzemezler.
Bazı yerler, Allah’ın kâinatta vaz’ ettiği mîzana ayine olarak Everest tepesinin zıddı, Guam çukuru gibi derindir.
ıslam’a doymuş ve dolmuş insanlar olmak için, bu kitapları mukayeseli olarak en az beş defa okumak gereklidir...
Risale-i Nurları şu zamanda iyice anlamadan başka şeylere tevessül ederseniz, bir yerde mutlaka bir mantık hatası yaparsınız.”
Baki selam ve dua ile...