Deri İmalathanesi’nde çalışan adamın birisi, güzel kokuların satıldığı bir pazara girip de mis kokusunu alınca başı dönüp bayılıyor.
Tabi derhal halk başına üşüşüyor.
Herkes lahavle diyerek adamın derdine derman aramakta.
Birisi eliyle kalbini yokluyor, öbürü yüzüne gülsuyu serpiyordu.
Bilmiyorlardı ki o alanda O’nun başına ne geldiyse gülsuyundan gelmişti. Birisi nasıl atıyor diye nabzını yokluyor, öbürü ağzını kokluyor.
Şarap mı içti, esrar mı…Yoksa afyon mu yuttu…?
Halk, adamın neden bayılıp düştüğünü anlamamış, bu duruma şaşıp kalmıştı.
Derhal akrabalarına haber veriliyor.
Nice sonra dericinin bilgili kardeşi olay yerine geliyor ve ahaliye kardeşinin neden hastalandığını bildiğini söylüyor.
Meğer, dericilik yaptığı için adamın iliklerine, damarlarına kadar pis kokular sinmiştir.
Rızkını elde etmek için her gün akşamlara kadar pisliğe gömülmüştür.
Güzel kokuyu alınca da buna alışık olmayan bünye, herkesinkinden farklı bir tepki vermiştir.