Sıfatlar hakkında şüpheler ve tartışmlar, Peygamber efendimiz ve sahabeler döneminde mevcut değildi. Sıfatlar hakkında görüşler ilk olarak Abdullah ibn-i Sebe ve onun taraftarları olan Sebeiye tarafından Hulefa-i Raşidinin son zamanlarında ortaya çıktığı biliniyor. Daha sonra bazı aşırı şiiler bu meselede onlara taraftar oldular.
Bunlar "teşbih" ve "Tecsim" i savundular. Allahın , insanların vasıfları ile vasıflanmış bir cisim gibi olduğunu düşündüler. Bu mantık ile düşündüklerinden dolayı Hz. Ali'ye uluhiyet vermeleri zor olmadı... Bunları "Beyaniyye, Mugîriyye, Kerramiye " gibi fırkalar takip etti. hepsi Teşbih ve Tecsimi savundu..
Bunlara tepki olarak Mutezile meydana çıktı.. Onlarda sıfatları inkar ettiler. "Allah insanların vasıflandığı sıfatlarla vasıflanmaz" diyerek. bu sıfatları inkar ettiler. Mesela "Allah için (Alîm) denmez fakat (Hâlık) denebilir.Çünkü insan alîm dir , fakat Halık olamaz" dediler. Daha sonraki mutezile imamları Felsefenin de etkisiyle Sıfatları Topyekün inkar ettiler. "Allah ilmiyle alimdir.Onun ilmi zatıdır...." gibi düşüncelerle sadece zat ı kabul ettiler..
Bu sırada Selef-i Salihinden Ahmed b. Hanbel, Süfyan-ı sevri vb. birkaç zat ise bu batıl fikirlere karşı Ehl-i sünneti temsil ediyordu.. Daha sonra bu işi kelami metodlarla ımam eşari yapmaya başladı ve onun mezhebi Ehl-i sünnetin mezhebi haline geldi.. Kısaca böyle...