You are not logged in.

1

Sunday, October 4th 2009, 11:47pm

ZEKATIM 2.0 - (Zekat Hesaplama Programı)

Programın Adı: ZEKÂTIM
Açıklama: Zekâtım ile zekatınızı kolayca hesaplayabilirsiniz. Program 4 para birimini bir arada hesaplama imkanı sunuyor. Bunlar TL (Türk Lirası), USD (Amerikan Doları), GBP (İngiliz Sterlingi) ve EUR (Euro). Zekatınızı hesaplamadan önce "Değerler Tablosuna" güncel döviz kurlarını ve altın-gümüş fiyatlarını giriyorsunuz. Program değer tablosu için gerekli bilgileri sizin için tek bir linkte sunuyor. http://www.muhabbetfedaileri.com/zekatim.html linki üzerinden güncel döviz kurlarına ulaşabilirsiniz. Zekatım programı girdiğiniz bilgileri 3 ayrı Altın nisabına göre hesaplıyor ve verilecek zekât miktarını gram altın, Cumhuriyet altını, Türk Lirası, Dolar, Sterlin ve Euro´ya göre gösteriyor. Döviz, Altın - Gümüş çevirme tablosu zekat hesaplamanızda size ayrıca kolaylık sunuyor.

Not: ZEKATIM programını çalıştırabilmek için bilgisayarınızda Microsoft EXCEL yazılımı kurulu olması gerekiyor.

Aktüel Versiyon: 2.0

Dosya boyutu: 50 KB

Ücret / Lisans: Zekatım programı ücretsizdir. Ticari amaçla kullanılamaz!

Hazırlayan: EuroNur

Son Güncelleme: 07.06.2018

Download: http://www.saidnursi.de/zekatim-zekat-hesaplama-programi
(İndireceğiniz RAR dosyasını açmak için bilgisayarınızda WinRAR yazılımı kurulu olması gerekiyor.)

Ekran görüntüsü:



Versiyon farkları:

2.0 - Detaylı bilgi için indirme sayfasına bakınız.

1.2 - Döviz, Altın-Gümüş Çevirme Tablosundaki bir hata giderildi. (05.10.09)

1.1 - Görsel düzenleme yapıldı. (05.10.09)

1.0 - İlk kez yayınlandı (04.10.09)

Anahtar kelimeler: zekatım, zekatim, zekat, zekât, zakat, almosen, zekat hesaplama, zekat programı, zekatmatik
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

2

Monday, October 5th 2009, 4:58am

Zekatim - Örnek Hesaplama

Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

3

Monday, October 5th 2009, 8:29am

ZEKATIM

ELLERİNİZE SAĞLIK. GERÇEKTEN BİR İHTİYAÇTI BU.TEŞEKKÜRLER, ALLAH RAZI OLSUN.HAYRA VESİLE OLDUNUZ.

Hasan_Sinan

Moderator

  • "Hasan_Sinan" is male

Posts: 2,136

Location: Almanya

Occupation: Uzman Pazarlamaci

Hobbies: Okumak Okumak Okumak

  • Send private message

4

Tuesday, October 6th 2009, 7:34am

eksi cikarsa zekat alabilirmiyim..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

5

Tuesday, October 6th 2009, 9:11am

Zekât kimlere verilir?

“Zekât nerelere verilmelidir?”

Kur’ân’da zekâtın sekiz sınıfa verilebileceği beyan edilir. Bunlar: Fakirler, miskinler, zekât işinde çalışanlar, müellefe-i kulûb, köleler, borçlular, Allah yolunda olanlar ve yolda kalmış olanlardır.1

Bu sınıflar üzerinde kısaca duralım:

Fakirler: Zekât verebilecek mâlî gücü olmayanlara ve “talebe-i ulûm” sıfatına haiz yardıma muhtaç fakir talebelere zekât verilir.

Miskinler: Başkalarına el açacak kadar yoksul bulunan ve zarûrî ihtiyaçlarını dahî teminden âciz kalanlardır.

Zekât işinde çalışanlar: Yetkili bir kurum ve kuruluşça zekâtın toplanmasında görevlendirilen kişiler, zekât işinde çalışanlar, yaptıkları işin karşılığını, yani önceden belirlenmiş ücretini zekât fonundan alabilirler.

Müellefe-i Kulûb: Kalpleri İslâm’a yakın olanlar, hidâyete ermesi an mes’elesi olanlar ve İslâm’a ısındırılacak kimselerdir. İslâm ve Îmân hakîkatlerini tebliğ ve neşredenler, müellefe-i kulûb lehine kullanacakları her türlü levâzımat ve araç-gereci zekât fonundan karşılayabilirler. İslâmiyeti yaymak, duyurmak, neşretmek, tanıtımını yapmak ve İslâm ahlâkının kemâlâtını tebliğ etmek amacıyla yapılan kitap, dergi, gazete ve radyo da dahil muhtelif yayın çalışmaları; seminer, açık oturum ve konferans da dahil muhtelif programlar; her türlü çağdaş iknâ ve tanıtım faaliyetleri ile medenî tebliğ faaliyetlerinin zekât fonundan istihkâkı vardır. Gayrimüslim ülkelerde yeni Müslüman olanlar aracılığıyla farklı kesimlere ve çevrelere ulaşabilmek için yapılan çalışmalar zekât fonundan desteklenebilir.

Köleler: İnsan hürriyetine büyük önem veren Kur’ân, kölelerin serbest bırakılmaları için zekât fonunu istihdâm eder. Kur’ân’ın, insanın “irâde hürriyetinin” değerini “ibâdet” kapsamına alması ibret verici değil mi?

Günümüzde köleliğin bütün dünyâda tarihe karışması, Kur’ân’ın evrensel hâkimiyetinin tecellîsinden başka bir şey olabilir mi?

Borçlular: Meşrû bir sebeple borçlanan ve borcunu ödemekten âciz kalan Müslümanlara zekât verilebilir.

Yolda kalmış olanlar: Meşrû bir yolculuk ve sefer niyetiyle memleketinden ayrılan ve fakat başka memleketlerde parasız pulsuz kalanlar da zekât gelirleriyle desteklenir.

Allah yolunda bulunanlar: İ’lây-ı kelimetullah için cihâd edenler. Allah’ın adını yüceltmek, duyurmak, tebliğ etmek, yaymak, tanıtmak ve neşretmek için mücâhede edenler, çalışanlar, faaliyet gösterenler de, ihtiyaç duydukları her türlü sarf malzemeleri hususunda zekât fonundan desteklenirler.

Dört mezhebe göre, Allah yolunda cihad edenlere, ihtiyaçları olan silâh, at, yiyecek, içecek ve yol masrafları zekât fonundan karşılanır. Şâfiî mezhebine göre Allah yolunda cihad edenler zengin bile olsalar; yol, ikâmet ve diğer masrafları bu fondan karşılanır. Giyim, silâh, eşya ve diğer malzemelerini taşımak için gerekli vâsıta bu fondan temin edilir. Mücâhede süresi içinde bakmakla yükümlü oldukları çoluk ve çocukları, ailesi ve yakınlarının nafakaları da zekât fonundan ödenir.

Eskiden cihadın kılıçla, kalkanla, silâhla, atla yapıldığını; günümüzde ise medenî milletlere ve insanlara karşı maddî cihad yerine mânevî cihâdın ön plana çıktığını, bunun da kitapla, kalemle, yayınla, neşriyâtla ve muhtelif beşerî ve sosyal faaliyetlerle yapıldığını nazara alan çağdaş âlimler, Müslümanlar yararına yapılan her türlü hayırlı faaliyetlerin zekât bütçesinden istihkâkı bulunduğunu beyan ederler. Elmalılı Hamdi Yazır, İ’lâ-yı kelimetullah yolunda bulunanlara zekâtın verilebileceğini beyan ederken2; Yusûf El-Kardavî cihadın sadece silâhla ve kılıçla yapılmadığını; Peygamber Efendimiz’in (asm) “Sultana karşı hakkı konuşmayı” “en efdal cihad” saydığını ve “dil ile cihâdı” tavsiye buyurduğunu kaynakları ile gösterdikten sonra, yeryüzünde Allah’ın adını yükseltmeyi amaçlayan, gençleri ve toplumu zararlı ve yıkıcı yayınlara karşı korumak, İslâmı, îmânı ve iyi ahlâkı öğretmek ve teşvik etmek için kurulan her türlü İslâm ve Îman merkezlerinin “cihad” mânâsından ayrı düşünülemeyeceğini; binâenaleyh böyle hayır merkezlerinin zekât bütçesinden payının ve istihkâkının öncelikle bulunduğunu kaydeder.3 Hanefî Mezhebi âlimlerinden İmam Kâsânî ile4, müfessirlerden Fahrettin Râzî’nin5 görüşleri de bu meyândadır.

Bedîüzzaman Hazretleri ise İslâmın gelişmesi ve Müslümanların gelişmiş milletler seviyesine yükselmesi için zekât gelirlerinin “millet menfaatine” harcanmasını tavsiye eder6; “Medresetü’z-Zehrâ”nın İslâmiyet’e ve insâniyete gösterdiği hizmetle, zekâta şüphesiz istihkâk kazandığını beyan eder.7

Zekâtımızı verirken çevremizi ve Müslümanları iyi tanıyalım. Onların hallerini arz etmelerini ve dertlerini anlatmalarını beklemeyelim. Yukarıdaki şartlar çerçevesinde zekât vermeye en lâyık olan özel veya tüzel kişilikleri, şahısları veya organizasyonları bulalım ve zekâtımızı gönül rahatlığıyla verelim.

Dipnotlar:
1- Tevbe Sûresi, 9/60
2- Elmalılı M.H., Hak Dîni K.D., 4/2579
3- Kardavî, Ç.M. Fetvâlar, 1/388
4- Bedâiu’s-Sanâî, 2/45
5- Tefsîr-i Kebîr, 16/113
6- Münâzarât, S. 64
7- Münâzarât, s. 81

wcf.bbcode.quelle.title http://www.fikih.info/kategoriler/zekat-…re-verilir.html
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

6

Tuesday, October 6th 2009, 9:17am

Zekât şahıslara mı verilmeli?

“Zekât ve fitre hayır kurumlarına ve hizmete verilir mi? Yoksa şahıslara mı verilmeli?”

Zekât, Allah’ın, verdiği maldan belirli bir oranda ihtiyacı olan fakir-fukarâ ile hayır ve hizmet birimleri için verilmesini emir buyurduğu bir mâlî ibâdettir. Fitre, şartları ve vücûbiyeti açısından zekâta göre farklılık arz etse de, veriliş yerleri bakımından zekâtla örtüşür. Yani fitre, zekât verilen yerlere verilir.

Kur’ân zekât verilebilen sekiz sınıfı tayin ve tespit etmiştir. Bu sınıfların dışına çıkmak mümkün değildir. Allah rızâsı için millet menfaatine hizmetler yapan, Kur’ân ve îmân hizmeti veren kurum ve kuruluşların ve buralarda hizmet içinde bulunan ilim talebelerinin “evlâ olarak” zekât ve fitre hesabından hisseleri vardır.(1)

Zekât verirken dikkat etmeli; parayı menhiyâtta, seyyiâtta ve kötülüklerde sarf edenler değil, hakta, hayırda, hasenâtta ve hizmette kullananlar tercih edilmelidir.

Dipnot:
1- Münâzarât, s. 64;
wcf.bbcode.quelle.title http://www.fikih.info/kategoriler/zekat-…-verilmeli.html
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

7

Thursday, August 26th 2010, 7:30am

Oruç ve zekatı terk etmenin getirdiği musibetler

Fakirlere gelen acı açlık ve kahtın sebebi, orucun tatlı açlığını çekmedikleri ve zenginlere gelen hasaret ve zayiâtın sebebi de, zekât yerinde ihtikar etmeleridir.


Hakikatli bir rüya-yı hayaliyede, Harb-i Umumînin beşinci senesinde, bir acip rüyada benden soruldu:
“Müslümanlara gelen bu açlık, bu zayiât-ı maliye ve meşakkat-i bedeniye nedendir?”
Rüyada demiştim:

“Cenâb-ı Hak bir kısım maldan onda bir HAŞİYE-1 veya bir kısım maldan kırkta bir, HAŞİYE-2 kendi verdiği malından birisini bizden istedi—tâ bize fukaraların duâlarını kazandırsın ve kin ve hasetlerini men etsin. Biz, hırsımız için tamahkârlık edip vermedik. Cenâb-ı Hak, müterakim zekâtını, kırkta otuz, onda sekizini aldı.
“Hem senede yalnız bir ayda, yetmiş hikmetli bir açlık bizden istedi. Biz nefsimize acıdık; muvakkat ve lezzetli bir açlığı çekmedik. Cenâb-ı Hak, ceza olarak, yetmiş cihetle belâlı bir nevî orucu beş sene cebren bize tutturdu.

“Hem yirmi dört saatte birtek saati, hoş ve ulvî, nuranî ve faydalı bir nevî talimat-ı Rabbâniyeyi bizden istedi. Biz tembellik edip o namazı ve niyazı yerine getirmedik. O tek saati diğer saatlere katarak zayi ettik. Cenâb-ı Hak, onun kefareti olarak, beş sene talim ve talimât ve koşturmakla bize bir nevî namaz kıldırdı” demiştim.
Sonra ayıldım, düşündüm, anladım ki, o rüya-yı hayaliyede pek mühim bir hakikat vardır. Yirmi Beşinci Sözde, medeniyetle hükm-ü Kur’ân’ı muvazene bahsinde ispat ve beyan edildiği üzere, beşerin hayat-ı içtimaîsinde bütün ahlâksızlığın ve bütün ihtilâlâtın menşei iki kelimedir:

Birisi: “Ben tok olduktan sonra başkası açlıktan ölse bana ne?”
İkincisi: “Sen çalış, ben yiyeyim.”
Bu iki kelimeyi de idame eden, cereyan-ı ribâ ve terk-i zekâttır. Bu iki müthiş maraz-ı içtimaîyi tedavi edecek tek çare, zekâtın bir düstur-u umumî sûretinde icrasıyla, vücub-u zekât ve hurmet-i ribâdır.

Haşiye-1: Yani, her sene taze verdiği buğday gibi mallardan onda bir.

Haşiye-2: Yani, eskiden verdiği kırktan ki, her senede galiben ve lâakal ribh-i ticarî ve nesl-i hayvanî cihetiyle, o kırktan taze olarak on adet verir.

Mektûbât, s. 264,

***

Evet, âlem-i İslâmın, bu asrın hasareti olan bu dehşetli İkinci Harb-i Umûmiden kurtulmasının sebebi, Kur’ân’dan gelen îman ve a’mâl-i saliha olduğu gibi; fakirlere gelen acı açlık ve kahtın sebebi, orucun tatlı açlığını çekmedikleri ve zenginlere gelen hasaret ve zayiâtın sebebi de, zekât yerinde ihtikar etmeleridir. Ve Anadolu’nun bir meydan-ı harb olmamasının sebebi, “İman edenler müstesna” (Asr Sûresi: 3.) kelime-i kudsiyesinin hakîkatini fevkalâde bir sûrette yüz bin insanların kalblerine tahkîki bir tarzda ders veren Risâle-i Nur olduğunu pekçok emarelerle ve şakirtlerinden binler ehl-i hakîkat ve dikkatin kanaatleri ispat eder.

Tarihçe-i Hayat, s. 278,
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

8

Monday, August 8th 2011, 4:50am

Zekât malı nasıl arındırır?

Salih Bey: “‘Zekât malı arındırır’ sözünü açıklar mısınız? Nasıl arındırır? Bir alın teri ürününden ibaret olan helâl malın kirleri nelerdir ki, zekâtla arınmış olsun?”

Haram mal zaten kirli maldır. Bu yüzden haram mal zekâtla arındırılmaz ve haram malın zekâtı verilmez. Okuyucumuz bu yüzden haram malı sormuyor. Helâl maldaki kirlerin ne olduğunu soruyor.

Alın teri ile kazanılan, hakkı verilerek elde edilen, helâl bir işin getirisi olan kazançlar helâldir. Fakat helâl malın da kirleri vardır. İşte kelime anlamı arındırmak demek olan zekât, gerek helâl malı, gerekse helâl mal sahibini kirlerinden arındırır.

Helâl malın kirlerinin ne olduğuna gelince: Malın üzerinde, ödenmediği takdirde malı ve mal sahibini kirleten iki türlü hak vardır: Bunlar şunlardır: 1- Allah hakkı. 2- Kul hakkı.

Bunları sırayla görelim:

1- Allah hakkı: Malın gerçek mülkiyeti Allah’a aittir. Mal insana Allah’ın bir emaneti olarak verilir. Veren Allah’tır. Allah malı dilediğine verir, dilediği kadar verir, dilediğinden çekip alır, dilediği kadar çekip alır. Bu yüzden insan hırs ile mal edinemez. Ancak Allah verirse insan mal sahibi olur. Şu âyet bunu bildiriyor: “De ki, ey mülkün hakikî Sahibi olan ve âlemlerde dilediği gibi tasarruf eden Allah’ım! Sen mülkü dilediğine verir, dilediğinden mülkü çekip alırsın. Sen dilediğini aziz eder, yükseltir; dilediğini zelil kılar, alçaltırsın. Bütün hayır ve iyilik yalnız Senin elindedir. Sen her şeye kadirsin.” 1

Mal üzerindeki mülkiyetin yüzde yüzü Allah’a ait olunca, mal insanın elinde sadece bir emanetten ibaret olunca, insanın mal ile ilgili olarak görevi sadece bir dağıtım memuru olmaktan öteye geçmeyince; Allah’ın, verdiği malın nerelere ve nasıl harcanması gerektiği konusunda yönlendirme yapmasının ve nerelerde ve nasıl harcandığını denetlemesinin, Kendi Yüksek Zatına ait bir Rububiyet hakkı olduğu anlaşılmış olur. Malın mahşere dönük büyük ve çetin hesabı bundan doğmaktadır. İnsan, mal üzerinde dilediği gibi tasarruf etme, çarçur etme, israf etme ve hakkını vermeden biriktirme hakkına sahip değildir. Çünkü mal kendisinin değildir. Çünkü malı Veren böyle istemiyor. Nitekim Cenâb-ı Hak, Müslüman’ın mal ile ilgili görevini şöyle hatırlatıyor: “Kendilerine rızık olarak verdiklerimizden Allah yolunda bağışta bulunurlar.” 2

Dolayısıyla, mal üzerinde Allah’ın emrini yerine getirmekte bir zorunluluk bulunuyor. Malı israf etmemek, malı haramda sarf etmemek, malı hayırda ve helâl yollarda harcamak, mal ile insanlara iyilik yapmak, maldan sadaka vermek, malı Allah yolunda harcamak, malın zekâtını vermek birer Allah emri olarak mal sahibinin mal ile ilgili zorunlu görevleri arasında bulunmaktadır. Mal sahibinin, malını kirlerden arındıran ilk adımı, malı ile ilgili bu görevlerini yerine getirmesi olacaktır. Aksi takdirde Allah’a ait olan malı Allah yolunda harcamamış olur ki, mal helâl da olsa, bu davranış malı kirletir.

2- Kul hakkı: Mal sahibi bilerek veya bilmeyerek kazancına kul hakkı karıştırmış olabilir. (Hiç şüphesiz bilerek yenen kul hakkı zekâtla telâfi edilmez. Bunun telâfisi için, bire bir malı mal sahibine geri ödemek gerekiyor.)

Fakat mal sahibinin malına, bütün dikkatlerine rağmen, bilmeyerek kul hakkı karışmışsa, cömertçe verilen zekât maldaki bilinmeyen kul hakkının meydana getirdiği kirliliği giderir. Meselâ ortaklar arasında, komşular arasında, arkadaşlar arasında, kardeşler arasında, müşteri ile satıcı arasında, taraflardan birine bilmeyerek hak geçmesi söz konusu olabilir. Kazanç paylaşımında ortaklar küçük ayrıntılara girmemişlerdir ve iki taraftan birisine çok belirgin olmasa da hak geçmiştir. Senin tavuğun, komşunun ürününe zarar vermiştir. Satıcının terazisinde bilinmeyen bir arıza vardır ve eksik tartmıştır… Satıcı fahiş fiyat uygulamıştır. Alıcı bunu haksız bulmuştur, fakat almak zorunda kalmıştır. İşveren işçisinin iş verimine göre değil, kendi cimriliğine göre az maaş ödemiştir. Yol kenarında bulunup, yenmesi helâl edilmeyen mallarda, yoldan gelip geçen aç ve muhtaç insanların göz hakkı kalmıştır…. vs. örnekleri arttırmak mümkündür.

Böyle bilinmeyen durumlarda taraflardan birisine kul hakkı geçmişse eğer, dil ile helâlleşmek bir çözüm olmakla berâber, bilâhare fakire verilen zekât da bu helâlliği pekiştirmekte ve malı bilinmeyen kişilerin haklarından doğan kirlerden arındırmaktadır. Böylece mal kirlerden temizlenmekte, sahibine bir mahşer yükü olmaktan çıkmakta; tam tersine, mahşerde yüz akı olmaktadır.

Esasen, malı kirleten de, dengesiz ölçüsüz mal tutkusundan dolayı kendisi kirlenen de insandır. Mal tutkusu yalın haliyle insanı kirletmez. Çünkü insanın emek verdiği malı sevmesinde bir sakınca yoktur. Fakat insan mal tutkusundan dolayı daha büyük şeyleri feda etmeye başlarsa, meselâ mal için, mal açısından daha geniş ve ebedi imkânlar içeren âhireti feda ederse, mal için maneviyâtı feda ederse, mal için hakkı feda ederse; böyle mal tutkusu, mal helâl dahi olsa, insanı kirletir, insanın boynunda ağır bir mahşer yükü haline gelir. Nitekim Kur’ân, böyle bir kirliliğin mahşerde insana kaybettireceğini şöyle bildiriyor:

“Altını ve gümüşü biriktirip de onu Allah yolunda harcamayanları ise, acı bir azapla müjdele. O gün bu altın ve gümüşler, Cehennem ateşinde kızdırılır da, alınları, yanları ve arkaları onunla dağlanır. ‘İşte kendiniz için biriktirdiğiniz budur! Şimdi, biriktirdiklerinizin tadına bakın!’ denir.”3

Öyle ki, Bediüzzaman hazretleri, “Eyvah, aldandık! Şu hayat-ı dünyeviyeyi sâbit zannettik. O zan sebebiyle bütün bütün zâyi ettik. Evet, şu güzerân-ı hayat bir uykudur. Bir rüya gibi geçti. Şu temelsiz ömür dahî bir rüzgâr gibi uçar gider”4 diyor. Kezâ yine Bediüzzaman, “Fânîyim. Fânî olanı istemem. Âcizim. Âciz olanı istemem”5 diyor ve fani mala karşı dikkatlerin uyanık olmasını istiyor. Evliyadan Şakik Belhî hazretleri de bir gün Bağdat’ta, görkem, debdebe ve saltanat içinde yüzen sultana “Sen zühd ve takva sahibisin” diyor. Sultan şaşırıyor:“Çok şakacısın” diyor. “Bana iltifat ediyor olmalısın. Bu kadar debdebe ve saltanat içinde ben nerede, zühd ve takvâ nerede? Eyvah ki, biz o imtihanı kaybettik ey Şakik!”Şakik diyor ki:

“Böyle deme. Cenab-ı Hak, ‘Dünyâ serveti pek azdır. Âhiret ise takvâ sahipleri için daha hayırlıdır’6 buyurmuştur. Sen o aza kanaat etmişsin. Dünya bana yeter deyip, ahiretin ebedî ve çok malını istememişsin. Zâten zahit de, az mala kanaat eden demek değil midir?” deyince, sultan,“Eyvah bana! Eyvah bana! Ben ne kadar aldanmışım! Az bir şeyi çok sanmışım!” diye dövünmeye başlıyor.

Evet, haram mal, kul hakkı, haksız (hile ile elde edilen) kazanç, insanın yeterince emek sarf etmeden elde ettiği kazanç, insan kalbinde hak sevgisini aşan mal sevgisi, cimrilik (aşırı mal düşkünlüğü), savurganlık, müsriflik (aşırı mal debdebesi), aşırı mal sevgisinden dolayı içine düşülen dünya sevgisi, zekâtı verilmeyen helâl mal, Allah’ın bir rızkı olarak düşünülmeyen helâl mal, şükre götürmeyen ve şükür görmeyen helâl mal kirlidir ve insanı da kirletirler.

Bu kirliliklerin tamamına karşı tek çare, tek arınma ameliyesi;

1-Malı helâlinden kazanmak, 2-Helâlinden kazanılan malın zekâtını vermektir.

Helâl malın zekâtı verilirse, hakkı ödenmiş olur, böylece insan mal ile ilgili bütün kirliliklerden de temizlenmiş olur.

Bir adam Peygamber Efendimiz’e (asm):

“Ya Resûlallah! Üzerimde zekâttan başka, maldan çıkarılması gereken bir hak var mıdır?” diye sorunca, Peygamber Efendimiz (asm):

“Hayır. Malda zekâttan başka hiçbir hak yoktur. Ancak nafile (kendi arzuna göre, fazladan) sadaka vermen başkadır” buyurmuştur.5

Son cümlemizi, bu hadis çerçevesinde, şöyle bağlayabiliriz:

Zekâtı verilen helâl mal kirli mal değil, temiz maldır; sahibini kirletmez.

Dipnotlar:

1- Âl-i İmran Sûresi: 26,
2- Bakara Sûresi: 3.
3- Tevbe Sûresi: 34, 352- Sözler, s. 193
4- Sözler, s. 20
5- Nisâ Sûresi: 77
6- İbn-i Mâce, Zekât, 1788, 1789

wcf.bbcode.quelle.title http://www.fikih.info/kategoriler/zekat-…-arindirir.html
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

9

Monday, August 8th 2011, 4:18pm

program için uğraşılmış. paylaşım için teşekkürler...

zekat hesabında bir yıllık nafakadan artan kıymet tarifi bulunuyor ise hesaba bir yıllık yada 12xaylık ortalama sarfiyatı nasıl ekliyorsunuz?

10

Tuesday, July 30th 2013, 5:14pm

Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

11

Thursday, June 7th 2018, 4:57am

Zekatim 2.0

ZEKATIM 2.0 yayında...




Detaylı bilgi ve indirmek için: http://www.saidnursi.de/zekatim-zekat-hesaplama-programi
"We are the Warriors of Love, We Have no Time For Enmity"

wcf.user.socialbookmarks.titel

Rate this thread