nurciv kardeşimi tanıyorum, ona binaen aranızdaki bu tartışmanın daha da alevlenmesini engellemek ve kalplerinizi kırmanın önüne geçmek için yazıyorum. nurciv kardeşim bazen aşırı üzüntü (depresyon) hâlinde oluyor ve böyle zamanlarda ne yaptığını pek bilmiyor, kırıcı olabiliyor, hatta bu yüzden onu korumak adına forumdaki bir müdahalemden dolayı bana da kırılmıştı. Ama ben onun halini bildiğimden ve üzüntünün insanı nasıl bir ruh haline soktuğundan, tavrının sebebini, daha doğrusu sebebinin olmadığını, onun sadece üzgün olduğunu anlamıştım.
Onu suçlayamayız, çünkü o ruh hâlindeki hareketlerin dengeli olmasını bekleyemeyiz. Sonuçta geriye dönüp bakınca, pişman olunacak şeyler oluyor. Bunu nurciv kardeşime acındırmak veya onu gücendirmek için yazmıyorum. Bunu yazıyorum çünkü bu tatsız yazışmanın aranızı açmasını istemiyorum. zamane kardeşim, tepkiye tepkiyle yaklaşmanın faydası yok. Dediğim gibi, şu an ikiniz birbirinizi yok yere kırıyorsunuz, kimsenin suçlu olduğunu söylemiyorum, zaten tartışmanın da anlamı yok.
Bu mesajları silip, sizlerle özelden konuşmayı da düşündüm. Ama sarfedilen sözler ve olayın cereyan şekli böyle yapmama mani oldu.
Eski forumdaki bilgilerin hepsi burada, kaybolan birşey yok, sadece arayüz değişti, renkler değişti, ek fonksiyonlar geldi, yani bir suret değişimi var, üyeler aynı üyeler (tabi zamanla herkes değişiyor, bunu da hesaba katın.) , mesajlar duruyor. Ben eski foruma bakınca bir hüzün hissettim, çünkü geçmişi gördüm, o geçmiş burada da var, kaybolmadı, ama şöyle bir dönüp bakınca eski beyaz arayüze, hayatın nasıl da geçtiğini, neler yaşadığımı hatırladım, üzüntüleri, sevinçleri, tekrar görüşemediğim insanları hatırladım, film şeridi gibi derler ya, öyle gözümün önünden geçti sanki, öyle bir hüzün hissettim. Hüzün geçen zamandan, geri gelmeyen ömürden, yiten dostluklardan, geçmiş acı hatıralardan ve şimdi sadece birer tatlı hatıra olan bazı şeylerden ve onların ayrılğından.
nurciv kardeşim, biliyorum, üzgünsün, ama bu üzüntün bu meseleyi kişiselleştirip de bu boyutlara getirmene izin vermesin, senden rica ediyorum abin olarak, kaza geçirdiğin zamanı hatırla, seninle konuştuğum şeyleri hatırla. Gerçek kardeşim olsan, inan gözümü üzerinden ayırmazdım, çünkü ruh hâlini az çok tahmin edebiliyorum. Benim yüreğim elvermezdi senin daha fazla üzülmene, ne diyeyim, inşaAllah yakın zamanda kederini atarsın.
Hem ben de işten geldim (bugün, yani Pazar günü) , yorgundum, bazı mesai arkadaşları izinde, bazıları başka yerlerde görevli, ondan üstümüzdeki iş arttı bu aralar. Kafama takılan başka şeyler de vardı, üzülüyordum. Dinlenmek için yatağa uzandım, uyumuşum, gözümü kötü bir rüya ile açtım. Harp vardı, kaçacak yer yoktu, bir yerdeki bombadan insanlar kaçışırken, kaçtıkları yere yenisi geliyordu, adeta küçük kıyamet gibiydi. Ben de kaçıyordum, ama en nihayetinde kaçacak yer kalmadı, koşmak da kaçmak için çok yavaştı.... Sanki gerçekmişcesine hissettim. Kıyamet ile ilgili Kur'an'daki ayetleri hatırladım. O günde, ne ananın babanın gözü evladını görür, ne başka birşeyi, düşünün anneler evladını bırakıp da kendi derdine düşerse, nasıl çetin ve korkutucu bir gündür. Herkes kendi derdinde, ama kendini kurtarmaya da yetmiyor, kaçacak yer yok.... Tutunacak dal yok.
Şimdi diyeceksiniz, bunları niye anlattın? Ah kardeşlerim, bu rüyadan sonra diğer üzüntümden sanki geriye zerre kadarı kalmadı. Hepimizi böyle birşey bekliyorken, başka tasalarla vakit kaybetmeye ve birbirimizi kırmaya gerek yok. Uyanıp da gökyüzüne baktım, günbatımından dolayı kıpkırmızıydı. Evet, belki de üzüldüğüm şeyin ne kadar kıymetsiz olduğunu anlamam için, Rabb-i Erhamürrahimin bana bu rüyayı, bu küçük numuneyi gösterdi, Allahu â'lem bissavab, en doğrusunu Allah bilir.
İkiniz de sevdiğim kardeşlerimsiniz, lütfen birbirinizi kırmayın ve barışın. Ben de üzülüyorum bunları görünce....