Sie sind nicht angemeldet.

Lieber Besucher, herzlich willkommen bei: Muhabbet Fedâileri. Falls dies Ihr erster Besuch auf dieser Seite ist, lesen Sie sich bitte die Hilfe durch. Dort wird Ihnen die Bedienung dieser Seite näher erläutert. Darüber hinaus sollten Sie sich registrieren, um alle Funktionen dieser Seite nutzen zu können. Benutzen Sie das Registrierungsformular, um sich zu registrieren oder informieren Sie sich ausführlich über den Registrierungsvorgang. Falls Sie sich bereits zu einem früheren Zeitpunkt registriert haben, können Sie sich hier anmelden.

munib bilal

Anfänger

  • »munib bilal« ist männlich
  • »munib bilal« ist der Autor dieses Themas

Beiträge: 17

Wohnort: Ankara

Beruf: Öğretmen

  • Nachricht senden

1

Montag, 11. September 2006, 18:25

Allah, kainatı yaratmadan önce ne yapıyordu?

Allah zamandan münezzeh olduğundan onun hakkında, “kainat yaratılmadan önce” diye belirtilen bir zaman söz konusu değildir. Allah’ın böyle bir zaman dilimi içinde faaliyet göstermesi de düşünülemez.

Zaman ancak yaratıklar için söz konusudur, zaman içinde iş görenler ancak yaratıklardır. Ancak soruyu şöyle sormak mümkün olabilir: “Ezelde Allah vardı, onunla beraber hiçbir şey yoktu. O hâlde ezelde Allah ne yapıyordu?” Bu soruya kısaca, “Kendi cemal ve kemalini bizzat kendisi müşahede ediyordu.” şeklinde cevap verilir. Gaybı ancak Allah bilir.

Bu sorunun temelinde zaman ve ezel kavramlarının, yanlış anlaşılması ve karıştırılması söz konusudur. ınsan, zaman ve mekâna kayıtlı olarak yaşadığı için her hadise ve hakikati zaman ölçüsüne göre değerlendirmekte, kayıtlı kendi içerisinde yaşadığı zamanı, evveli olmayan bir süreçle (ezel) karıştırmaktadır. ışte yukarıdaki soru, böyle bir yanlış değerlendirmenin sonucudur.

Zaman, varlıkların bir tertip ile ve birbiri ardınca yaratılması ile ortaya çıkan soyut bir kavramdır. Bütün varlıkların yaratılması, değişip başkalaşmaları, yok olup son bulmaları, hep zaman nehir içinde gerçekleşir. Allah’ın, sonsuz kuvvet ve kudretiyle yokluk âleminden varlık sahasına çıkarılan bütün varlıklar, zaman nehrinde hiç durmadan akarlar. Geçmiş zaman, gelecek zaman ve şimdiki zaman kavramları nispidirler, birbirlerine göre bu isimleri alırlar. Bu gün dünün yarınıydı, yarının ise dünü olacak.

Ezel kavramına gelince o, zaten, zaman itibariyle bir sonsuzluk demek değildir. Zaman, devir, asır, yıl, ay, gün, saat, saniye, an gibi dilimlere bölünebildiği hâlde, ezel için böyle bir taksim söz konusu değildir. Aynı zamanda ezel, bir başlangıç noktası olarak da düşünülemez.

“Allah vardı, başka hiçbir şey yoktu.” (Hadis-i şerif). Zaman ise, mahlukatın yaratılması ile başladı. şu hâlde zaman kavramı, geçmişe doğru ne kadar uzatılırsa uzatılsın, Allah’ın ezeliyeti ile karşılaştırılamaz .

Ancak soruyu şöyle sormak mümkün olabilir: “Ezelde Allah vardı, onunla beraber hiçbir şey yoktu. O hâlde ezelde Allah ne yapıyordu?” Hemen şunu ifade etmek gerekir ki; Allah ezelde bir şey yapmaya -haşa- mecbur olmadığı gibi, bir şey yapmaması da onun için bir eksiklik değildir. Zira o, mahlukatı yaratmasa da sonsuz kemâldedir. Mevcudatı yaratmasıyla kemalinde bir artma, yaratmamasıyla bir eksilme söz konusu değildir.

Bu açıklamadan sonra, soruyu iki şık içerisinde cevaplayalım: Allah, ezelde kendi cemal ve kemalini bizzat kendi müşahede ediyordu. Allah’ı kemaliyle bilmek yine ona mahsustur. Zira, Miraç hadisesi ile Allah’ı bizzat müşahede eden Efendimiz (asm.), “Seni gerektiği gibi bilemedim.” demiştir.

Allah, ezelde, isim ve sıfatlarının tecelli yeri olacak varlıkların mahiyet ve hakikatlerini, hüviyetlerini, plân ve programlarını, manevî miktar ve suretlerini ezelî ilminde takdir ve müşahede etmekteydi. Allah, lütuf ve keremi, rahmet ve merhametiyle, ilmi dairesindeki mahiyet ve hakikatlere, harici vücut giydirmeyi istedi. Ve ‘ol’ emrini verip mahlukatı yarattı. Bu yaratma fiili, mahlukat için, bir ihsan, bir lütuf ve bir ikram idi.

Allah’ın hem kendi kemal ve cemalini seyretmesinde, hem de varlıkların manevî plân ve programlarını yapmasında, onları ezelî ilminde takdir etmesinde bir zaman ve müddet söz konusu değildir. Yani bunlar bir zaman silsilesi içerisinde düşünülemez. Ezeldeki bu müşahede, bu tanzim ve takdir, insan aklının anladığı anlamda bir takdir ve tanzim değildir. Allah’ın zatı mahlukatın zatlarına, fiilleri mahlukatın işlerine benzemediği gibi ılâhî takdiri de insanın anladığı manada bir programlama değildir.
Mehmet Kırkıncı
ınsanlar uykudadırlar. Öldüklerinde uyanırlar. (ımam Ali)

2

Montag, 11. September 2006, 18:26

bu konu Allahın varlığına deliller başlığında var.

3

Montag, 11. September 2006, 18:26

Bu yazı forumda 5. kez yayınlanıyor belki.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Thema bewerten