Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

btokgoz

Acemi

  • Konuyu başlatan "btokgoz"

Mesajlar: 36

Konum: ıSTANBUL

Meslek: MUHASEBE

  • Özel mesaj gönder

1

11.02.2005, 10:40

Kuran-ı Kerimin birçok yerinde geçen ayetler hakkında.

Kuran-ı Kerimin birçok yerinde ayetlerin sonunda "Allah dilediğine Hidayet verir,Allah dilediğini doğru yola sevk eder" ve benzeri kelamlar var.ınsan meali okumaya başlayınca nefis ve şeytanın vesveselerine maruz kalıyor.Haşa madem Allah dilediğine hidayet veriyor , diğerleri ne olacak veya acaba bana hidayet vermek istemiyor gibi vesveseler aklına geliyor insanın.Bu konu Hakkındaki Bilgilendirici yorum ve Yine Kuran ve Hadislerden açıklamalarınızı sabırsızlıkla bekliyorum...

örnekler.

Nûr Sûresi/21. Ey iman edenler! şeytanın adımlarını takip etmeyin. Kim şeytanın adımlarını takip ederse, muhakkak ki o, edepsizliği (yüzkızartıcı suçları) ve kötülüğü emreder. Eğer üstünüzde Allah'ın lütuf ve merhameti olmasaydı, içinizden hiçbir kimse asla temize çıkamazdı. Fakat Allah dilediğini arındırır. Allah işitir ve bilir.

Bakara Sûresi/142. ınsanlardan bir kısım beyinsizler: Yönelmekte oldukları kıblelerinden onları çeviren nedir? diyecekler.De ki: Doğu da batı da Allah'ındır.O dilediğini doğru yola iletir.

Allah Heppimize Hidayet Nasip etsin...
BeytullaH

2

11.02.2005, 11:35

Duyduğum bir rivayete göre Sad-ı Taftazani şöyle tefsir eder;

"Allah gönüllere hidayet nurunu yollar. Kimisi buna kalbini açar, hidayeti bulur, kimisi buna kalbini kapatır, dalalete düşer."

Yani davete icabet, hidayete rağbet, aklı kullanmak var. Allah'ın size mesajı var,aklınızı kullanıp yüzünüze çarpılan ölüm hakikatini hatıra getirip, sonrasını düşünüp bütün bu kainattaki hikmetli,düzenli işlerin boşuna olmadığını farkedecek misiniz? Yoksa işinize gelmediği, heveslerinize sınır getirdiği için bu hakikatleri görüp de küfür karanlıklarıyla örtmeye çalışırken yalnız kendi gözünüzü mü kapatacaksınız?

şüphesiz Allah, bir sivrisineği de, ondan üstün olanı da, (herhangi bir şeyi) örnek vermekten çekinmez. Böylece iman edenler, kuşkusuz bunun Rablerinden gelen bir gerçek olduğunu bilirler; inkâr edenler ise, "Allah, bu örnekle neyi amaçlamış?" derler. (Oysa Allah,) Bununla birçoğunu saptırır, birçoğunu da hidayete erdirir. Ancak O, fasıklardan başkasını saptırmaz. (Bakara Suresi, 26)




Hazret-i Eyyüb Aleyhisselâmın yaraları, kısacık hayat-ı dünyeviyesini tehdit ediyordu. Bizim mânevî yaralarımız, pek uzun olan hayat-ı ebediyemizi tehdit ediyor. O münâcât-ı Eyyübiyeye, o hazretten bin defa daha ziyade muhtacız.
Bahusus, nasıl ki o hazretin yaralarından neş’et eden kurtlar kalb ve lisanına ilişmişler. Öyle de, bizleri, günahlardan gelen yaralar ve yaralardan hasıl olan vesveseler, şüpheler-neûzu billâh-mahall-i iman olan bâtın-ı kalbe ilişip imanı zedeler ve imanın tercümanı olan lisanın zevk-i ruhanîsine ilişip zikirden nefretkârâne uzaklaştırarak susturuyorlar.
Evet, günah kalbe işleyip, siyahlandıra siyahlandıra, tâ nur-u imanı çıkarıncaya kadar katılaştırıyor. Herbir günah içinde küfre gidecek bir yol var. O günah, istiğfarla çabuk imha edilmezse, kurt değil, belki küçük bir mânevî yılan olarak kalbi ısırıyor.
Meselâ, utandıracak bir günahı gizli işleyen bir adam, başkasının ıttılaından çok hicap ettiği zaman, melâike ve ruhaniyâtın vücudu ona çok ağır geliyor. Küçük bir emâre ile onları inkâr etmek arzu ediyor.
Hem meselâ, Cehennem azâbını intaç eden büyük bir günahı işleyen bir adam, Cehennemin tehdidâtını işittikçe istiğfarla ona karşı siper almazsa, bütün ruhuyla Cehennemin ademini arzu ettiğinden, küçük bir emâre ve bir şüphe, Cehennemin inkârına cesaret veriyor.
Hem meselâ, farz namazını kılmayan ve vazife-i ubudiyeti yerine getirmeyen bir adamın, küçük bir âmirinden küçük bir vazifesizlik yüzünden aldığı tekdirden müteessir olan o adam, Sultan-ı Ezel ve Ebedin mükerrer emirlerine karşı farzında yaptığı bir tembellik, büyük bir sıkıntı veriyor. Ve o sıkıntıdan arzu ediyor ve mânen diyor ki, keşke o vazife-i ubudiyeti bulunmasaydı! Ve bu arzudan, bir mânevî adâvet-i ılâhiyeyi işmam eden bir inkâr arzusu uyanır. Bir şüphe, vücud-i ılâhiyeye dair kalbe gelse, katî bir delil gibi ona yapışmaya meyleder; büyük bir helâket kapısı ona açılır. O bedbaht bilmiyor ki, inkâr vasıtasıyla, gayet cüz’î bir sıkıntı vazife-i ubudiyetten gelmeye mukabil, inkârda milyonlarla o sıkıntıdan daha müthiş mânevî sıkıntılara kendini hedef eder. Sineğin ısırmasından kaçıp yılanın ısırmasını kabul eder.


Kaynak, Lem'alar, ıkinci Lem'a

Zeyl olarak derim ki;

93- DUHA SURESI
Rahman ve Rahim olan Allah'ın adıyla,

1-Andolsun kuşluk vaktine

2-ve dindiği zaman o geceye ki,

3-Rabbin sana veda etmedi ve darılmadı!

4-Ve kesinlikle senin için sonu önünden (ahiret dünyadan) daha hayırlıdır.

5-ileride Rabbin sana verecek de hoşnut olacaksın!

6-O, seni bir yetim iken barındırmadı mı?

7-Seni, yol bilmez iken (doğru) yola koymadı mı?

8-Seni bir yoksul iken zengin etmedi mi?

9-Öyle ise, sakın yetime kahretme (onu horlama)!

10-El açıp isteyeni de azarlama!

11-Fakat Rabbinin nimetini anlat da anlat!


7- Ve vecedeke dallen fe heda,


Burada kullanılan kelimeler dalalet ile hidayet kelimeleriyle aynı kökten sanırım. Hz.Peygamber aleyhissalatü vesselam dahi hidayete muhtaç, o dahi yalnız amelle Cennet'e giremiyor. Pek muhterem barish bir süre önce bir başlık açmıştı, "hayrın vücudii (varlıksal), şerrin ademii (yokluksal, ben böyle tercüme ettim, anlayın artık :) ) olması diye. Hidayeti Allah verir, hidayetsiz olan ise dalalette olur, yani hidayet vücudii dir, şerr olan dalalet ise ademii. Bizim ise bir şey vücuda getirmeye kudretimiz yok, Allah'tan istiyoruz, hidayeti ondan taleb ediyoruz, kafirler ise dünya hayatıyla ve hevesatıyla yetiniyor, hidayetten istiğna ediyorlar (biz ğaniyy,zenginiz, hidayete ihtiyacımız yok anlamında) , Sad-ı Taftazani'nin dediği gibi hidayet nurunu mü'minler kabul ederken, kafirler istiğna edip red ediyorlar. Allah ise hidayet isteyene hidayeti veriyor, hidayetten mahrum olanlar ise dalalette kalıyorlar.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

btokgoz

Acemi

  • Konuyu başlatan "btokgoz"

Mesajlar: 36

Konum: ıSTANBUL

Meslek: MUHASEBE

  • Özel mesaj gönder

4

11.02.2005, 12:10

Allah Razı olsun Abdülkadir Abi

Sizlerinde Cumaları hayırlı olsun...
BeytullaH

5

11.02.2005, 14:33

[code:1]Kuran-ı Kerimin birçok yerinde ayetlerin sonunda "Allah dilediğine Hidayet verir,Allah dilediğini doğru yola sevk eder" ve benzeri kelamlar var.ınsan meali okumaya başlayınca nefis ve şeytanın vesveselerine maruz kalıyor.Haşa madem Allah dilediğine hidayet veriyor , diğerleri ne olacak veya acaba bana hidayet vermek istemiyor gibi vesveseler aklına geliyor insanın.Bu konu Hakkındaki Bilgilendirici yorum ve Yine Kuran ve Hadislerden açıklamalarınızı sabırsızlıkla bekliyorum... [/code:1]

değerli btokgoz kardeşim;

Bu konuda bir kaç söz etmeden önce size Risale-i Nur'a müracaat etmenizi tavsiye ederim. zira Nurlar bu asırda Kuran ve Hadislerin en müşkül meselelerini halletmiş. Bahsettiğiniz konu doğrudan Kader Konusunu ilgilendirdiği için bilhassa 26. Sözü okumanız çok faydalı olacaktır, inşallah.

evet yine de bir iki cümle ifade etmek gerekirse ...

Cenab-ı Hak mutlak güç ve kudret sahibidir.
ıradesine hiç bir şey müdahele edemez.
Mülkünde istediği gibi tasaruf eder.
Çünkü O MalükülMülk, Alim-i Kadir bir zattır.
ister yaşatır, ister öldürür...
ıster yaratır, ister yok eder...
ıster hidayet verir, isterse de dalalalet...
Kimse O'ndan hesap soramaz...
Ama Cenab-ı Hak aynı zamanda Alim, Hakim ve Adil dir.
Yaptığı her işi hikmetle yapar.
Kullarına zulmedici değildir. Çünkü O adalet sahibi bir Rahim-i Kerimdir.

Her şeyi yaratan, yapan, idare eden, zerre ile Kainatı aynı anda idare eden O olduğu halde, biz kullarına bir Cüz-i ırade vermiş.
Özgürlüğün, serbest davranmanın, hür olmanın göstergesi olan Cüzi iradeyi de Külli ıradesine bir şart-ı adi yapmış.
Yani Kul cüzi iradesi ile ne istedi, Allah da külli iradesi ile onu yaratıyor, onu yapıyor.
Kul hidayet yolunu isterse, onu o yolda götürüyor.
Dalalet yolunu da isterse, ona istediğini veriyor.

ışte hidayeti ve yolunu, dalaleti ve yolunu yapan Allah'tır. ısteyen ise kuldur. Burada bir zorlayıcılık yoktur.
her insan kendine dikkat etse iradesinin ne kadar hür olduğunu görür.


saygılar

6

11.02.2005, 17:01

peki cüzi irade nedir?

cüzi irade insana verilen belki de en mühim özelliklerden birisidir.
zira sevap ve azap cüzi irade yolu ile gerçekleşir.
cüzi irade insanın serbest davranma özelliğidir.
iyiye ve kötüye yönlenme vasıtasıdır.

cüzi iradenin tek başına bir vucudu yoktur.
yani cüzi irade tek başına bir şey ifade etmez.

cüzi irade misali şöyle açıklanabilir.
şimdi 0 ın hiç bir değeri yoktur. yani sıfır(0) tek başına hiç bir değer ifade etmez.

ama sıfır 1 in arkasına geldiği zaman bir 10 olur. yani 0,1 ile bir değer kazanır.
işte cüzi irade de böyledir.

tek başına hiç bir değeri yoktur.
ama Bir Olan ve tek olan Allah'ın Külli iradesine bir şartı adi olduğu zaman bir netice ortaya çıkar.
Ya dalalet yoluna, ya da hidayet yoluna gider.
sorumluluk kazanır.

saygılar

Bu konuyu değerlendir