Sie sind nicht angemeldet.

Lieber Besucher, herzlich willkommen bei: Muhabbet Fedâileri. Falls dies Ihr erster Besuch auf dieser Seite ist, lesen Sie sich bitte die Hilfe durch. Dort wird Ihnen die Bedienung dieser Seite näher erläutert. Darüber hinaus sollten Sie sich registrieren, um alle Funktionen dieser Seite nutzen zu können. Benutzen Sie das Registrierungsformular, um sich zu registrieren oder informieren Sie sich ausführlich über den Registrierungsvorgang. Falls Sie sich bereits zu einem früheren Zeitpunkt registriert haben, können Sie sich hier anmelden.

1

Freitag, 26. November 2010, 11:07

Rekabeti müsbette kullanabilmek

Nejat EREN

Rekabeti müsbette kullanabilmek



A+ | A-



“Rekabet” kelimesi, İslâm literatüründe—genel olarak—menfî düşünceleri, kıskançlık ve çekememezliği çağrıştıran negatif bir mânâ ifade eder. Bununla birlikte bugünkü dünya; hele hele ticaret sahasında oldukça yaygın olarak kullanılan, tatbik edilen bir gerçektir.
İhtilâf da, bu mânâdadır. Yani müsbeti değil, genel olarak menfîyi çağrıştıran bir ifadedir. Fakat tuz ve biber gibi yeri ve zamanını geldikçe kullanılacağı durumlar olabilir. Meselâ bu konuda Üstad Bediüzzaman Hazretlerinin şöyle bir hükmü vardır:
“Bazan ihtilâftan istifade edilir.”
Rekabet de, ihtilâf da, muhakkak ki İslâmî alanda müsbet olarak yaygın kullanılan değer ve terimler değildir. Ama Müslümanların ve dünyadaki bütün insanların her an karşı karşıya olduğu bir olaydır. İhlâs Risâlesi’nde “rekabetin menfî olduğu”ndan, Uhuvvet Risâlesi’nde de “müsbet ihtilâfın var olduğu”ndan bahsedilmiştir.
Maharet ve marifet ise; var olan ve inkârı mümkün olmayan bu “rekabet ve ihtilâf”ın müsbet yönde ve mânâda nasıl kullanılacağını bilmek ve uygulayabilmektir.
İşte çarpıcı bir misal:
Her yıl yapılan ‘en iyi buğday’ yarışmasını yine aynı çiftçi kazanır. Çiftçiye bu işin sırrı sorulur.
Çiftçi: “Benim sırrımın cevabı, kendi buğday tohumlarımı komşularımla paylaşmakta yatıyor.” der.
“Elinizdeki kaliteli tohumları rakiplerinizle mi paylaşıyorsunuz? Ama neden böyle bir şeye ihtiyaç duyuyorsunuz?” diye sorulduğunda, “Neden olmasın?” der çiftçi.
“Bilmediğiniz bir şey var; rüzgâr olgunlaşmakta olan buğdaydan poleni alır ve tarladan tarlaya taşır. Bu nedenle, komşularımın kötü buğday yetiştirmesi demek, benim ürünümün kalitesinin de düşük olması demektir. Eğer en iyi buğdayı yetiştirmek istiyorsam, komşularımın da iyi buğdaylar yetiştirmesine yardımcı olmam gerekiyor.”
Kıssadan hisse çıkarmak için konuyu şöyle bir değerlendirmeye çalışalım. Dünyada ve Türkiye’de her sahada olduğu gibi “İslâm’a hizmet” sahasında da birçok grup ve cemaat var. Hakka hizmet için var olan bütün cemaat ve gruplardan Allah razı olsun. Hizmet ve gayretlerini semeradar ve rızası dairesinde kabul etsin inşallah (Âmin.)
Yeni Asya camiası da bir cemaat ve uzun yıllardan beri kendi imkânlarıyla İslâm’a, Kur’ân’a hizmet etmek için özellikle de yayıncılık ve sosyal faaliyetleri ön plâna çıkararak bu sahada hizmet ediyor. Bu sahada geçmişte çok güzel örnek hizmetlere de imza atmış bir camia.
Bizim dışımızdaki bazı hizmet gruplarının hizmetlerine bu şekilde bakıp, “kaliteyi” arttırıcı hizmetlerin içeride iyi örneklerini verirsek “komşu” olarak nitelendirebileceğimiz diğer grupların da kalitelerini arttırmalarına yardımcı oluruz. Hem de orada bir güzellik varsa, onları bünyede tatbikine imkân sağlamış oluruz.
Yoksa “gözü dışarıda” ve başkalarına muhtaç, onlardan himmet bekleyen bir konuma düşecek fikirleri düşünmek bize ve karşı tarafa hiçbir şey kazandırmaz. Hedef hem içerde hem dışarıda “kaliteyi” ve “keyfiyeti” yükseltmek olmalıdır. Bunu yapabilirsek gerisi zaten arkadan gelir.
Bunun gerçekleşmesi için de—bütün Müslümanların—en büyük hastalığımız olan tembellikten, tahkiksizlikten, taklitten ve başkalarının eline bakmaktan kurtulmak gerekiyor.
“Gözü dışarıda” ve başkalarına “özenti” içinde olan bir zihniyetle amaca ulaşmak mümkün değildir. Amaçtan ve hedeften sapmanın alâmetidir. Öyleyse, her bir ferde düşen “içerideki” kaliteyi arttıracak hizmetlere yönelmek, çok ciddî bir plân ve programla hedefleri belirleyip kaynağından alacağı metot, düstur, prensip ve istikamet doğrultusunda hareket etmektir.
Böylece yakın ve uzak bütün “komşularımıza” da iyi bir örnek olma ve kaliteyi arttırmaları için bir hizmet sunmuş oluruz. Çünkü saf ve fıtrî güzelliği kabullenmek ve sahiplenmek her insanın yaratılışında vardır.
O zaman, kaliteyi, sevgiyi ve paylaşımı en yakınımızdan başlatıp, yaygınlaştırarak devam ettirmeliyiz. Aksi takdirde, Allah korusun, menfi rekabet, kin, cimrilik, nefret tohumları piyasayı kaplar ki, bu da kimsenin hoşlanacağı davranışlar değildir.
Güven vermek kadar güven duymak da önemlidir. Duyulan güveni boşa çıkarmamak ise hepsinden önemlidir.
“Her sabah Afrika’da bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir.
Her sabah Afrika’da bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.
Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur.” (Afrika Atasözü)

26.11.2010

2

Freitag, 26. November 2010, 19:07

Bu yazi icin Nejat Eren'e tesekkur ederim. Rekabet ve Ihtilaf arasindaki baglantilari kendi dunyamda saglam bir zemine oturtmaya yardimci oldu. Ciftci msiali ne kadar guzel anlat is meseleyi. Tekrar tesekkurler

Birde elestirim var : Yazisinin sonundaki atasozu bana kapitalismin ogretisini hatirlatti : Olumune rekabet. Acikcasi hirsin on plana ciktigi bir "iman hizmeti' dusunemiyorum. Acaba Nejat Eren ne anlatmak istedi bu atasozu ile?

3

Freitag, 26. November 2010, 20:43

Ölümüne rekabetten ziyade, gayret sarfetmez, umursamazsan kaybedersin diye anladım ben.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Thema bewerten