Hem o kendi zâtında
bütün ihlâsıyla
ve takvâsıyla
ve ciddiyetiyle
ve emanetiyle
ve sair bütün ahval ve etvârıyla gösterir ki,
o kendi namına, kendi fikriyle demiyor,
belki Hâlıkı namına konuşuyor.
Hem onu dinleyen bütün ehl-i hakikat,
keşif ve tahkikle tasdik etmişler ve ilmelyakîn ımân etmişler ki,
o kendi kendine konuşmuyor;
belki Hâlık-ı Kâinat onu konuşturuyor,
ders veriyor, onunla ders verdiriyor.
Öyleyse, onun sıdk ve hakkaniyeti, bu dört gayet kuvvetli esasların icmâına istinad eder.
19. Mektup | 191