değerli kardeşler;
siyaset meselesini tartışmak zordur.
üstelik meseleye çok dar bir açıdan bakmak olayı daha da zora sokar.
aynı zamanda kişisel atışmalara girmek hissiyatı ön plana çıkarır.
neticede asıl tartışılması gereken konu güme gider.
bu nedenle bazı kardeşlerin fikirlerine ve kendimce farklı anladığım bazı hususlara dikkat çekmeden önce siyasetin bir miktar fikri ve tarihi seyri üzerinde durmak istiyorum.
yıl 1923:
şanlı Osmanlı devleti yıkılyor.
yerine Türkiye cumhuriyeti kuruluyor.
ama ne cumhuriyet.
Haktan, huuktan, insanlıktan, adaletten, nizamdan ve intizamdan, maddi ve manevi gelişemden yoksun bir cumhuriyet.
bütün hedefini "dini tüm sosyal hayattan silmek" üzerine kurmuş içi boş bir cumhuriyet.
Bu cumhuriyet din adına ne varsa yıkmaya çalışıyor.
insanların elbiselerine kadar uzanıyor.
şapka giymeyen yüzlerce kişiyi asıyor.
Tek Parti ıdaresi olan CHP böylece tarihi bir yıkıma başlıyor.
Siyaseti dinsizliğe alet ediyor.
karşsında ne muhalefet var,
ne de muhalefeti örgütleyecek bir siyasi yapı.
Bir tek Bediüzzaman Said Nursi.
Bir kaç talebesi ile CHP zulmüne karşı en büyük bir "toplumsal direnci" başlatıyor.
"Müsbet iman hizmeti" çerçevesinde cemiyetin sessiz direncini sımsıkı tutmaya çalışyor.
CHP hükümeti tüm dirençleri kırdığı halde,
bu bir avuç inanmış adamın direncini kıramıyor.
Eshişehir, Denizli, Afyon mahkemeleri,
sürgünler, zulumler, zehirlemeler de kıramıyor bu direnci.
Çığ gibi büyüyor.
1950 yılına gelindiğinde Said Nursinin başlatmış olduğu bu toplumsal direnc CHP zulmünü yerle bir ediyor.
ınönü gibi cebbar bir zalime "Bizi Nurcular yıktı" sözünü söylettiriyor, yıllar sonra.
ışte bu noktada Üstad Demokrat partiye destek veriyor.
Onların CHP'ye muhalif, halkın inançlarına saygılı, maddi ve manevi kalkınma hedefi içinde halka hizmet düsturu ile hareket etmelerini destekliyor.
Talebelirine de desteklemeleri çağrısında bulunuyor.
Menderes de bu desteğe layık olmak için ciddi bir gayret içinde buunuyor.
10 yıl süre ile millete hizmet ediyor.
bu 10 yıllık hürriyet devrinde dini hizmetler çığ gibi büyüyor.
neticede menderes islam kahramanı gibi bir sıfata nail oluyor.
1960 ihtilali ile yıkılan demokratlar Adalet Partisi adı altında tekrar toprlanıyor.
Nurcular yine kahir ekseriyetler bu partiyi destekliyorlar.
1971 de yine iktidardan alaşağı edilen Demokratlar bu sefer de dost gözüken düşman partilerle uğraşmak zorunda kalıyor.
MHP ve MSP partileri CHP den daha sert ve ağır bir şekilde demokratlara saldırmaya başlıyor.
özellikle dinde saf muhakemeyi akliyede zayıf kişilerin oluşturduğu MSP çok daha dehşetli muhalefet yapıyor.
Demokratları mason ve dinsiz göstermeye çalışarak çok yıkıcı davranıyor.
1980 de tekrar toparlanan demokratlar bu sefer de 12 Eylül ihtilali ile al aşağı ediliyor.
zındıka güçleri hep demokratları al aşağı etmiş.
ardından ANAP gibi ucube bir parti kurduran ihtilalciler yeni bir vizyon ile halkın karşısına çıktılar.
Özal aracılığı ile bazı saf dindarları da kandıran ihtilalciler kemalizmi devam ettirmek için oldukça önemli bir mesafe kat ettiler.
1991 de tekrar toparlanma sürecine giren demokratlar 1997 ye kadar kısmi olarak da olsa iktidarda kaldırlar.
ama 28 şubat süreci yine onları dağıttı.
ve her ihtilal sonrasında bozulan siyasi yapıyı düzeltmek de mümkün olmadı.
bu gün hala o çarpık yapının izleri var.
zira iktidarda olan parti daha 3 yaşında.
ve aynı zamanda bu gün tek adam üzerine kurulmuş bir siyasi zemin var.
AKP hükümeti dediğimiz şey sadece Liderinden ibaret.
lider bitse her şey biter.
işte bu gün böylesine çarpık bir yapı içinde,
siyaset krumlarının oturmadığı bir zeminde,
AKP gibi daha 3 yıllık tek adam partisini ,
bir değerlendirmeye tabi tutmak,
oldukça zor.
işte bunun için yukarıda nesl-i cedid kardeşin söylediği sözleri aşırı tarafgirlikle söylenmiş sözler olarak kabul ediyorum...