Keramet gibi, içeriden olmayanlardan anlamayacağı konuları açmamak konusunda hemfikirim. Ama önyargılar karşısında bu kadar yılgın olmayı da benimseyemiyorum.
Ben okuldaki derslerimi öğrenirken, asla ezberlemeye çalışmam. Yapmaya çalıştığım tek şey, dersleri mütalea ederek, işin özünü anlamaya çalışmak olur. ışin özünü kaparken, ille de bir miktar ezber olur, ama bu ezber diye adlandırılmaz, bilmek diye müsemma olur.
Konunun özü, iskeleti ve oradaki fikir işleyişi, sistemi anlaşılmaya çalışılır. Bu yöntemi bugüne kadar uyguladım ve çok başarılı buldum. Öğrencilikte tek kaybımı tembellikten ve dikkat dağınıklığından, ders vaktinde başka şeyler meşgul olmaktan gördüm o ayrı mesele
,
ışte öyle de, mesleğimizi tanımamız lazım. Bunun için, risaleleri, üslubunu, tekniğini, Üstadı ve mizacını ve yaşam hikayesini ve yaşayış tarzını, talebelerini, kısacasa Nur camiasına ait şeyleri öğrenip, dinleyip, tefekkür edip, zihinde şekillendirmek gerek. Tabi bu sıhhatli olduğunu düşündüğümüz kaynaklardan olmalı, yoksa inandırıcılığı olmayan bazı hokkabazların dediklerni kále almam, düşünmem bile.
O yüzden, ilk önce, kendimiz cevap verme makamına geçeceksek, bu himmeti kendimizde görüyorsak, bunu sistemli yapmalıyız. Cevap vermeyecek bile olsak, kendimiz için, bu yolu anlamak için bunları öğrenmeliyiz. Biz hizmetimizi yaparız, Allah'a tevekkül ederiz.
Hakikatlerin tebliğinde izlenecek yol da, laftan anlamaz nato mermer nato kafalarla fazla vakit ziyan edilmemesi, kalu selâmâ, selam derler geçerler dendiği gibi Kur'an'da, onlarla uğraşmamaktır. Niyeti bozuk adama anlatmakla uğraşmam, ama onu şah mat edecek, zekâ ürünü, kısa bir cevap ihsan ederse Allah, 2 hamleyi yapmaktan da çekinmem.
Önemli olanlardan birisi, topluluk önünde yapılan münazaradır, münakaşaya kaçmamak, soğukkanlı olmak gerekir. Münazara ve ispat yollarını iyi bilmek lazımdır. Üstad'ın literatürümüze soktuğu manevî tevatür, iman hakikatlerinin ıspatında bence büyük bir buluştur. Bunun gibi bizim mesleğimizde bir çok ikna yolu var. Herşeyden önce, mesleğimiz hakkında ilk kendi şüphelerimizi gidermeli ve sımsıkı sarılmalıyız. Biz sallantılı görünürsek, el-hannas tipi bazı vesveseciler, bunu izlemekten hasis bir zevk alır.
Bizi itham edenler veya münazaralar olduğunda, niyeti bozuk müfsidlerin hareketlerine sadece kızarım, onların hidayete gelmesi için bir himmet sarfedesim gelmiyor, ben cevabımı, onlardan zarar görmemesini istediğim, diğer insanlar ve onları muhtemel risale talebeliği ve istifadesi için veririm. Önyargılı inatçı keçilerden bana ne, benim görevim açıkca tebliğ etmek, anlatmak. En çok üzüldüğüm ise, ifsadcıların yaydığı iftira dalgalarından, adeta anavatanları işgal edilmiş gibi, fikir vatanlarına,dünyalarına zulümat sokulan, mesele hakkında fikri olmayıp, aldatılanlar, batıla hak, hakka batıl libası giydirilerek, çok manevî değerden mahrum bırakılanlardır.
Medar-ı bahis olan mesele, ıslam veya Nurculuk olabilir. Soruyu asıl soran kim, onu bilmek lazım gelir. Zira, soruyu soranın niyetine göre, o sorunun cevabı değişir. Asıl soru, soruyu soranın niyetinde gizlidir.
Bize gelen iftiralar, genelde, ahmak, ehl-i hamiyet ama yolunu şaşırmış, Üstad'ın "Dinde hassas, muhamekat-ı akliyede zayıf kardeşlerim!" dediği, şahıslar kanalıyla geliyor. Bazı komiteler, bir takım iftiralar, komplolar kuruyor, hazırlıyor, enaniyetinden veyahut başka sebeplerinden, bazı ahmaklar, bunları hüccet kabul edip bize karşı mermi gibi kullanıyor. Bunları bu adamlar, kendileri düşünüp, araştırıp buldular da mı bize karşı kullanıyorlar, yoksa mermisini, tüfeğiini ABD'den alan PKK gibi, bir mihraktan aldılar mühimmatı da, öyle mi bizim fikir dünyamızda terör estirmeye çalışıyorlar. Kuklayı, maşayı değil, kuklacıyı bilmek lazım.
Tenkid edenler ve alet olanlar hakkında belki başka zaman yazarım bugüne kadar gördüklerimi.