ıman, kabuğunun içerisindeki lübbü gösterir.
Küfür ise, lüble kabuğu tefrik etmez.
Kabuğu aynen lüb bilir ve insanı cevherlik derecesinden kömür derecesine indirir. ( Mesnevî-i Nuriye)
Lüb, kışrın zararına kuvvetleşir.
ıman,özdür,kalbe ilka edilen bir nurdur.Ancak o öz ve nur kabuğa sızmalıdır ve kabuğu da yani insanın dışını ve suretini de güzelleştirmelidir.Bunun içindir ki imanlı insanlar suretlerinden anlaşılır ve o yüzlerde lübden gelen nur yansır.Nur yüzlüdür onlar.
"Eğer nur-u iman, içine girse, üstündeki bütün mânidar nakışlar, o ışıkla okunur. O mü'min, şuurla okur ve o intisapla okutur. Yani, "Sâni-i Zülcelâlin masnuuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım" gibi mânâlarla, insandaki san'at-ı Rabbâniye tezahür eder. Demek, Sâniine intisaptan ibaret olan iman, insandaki bütün âsâr-ı san'atı izhar eder. ınsanın kıymeti, o san'at-ı Rabbâniyeye göre olur; ve âyine-i Samedâniye itibarıyladır. O halde, şu ehemmiyetsiz olan insan, şu itibarla bütün mahlûkat üstünde bir muhatab-ı ılâhî ve Cennete lâyık bir misafir-i Rabbânî olur."(Yirmi Üçüncü Söz)
Küfür ise lübe olan nuru kırar Allaha olan intisabı kat eder.Küfür vesilesiyle o insanın kışırında da küfrün tezahuru olan manalar yansır.
"Eğer kat-ı intisaptan ibaret olan küfür, insanın içine girse, o vakit bütün o mânidar nukuş-u esmâ-i ılâhiye karanlığa düşer, okunmaz. Zira, Sâni unutulsa, Sânie müteveccih mânevî cihetler de anlaşılmaz, adeta başaşağı düşer. O mânidar âli san'atların ve mânevî âli nakışların çoğu gizlenir. Bâki kalan ve gözle görülen bir kısmı ise, süflî esbaba ve tabiata ve tesadüfe verilip, nihayet sukut eder. Herbiri birer parlak elmas iken, birer sönük şişe olurlar. Ehemmiyeti yalnız madde-i hayvaniyeye bakar. Maddenin gayesi ve meyvesi ise, dediğimiz gibi, kısacık bir ömürde, hayvânâtın en âcizi ve en muhtacı ve en kederlisi olduğu bir halde, yalnız cüz'î bir hayat geçirmektir. Sonra tefessüh eder, gider. ışte, küfür böyle mahiyet-i insaniyeyi yıkar, elmastan kömüre kalb eder."(Yirmi Üçüncü Söz)