Kur'ân'ın kânun-u esâsîsi olan vücûb-u zekât ve hunnet-i ribâ vâsıtasıyla avâmın havasa karşı itaatını ve havasın avâma karşı şefkatini temin eden o kudsî kânunu bırakıp burjuvaları zulme, fukarâları isyâna sevk etmeye mecbur etmiş. ıstiráhat-ı beşeriyeyi zîr ü zeber etti.
şu kısım çok ilginç. Günlük hayatta numunesini aradım. O kadar çok ki?
Beşerin yüzde 90'ının geliri kısıtlı. Ne kadar zengin olursa olsun, ihtiyaç bine çıktığı için geliri kendi ihtiyacatına kafi gelmiyor, evhamına kapılıyor. Onu gelecek endişesine sevk ediyor. Farkında olmadan veya olarak bir cimriliğe düşüyor.
Komşusu aç iken kendi tok yatan bizden değildir, dense kendi bin ihtiyacı aklına geliyor. Zaten, kendi ihtiyacını gidermediği için komşusuna yüz çevirmeyi hak görüyor. Verse eksilecek evhamına kapılıyor.
Benim bir tanıdığım 5000tl geliri olduğu halde 400 tl geliri olan komşusundan daha çok ağladığını ve şikayet ettiğine şahit oldum.
Zira, öyle bir sistem ki ihtiyaç gelir artıkça artıyor. Gelir bir artarsa ihtiyaç on artıyor. Hal böyle olunca Üstad'ın dediği gibi beşer fakir bir hale düşüyor.
Üstad'ın en büyük zenginliğin iktisat ve kanaat olduğunu söylemesini şimdi daha net anlıyorum.
Gerçekten şu sefih medeniyete tokat gibi vuruyor.
Muhabbetle