bu bölüm beni de çok etkileyen bir yer...hatta bu bölümü not almıştım... kalpteki dünyaya ait ve daha bir sürü batıl bağları kopartıyor... ama şunu da unutmayalım Allah'ın esmasını gösterdiği için sevmek veya Allah için bir şeyi sevmek yine Allah'ın esmasını sevmek demek oluyor... Yani sevdiğimiz şeyleri Allah namına onun esmasını gösterdiği sevmeliyiz...yine 32.sözde geçiyor ya
Mühim Bir Suâl: Diyorsunuz ki: "Muhabbet ihtiyârî değil. Hem, ihtiyac-ı fıtrîye binâen, leziz taamları ve meyveleri severim, peder ve vâlide ve evlâtlarımı severim, refîka-i hayatımı severim, dost ve ahbablarımı severim, enbiyâ ve evliyâyı severim, hayatımı, gençliğimi severim, baharı ve güzel şeyleri ve dünyayı severim. Nasıl bunları sevmeyeceğim? Nasıl bütün bu muhabbetleri Cenâb-ı Hakkın zât ve sıfat ve esmâsına verebilirim? Bu ne demektir?"
Elcevap: Dört Nükteyi dinle.
BıRıNCı NÜKTE: Muhabbet, çendan, ihtiyârî değil. Fakat ihtiyar ile muhabbetin yüzü, bir mahbubdan diğer bir mahbuba dönebilir. Meselâ, bir mahbubun çirkinliğini göstermekle veyahut asıl lâyık-ı muhabbet olan diğer bir mahbuba perde veya ayna olduğunu göstermekle, muhabbetin yüzü mecâzî mahbubdan hakiki mahbuba çevrilebilir.
ıKıNCı NÜKTE: Tâdâd ettiğin sevdiklerini, sevme demiyoruz. Belki, onları Cenâb-ı Hakkın hesâbına ve Onun muhabbeti nâmına sev deriz
ama dediğin gibi gayr-i meşru bazı hareketlerimiz davranışlarımız oluyor...kalbimizi olmayacak şeylere bağlıyoruz.... sonra onların cezasını çekiyoruz... aslında Allah neyi günah ettiyse onda dünyevi bir zarar da koymuş... Allah ona dünyevi sıkıntılar da vererekte onun yanlışlığını gösteriyor...Allah bizi aldananlardan eylemesin...Amin...
sen de aldanmamışsındır inşaallah aldanmadığını düşünüyorum...nur talebesi olanın kalbine yalan sevdalar girmez onun kalbinde her zaman nurlar vardır :wink:
başka bir bölüm daha var orayı da ekleyelim inş.
Ey gafil Said! Bil ki, şu âlemin fenâsından sonra sana refakat etmeyen ve dünyanın harabıyla senden mufarakat eden birşeye kalbini bağlamak sana lâyık değildir. Hususan senin asrının inkırazıyla seni terk edip arka çeviren ve bahusus berzah seferinde arkadaşlık etmeyen ve hususan seni kabir kapısına kadar teşyî etmeyen, hususan bir iki sene zarfında ebedî bir firakla senden ayrılıp günahını senin boynuna takan, hususan senin rağmına olarak husulü ânında seni terk eden fâni şeylerle kalbini bağlamak kâr-ı akıl değildir.
Eğer aklın varsa, uhrevî inkılâbâtında, berzahî etvârında ve dünyevî inkılâbâtının müsâdemâtı altında ezilen, bozulan ve ebedî seferde sana arkadaşlığa muktedir olmayan işleri bırak, ehemmiyet verme, onların zevâlinden kederlenme.
Sen kendi mahiyetine bak ki: Senin lâtifelerin içinde öyle bir lâtife var ki, ebedden ve Ebedî Zattan başkasına razı olamaz. Ondan başkasına teveccüh edemiyor. Mâsivâsına tenezzül etmez. Bütün dünyayı ona versen, o fıtrî ihtiyacı tatmin edemez. O şey ise, senin duygularının ve lâtifelerinin sultanıdır. Fâtır-ı Hakîmin emrine mutî olan o sultanına itaat et, kurtul.
mesnevi-i nuriye...
fi emanillah....