hatem,mühür,sikke,turra aynı manadadır..üstad aynı manaya gelen kelimeleri çok kullanıyor..
Oysa ,sanki 22. Söz'de bu üç kelimenin farklı anlamlarda kullanılmış olduğunu anlıyorum. Ve sanki bana öyle geliyor ki bu kelimelerin manalarındaki farklı ince nükteler anlaşılsa Tahkiki bir iman'a ulaşılabilir. Ben bu kelimelerin aynı anlama geldiğini düşünmüyorum. Evet herbirinin anlamı bir çeşit damga olabilir. Ama o damgaların mahiyeti ve nerde nasıl ve neiçin bir damga olduğunu iyi anlamak lazım. ışte Üstad bu damgaları sınıflandırmış, bir sınıf damgaya sikke demiş, bir sınıf damgaya hatem demiş, bir sınıf damgaya turra demiş.
Birinci Lem'a: Tevhid iki kısımdır. Meselâ, nasıl ki bir çarşıya ve bir şehre büyük bir zâtın mütenevvi' malları gelse, iki çeşitle onun malı olduğu bilinir. Biri, icmâlî, âmiyânedir ki, "Bu kadar azîm mal, ondan başka kimsenin haddi değil ki sahip olabilsin." Fakat böyle âmî bir adamın nezâretinde çok hırsızlık olabilir. Parçalarına çok adamlar sahip çıkabilir. ıkinci çeşit odur ki,
her denk üzerinde yazıyı okur,
her bir top üstünde turrayı tanır,
her bir ilân üstünde mührünü bilir bir sûrette, "Her şey o zâtındır" der. ışte şu halde, her bir şey o zâtı mânen gösterir.
ıkinci Lem'a: Bak şu kâinat bostanına; şu zeminin bağına, şu semânın yıldızlarla yaldızlanmış güzel yüzüne, dikkat et! Göreceksin ki, bir Sâni-i Zülcelâlin, bir Fâtır-ı Zülcemâlin, o serilmiş ve serpilmiş masnuâttan her bir
masnu' üstünde Hâlık-ı Küll-i şeye mahsus bir
sikkesi ve her bir
mahlûku üstünde Sâni-i Küll-i şeye has bir
hâtemi ve kalem-i kudretin birer menşûru olan sahâif-i leyl ve nehar, yaz ve baharda yazılan
tabakât-ı mevcudât üstünde taklid kabul etmez bir
turra-i garrâsı vardır.
Ben bu sözlerde müthiş bir hakikat seziyorum. Ancak, bir türlü yakalayamıyorum.