Beğendiğim bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum. Gerçekten düşündürücü..
SAİD NURSİ VE ZAMAN’IN VEFASIZLIĞI
Said Nursi, kendi ifadesi ile 20. asrın minaresinin başında durup, insanlara İslam’ın dışındaki yolların çıkmaz sokak olduğunu haykıran bir İslam âlimidir. Ortaya koyduğu Peygamberi hizmet metodu ve tavrı ile hayatta iken ve vefatından sonra da birçok İslami hareketi etkilemiş, bazılarına da rehberlik etmiştir. Said Nursi özellikle ülkemizdeki İslami hareketlerin birçoğuna direk etki etmiş ve birçok İslami hareket onun ismi etrafında oluşmuştur.
Said Nursi mücadelesinde ihlâs ve kardeşliği esas almış, İslam’ın tebliğ ve neşri hususunda hiçbir kınayanın kınamasına aldırmamış ve tam bir Müslüman tavrı ile yoluna devam etmiştir. Onun bu ihlâslı ve azimli mücadelesi kısa zamanda meyvesini vermiş ve on binlerce insan onun eserlerini okuyarak İman ve Kur’an hakikatleriyle tanışmıştır.
Said Nursi mücadelesinde Peygamberi bir metot olan istiğnayı kendine rehber edinmiş ve hayatı boyunca hiç kimseden maddi ve manevi bir talepte bulunmamıştır. Vefat ederken de talebelerine şöyle vasiyet etmiştir: “Ben mücadelemde, maddî ve manevî her şeyimi feda ettim, her musibete katlandım, her işkenceye sabrettim. Bu sayede, iman hakikatleri her tarafa yayıldı. Bu sayede yüz binlerce belki de milyonlarca talebe yetişti. Artık bu yolda iman hizmetine onlar devam edeceklerdir. Onlar, benim, maddi ve manevi her şeyden feragat mesleğimden ayrılmayacak; yalnız ve yalnız Allah(cc) rızası için çalışacaklardır.”
Said Nursi böyle vasiyet etmesine rağmen peşinden gidenler kısa zaman sonra onun vasiyetini unutmuş ve farklı yollara gitmişlerdir.
1960 yılında vefatından sonra Said Nursi etrafında oluşan cemaatlere toplu olarak “Nurcular” denmiştir. Ancak Said Nursi’nin adı etrafında kümelenen bu gruplar onun eserlerinden yola çıkmalarına rağmen fikir ve yapılanma olarak birbirinden oldukça farklı yollara gitmişlerdir. Kimileri onun eserlerindeki inceliği sezemedikleri için bir Kürt olduğunu ileri sürerek Kürt İslamcı nurculuk icat etmiş, kimileri onun Türk olduğunu ispatlama uğruna akıl almaz girişimlerde bulunmuş, kimileri Mehdiliğini ilan ederek bu yönden onun davasını ilan etmeye çalışmış, kimileri de onun davasını siyasi meselelere alet etmekten çekinmemiştir. Bu çerçevede, “Okuyucular, Yazıcılar, Yeniaysa grubu, Kurtoğlu grubu, Zehra grubu, Med-Zehra grubu, Fetullahçılar, Kırkıncı grubu, Zaferciler, Nesilciler, şucular, bucular vs.vs” onlarca grup oluşmuş ve her biri Said Nursi’yi kendi kültürel kolonisi içinde hapsederek güya ona talebe oldukları iddiasında bulunmuşlardır.
Gerçek ise hiçte bu grupların ayrı ayrı dedikleri gibi değildir. Said Nursi’nin tek gayesi insanımızın iman ve Kur’an hakikatleri ile tanışması ve iyi bir Müslüman olmasından başkası değildir. Bu büyük gayenin ötesindeki oluşumların altında ya gruplara liderlik edenlerin eneleri, ya belli istihbarat örgütlerinin bölme girişimleri ya da rant elde etme gayretler yatmaktadır. Grupların Said Nursi’yi kendi kültürel kolonileri içerisinde göstermeye çalışmaları, onun âlemşümul olan hizmet metodunun belli sınırlar içerisinde kalmasına sebep olmuş ve birçok çevre sırf bu grupların yanlış tavırları sebebiyle Risale-i Nur eserlerinden uzak kalmışlardır. Yani Said Nursi’ye talebe olduğunu iddia edenler onun eserleri ile insanlar arasında aşılmaz birer duvar haline gelmişlerdir.
Bu gruplar içerisinde bugün ülke gündemini en çok meşgul edenlerden biri şüphesiz Fetullah Gülen ismi çerçevesinde kümelenen ve kamuoyu tarafından “Fethullahçılar” olarak isimlendirilen gruptur. Bu grup oluşumu sırasında Said Nursi’nin adı etrafında kümelenmesine rağmen, büyüdükçe adeta onu unutmaya mahkûm etmiş ve en sonunda ölüm yıldönümünde bile bir satırla anmama vefasızlığını göstermiştir.
Bu grubun liderliğini yapan Fetullah Gülen (her ne kadar nurcu olduğunu gizlemeye çalışsa da) eserlerinin birçoğunda Bediüzzaman’dan bahisler açmış ve onu üstat olduğunu ilan etmiştir. Ancak ne kadar hazindir ki, bu grup belli bir büyüme yaşadıktan sonra kademeli olarak Said Nursi’nin eserlerini ve kendisini adeta unutmaya terk etmiştir. Bunun en çarpıcı örneğini 23 Mart 2007 tarihinde bizzat yaşadık.
Bu grubun gazetesi olan Zaman, Said Nursi’nin ölüm yıldönümü olan 23 Mart tarihli nüshasında ondan bir satır dahi bahsetmeyerek büyük bir vefasızlık örneği sergilemiştir. 24 Mart tarihli nüshada ise kendisi de bir Nurcu olan Hekimoğlu İsmail’in köşe yazısı ve Said Nursi anısına Şanlı Urfa’da düzenlenen bilgi yarışmasını anlatan küçük bir haber vardı.
Nurcu bir grup olan Yeni Asya gazetesi ise aynı gün Said Nursi için özel baskı yaptı. Okuyucularının büyük çoğunluğu Risale-i Nur talebesi olan Zaman gazetesinin yaptığı bu aymazlık ve vefasızlık dikkatlerden kaçmadı. Zaman gazetesinin Said Nursi’yi unutturmaya çalışmasına rağmen okuyucularının çoğunun hâlâ Said Nursi’yi Üstat olarak kabul ettikleri üstü örtülemez bir gerçektir.
Peki, Zaman gazetesi böyle bir aymazlığı niçin yapmıştır?
Bize göre bunun altında Gülen’in son on yıldır takip etmekte olduğu Amerikancı politikalar yatmaktadır. Bilindiği üzere ABD içinde bulunduğumuz coğrafyada BOP adı altında menhus bir plan uygulamakta ve bunun ayağı olarak da “Ilımlı İslam” isimli içi boşaltılmış bir İslami anlayışı pompalamaktadır. Böyle bir İslami anlayışın en önemli ayaklarından biri de şüphesiz kamuoyunun Fethullahçılar olarak isimlendirdiği bu gruptur. Said Nursi’nin tavizsiz İslam anlayışı, içi boşaltılarak ABD çıkarları çerçevesinde doldurulan ılımlı İslam anlayışı ile uyuşmamaktadır. Said Nursi’nin tavizsiz İslam anlayışını içine sindiremeyenler, gayelerine erişmek için onun ismini kendi oluşumlarından silmenin gayreti içine girmiş ve sonunda bunu başarmışlardır.
Aslında Zaman gazetesinin yaptığı bir bakıma çok hayırlı olmuştur. Zira bu grup kendilerinin Said Nursi’nin yolunda olduklarını iddia etmelerine rağmen yaptıkları bütün faaliyetlerde onun zıddına hareket etmiş ve bir anlamda Said Nursi’yi istismar etmişlerdir. Yaptıkları vefasızlık ile belki de Said Nursi’nin istismar edilmesinin önü kesilmiş olacaktır.
Onu unutanlar ismi etrafında oluşturdukları dev oluşumla istedikleri kadar maddi rant elde etseler de, Said Nursi’nin Zaman gazetesi veya başka bir gazete ile herhangi bir grubun anmasına asla ihtiyacı yoktur. O verdiği şanlı mücadelesi ile tarihteki yerini almış, yüz binlerce Müslüman’ın gönlünde taht kurmuş ve geriye bıraktığı eserleriyle bundan sonra da kuracaktır.
Unutanlar yaptıkları vefasızlıkların, aymazlıkların zevkiyle içine düştükleri çukurun içinde debelenirken, son sözü yine Said Nursi’ye verelim:
“Gözümde ne Cennet sevdası, ne de Cehennem korkusu var; milletimin imanını selâmette görürsem Cehennem’in alevleri içinde yanmaya razıyım. Cemiyetin, imanı namına bir Said değil, bin Said feda olsun. Kur’ânımız yeryüzünde cemaatsiz kalırsa, Cenneti de istemem; orası da bana zindan olur. Milletimizin imanını selâmette görürsem, Cehennemin alevleri içinde yanmaya razıyım. Çünkü vücudum yanarken, gönlüm gül-gülistan olur.”
Selim Çoraklı