Giriş yapmadınız.

  • "Sükrü Bulut" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Sükrü Bulut"

Mesajlar: 60

Konum: Köln / İstanbul

Meslek: Eğitimci - Yazar

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

1

19.07.2008, 09:42

"Ergenekon" Destanı!

Türkiye’de çok garip hadiseler cereyan ediyor. Ekranlar, gazeteler ve diğer bilgilendirme kaynaklarından akan cerahatı, hipnotize olmuş millet ab-ı zülal niyetiyle içiyor. Millete merhamet ve şefkat etmeleri gerekenler kendi menfaatlerini esas alınca ahaliyi uyandırabilecek imkânlar kendiliğinden azalıyor.

Günümüz hadiselerine sosyal ölçüler getiren Bediüzzaman Hz.’leri, Sünûhat isimli eserinde “Biz müteharrik-i bizzat değiliz, bilvasıta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz. O tenvim ile telkin eder, (Hipnotize ederek telkin eder.) Biz kendimizden hayal edip, asammane (sağırcasına) tahribimizde eser-i telkini icra ederiz” diyor.

şu Ergenekon destanını yazanların icraatları, hep bu mânâları tedai ettiriyor.

Avrupa’da ve Türkiye’mizde ittifak halinde çalışan bazı cereyanlar var ki, aziz milletimizin kendilerine olan düşmanlığını dahi kendi hesapları için kullanıyorlar. On küsûr sene önce milletin elinden malını ve temel hürriyetlerini gasp edenlerin günümüzde “son kullanım tarihi dolmuş birkaç Kemalisti” harcayarak oynadıkları yeni oyun demokrasi adına büyük bir hamle yapılıyormuş görüntüsü verilerek sergileniyor.

Kemalizmin aleyhindeki yazılarından dolayı müteaddit defa mahkemeye verilmiş ve Türk hakimlerine ifade vermiş birisi olarak, bazı Kemalistlere yapılan operasyonlara şüpheyle bakmam, elbette bazı çevreleri suizana sevk edebilir.

Ama yakın tarihte olup-bitenleri akıl süzgecinden geçirdiğimizde, kendisini iktidar partisine endeksleyen bir kısım medya ile liberal takılan Marksistlerin “birliktelik sevinçlerinin” pek mantıklı düşmediğini düşünüyoruz.

Siyasette ve idarede icraatların sorumluları hükümetlerdir. Düne kadar bir komutanla ters düşmemek için şemdinli savcısını bütün insanî haklarından mahrum edebilen bir hükümetin, birden bire hürriyet ve hukuk destanı yazmış havaları takınması, sizde de istifhamlar uyandırmadı mı? Veyahut, milletvekili listesini Dolmabahçe kriterlerine göre tanzim eden bir iktidarın döneminde, mütekait bazı kuvvet komutanlarının cezaevine gönderilmesinde bir tuhaflık yok mu?

Burada anlamadığım bir tenakuzu daha sizinle paylaşmak istiyorum. 28 şubat postmodern darbesiyle milletin kaybolan servet ve haklarını iade etmeden ve hatta bunları zinhar medar-ı bahsetmeden bugüne gelen iktidarı harekete geçiren asıl sebep geçmişteki “darbe teşebbüsleri” midir? 12 Eylül darbesinin birinci sorumlusunun fetva ve icazetiyle parti kuranların bu operasyonları başlatmaları, medyanın tenvimine yakalanmayanlarca şüpheyle karşılanıyor.

Ömrü darbelere ve darbecilere karşı olmakla geçmiş insanların hangi türden olursa olsun ihtilâlin her çeşidine karşı olması bir esastır. Gel gör ki, Türkiye’de nifak ve aldatma ile iş görüp son zamanlarda dinî ve insanî değerleri de alet edenlere karşı daha müteyakkız olmamız gerekmez mi?

Ergenekon yapılanmasının üzerine giden iradenin, bugünkü Meclis ve hükümet iradesi olup olmadığında tereddütleri olanlar, işin içinde haricî kuvvetlerin bulunmasından endişeleniyorlar. Yani, Güneydoğu meselemizi Amerika merkezli neocon’lara havale edenlerin, mafya tipi iç yapılanmaları da başkalarına ihale etmelerinden korkuyorlar. şayet Atlas ötesi veya ikinci Avrupa gibi rüzgârların tesiriyle ülkede sun’î fırtınacıklar oluşturuluyorsa, bunun da Türkiye’nin hayrına olmayacağı, bir başka gerçek olsa gerek.

Globalizmi belli bir sınıf ve zümrenin dünya hakimiyetine alet edenlerin hem dinsiz, hem bolşevik ve hem de işgalci olduklarını unuturcasına, günlük çıkarlar uğruna aynı davula vuranların, hem Türkiye’ye, hem de Müslümanlara zarar verdikleri kanaatindeyiz. Hz. Üstad’ın tabiriyle “Biz ferec, ferah, sürur ve fütuhat isteriz. Fakat kâfirlerin kılıcıyla değil! Kâfirlerin kılınçları başlarını yesin, kılınçlarından gelen fayda bize lâzım değil...” Yazımızın başında da ifade ettiğimiz gibi, her türlü antidemokratik diktaya karşıyız. Fakat endişelerimiz var.
Şükrü Bulut

2

19.07.2008, 09:47

Hudson’dan “Ergenekon”a…

“ERGENEKON iddianâmesi”ni açıklayan Başsavcı, “terör örgütü” tâbirini “herkesin bildiği ‘bölücü’ veya ‘ideolojik’ terörden öte” diye tanımlamıştı.

Bunun cebir ve şiddet kullanarak ve askeri itaatsizliğe sevkle “darbe hazırlığı”nın yanı sıra halkı isyana tahrik, patlayıcı madde bulundurmak ve atmaya azmettirmek, devlet otoritesini yıkmak, zaafa uğratmak ve ele geçirmeye teşebbüs ve kamu düzenini bozmak için halkı kin ve düşmanlıkla isyana teşvik olduğunu belirtmişti.

Doğrusu bu tesbitler, iddianâmede 60 sayfa yer verilen “Danıştay saldırısı” ve Ümraniye’de ele geçirilen bombaların seri numaralarının aynı olduğu tartışmalarıyla, Cumhuriyet gazetesine peşpeşe dört defa atılan bombalar ve molotof kokteylilerle birlikte ele alındığında, iddiaları te’yid eden ve okyanuslar ötesine uzanan garip ve karmaşık ilişkileri ele veriyor.

Ve bazı gazetelerin vakitsiz ve pervâsız asimetrik ve “taraf”lı tahrikleriyle alelacele “irtica”ya fatura edilip yeniden “laik-anti laik” ikilemiyle toplumu karşılıklı kamplaşmaya iten olayların arka plânındaki çarpık ve asimetrik kışkırtmaların üzerindeki soru işâretlerini çoğaltıyor. Ülkeyi kargaşa ve kaosa sürükleyen karmaşık ilişkiler ardındaki dahilî ve hâricî istifhamları daha da arttırıyor.


TERÖR, TAHRıK VE KARGAşA…

Bu durum, çoğu zaman belirsizlikler içinde muammaya dönüşen darbe ve ara rejimlere zemin hazırlayan ve zâhiren zıt kutuplardan gelen fâli-i meçhul terör olaylarını çağrıştırıyor.

Meselâ her ne kadar eski bir kuvvet komutanına atfedilen “darbe günlükleri”nin iddianâmede yer alamadığı belirtilse de, medyaya yansıyan “muhtıra talepleri”nin dile getirildiği “en kritik toplantı”lar ilk etapta akla geliyor. Bu sebeple âdeta bir dönemin “darbe teşebbüsü soruşturması” olan “eylem plânı”nın “dâvâ”dan ayrı mütalâası mümkün görülmüyor; en azından kamuoyu nezdinde…

Diğer yandan “Danıştay saldırısı” tetikçisinin iddianâmedeki bazı isimlerle görüştüğü bilgileri, örgütün ileri gelenlerinin yaptığı “görevlendirmeler”, zihinlere üşüşen dış bağlantıları daha da derinleştiriyor. Belli ki kargaşanın hedefi, terör, tahrik ve kargaşayla iç çatışma ve iç savaş çıkartmak ve Türkiye’yi ifsad komitelerince tezgâhlanan “turuncu devrimler”e teşne hale getirmek. “Ilımlı ıslâm” ve “büyük Ortadoğu projesi”yle demokrasi ve özgürlükleri rafa kaldıran, AB projesini öteleyen, kavga ve kargaşa alevleri içine debelenen kontrollerindeki bir “Ortadoğu krallığı”na dönüştürmek…

Hatırlanacağı üzere 22 Temmuz seçimleri öncesinde, 13 Haziran 2007’de neoconların Amerikan Hudson Enstitüsü’ndeki “beyin fırtınası”nda Türkiye’ye yönelik “kaos eylemi plânı” ortaya atılmıştı. Dönemin Anayasa Mahkemesi Başkanı Tülay Tuğcu’ya suikastten, ıstanbul’da onlarca kişiyi öldürecek patlamalara, Taksim’de elli kişinin ölümüne yol açacak bombalamalara kadar bir dizi “tahrik ve terör ihtimali” üzerinde “beyin jimnastiği” yapılmıştı.

Ve Hudson Institue’un “Avrasya politikaları programı” uzmanı gazeteci Zeyno Baran’ın o sırada “Türkiye’de darbe olacak” demesi, bu olayların darbeye zemin hazırlama maksadını taşıdığı şeklinde yorumlanmıştı.

Hürriyet´in ilk Moskova ardından Atina temsilcisi olan ve Amerikan siyaset okulu Stanford Üniversitesi’nde uluslar arası ilişkiler okuyan Baran, Dünya Bankası’nda Kemal Derviş’le “Bosna üzerinde” çalışmış. ABD’nin önde gelen Yahudi düşünce kuruluşlarından ‘think tank’ hayatına başlamış; “Türkiye programı”nın yanı sıra CSIS´te “Gürcistan Programı”nı kurmuş. Özellikle Kafkasya ve enerji sorunu üzerinde yoğunlaşan Baran, Nixon Center’da “uluslar arası güvenlik ve enerji programları masası” başkanlığının ardından Hudson Institue’a geçmiş…


“DEHşET SENARYOSU”NUN AMACI…

Avrupa ve Avrasya’dan sorumlu Amerikan Dışişleri Bakan Yardımcısı Matt Bryza’la evlendiği için “Amerikan gelini” diye tanıtılan Zeyno Baran, kadife devrimleri en iyi “izleyen” isimlerden biri olarak Gürcistan ve Ukrayna ile başlayıp Kırgızistan’la devam eden Macar Yahudisi dünyaca ünlü dolar spekülatörü George Soros’un finanse ettiği “devrimler”e bölgenin topyekûn “demokratikleştireceğini” önermişti. ıran ve Azerbaycan’ın “kurtuluşunu” da renkli devrimlerle olacağına dikkat çekmişti.

Ve işin ilginç yanı Baran’ın o dönemde açık açık dile getirdiği “dehşet senaryosu”nun farklı biçimlerde gerçekleşmesi.

Düğmeye ıstanbul’dan değil bu kez Ankara’dan basıldı. Anayasa Mahkemesi Başkanına suikast yerine Danıştay üyelerine suikast saldırısı düzenlendi. “Taksim’de katliâm” yerine Anafartalar Çarşısına katliâm gibi bombalı patlama tertiplendi. Türkiye’nin yeniden “laik-antilaik” kutuplaşmasıyla ayrışmasına, fitnenin ateşlenmesiyle iç karışıklık, kargaşa ve kaosa itilmesine zemin hazırlamak amacıyla…

Bundandır ki gelinen noktada, 28 şubat “posmodern darbe”sinin de yine Amerikan Hudson Enstitüsünde plânlandığı, ABD ve ısrail’in çıkarlarına aykırı düşen Refahyol hümetinin bu plânla düşürüldüğü ve “irtica ile mücadele” anaforunda 28 şubat sürecinin siyasî aktörü “Anasollu koalisyonlar”ın işbaşına getirildiği tezine kuvvet vermekte. Seçimlerde AKP’ye oy patlaması yaptıran “27 Nisan e-muhtırası”nın da Hudson Enstitüsü kaynaklı olduğu iddiası çarpıcı da olsa bugün daha da “anlamlı” bulunmakta…

Görünen o ki istifhamlarla dolu “Ergenekon iddianâmesi”nde sözü edilen “halkı isyana alenen tahrik”in ardındaki karanlık senaryolardan, terör ve kanlı eylemlerden bu kokular geliyor…

Cevher ılhan / Yeni Asya - 18.07.2008
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

3

19.07.2008, 09:50



Ergenekon Destanı (!)

Ergenekon destanını biz ders kitaplarından öğrendik. Bu destan Göktürkler’in çoğalmasını anlatır. Düşman tarafından hile ile yenilgiye uğratılan Türklerin Ergenekon Ovası’nda yeniden çoğalıp tekrar eski yurtlarına dönüşünü ve düşmanlarıyla çarpışmasını anlatır.


Bu isim, bulundukları dağın zirvesinde “dağ kemeri” anlamında “Ergene” kelimesiyle “dik” anlamındaki “kon” kelimesini birleştirerek “Ergenekon” adını almış.

Peki, şimdiki “Ergenekon”un bir anlamı var mı?

Mutlaka bu ismi koyan vatanseverlerin(!) bir bildikleri var… Ki yaptıklarına bir ironi katmak amacıyla bu ismi kullanmış olabilir...

Gelelim bir başka efsaneye:

Derin devlete!

Sokaktaki vatandaşa “derin Devlet nedir?” diye sormaya kalksak cevap vermekte zorlanır. Peki biz, eli kalem tutanlar biliyor muyuz?

Kısmen…

Derin devlet: Silahlı Kuvvetler… Polis-MıT, jandarma, Savcı, Yargıç.. Hatta, bazı gazeteci, bilim adamları, Siyasi Parti Gençlik Kolları gibi devletin mutlaka korunması gerektiğini inanan çevreler… Ancak bunun bir “kavram” olduğunu hatırlatalım. Bir örgüt veya dernek değil.

Peki “çete” nedir?

ıkiye ayrılır.

Birincisi: Devleti korumak ve derin Devletçilerin sempatisinden yararlanıp, eylem yapan, devlet adına sokağa inen, ancak karşılığında çek-senet işinden başlayıp aleni biçimde soyguna kadar uzanan bir faaliyet alanına sahip olanlar… Mafya değil, ama onlara özenti içindedir... Hatta zaman zaman (özellikle 1990’larda) Jandarma, Polis veya MıT tarafından da kullanıldıklarına inanılır. Taşeron olarak birçok suikast, faili meçhul cinayete katıldıkları bilinir.

ıkincisi: çıkar hesabı fazla ön plana geçmeyen grupların kurdukları “çete”lerdir. Emekli askerler, emekli polis ve kendilerine “vatansever” diyen kimi sivillerden oluşur. Genellikle bunlar Devlet’in çeşitli güvenlik kurumlarıyla ilişkileri vardır. Gizli bir destek-taktik alır ve korunurlar (Mehmet Ali Birand, Hürriyet, 03.06.06).

Ancak:

Devlet garip bir varlıktır. ışini yaptırır, kullanır, sonra birden tutum değiştirip aynı grup ve insanları hapse atar. Tarihimiz bu örneklerle doludur.

Acaba bu son tutuklamalar tarihin bir tekerrürü mü?

Davut şahin / EuroNur - 04.07.2008
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

4

19.07.2008, 09:56

“Ergenekon iddianâmesi…”

Bir yıl bir ay süren soruşturmalar sonucu ancak hazırlanan ve dört darbe iddiasının yer aldığı “Ergenekon iddianâmesi” gerçekten klâsik değil. Onlarca gizli tanığın ifâdesinin bulunduğu 48’i tutuklu, 36 tutuksuz toplam 86 zanlının yer aldığı 441 klasörlük ekleri bulunan 40 ana başlık altındaki 2455 sayfalık “iddiânâme”sindeki “suçlamalar” dikkat çekici.

Mahkemenin 15 günlük kabul süresi var. Yargılamanın başlaması için öncelikle Mahkemenin iddianâmeyi kabul etmesi gerekiyor. Delillerin yeterli olup olmadığı, iddianâmenin eksik görülmesi ve hatta reddedilmesi, mahkemenin takdirinde.

Ancak iddianâmeyi açıklayan ıstanbul Başsavcısı’nın, “silâhlı terör örgütünü kurmak ve yönetmek” eylemi altında “şiddet yoluyla hükûmeti ortadan kaldırma”nın yanısıra “halkı isyana tahrik” iddiası, Türkiye’nin yakın tarihindeki “darbe” ve “tahrik” ilintisini bir defa daha gündeme getirdi.

Diğer yandan “halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik”in Danıştay saldırısına ve Cumhuriyet gazetesine bomba atmaya “azmettirmek”le birleştirilmesi, her darbe ve ara dönem öncesinde toplumu çeşitli etnik, ideolojik ve mezhebî ayırımlarla kutuplaştıran kışkırtıcı konseptleri mevzubahis ediyor.

Tıpkı 27 Mayıs 1960’ta Harb Okulu talebelerini sokaklara salarak Demokrat Parti iktidarına karşı kurulan komplo gibi. Adalet Partisi hükûmetini 1971’de 12 Mart muhtırasıyla, peşinden 1980’de 12 Eylül ihtilâliyle devirme öncesinde olduğu gibi.

En son 28 şubat “postmodern darbe” sürecinde “irtica tehdidi” uydurmasıyla toplumun topyekûn bir “laik - antilaik” kamplaştırıp asimetrik tahrikle kargaşa ve kaosa itilmesinde olduğu gibi…

Gerçek şu ki iddianâme henüz resmen açıklanmış değil. ıkibin beşyüz sayfalık iddianâmenin esaslarıyla ilgili onbeş dakikalık kısa bir açıklama yapıldı. Bu bakımdan oldukça kalabalık ve karmaşık ilişkilerin ortasında nasıl bir neticeye varılacağını kimse kestiremiyor.

Bu arada iki emekli generalin tutuklanmasıyla sonuçlanan 1 Temmuz’daki gözaltılarla ilgili “ek iddianâme” hazırlanacağı belirtiliyor. Ancak eski bir kuvvet komutanına ait “darbe günlükleri”nin iddianâmeye girip girmeyeceği hâlâ belli değil. Başsavcı’nın girmeyeceği açıklamasına rağmen bu hususta çeşitli spekülasyonlar yapılıyor.

Zira uzun zamandır medyada deşifre edilen “darbe günlükleri”nin iddianâmeye eklenmesi halinde, tutuklanan iki emekli generalle birlikte “günlük”te adı geçen ve bazıları hâlen görevde olan dönemin diğer komutanları hakkında da “ek iddianâme” gerektiriyor.

Bu durum, beraberinde yeni bazı isimlerin gözaltına alınmasını ve tutuklanmasını “darbe hazırlığı”nın daha etraflıca araştırılmasını zorunlu kılar ki, bu noktadan sonra işin seyri değişiyor.

Genelkurmay Askerî Savcılığı’nın ıstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından iddianâme ilgili bilgi ve belgeleri istediği haberleri üzerine askerî savcılığın olaya el koyacağı söylentileri, gerçi Genelkurmay’ca tekzip edildi. Lakin buna rağmen, aynen “şemdinli davası”nda olduğu gibi komutanların iddianâmede yer alan “darbe hazırlıkları”nı “görevleri esnasında yaptıkları” ve bazı isimlerin hâlen “görevde” olduğu gerekçesiyle “asker kişiler”in dosyalarının askerî mahkemeye intikali sözkonusu oluyor.

Bu yüzden önemli bir kısmı emekli askerler üzerinde olan bu davanın mâhiyetine göre askerî mahkemeye sevkedilmesi ihtimali her an bulunuyor…

Aslında bu ihtimal muhalefetin davanın hükûmet nezdinde sürdürüldüğü iddiasını daha baştan boşa çıkarıyor.

Bir yılı aşan iddianâme hazırlığı sürecinde, siyasî iktidarca bilgi servisi yapıldığı, soruşturmanın yönlendirdiği, siyasî rakiplerin ve muhalefeti sindirme stratejisinin güdüldüğü vehminin hiçbir delili kalmıyor.

Baykal’ın “davanın avukatıyım” çıkışına karşı, Başbakan her ne kadar “davanın savcısıyım” diye demesi, muhalefetle iktidar arasında bir tahterevalli oyununa, adeta kayıkçı kavgasına dönüştü. Bu vaziyet, daha önce “şemdinli davası”nın savcısını koruyamayan ve meslekten ihrâcını engellemeyen AKP iktidarının bu davada da insiyatif sahibi olmadığını açığa çıkarıyor.

ıddianâme hakkındaki basın toplantısının ardından toplanan Bakanlar Kurulu’dan sonra konuşan hükûmet sözcüsü Çiçek’in, “Yargılama devam ederken açıklama yapmayacağım” deyip bazı rutin bilgilerle yetinmesi de bunu gösteriyor.

Ve hâdiseler, kamuoyundaki yaygın kanaatle paralel olarak, “dava”nın Genel Kurmay’ın “izni” ve “oluru”yla yürüdüğü izlenimini te’yid ediyor. Ki askerî mahallerdeki gözaltıların “askerî makamların bilgisi dahilinde” yapıldığı açıklaması da bunu gösteriyor.

Bu açıklamanın sıradan tabîi bir işlemin ötesindeki anlamı nedir? Gelişmeler gösterecek…

Cevher ılhan / Yeni Asya - 17.07.2008
Biz muhabbet fedâileriyiz; husûmete vaktimiz yoktur.

  • "Sükrü Bulut" bir erkek
  • Konuyu başlatan "Sükrü Bulut"

Mesajlar: 60

Konum: Köln / İstanbul

Meslek: Eğitimci - Yazar

Hobiler: Risale-i Nur

  • Özel mesaj gönder

5

15.09.2008, 12:06

Ergenekon´dan çıkış

Ergenekon’dan çıkış

Kolay değil… Semaya ser çekmiş sarp, yüksek dağların arasından ovalara çıkış kolay değil… Hele dağların arasındaki vadiler ve boğazlar eritilmiş demir ile doldurulmuş ise… Demir bentleri ateşlerde eritmek hiç kolay değil. Yumuşamamış demirleri dövmek de kâr etmez gayrı…

ınsan nisyandan geldiğinden genellikle unutkandır. Bahsinde bulunmak istediğimiz Ergenekon’u biliyorsunuz. Meşhur destan Ergenekon değil, destana bürünen siyasî Ergenekon'dur mevzumuz. Haftalık Aktüel dergisinin haberine göre Washington'daki zındıka enstitülerinde pişirilip Türkiye´ye sevk edilen Ergenekon… Tartışmanın başladığı günden bugüne kadarki arşivler; yazı, resim, yorum ve fıkralarıyla ortaya konulduğunda, dışarıdan birilerinin bizimkileri fena aldattıklarını üzülerek seyredeceğiz gibi görünüyor. Hele bir paşanın Ergenekon’u ademe mahkûm etme girişimi… Veya Genelkurmay’ın tutuklu paşaları TSK adına ziyaretleri… Bulduk zannettiğimiz Ergenekon’ların daha da derinlerde olduğunu böylece anlıyoruz.

AKP hükümeti, liberallerimiz ve bir kısım dinî cemaatler üniformalı Kemalizmden kaçarken “sivil Kemalizme“ mi yakalandılar? Bilemiyoruz. Söz konusu grupların resmî Kemalizm yerine sivil Kemalizmi tercih etmeleri onları maalesef kurtarmıyor. Resmî Kemalizm sivil Kemalizme dönüştürülebilir. Fakat esaslarının, çerçevesinin, düşmanlarının, ritüellerinin ve önceliklerinin değiştirilemeyeceğini, AKP'nin dolu dizgin yaptığı son icraatlarından anlamak mümkün: Okulların, Kemalizmin propaganda merkezleri olma özelliği iyice pekiştirildi. Camilerde Atatürk’ü anlatma telkinleri bizzat Diyanet Başkanınca sürdürülüyor ve ekranlar Kemalizmden geçilmiyor.

Doğrudur… Neoliberallerin öngördüğü sivil Kemalizle halkı dönüştürmek daha kolay. Milletin geleneksel tepkisini çekmeyecek şekilde mânâ, muhteva ve maksatta başarılı bir format… Hem hanedanımız da bunu şiddetle arzuluyor. Durum böyle olunca, yeterince kullanılmış figüranların, dillerde pelesenk ilişkilerin ve resimlerin deşifresi elbette ki Kemalizme yeni bir soluk getirecektir. Yani anlayacağınız; şu bizim Ergenekon dediğimiz hadisenin, yine Kemalistlerin arzusu üzerine Washington'da hazırlanmış bir senaryodan fazla birşey olmadığı ihtimali giderek güçleniyor.

Ergenekonlardan gerçek anlamda çıkmak içinse millete, millet iradesine ve millî tarihimize dönmekten başka yol görünmüyor. Kemalizmin mahiyetini çeşitli artistliklerle milletin nazarından kaçırmak, rüşvetlerle medyayı dezenformasyonda kullanmak ve tarihiyle yüzleşmekten korkmak bizi yeni oyun dalgalarına kaptırıyor.

Eskiden dünya büyüktü. Oyunlar ve oyuncular gecikmeli olarak teşrih edilirdi. Ama küçülen bir dünyada millet iradesinden bahsedenler eski oyunlara tevessül etmemeli. En büyük hilenin hilesizlik olduğunu kabullenmek zorundayız.

Neocon ve neoliberal çetelerin dolmuşuna binenler, Kemalizm ile mücadele edemezler. Dünyanın her gün yeni bir fikir peşinde koştuğu ve hürriyetlerin boyutlarını ilimle tayin etmeye çalıştığı bir çağda, Türkiye'yi Kemalizme mahkûm edenleri Ergenekon oyunları kurtarır mı? Hiç zannetmiyoruz. Paul Wolfowitz´in meşhur sözünü tekrar etmek lâzım burada: “Her ıslâm ülkesi içinden bir M. Kemal çıkarmadıkça, ıslâm âlemine demokrasi gelmez." Kemalizmi bu ülkenin başına saranlar ve milletin kurtuluşuna gidecek her yolu kapayanlar bu anlayışla çalışmaya devam ettiklerine göre, sivil Kemalizmle hedefe yürümek isteyen şu kadrolarla işimiz çok zor.

Ergenekon'dan çıkmak isteyenlere tarihî bir tabloyu da arz ederiz. 12 Eylül'ün en şaşaalı döneminde “dindar Kemalizm"e başvurulmuştu. Türk-ıslâm sentezi o günlerin icadıdır. Medenî dünyaya maddeten ve manen dilenci olmuş, izzetini Avrupa mahkemelerinde yitirmiş, milletin elindeki avucundakini hırsızlara kaptırmış bir ülke görüntüsü, Türk-ıslâm sentezcilerinin yâdigârı değil mi?

Doğrusu; millete doğruları anlatmak ve millet için karanlık olan noktaları aydınlatmaktır. Hukukun üstünlüğü ve şeffafiyet Ergenekonlar için bulunmaz bir panzehirdir. Eğer hukuku da kirletir, mahkemeleri de idare ettiğiniz kurumlara çevirirseniz, işte o zaman Ergenekoncularla aynı safta yer almış olursunuz. Kanaatimiz o ki, her taraftan sarılmış, politikasını teslimiyet üzerine bina etmiş ve en küçük bir hışırtıdan ürken bir hükümetle Ergenekon´dan çıkılmaz. Çıkış için, korkutulmamış, kirletilmemiş ve şeffafiyeti esas alan kadrolara ihtiyaç var…
Şükrü Bulut

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

6

21.09.2008, 13:21

bu dava çözülürse işte o zaman destan olur

7

21.09.2008, 23:28

Bu dava çözülmez! Çünkü hiç kimse Yahudi lobilerine ve Mason localarına dokunmuyor ve de dokunmak da istemiyor.

8

25.09.2008, 23:27

Benim merak ettiğim acaba hangi oyun oynanıyor. Ergenekon örgütünün neden deşifre edildi , yerine acaba hangi örgüt geçecek. Biliyosunuz burası Türkiye örgütsüz olmuyor.

9

26.09.2008, 11:39

Allah razı olsun yazanlardanda, aktaranlardan ve paylaşıma katılanlardanda, ne mutlu görenlerin, görebilen gözlerin gitgide çoğalması ve meselelere daha geniş çerçevelerden bakabilmesi.Türkiyede 3-5 çapulcu üzerinde, derin devleti arayan ve senaryoları kuranlar, asıl derin devletin, global olduğunu, dünyanın bir derin devleti olduğunu, şimdi hesapta hapsettiklerini, zamanında bu milletin başına bunların bela ettiğini, anlamaları daha ne kadar sürecek.Bunları görebilenlerin, aziz müminlerin, görüş perspektifleri ,ne zaman en geniş boyutlarla, meselenin tümünü hexagramların 3 lü 6 lı boyutlarında görecek ve kalemlerinden veya sözlerinden, gördükleriyle Emr-i Bil Maruf ve Nehyi Anil Münker olarak, dökülecek, ınşaallah.. akp ,gülen ve yahudi müttefiklerinin abant consülleriyle şekillendirilip, dini islamın şeairine el uzatıldığı, ısa Mesihin değil, deccal mesihin gelme projesinin peşinde oldukları, Hakkı tebliğ eden badatıldan men etmeye çalışan, feraset ehlinin ne zaman, vazifesi olacak.ınşaallah bir an evvel çok geçmeden olur, keşke kimisi böyle görür kimisi öyle denebilecek kadar, daha zararsız ,daha bir masum olsaydı mesele..belki de bu çok geç olmadan sahip olunacak bu hakikatlı feraset, bu Müslüman diyarında ,sokaklarda oluk oluk akacak, dökülecek milyonlarca müslümanın kanının dökülmesine, setti zülkarneyn olacak.
Allahın selamı rahmeti ve bereketi müminlerin üzerine olsun.

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

10

28.09.2008, 13:33

Alıntı sahibi ""talhagenc""

Bu dava çözülmez! Çünkü hiç kimse Yahudi lobilerine ve Mason localarına dokunmuyor ve de dokunmak da istemiyor.


işte o yüzden çözülürse diyor herkes :P aslında üzücü lakin bu davanın varlığı dahi güzel birsey.

11

28.09.2008, 15:51

"Varlığı bile güzel bir şey" diye millet düşünüyor ve bununla oyalanıp asıl meselelerine bakmıyor.

Ortada bir "cambaza bak" oyunu var. Millet, "cambaza bak" oyunuyla uyutuluyor. Tüm AKP yetkililerine ve sempatizanlarına soruyorum;

NEDEN SıVıL ANAYASA ıÇıN KAFA YORMUYORSUNUZ? NEREDE BENıM SıVıL ANAYASAM? NEREDE ıNSANLIK HAKLARIMIN TEMıNATLARI?

"ADALET" ve Kalkınma Partisi, adalete yanaşmıyor.... :kızmak2: :tehdit: :gözlük8: :nono: :x :Grrr:

12

28.09.2008, 16:21

Aman Talha keçeli..

Sakın böyle demeyesin..

Bir yerde masal demeye kalktı bazı kardeşler bu davaya da adlarına "kemalist, ergenekoncu" yaftası yediler..

Ciddi meseleymiş onlara göre..

Sen de kalkmış mübarek cambazdan bahs açıyorsun..

Aman duymasınlar, aynı etiket seni de yaftalar..=)

13

28.09.2008, 21:12

Hak'kın hatırı âlîdir, hiç bir "hatır"a değişilmez!!!

Alnım ak, başım dik. Kimsenin dediği de umurumda değil...

Hasbünallahi ve ni'mel vekîl..

hy120

Profesyonel

  • "hy120" bir erkek

Mesajlar: 654

Konum: usak

Meslek: esnaf

  • Özel mesaj gönder

14

12.10.2008, 21:26

talhagenç kardesim s,ize katılmıyorum.]

varlığı bile güzel bir dava olduğuna inanıyorum. akp'ye gelince doğru yol olduğuna katılmıyorum. ayrıca belkşi ergenekonun işinede yarıyor amma yasasın egenekon davası diyorum. yanlış iktidar zamanında da olsa doğru bir dava. her nekadar bir cete diğerini tasfiye ettikten sonra bile olsa

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir