Alıntı sahibi ""[url=http://www.risaleara.com/oku.asp?id=742"
9. Mektup[/url]"]
ıslâmiyet iltizamdır; ımân iz'andır. Tabir-i diğerle, ıslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; ımân ise, hakkı kabul ve tasdiktir.
Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur'âniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette Hakkın iltizamıyla ıslâmiyete mazhardı; "dinsiz bir Müslüman" denilirdi. Sonra bazı mü'minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur'âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; "gayr-ı müslim bir mü'min" tabirine mazhar oluyorlar.
Acaba ıslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?
Elcevap: ımansız ıslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, ıslâmiyetsiz ımân da medar-ı necat olamaz. Felillâhi'l-hamdü ve'l-minne Kur'ân'ın i'câz-ı mânevîsinin feyziyle, Risale-i Nur mizanları, din-i ıslâmın ve hakaik-i Kur'âniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki, dinsiz dahi onları anlasa, taraftar olmamak kabil değil. Hem ımân ve ıslâmın delil ve bürhanlarını o derece kuvvetli göstermişlerdir ki, gayr-ı müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir; gayr-ı müslim kaldığı halde ımân eder.
Evet, Sözler, tûbâ-i Cennetin meyveleri gibi tatlı ve güzel olan ımân ve ıslâmiyetin meyvelerini ve saadet-i dâreynin mehâsini gibi hoş ve şirin öyle neticelerini göstermişler ki, görenlere ve tanıyanlara nihayetsiz bir tarafgirlik ve iltizam ve teslim hissini verir. Ve silsile-i mevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli ımân ve ıslâmın bürhanlarını göstermişler ki, nihayetsiz bir iz'an ve kuvvet-i ımân verirler. Hattâ, bazı defa Evrâd-ı şah-ı Nakşibendîde şehadet getirdiğim vakit,
-1-Bu ımân üzere yaşar, bu imanla ölür, bu imanla diriliriz.
dediğim zaman nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum. Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyi feda edemiyorum. Bir hakikatin bir dakika aksini farz etmek bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa, birtek hakaik-i imaniyenin vücut bulmasına bilâtereddüt vermesine nefsim itaat ediyor.
-2- Peygamber olarak gönderdiğin kim varsa ımân ettik; kitap olarak indirdiğin ne varsa ımân ettik; ve bütün bunları tasdik ettik.
dediğim vakit, nihayetsiz bir kuvvet-i ımân hissediyorum. Hakaik-i imaniyenin herbirisinin aksini aklen muhal telâkki ediyorum. Ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve divane görüyorum.
Kaynak: http://www.risaleara.com/oku.asp?id=742
Alıntı sahibi ""ruhefza""
bu kadar uzun sürmüş başka başlık var mı acaba? :roll:
Alıntı sahibi ""[url=http://www.risaleara.com/oku.asp?id=742"
9. Mektup[/url]"]
ıslâmiyet iltizamdır; ımân iz'andır. Tabir-i diğerle, ıslâmiyet, hakka tarafgirlik ve teslim ve inkıyaddır; ımân ise, hakkı kabul ve tasdiktir.
Eskide bazı dinsizleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur'âniyeye şiddetli tarafgirlik gösteriyorlardı. Demek o dinsiz, bir cihette Hakkın iltizamıyla ıslâmiyete mazhardı; "dinsiz bir Müslüman" denilirdi. Sonra bazı mü'minleri gördüm ki, ahkâm-ı Kur'âniyeye tarafgirlik göstermiyorlar, iltizam etmiyorlar; "gayr-ı müslim bir mü'min" tabirine mazhar oluyorlar.
Acaba ıslâmiyetsiz iman, medar-ı necat olabilir mi?
Elcevap: ımansız ıslâmiyet sebeb-i necat olmadığı gibi, ıslâmiyetsiz ımân da medar-ı necat olamaz. Felillâhi'l-hamdü ve'l-minne Kur'ân'ın i'câz-ı mânevîsinin feyziyle, Risale-i Nur mizanları, din-i ıslâmın ve hakaik-i Kur'âniyenin meyvelerini ve neticelerini öyle bir tarzda göstermişlerdir ki, dinsiz dahi onları anlasa, taraftar olmamak kabil değil. Hem ımân ve ıslâmın delil ve bürhanlarını o derece kuvvetli göstermişlerdir ki, gayr-ı müslim dahi anlasa, herhalde tasdik edecektir; gayr-ı müslim kaldığı halde ımân eder.
Evet, Sözler, tûbâ-i Cennetin meyveleri gibi tatlı ve güzel olan ımân ve ıslâmiyetin meyvelerini ve saadet-i dâreynin mehâsini gibi hoş ve şirin öyle neticelerini göstermişler ki, görenlere ve tanıyanlara nihayetsiz bir tarafgirlik ve iltizam ve teslim hissini verir. Ve silsile-i mevcudat gibi kuvvetli ve zerrat gibi kesretli ımân ve ıslâmın bürhanlarını göstermişler ki, nihayetsiz bir iz'an ve kuvvet-i ımân verirler. Hattâ, bazı defa Evrâd-ı şah-ı Nakşibendîde şehadet getirdiğim vakit,
-1-Bu ımân üzere yaşar, bu imanla ölür, bu imanla diriliriz.
dediğim zaman nihayetsiz bir tarafgirlik hissediyorum. Eğer bütün dünya bana verilse, bir hakikat-i imaniyeyi feda edemiyorum. Bir hakikatin bir dakika aksini farz etmek bana gayet elîm geliyor. Bütün dünya benim olsa, birtek hakaik-i imaniyenin vücut bulmasına bilâtereddüt vermesine nefsim itaat ediyor.
-2- Peygamber olarak gönderdiğin kim varsa ımân ettik; kitap olarak indirdiğin ne varsa ımân ettik; ve bütün bunları tasdik ettik.
dediğim vakit, nihayetsiz bir kuvvet-i ımân hissediyorum. Hakaik-i imaniyenin herbirisinin aksini aklen muhal telâkki ediyorum. Ehl-i dalâleti nihayetsiz ebleh ve divane görüyorum.
Kaynak: http://www.risaleara.com/oku.asp?id=742