Giriş yapmadınız.

1

08.10.2004, 13:47

Yeni Asya -- Basından Seçmeler -- 8 Ekim 2004 Cuma

http://www.yeniasya.com.tr/2004/10/08/basin/default.htm

Alıntı sahibi ""Ali Eren köşe yazısında""

Risale-i Nur Sempozyumu’nda bir ders ve ikaz


3 günlük 7. Risale-i Nur Sempozyumu’nun birinci günü Lütfi Kırdar Kongre Sarayı’nda, diğer iki günü de Beylikdüzü’ndeki Kaya Ramada Oteli’nde gerçekleşti.

ılk günkü konuşmalardan en tesirli olanı, Filipinli Sally Tayaban isimli bayanın konuşmasıydı. Bu genç hanım, sade, basit ve samimi konuşmasında, önce koyu bir Katolik olduğunu, sonra dinsiz, daha sonra da Müslüman olduğunu söyledi. Gökteki yıldızların ve her şeyin Allah’ın varlığına delil olduğu ifadelerini okumuş ve bu ifadelerin tesiri altında kalmış. “Ben, dinsiz ve başıboş giden bir avâreydim. Bu cümleler imdadıma yetişti” dedi.

Memleketinde sadece bir defa ezan işittiğini söyledi. “ıstanbul’a geldiğimde her taraftan okunan ezanları tekrar tekrar dinledim ve ağladım. Allahu ekber, Allahu ekber...” diyerek hislerini beyan etti. Öyle içten, öyle sade ve öyle samimi konuşuyordu ki, dinleyiciler göz yaşlarını tutamıyordu. Bu hislerle, Âli ımran Sûresi’nin şu mânâya gelen 19. âyetini Arapça aslıyla okudu:

“Hiç şüphe yok ki, Allah indinde din ıslâmiyet’ten ibarettir.” (...)

Açılış konuşmacılarından biri de, başında Yahudi kippası olan ABD’li Prof. Yehezkel Landau idi. Bazı konuşmacılar gibi o da dinlerarası diyaloğa vurgu yapıyordu. Tam o sırada, konuşmayı tercüme eden Ahmet Akgündüz bir ara sustu ve biraz sessizlik oldu. Sonra ıngilizce bir iki cümle söyleyip tercümeye devam etti. Anlaşılamayan bu sessizliğin sebebini Ahmet Bey bana, Kaya Ramada’da “Ne oldu biliyor musun?” diye şöyle anlattı:

Meğer Ahmet Akgündüz’ü susturan, ön sıralarda oturan ve Bediüzzaman’ın eski talebelerinden olan Sayın Mustafa Sungur imiş. Demiş ki, “Bir dakika! Dinlerarası diyaloğa evet, ama ıslâmiyet’ten taviz vermeden olacak. Bunu o profesöre söyle.” Ahmet Bey’in ıngilizce söylediği işte buymuş. Bizim de senelerdir diyalog hakkında söylediğimiz, fakat bazılarının bir türlü anlamak istemediği, Sungur Ağabey’in söylediğinin aynısı... Ahmet Bey’e, “Keşke onu bir de Türkçe söyleseydin de, hepimiz anlasaydık” dedim. “Keşke öyle yapsaydım” dedi.

Müslüman olan ABD’li bir üniversite hocası hanım da konuşmacılar içindeydi. Müslüman talebeler vasıtasıyla Müslüman olmuş. Demek ki; diyalog, teslimiyet değil, “Tebliğ” olunca işe yarıyor.

Vakit, 7.10.2004

Ali EREN

08.10.2004

2

08.10.2004, 15:21

Cooooooooooooooooook ama çoooooooooooooook merak ediyorum ????

Dogrumu ???????????? Zaten teslim oolan yokki, bu bir teblig hizmetidir ? Teslim olan varsa, o düsünsün.........

Sultan

Stajyer

Mesajlar: 99

Konum: Kütahya

Meslek: Dağcı

Hobiler: Kızak, yüzme, orman gezileri

  • Özel mesaj gönder

3

09.10.2004, 21:55

Risale-i Nur Sempozyumu'nda bir ders ve ikaz

3 günlük 7. Risale-i Nur Sempozyumu’nun birinci günü Lütfi Kırdar Kongre Sarayı’nda, diğer iki günü de Beylikdüzü’ndeki Kaya Ramada Oteli’nde gerçekleşti.

ılk günkü konuşmalardan en tesirli olanı, Filipinli Sally Tayaban isimli bayanın konuşmasıydı. Bu genç hanım, sade, basit ve samimi konuşmasında, önce koyu bir Katolik olduğunu, sonra dinsiz, daha sonra da Müslüman olduğunu söyledi. Gökteki yıldızların ve her şeyin Allah’ın varlığına delil olduğu ifadelerini okumuş ve bu ifadelerin tesiri altında kalmış. “Ben, dinsiz ve başıboş giden bir avâreydim. Bu cümleler imdadıma yetişti” dedi.

Memleketinde sadece bir defa ezan işittiğini söyledi. “ıstanbul’a geldiğimde her taraftan okunan ezanları tekrar tekrar dinledim ve ağladım. Allahu ekber, Allahu ekber...” diyerek hislerini beyan etti. Öyle içten, öyle sade ve öyle samimi konuşuyordu ki, dinleyiciler göz yaşlarını tutamıyordu. Bu hislerle, Âli ımran Sûresi’nin şu mânâya gelen 19. âyetini Arapça aslıyla okudu:

“Hiç şüphe yok ki, Allah indinde din ıslâmiyet’ten ibarettir.”

Bunu okumakla, farkında olmadan bazılarına iyi bir ders verdi. Zira, salonda hem Risale-i Nur camiası içinde gözüküp hem de bu eserlere ters şeyleri okuyucularına empoze edenler de bulunuyordu. Bu âyetin okunması, işte onlara iyi bir ders ve ikaz oldu. Meselâ; Fardipli SINHA isimli eserde, Peygamberimiz’in “Bir kimse bana da inanmasa cennete girer” dediği şeklinde ıslâm inancını sarsan yanlış bilgiler verilmekte. (s. 228) “ısa, tanrının oğludur” diyenlerin kâfir olmadığı söylenerek de, sadece Kur’an’a zıt inançlar sergilenmekte ve “Gayrimüslimler kâfir değil ki” denilerek, Müslüman olmayanlar toptan temize çıkarılmakta. (s. 283)

Risale-i Nur -hâşâ- Kur’an’a itiraz etmeyeceğine göre, gayrimüslimlere elbette Kur’an’ın verdiği hükmün aynısını, yani kâfir hükmünü verecektir. Zaten, gayrimüslim, Müslüman olmayan demektir. ınsan ya kâfirdir veya Müslüman. Arada başka bir merhale yok. (Münafıklar kalben inanmadıkları için onlar da kâfirler zümresi içindedirler.) Gayrimüslimler Müslüman olmadıklarına göre, inançlarımıza göre elbette kâfirdirler. ımam Azam Hazretleri, “Hz. Muhammed’e inanmayan, Allah’a da inanmıyor demektir” buyurarak kesin hükmü veriyor. ışin aslı esası bu.

“Allah indinde din ıslâmiyet’tir” âyetini okuyan Filipinli hanım, bilmeden sanki şöyle diyordu: “Ben gayrimüslimdim, Müslüman oldum. Ben kâfir değil idiysem, Katolik olarak mı kalmalıydım? Cennet, Hz. Muhammed geldikten sonra hâlâ ona inanmayanlara da açık mı?”

Değerli okuyucular, yukarıda dile getirdiğimiz yanlış cümlelerin sahipleri bu cümleleri eserlerinden çıkarırlarsa, onu yazmak da bizim için şeref olacaktır.

Açılış konuşmacılarından biri de, başında Yahudi kippası olan ABD’li Prof. Yehezkel Landau idi. Bazı konuşmacılar gibi o da dinlerarası diyaloğa vurgu yapıyordu. Tam o sırada, konuşmayı tercüme eden Ahmet Akgündüz bir ara sustu ve biraz sessizlik oldu. Sonra ıngilizce bir iki cümle söyleyip tercümeye devam etti. Anlaşılamayan bu sessizliğin sebebini Ahmet Bey bana, Kaya Ramada’da “Ne oldu biliyor musun?” diye şöyle anlattı:

Meğer Ahmet Akgündüz’ü susturan, ön sıralarda oturan ve Bediüzzaman’ın eski talebelerinden olan Sayın Mustafa Sungur imiş. Demiş ki, “Bir dakika! Dinlerarası diyaloğa evet, ama ıslâmiyet’ten taviz vermeden olacak. Bunu o profesöre söyle.” Ahmet Bey’in ıngilizce söylediği işte buymuş. Bizim de senelerdir diyalog hakkında söylediğimiz, fakat bazılarının bir türlü anlamak istemediği, Sungur Ağabey’in söylediğinin aynısı... Ahmet Bey’e, “Keşke onu bir de Türkçe söyleseydin de, hepimiz anlasaydık” dedim. “Keşke öyle yapsaydım” dedi.
Müslüman olan ABD’li bir üniversite hocası hanım da konuşmacılar içindeydi. Müslüman talebeler vasıtasıyla Müslüman olmuş. Demek ki; diyalog, teslimiyet değil, “Tebliğ” olunca işe yarıyor.


Mustafa Çalışan ve Mustafa Başaran Beylere teşekkür ediyorum, beni camianın “Ağabey” kabul ettiği sayın Mustafa Sungur’la görüştürdüler. O da, banta aldığım konuşmasında, “Risale-i Nur talebeleri Hıristiyan ve Yahudilerin cennete gireceğini söylemezler” dedi.

Söylememeliler; çünkü aksi, “Peygamberimiz’e ve Kur’an’a inanılmasa da olur” mânâsına gelmektedir. Vesselâm...


e-mail: alieren_vakit@mynet.com
Ali Eren
Sevgi Çiçekleri

Sultan

Stajyer

Mesajlar: 99

Konum: Kütahya

Meslek: Dağcı

Hobiler: Kızak, yüzme, orman gezileri

  • Özel mesaj gönder

4

09.10.2004, 21:58

Alıntı

Mustafa Çalışan ve Mustafa Başaran Beylere teşekkür ediyorum, beni camianın “Ağabey” kabul ettiği sayın Mustafa Sungur’la görüştürdüler. O da, banta aldığım konuşmasında, “Risale-i Nur talebeleri Hıristiyan ve Yahudilerin cennete gireceğini söylemezler” dedi.

Söylememeliler; çünkü aksi, “Peygamberimiz’e ve Kur’an’a inanılmasa da olur” mânâsına gelmektedir. Vesselâm...


sanirim gazete burayi almayi unutmus :wink:
Sevgi Çiçekleri

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir