15 Kasım 2005
Bu defter kapanmaz
Merak ediyorum, bakalım Meclis Başkanı Arınç'ın getirdiği öneri ilgi toplayacak mı... Ne diyor Arınç: Madem ki Avrupa ınsan Hakları Mahkemesi, türbanı dini simge olarak gördüğü için yasaklıyor, o zaman siz de -mesela YÖK- dini simge olmayan baş örme biçimlerini belirleyin, tercihan üç beş tane belirleyin, bunlar serbest deyin, üniversite öğrencisi kızlar da kurtulsun bu eziyetten. Arınç'ın önerisinin kabul edildiğini ve üniversite girişlerindeki panolarda kabul edilebilir başörtüsü biçimlerinin çizimler halinde yer aldığını düşünüyorum. Köylü kadınların taktıkları oyalı yemeniler serbesti kapsamına girer mi mesela? Ya da mevlit örtüsü gibi örtüler? Yarın öbür gün yeni bir baş bağlama biçimi çıktığında bu yeni moda baş bağlamanın siyasi ya da dini simge olup olmadığı nasıl tespit edilir? YÖK'ten bütün üniversitelere genelge mi gönderilir? Yoksa her üniversitede rektörün inisiyatifine mi bırakılır kapısına gelen öğrencinin baş bağlama modelini beğenip beğenmemek? Arınç'ın iyi niyetinden şüphem yok. Ama türbanlı öğrenciler Arınç'ın bu önerisinden hoşlanır mı, hoşlanmaz mı, bilemiyorum. En çok da, yıllardır "anneannelerimizin örtüsü" deyip duranlar ne diyecek, onu merak ediyorum.
***
Türban karşıtları AıHM Büyük Daire'nin kararından beri, hiç durmadan aynı cümleyi tekrarlıyor: Bu defter kapanmıştır, artık kimse türban lafını ağzına almasın. Bir kere defteri kapatacak olan kim? Binlerce kız öğrenci ve onların anneleri babaları, yakınları bu defteri kapatmadıkça, bu haksızlığı kabullenip vazgeçmedikçe, kim kapatabilir bu defteri? Sizin kapatmanızla kapanır mı? Türkiye askeri cuntayla yönetilirken, uluslararası bir mahkeme "Türkiye'de demokrasi sorunu yoktur" diye bir karar alsaydı, biz de "demek ki demokrasi sorunumuz yokmuş, aman ne iyi mi" diyecektik? "Defter kapanmıştır" deyip duranlar aslında siyasetçilere sesleniyor, onların defteri kapatmasını istiyor. Çünkü hala başörtülü öğrencileri, ipleri politikacıların elinde olan kuklalar gibi görmekte ısrar ediyor. Bu karardan sonra Ak Parti "defteri kapatırsa" konunun kendiliğinden biteceğini sanıyor. Türban sorununun Ak Parti'yi de aşan, ondan önce de varolan, ondan sonra da sürecek olan bir sorun olduğunu unutuyor.
Daha da önemlisi türbanın artık gerçekten bir simgeye dönüştüğünü; dindarların bu ülkede (hatta bu dünyada) başkalarının uygun bulduğu gibi değil, oldukları gibi varolmalarını; dindar kimlikleriyle özgürce yaşamalarını ifade eden bir kimlik simgesine dönüştüğünü anlamıyor. Bu şeriatçı bir kimlik değil. Kendi dinsel seçimlerine, kendi yaşam tarzı tercihlerine önem veren ve başkasından da saygı bekleyen bireyin kimliğine sahip çıkışı sadece. Dolayısıyla konu artık üniversiteye türbanla girip girememek, eğitim alıp alamamak noktasını aştı. Mesele, artık bir kimlik sorununa dönüştü. Bu sorunu hissetmek için ille de üniversite öğrencisi olmak gerekmiyor. Bu yasak, yolu hayatında bir kere bile bir üniversitenin kapısından geçmemiş kadınlar da dahil bütün örtülü kadınların ruhunu yaralıyor. Sadece o kadınların değil, onların eşlerinin, babalarının, erkek kardeşlerinin de ruhunu yaralıyor. Onların hepsinin kendilerini bu ülkenin "eksikli" vatandaşları olarak hissetmelerine yol açıyor. Avrupalı yargıçların bu ruh halini anlamaktan çok uzak oldukları kararlarından belli. Ama bizler? Hayatımız boyunca onlarla iç içe yaşamış olan bizler nasıl oluyor da bu kadar anlayışsız olabiliyoruz?
Gülay GÖKTÜRK