Giriş yapmadınız.

1

08.10.2009, 09:22

Deccalın minareye çıkışı..!



Mahyalarda tersine açılım

İstanbul'daki selâtin (Sultanların yaptırdığı) camilerinin minarelerine alışılmışın dışında birtakım mahyalar asılmış.

"Gör de inanma" cinsinden mahyalar...

Görüp inanmak zorunda kaldığında ise, o an kendini "Şeflik devri"nde hissedersin, ister istemez.

Evet, bugünlerde beş büyük caminin tepesinde 27 Mayısçıların ağzına yakışır "Millî Birlik"ten, "Ne mutlu Türküm"den dem vuran mahyalar parıldıyor geceleri.

Yazılan ifadeler, fokur fokur milliyetçilik kokusunu yayıyor etrafa.

Üstelik selâtin camileri gibi o kudsî mâbetlerde tam da ırkçılık mânâsındaki Türkçülük fikri parlatılıyor.

Böyle yapmakla da, esasında Kürtçülük gibi sair ırkçılık damarları çok fenâ halde tahrik edilmiş oluyor.

"Millî birlik", işte böyle dinamitlenmiş oluyor. Dolayısıyla, bu—bilmeyerek de olsa—bir provokasyondur.

Hem de, en tehlikeli cinsinden.

Yani, Bursa stadyumundaki o fecî provokasyondan bile tehlikeli.

Zira, burada en büyük birleştirici unsur olan din, İslâm, mâneviyat, mukaddesat söz konusudur.

Siz empati yaptınız da mı, böyle bir girişimde bulundunuz?

Meselâ, şunu hiç düşündünüz mü: Süleymaniye Camiinin minarelerine asılı duran "Ne mutlu Türküm diyene" mahyasını gören gayr–ı Türk bir din kardeşimizin buna tepkisi ne olur diye...

Eğer düşünemediyseniz, eyvâh; şayet bunu düşünerek hareket ettiyseniz, eyvâh ki eyvâh!

İşte o takdirde biz bu işe resmen provokasyon demek durumunda kalırız.

Hatırlatmakta fayda var: Bir eski cumhurbaşkanımız "Dünyanın en büyük Kürt şehri İstanbul'dur" demişti. Bununla, Kürt nüfusun en yoğun olduğu şehrin İstanbul olduğunu kast etmişti.

Hiç şüpheniz olmasın, her tarafta "açılım"ın konuşulduğu şu günlerde, camilerin tepesinde yazılı "Ne mutlu Türkün diyene" mahyasını gören sıradan bir Kürt genci şunu düşünecektir: "Ben Türklerin dindar olanına da artık güvenmiyorum ve onların 'din kardeşliği' noktasındaki samimiyetine de inanmıyorum. Baksana, kutsal mâbetlerde bile Türkçülük/milliyetçilik yapmaktan çekinmiyorlar."

Maalesef, acı realite budur.

Hayret! O ifadelerin dağlardaki görüntüsü bile son derece rahatsız edici iken, siz kalkıp aynı sıkıntıyı camilere taşıyorsunuz.

Bu durumda, artık her türlü menfî harekete bulaşma istikametine doğru iteklenen o gençler, sahiden bu işi "Müslüman Türkler"in yaptığına kanaat getirdikleri için, onları teskin etmek, akl–ı selim ile hareket etmelerini sağlamak bir hayli müşkilleşiyor.

Oysa, biz kat'i sûrette inanıyoruz ki, hakiki dindar Türkler böyle şeyler yapmazlar. Irkçılığa asla tenezzül etmezler. Hatta, en az Kürt ve Arap kardeşleri kadar bu "Türkçülük" illetinden rahatsız ve muztariptirler.

Ancak, yine de sormadan edemiyoruz:

Ne oluyoruz beyler!

"Açılım" denen şey, burada tersine mi işliyor? Yoksa, bir hayal, bir serap mıdır açilım? Şu demokratlık taslamaları, kocaman biryalandan mı ibaret yoksa?

Dahası, bu, açılımı sabote, hatta provoke etmek değil de nedir? Bu, demokrasinin tekerine taş koymak değil de nedir?

Ve, can alıcı son soru:

Kim bu işin sorumlusu?

Gelen haberlere bakılırsa, herkes topu bir başkasının üzerine atıyor: Müftülük, Vakıflar Müdürlüğüne, o da Valilik makamına, vesaire...

İyi de, kim bu işin asıl sorumlusu?

Bunu bilmek ve ona göre meselenin üzerine gitmek gerek.

Aksi halde, bu tür sorumsuzlukların devamı gelecek ve bu tür provokasyonlar tekerrür edip gidecektir.

Hülâsa: Nereden bakılırsa bakılsın, Türkçülük kokan şu son mahyalı provokasyon, şimdiye kadar sahneye konulanların en tehlikeli olanıdır. Temenni edelim ki, bu hata çabuk telâfi edilsin de, bir başka aksülâmele yol açmasın.


08.10.2009


2

08.10.2009, 11:34

Camiye giremeyen minareye çıkabilir mi?


Camiye giremeyen minareye çıkabilir mi?

Pek çok siyasetçinin de hatırlattığı ve genel kabul gören bir tâbir vardır. Buna göre; camiye, kışlaya siyaset girmemelidir!

Bu tesbit kabul görmekle beraber, uygulamada ihlâl edildiği de vakıadır. Kimileri yaptığı siyaseti buralara sokmakta, fakat bu sözü de tekrar etmekten geri durmamaktadır. Burada, neyin siyaset olduğu ya da olmadığı konusundaki ihtilaf da rol oynuyor.

İstanbul’un kurtuluşu vesile edilerek büyük camilere asılan ‘mahya’lardaki ifadelerin yanlış olduğu noktasında umumî bir kanaat hâsıl olmuştur. Bazı sivil toplum kuruluşları tepkilerini dile getiren açıklamalar yapmış ve bu yanlışın tekrarlanmaması istenmiştir. Elbette sadece yanlışın tekrarlanmaması konusundaki vaat, bu yanlış adımı unutmamızı gerektirmez. Mutlak sûrette bu yanlışa giden adımların nerede ve nasıl atıldığı da kamuoyunca bilinmelidir.

Dünya âlem bilir ki, ‘din’ umumun malıdır ve hiç kimse tarafından ‘inhisar altına/tek el altına’ alınamaz. Aynen onun gibi, camiler de hangi ırktan olursa olsun Müslümanların mekânlarıdır. Bu sebeple buralara siyaset girmemesi gerektiği gibi, ‘ırkçılık’ da girmemelitir. Hatta ve hatta, bu mekânlara ırkçılığın, ırkçı anlayışın girmesi; Allah muhafaza siyasetin girmesinden daha da zararlıdır, yıkıcıdır ve reddedilmelidir.

Bu satırların yazıldığı saatlere kadar bu ‘hata’nın kime ait olduğu noktasında tatmin edici bir açıklama yapılmamıştı. Bundan sonra yapılıp yapılmayacağını da bilemiyoruz. Ama ‘demokratik açılım’ın gündemde olduğu şu günlerde böyle tahrip edici ‘mahya’ların hazırlanması kesinlikle masum gösterilemez.

“Tek parti devri” ya da benzeri anlayışların hüküm sürdüğü ihtilâl devrelerinde de buna benzer”yanlış mahya”lar hazırlanmış, ama bunlar devam edememiştir.
Bugünkü şartlarda böyle mahyaların hazırlanması ve en göz önündeki camilere asılması “tek parti devri”nden daha geriye düştüğümüze delil olur!

Bakınız, Doğu ve Güneydoğu’daki pek çok ilde; dağa ve taşa “Ne mutlu Türküm diyene” yazıları yazılmış durumda. (Mardin’in dağlarına yazılan bu sözleri bizzat gördüm.) Bu yazılar uzun yıllardan beri tenkitlere sebep oluyor. Geçenlerde Van, Bahçesaray’daki bu anlamda bir ‘dağ yazısı’nın “Önce vatan” olarak değiştirildiğini bir köşyazısından öğrendik. Değişikliğin gerekçesi şuymuş: “Şimdi ben Kürdüm diyen insanların önüne ‘Ne Mutlu Türk’üm diye’ yazarsanız bu yanlış
anlaşılır...” (Aktaran: Fatih Çekirge, Hürriyet, 17 Ağustos 2009)

Dağa taşa yazmanın bile yanlış ‘anlaşıldığı’ sözleri, görüşleri ve kanaatleri; cami minarelerine taşımak neyin nesi? İnanın bu ‘mahya’lar millet nezdinde itibar görmez ve kabul edilmez. Bu yanlışlara imza atanlar kim olursa olsun, neticede siyasî bedeli olur ve o bedel de seçim sandıklarında ödenir.

Hiç kimsenin ‘umumun malı’ olan dine, diyanete ve camilere inhisar zihniyetiyle yanaşmasına hakkı yoktur ve olmamalıdır. Selatin camilerinin minarelerine çıkan bu yanlış anlayış bir an önce tashih edilmeli, sorumlular hukuk önünde hesap vermeli ve milletten de samimî bir özür dilenmeli.

Unutmayalım:
Camiye girmemesi gereken anlayışların, minareye çıkıp ‘mahya’ olmaya da hakkı yoktur.

08.10.2009

musanınkardeşi

Yasaklı Üye

  • "musanınkardeşi" bir erkek
  • "musanınkardeşi" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 20

Konum: ist

Hobiler: okuma ve dua ,ibadet ,, ve küfre karşı mucadele..

  • Özel mesaj gönder

3

09.10.2009, 22:02

mahya zorbalığı

bu zorbalığı ve fesatlığı ve fitneliği yapanları şiddetle protesto ediyorum,,ve yaptıklarını kabul edilemez buluyorum ..

asla ve kat a bu tür saldırganlığı görmek istemiyorum ... bu işi yapanların neye hizmet ettiklerini ve kimler olduklarını müslüman milleti çoook iyi biliyor...

4

10.10.2009, 13:14

Türküm, kürdüm, afganım, iranlıyım, ıraklıyım, filistinliyim, çeçenyalıyım, somaliliyim, pakistanlıyım, mısırlıyım, pataniliyim, keşmirliyim, nijeryalıyım, lübnanlıyım...... lıyım.....
böyle mahya ya da karşıyım.... birileri ırkçılığı milliyetçiliği tetikliyor gene...
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

5

10.10.2009, 18:43

Basın Açıklaması

07 Ekim 2009 Çarşamba günü bazı basın-yayın organlarında yayınlanan
Mahyalar hakkındaki haberler üzerine, Başkanlığımızca aşağıdaki
açıklamanın yapılmasına lüzum görülmüştür.
Söz konusu haberlerde; İstanbul’un Kurtuluş Günü Etkinlikleri
çerçevesinde bazı tarihi camilerin minarelerine asılan mahyaların
içeriği, genellikle eleştirel bir üslupla verilmekte ve Diyanet İşleri
Başkanlığı sorumlu gösterilmektedir.
Bilindiği üzere, 24/05/1985 tarih ve 18763 sayılı Diyanet İşleri
Başkanlığı Camilerin Bakım, Onarım, Temizlik ve Çevre Tanzimi
Yönetmeliği’nin 6. Maddesinin d bendi gereğince, tarihi camilere mahya
kurdurmak görevi Vakıflar Genel Müdürlüğüne aittir.
İstanbul’un Kurtuluşu’nun 85. Yıldönümü Kutlamaları kapsamında, İl
Kutlama Komitesi toplantısında alınan kararla, Vakıflar Bölge
Müdürlüğüne “İstanbul’un belli başlı camilerine 6 Ekim gününe mahsus
olmak üzere günün anlam ve önemini belirtir şekilde mahyalar asılması”
görevi verilmiştir.
Mahyaların içeriği, İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü tarafından
İstanbul Müftülüğümüzle görüşülmeden belirlenmiş ve bilgi verilmeden
Sultan Ahmet, Süleymaniye, Eminönü Yeni, Eyüp Sultan ve Üsküdar Cedid
Valide Camii minarelerine asılmıştır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

DİYANET İŞLERİ BAŞKANLIĞI
Kâinatın Efendisi;

-SEN YARDIMSIN-

Bu konuyu değerlendir