Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

541

18.04.2008, 12:45

ıster sevinin , isterseniz üzülün siz bilirsiniz.. Ne düşündüğünüz de gerçekleri değiştirmez. ısimler ve olaylar gerçektir. ısteyen araştırabilir.

yesrip

Acemi

  • "yesrip" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 39

Hobiler: islami konular & siyaset

  • Özel mesaj gönder

542

18.04.2008, 14:50

Alıntı sahibi ""talhagenc""

ıster sevinin , isterseniz üzülün siz bilirsiniz.. Ne düşündüğünüz de gerçekleri değiştirmez. ısimler ve olaylar gerçektir. ısteyen araştırabilir.

talha kardeş zaten dışardan bakan bir insan dahi kimin nurcu olup kimin nurculuk oynadığını görmesi zor olmassa gerek fakat yani gazetelerinde yaptıkları hatadan dolayı bir cemaati topa tutmak bize yakışmaz çünkü benim yakından tanıdığım insan dolayısıyla o cemaatteki ferd ile o cemaatin başındaki liderin fikirleri hiçmi hiç birbirine uymuyor hoca efendi başörtüsü teferuat'tır desin isdediği kadar söylesin ben onun cemaatinden olup hanımına çarşaf giydirenleri tanıyorum hoca efendinin söylemi kendiisni bağlar yarın o kendi kabrine girecek bizde kendi kabrimize onların yaptığı hatalar bilerek veya bilmeyerek yaptıkları hatalar onlara zarar verir yani senin farkettiğini sen sanıyormusun onun cemaatindeki insanların fark etmediğini elbette onlarda farkına varmışlardır onların yanlışları onlara kaybettircektir nitekim benim çevremden tanıdığım bazı kimseler önceleri fethullah hoca efendinin cemaatinden oldukları halde o cemaatin yaptığı yanlışlardan dolayı cemaatten uzaklaşıp islam'i cemaatlere yönelenleri
kim bilir belki böylesi daha hayırlı oluyordur
vesselam
kainat bir okulsa öğretmeni
Hz Muhammed (s.a.v)'dir

543

18.04.2008, 15:45

Ana fikri kaçırmayalım lütfen, burada bir cemaatin meşrebinden bahs açılmış..
Bu meşrebi kim belirlemiş filan değil ana mevzu..
Bu yanlışa kim rıza gösterirse vebalde onundur tabi ki..
Zaten kimse Allah'ın düşmanı olan birine (deccala) "dost" görünen birini, ebediyyen sevemez..
ılla ki herkes yolunu bulur..

yesrip

Acemi

  • "yesrip" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 39

Hobiler: islami konular & siyaset

  • Özel mesaj gönder

544

18.04.2008, 17:23

yazılanları okuduğumda zaten şöyle veya böyle çoğu konuda ortak fikirdeyiz örnek deccal'a şirin gözükmek gibi
yani biz müslümanlar islam'ı islam olarak yaşamak zorundayız evirip çevirip bükerek değil hiçbir islam alimi bir gayri müslimin ayağına gitmez boyun eğmez bu konuda üstad hazretlerinin rus başkomutanı'na verdiği cevap zaten zamanın bütün alimleri için örnektir:''Ben ıslâm alimiyim. ımanlı kimse gayri müslime kıyam edemez''sözü zaten deccal'ın sevdiği alimlere cevaptır
biz bunda hem fikiriz ben anlatmak istediğimi tam anlatamadım herhalde ben diyorumki üstad bediüzzaman hazretlerini anmak adına gazetelerinde yer vermemişlerse bizim buna sevinmemizmi gerekir yoksa üzülmemizmi? mademki bunlar nurculuk oynuyor bunlar nurcu değil yaptıkları hareketler nurculuğa sığmaz diyoruz bunlar yapmacık nurcu diyoruz öyle ise onların üstad hazretlerine gazetelerinde yer vermemelerine sevinelimi yoksa üzelilimmi bence sevinelim çünkü onun tabanındaki samimi insanlar bu durumu görüp en azından kimin ne olduğunun farkına varmalırı için bir sebeb bir vesile olucağını düşünüyorum inşALLAH hakkıyla anlatmak istediğimi anlatabilmişimdir :roll:
Fı-EMANıLLAH
kainat bir okulsa öğretmeni
Hz Muhammed (s.a.v)'dir

545

18.04.2008, 17:43

yesrib kardeşim, ben Fethullah Gülen ve cemaati yanlış yapıyor demedim hiç bir mesajımda. Risale-i Nur ölçülerine göre hareket etmiyorlar, dolayısıyla da ne Nurcu ne de Nur talebesi değildirler dedim. Gazetelerinde Üstad'a yer vermemelerinin hata olduğunu kesinlikle zannetmiyorum. Ahmed şahin den Mümtazer Türköne ye kadar bir çok yazarıyla ve irtibat adresleriyle mailleştim, bu durumu ilettim ama değişen hiç bir şey olmadı. Demek ki bu kasten yapılıyor. 10 Kasımlar unutulmazken 23 Mart lar unutuluyor.

Bu başlıktan dolayı sövenler, beddua edenler oldu özel mesajla. Zaman grubundaki kardeşlerimin anlamadığı şey şu ki, burada yazdıklarımı onlara yönelik yazmıyorum. Benim atıp tuttuğum kimseler bu cemaati derin devletten aldıkları talimatlar doğrultusunda, Kemalizm ve Siyonizm e en ufak şekilde dokundurmadan yönlendiren büyükbaşlardır. Yani BOP çerçevesinde ılımlı ıslam diyerek(!) cihad kavramını laçkalaştırarak Müslümanları tam anlamıyla koyun haline getirmek istiyorlar. Cumhuriyetin ilk yıllarından 1970 e kadar bunu yapamadılar ancak son 30 yıldır seküler ıslam'ı bu tür oyunlarla dayatıyorlar.

Ben bu başlıkla Nurculuk kavramının içinin boşaltılmasına engel olmaya çalışıyorum. ısteyen beddua eder, isteyen hayır dua eder. Hiç birini umursamıyorum. Sen yanlışsın kardeşim diyen de varsa eğer, Allah için delillerini sunsun da mertçe fikir alışverişinde bulunalım. Fevri ve hissi çıkışlarla, beddualara ve hakaret dolu mesajlara itibar etmiyorum ve bu tür insanları çok basit görüyorum, kaale almıyorum.

Vesselam...

yesrip

Acemi

  • "yesrip" adlı kullanıcı yasaklandı

Mesajlar: 39

Hobiler: islami konular & siyaset

  • Özel mesaj gönder

546

18.04.2008, 18:46

talha genç kardeş yeni üye oldum fakat gerçekten yerinde bir siteye üye olduğumu söylemek isterim çünkü gerçektende yazılanlara baktığımda aramızda tek bir farkında olmadığının farkına varmış durumdayım ALLAH'a sonsuz şükürler olsun
evet bende aynı fikirdeyim fakat benim demek istediğim bu mevcut cemaatin saflarında tabanında çok samimi insanların olduğu biliyorum bundan dolayı eleştirmeye karşı oldum
bunların hareketleri nurculukla alakası yok diyoruz madem ozaman onların üstad hazretlerine anmalarını beklemiyelim eğerki onlara siz nurcusunuz deseydik onlarda evet biz nurcuyuz deselerdi ozaman gazetelerinde üstad hazretlerine yer vermedikleri vakit bizde haklı olarak eleştirirdik fakat zaten benim bildiğim kadarıyla onların biz nurcuyuz gibi bir söylemleri yok en azından ben duymadım
oların adı gerek basında olsun gerekse müslümanların yanında olsun nur cemaati değil!
fethullah gülen hoca efendi cemaati deniliyor
fethullah gülen hocanın cemaatinde zehirli otların olması o cemaatin gül yüzünü kapatmakta kirletmekte hem bu zehirli otların çıyanların üst düzey yönetici kadrolarında yer alması çok daha fazla bu cemaatin yüzünü kirletmekte o cemaatin bu çıyanları zehirli otları aralarından temizlemesi temennisiyle diyelim yoksa o otlar git gide o behçede bulunan tüm bitkileri filizleri gülleri zehirliyecek saptıracaktır biz bunun farkındayız ElhamduLıLLAH fakat belki RAHMAN'ın şefkatli bir tokatla onları kendilerine getirir kim bilir biz bilemeyiz bundan dolayı fethullah gülen hoca efendini cemaati şahsında tüm islami cemaatlerin fertlerine kardeş olarak bakmak zorundayız
La ilahe illALLAH diyen ehl-i kıbledir..
Sarih küfür söylemezse ona müslüman olarak bakmak zorundayız..
...kim olursa olsun madem imanı var o noktada kardeşimizdir uygun görmediğimiz davranışlarını hüsn-ü niyet edelim iyiye yorumluyalım..
Bediüzzaman (r.a) (Lahika)lardan

vesselam
kainat bir okulsa öğretmeni
Hz Muhammed (s.a.v)'dir

547

19.04.2008, 11:27

Muskulumuze Tevafuk eden bir Tiryak.

Hem metot bakimindan,hemde icerdigi hakikatlerin `sadIrdan degilde satIrdan` olmasI bakImIndan bu yazIyI buraya derc ediyoruz.
Istifadeli olacaktIr insaAllah...

Zaman zaman, “Falan beyefendi, filan hocaefendi Nur Talebesi mi?” şeklinde soru yöneltilir. Bunu bize değil, Bediüzzaman’a sormalıdır. Bediüzzaman, Risâle-i Nur’la hayatta. Nur dairelerini orada izah eder:

Bir insan Nur dairesine, sırf Kur’ân-ı Hakîmin dellâlığını yapmak için girmeli. Bu kapıdan girenleri, ale’r-re’si ve’l-ayn (baş göz üstüne) kabul ettiğini ifade eden Bediüzzaman, Nur dairesindekileri üçe ayırır: Ya dost, ya kardeş, ya talebe olur.

Dostun özelliği ve şartı: Kesinlikle Sözler’e (Risâle-i Nur’a) ve Kur’ân nurlarına dair olan hizmetimize ciddî taraftar olmak; Nurlardan istifade etmeye çalışmak; haksızlığa, bid’alara (İslâm’dan olmayan, fakat İslâma sokuşturulmuş yanlışlara, hurâfelere) ve dalâlete kalben taraftar olmamak.

Kardeşin özelliği ve şartı şudur: Hakîki olarak Sözler’in neşrine ciddî çalışmak; beş vakit farz namazını edâ etmek; yedi kebâiri (büyük günahları) işlememektir.

Talebeliğin özelliği ve şartı şudur: Sözler’i kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıkmak; onları hayatının en önemli vazifesi bilmek; ve onları neşretme hizmetini yapmak.

Bu üç tabaka, onun üç şahsiyetiyle ilgili ve irtibatlıdır, şöyle ki:

- Dost; şahsî ve zatî şahsiyeti,

- Kardeş; kulluğu ve ibadeti,

- Talebe ise; Kur’ân-ı Hakîmin dellâlı cihetinde ve hocalık vazifesindeki şahsiyetiyle…1

Diğer taraftan, Risâle-i Nur cemaatinin erkânlar, sahipler, haslar, nâşirler, talebeler ve taraftarlar gibi tabakâtlardan müteşekkil olduğunu beyan eder ve özelliklerini şöyle sıralar:

“Erkân dairesine liyakati olmayan, Risâle-i Nur’a muhalif cereyana taraftar olmamak şartıyla, dâire haricine atılmaz. Hasların hasiyeti, zıt bir mesleğe girmemek şartıyla, talebe olabilir. Bid’a ile amel eden, kalben taraftar olmamak şartıyla dost olabilir. Onun için, az bir kusur ile düşman sınıfına iltihak etmemek için dışarıya atmayınız. Fakat, Risâle-i Nur’un erkânlarında ve haslarındaki esrarlar ve nazik tedbirlere, onları teşrik etmemek gerektir.”2

Dikkat edilirse, burada, dairelerde yer alanların pozisyon ve duruşları gayet net bir biçimde ortaya kondu: “(Risâle-i Nur’a) muhalif cereyana taraftar olmamak, zıt bir mesleğe girmemek, bid’alara kalben taraftar olmamak.”

Bunlar, felsefik veya siyâsî cereyanlar da olabilir; Risâle-i Nur’un hizmet anlayışına ters bir metot benimsemek veya çığır açmak şeklinde de tezahür edebilir. Bir kısım cerbezecilere aldanmamak için şu uyarıyı yapar Bediüzzaman:

“Çok emârelerle anlamışız ki, bu ulûm-u imaniyedeki fetvâ vazifesiyle tavzif edilmişiz. Eğer biri, dairemiz içinde nefsin enâniyet-i ilmiyeden aldığı bir hisle, şerh ve izah haricinde bir şey yazsa, soğuk bir muâraza veya nâkıs bir taklitçilik hükmüne geçer.”3

Risâle-i Nur’u okumak, istifade etmek ayrı şeydir, meslek ve meşrebine, yani çizdiği hizmet stratejisine sadık kalarak hizmet etmek ayrı şeydir. Hatta, onu âlet etmek ayrı şeydir. Dolayısıyla bu dairelerde yer alanların kimi zaman Risâle-i Nur prensiplerine aykırı duruş ve düşünceleri olabilir. Elbette ehl-i insaf, bunların Risâle-i Nur’dan kaynaklanmadığını bilir. Akl-ı selim, meslek ve meşrebi şahıslarla değil; şahısları meslek ve meşrebin prensipleriyle ölçer, mihenge vurur.

Özellikle şu noktaya da dikkat kesilmeli: Bediüzzaman’ın, “Süfyan ve deccal” diye vasıflandırdığı ve her namazda okunan tesbihatta şer ve fitnesinden Allah’a sığındığı birisi için; “Dine hizmet etti, büyük adamdı, ona lâf ettirmem!” denirse, bu Nur talebeliği ile bağdaşır mı?

Veya, Üstadın, meşveret/hürriyet üzerine kurduğu hizmet sistemi kabul edilmeyip, “modern tarikat” yolu benimsenirse; “muhalif cereyana taraftar olunmuş ve zıt bir mesleğe girilmiş” olmaz mı?

Başta kendimizi, sonra başkalarını bu mihenklere vurup test etmeliyiz.


Dipnotlar:

1- Mektubat, s. 329-330.; 2- Kastamonu Lâhikası, s.188.; 3- Mektûbât, s. 41
Ali Fersadoglu/17-02-2008 Yeni Asya

548

27.04.2008, 02:31

S.A

Kardeşlerim,ağabeylerim,bacılarım
Evvela bu tür tartışmalar insanın içindeki imani takviye hissini tam olarak sağlamlaştırmamasından geliyor "Falan nasıl ,yok ya öyle değildir" gibi .
Halbuki bizim şahısları dayanak noktası yapmamıza gerek yok .Bizim arkamızda davamızın yolunda giden ,Ayetül kübra da bahsi geçen kainatta hadsiz eşya,mevcudat var.şahısları nazara almak felsefi bir yaklaşımdır. ıstikametli olmaz.Risale-i nur Kur'anı kerimin yoludur.Kur'anı izah eden bu zamanın meselerine akıl yolu ile mantıklı cevaplar veren bir tefsirdir.
Risale-i nur bire bir nefisle mücadelede nefse hitap ediyor.Risale-i Nur dışında, hak ve hakikati anlatan kitaplar neşriyatlar olabilir.Fakat Risale-i nur bize güneşi gösteriyor.Risale-i nur ' a talebe olmayı üstad hz.leri "Bu şehre bir kutup, bir gavs-ı âzam gelse, "Seni on günde velâyet derecesine çıkaracağım" dese, sen Risale-i Nur'u bırakıp onun yanına gitsen, Isparta kahramanlarına arkadaş olamazsın.
" sözü ile çok açık bir şekilde izah etmiştir.Demek oluyorki imani meselelerde Risale-i nur bize kafidir.Bu zamanın çok dehşetli halleri var istikamet bizim için elzemdir.Bu zaman velileri bile uçurama götürebilir.ıhlas risalesi hizmetimize çok güzel bir rehberdir.Hoca efendi grubu benim nazari müşahedeme göre istikametli bir yol takip etmiyor.Hatta bazı lakaydlıklarına şahit oldum.hoca efendi grubuna giden bir genç kardeşle beraber yolda gidiyorduk ;konunun nerden açıldığını şimdi hatırlamıyorum, bana bu gibi tabirlerde şeyler söyledi :O kadar sıkı olmaya gerek yok namaz kılarsın ama gezersin hayatını da yaşarsın nisa arkadaşın olur bunda bi mahsur yok.ıbadet ayrı başka şeyler ayrı gibisinden. Ben çok hayret ettim ve çok üzüldüm.Tamam hepimizin zaafları olabilir hissiyatlar galebe de edebilir,fakat bile bile kusurunu kusur olarak görmemek çok günah,yazık bir şey.
ıman hakikatleri dershanelere,össlere istinad edilmez.Hadi gel senle 1 saat matematik çalışalım daha sonra biraz kitap okuruuz falan gibi.ışte ondan sonra olanlar oluyor zaten görüyoruz.Diğer başka hususa gelince çoğunluğu nisa ve ben samimi bi şekilde fark ettim ki oraya giden ler sanki bir rant elde etmek adına orada bulunuyorlar.ışte bana güven duyulsun,şöyle desinler,böyle desinler,başı kapalı desinler,ben gezeyim,tozayım her şeyi yapayım ama çaktırmayayım,ben bunların hepsini gördüm maalesef.Hoca Efendi ye gelince hoca efendi hakkında tam olarak bir bilgim yok 5 sene öncesine kadar inanırmısınız ismini bile bilmyordum.Fakat herkes kendi gunahını sevabını elde eder.Hoca efendi felsefeye dayanarak bazı şeyleri ifade adına hizmet yolunu seçmiş diyelim.Fakat onun o yanlışları , Bazı veliler gibi meczub olarak ele alarak düşünürsek, o hatadan, o yanlış tan kendisi sorumlu değildir.Ama ona tabi olanlar sorumlu olurlar :
--------------------------------------------------------------------------- -----
Mühim ve mahrem bir mesele ve bir sırr-ı velâyet

Âlem-i ıslâmda Ehl-i Sünnet ve Cemaat denilen ehl-i hak ve istikamet fırka-i azîmesi, hakaik-i



Yirmi Altıncı Mektup - s.509

Kur'âniyeyi ve imaniyeyi, istikamet dairesinde, hüve hüvesine Sünnet-i Seniyyeye ittibâ ederek muhafaza etmişler. Ehl-i velâyetin ekseriyet-i mutlakası o daireden neş'et etmişler. Diğer bir kısım ehl-i velâyet, Ehl-i Sünnet ve Cemaatin bazı desâtirleri haricinde ve usullerine muhalif bir caddede görünmüş. ışte şu kısım ehl-i velâyete bakanlar iki şıkka ayrıldılar:

Bir kısmı ise, Ehl-i Sünnetin usulüne muhalif oldukları için, velâyetlerini inkâr ettiler. Hattâ onlardan bir kısmının tekfirine kadar gittiler.

Diğer kısım ki, onlara ittibâ edenlerdir. Onların velâyetlerini kabul ettikleri için derler ki, "Hak yalnız Ehl-i Sünnet ve Cemaatin mesleğine münhasır değil"; ehl-i bid'adan bir fırka teşkil ettiler, hattâ dalâlete kadar gittiler. Bilmediler ki, her hâdi zat mühdî olamaz. şeyhleri hatasından mazurdur, çünkü meczuptur. Kendileri ise mazur olamaz.

Mutavassıt bir kısım ise, o velîlerin velâyetlerini inkâr etmediler, fakat yollarını ve mesleklerini kabul etmediler. Diyorlar ki: "Hilâf-ı usul olan sözleri, ya hale mağlûp olup hata ettiler; veyahut mânâsı bilinmez müteşabihat misilli şatahattır."

Maatteessüf, birinci kısım, hususan ulema-i ehl-i zâhir, meslek-i Ehl-i Sünneti muhafaza niyetiyle, çok mühim evliyayı inkâr, hattâ tadlîl etmeye mecbur olmuşlar. ıkinci kısım olan taraftarları ise, o çeşit şeyhlere ziyade hüsn-ü zan ettikleri için, hak mesleğini bırakıp bid'ata, hattâ dalâlete girdikleri olmuş.

ışte, şu sırra dair, pek çok zaman zihnimi işgal eden bir hâlet vardı:

Bir zaman, ben bir kısım ehl-i dalâlete mühim bir vakitte kahr ile dua ettim. Bedduama karşı, müthiş bir kuvvet-i mâneviye çıktı. Hem duamı geri çeviriyordu, hem beni men etti.

Sonra gördüm ki, o kısım ehl-i dalâlet, hilâf-ı hak icraatında bir kuvve-i mâneviyenin teshilâtıyla arkasına aldığı halkı sürükleyip gidiyor, muvaffak oluyor. Yalnız cebirle değil, belki velâyet kuvvetinden gelen bir arzuyla imtizaç ettiği için, ehl-i imanın bir kısmı o arzuya kapılıp hoş görüyorlar, çok fena telâkki etmiyorlar.

ışte bu iki sırrı hissettiğim vakit dehşet aldım. "Fesübhânallah," dedim. "Tarik-i haktan başka velâyet bulunabilir mi? Hususan müthiş bir cereyan-ı dalâlete ehl-i hakikat taraftar çıkar mı?" dedim. Sonra, bir mübarek Arefe gününde, müstahsen bir âdet-i ıslâmiyeye binaen Sûre-i ıhlâsı yüzer defa tekrar ederek okuyup, onun bereketiyle, "Mühim bir suale cevap" namında yazılan mesele ile beraber şöyle bir hakikat dahi rahmet-i ılâhiye ile kalb-i âcizâneme gelmiş. Hakikat şudur ki:

Sultan Mehmed Fatih'in zamanında hikâye edilen meşhur ve mânidar Cibali Baba kıssası nev'inden olarak, bir kısım ehl-i velâyet, zâhiren muhakemeli ve âkıl görünürken, meczupturlar. Ve bir kısmı dahi, bazan sahvede ve daire-i akılda görünür, bazan aklın ve muhakemenin haricinde bir hale girer. şu kısımdan bir sınıfı, ehl-i iltibastır, tefrik etmiyor. Sekir halinde gördüğü bir meseleyi hâlet-i sahvede tatbik eder, hata eder ve hata ettiğini bilmez. Meczupların bir kısmı ise, indallah mahfuzdur, dalâlete sülûk etmez. Diğer bir kısmı ise mahfuz değiller; bid'at ve dalâlet fırkalarında bulunabilirler. Hattâ kâfirler içinde bulunabileceği ihtimal verilmiş.

ışte, muvakkat veya daimî meczup olduklarından, mânen "mübarek mecnun" hükmünde oluyorlar. Ve mübarek ve serbest mecnun hükmünde oldukları için, mükellef değiller. Ve mükellef olmadıkları için muahaze olunmuyorlar. Kendi velâyet-i meczubâneleri bâki kalmakla beraber, ehl-i dalâlete ve ehl-i bid'aya taraftar çıkarlar, mesleklerine bir derece revaç verip, bir kısım ehl-i imanı ve ehl-i hakkı, o mesleğe girmeye meş'ûmâne bir sebebiyet verirler.
------------------------------
kefere mevzuuna gelince konu çok açık ve seçiktir ki;"Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır."diye bir söz vardır.


Selam ve dua ile kalın inşaallah.Vesselam

549

27.04.2008, 10:24

Allah razı olsun Medresei Yusufiye kardeşim...

550

09.05.2008, 19:16

[b]Namaz kılan subayı gammazlayan vekili, Atatürk trenden indirmiş


Mustafa Kemal Atatürk, namaz kılmayı suçmuş gibi gören bir milletvekilinin sonraki seçimlere katılmasını da engellemiş.
Mustafa Kemal Atatürk'ün, namaz kılan yüksek rütbeli bir subayı ihbar eden milletvekilinin trenden indirilmesini istediği ortaya çıktı.



Atatürk, aynı milletvekilinin tekrar seçilmesini de engellemiş. Bu olayı aktaran Dumlupınar Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Atatürk'ün, gammazcı vekil hakkında, "Bu adam namaz kılmayı kendi aklınca suç görüyor." dediğini söylüyor.

Diyanet ışleri Başkanlığı'nın yayınladığı aylık Diyanet dergisinin nisan sayısında 'Atatürk, Din ve Din Adamları' konusu işlendi. Atatürk'ün din konusundaki düşünceleri ve uygulamaları, resmî dairelerde namaz kılanları ve bu kurumlarda mescit bulunduğunu gammazlayanlara en güzel cevabı veriyor. Dosyayı hazırlayan Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Atatürk'ün din ve lâiklik hakkındaki görüşlerinin 'en az bilinen ve en çok istismar edilen' yönü olduğunu söylüyor. Sarıkoyuncu, "Özellikle 'lâiklik' konusunda pek çok çalışma vardır. Fakat bunların çoğu incelendiğinde görülecektir ki, ya Atatürk'ün din ile ilgili sözlerini aktarmakla yetinilmiş ya da onun lâiklik anlayışında din ve din adamlarına yer verilmemiştir." değerlendirmesini yapıyor.

Atatürk'ün dini tomlumsal hayattan çıkarmak ya da dinin özüne dokunmak gibi bir amacının olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Mustafa Kemal'in hurafelere ve din istismarına karşı olduğunu şu sözlerle anlatıyor: "Bu da din düşmanlığı değildir; gerçek dindarlıktır. Bu sebeple lâiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, Atatürk de dinsiz değildir."

Yazıda Atatürk'ün din adamlarına ve dinî vecibelerini yerine getirenlere karşı son derece saygılı olduğu yaşanmış bir örnekle anlatılıyor. Prof. Dr. Sarıkoyuncu'nun anlattığına göre olay şöyle gerçekleşiyor: Atatürk, 1930 yılında Fevzi Çakmak'la birlikte trenle yurt gezisine çıkar. Kompartımanında ülke sorunlarını konuşurlarken bir milletvekili içeri girip, Atatürk'ün kulağına bir şeyler söyler. Atatürk'ün kaşları çatılır, Fevzi Paşa'ya dönerek, "Paşam, lütfen beni takip ediniz, arkadaşlar bir haber getirdi, inceleyelim." der. Hep birlikte diğer vagona geçtiklerinde yüksek rütbeli bir subayın kanepe üzerinde namaz kıldığını görürler. Atatürk, mareşale dönerek şöyle der: "Paşam, bu adamın (gammazcıyı işaret ediyor) biraz evvel kulağıma gizli bir şeyler söylediğini gördünüz. Bu adam muhafız kıtasına mensup yüksek rütbeli bir subayın namaz kıldığını gammazladı. Bu adam namaz kılmayı kendi aklınca suç görüyor. Durumu size göstermek için buraya kadar zahmet ettim." Atatürk ilk istasyonda milletvekilini trenden indirir ve gelecek dönem milletvekili seçilmesini de engeller.

Mükremin Albayrak Zaman
07 Mayıs 2008, Çarşamba[/b]
“Kişinin sözü aklını ve faziletini gösterir.”

551

09.05.2008, 20:14

Alıntı

Atatürk'ün dini tomlumsal hayattan çıkarmak ya da dinin özüne dokunmak gibi bir amacının olmadığını vurgulayan Prof. Dr. Ali Sarıkoyuncu, Mustafa Kemal'in hurafelere ve din istismarına karşı olduğunu şu sözlerle anlatıyor: "Bu da din düşmanlığı değildir; gerçek dindarlıktır. Bu sebeple lâiklik asla dinsizlik olmadığı gibi, Atatürk de dinsiz değildir."

Hayatım boyunca duyduğum kuyruklu yalanların daniskası..

552

09.05.2008, 20:17

ışte bunu yutturamazlar

Dün, çok satan bir gazete ile çok tıklanan bir web sitesinde övgüyle yer alan "M. Kemal'in dindarlığı"na dair bir haberin peşine düştük. Değişik kaynaklardan yaptığımız araştırmalarla, konunun mahiyetini, meselenin içyüzünü öğrenmeye çalıştık. Sonunda bakıp hayretler içinde gördük ki, habere konu olan bu mesele, inandırıcı olmaktan fersah fersah uzak olduğu gibi, aynı zamanda burun direğini sızlatacak kadar da bayattır.

Efendim, "dindar görünümlü" söz konusu mevkutelerde sanki çok yeniymiş gibi yayınlanan ve güyâ M. Kemal'in ne kadar dindar olduğunu tam bir yaranma havası içinde yansıtılan bu haber, meğerse Diyanet Dergisinin Nisan (geçen ayki) sayısında çıkan "Atatürk, Din ve Din Adamları" başlıklı yazıya dayanıyor.

Üstelik, Prof. Ali Sarıkoyuncu'nun kaleminden çıkan bu yazıyı "haberler.com" sitesi de bundan tam bir ay önce haberleştirerek yayınlamış. (Bakınız: Ags, 9 Nisan 2008)

Bitmedi, meselenin daha da öncesi var. Aynı konu, aynı imza ve aynı başlıkla bundan tam dört sene evvel ayrıca kitaplaşmış. Dumlupınar Üniversitesi Rektör Yardımcısı olan Prof. Ali Sarıkoyuncu'nun bu aynı isimli kitabı, meğerse 2004 yılında Diyanet Vakfı Yayınları arasında çıkmış.

ışte, yıllardır değişik vasıtalarla takdim edilen ve sanki yeni keşfedilen bir malumatmış gibi Kemalistlere yaranırcasına gazete lisanıyla sunulan, ancak yukarıda belirttiğimiz bütün kaynaklarda aynen ve motomot şekilde yer alan söz konusu delilsiz, ispatsız bilgi kırıntısının metni şöyledir: "1930 yılında Atatürk, Fevzi Çakmak�la birlikte trenle yurt gezisine çıkıyorlar. Kompartımanda ülke sorunlarını konuşurlarken bir milletvekili içeri girip,Atatürk�ün kulağına birşeyler söylüyor. Atatürk�ün kaşları çatılıyor, Fevzi Paşaya dönerek, 'Paşam, lütfen beni takip ediniz, arkadaşlar bir haber getirdi, inceleyelim' diyor. Diğer vagondaki kompartımanda yüksek rütbeli bir subayın kanepe üzerinde namaz kıldığını görüyorlar ve Atatürk Mareşale diyor ki: 'Paşam, bu adamın biraz evvel kulağıma gizli bir şeyler söylediğini gördünüz. Bu adam yüksek rütbeli bir subayın namaz kıldığını gammazladı. Bu adam namaz kılmayı kendi aklınca suç görüyor, durumu size göstermek için buraya kadar zahmet ettim.' Atatürk ilk istasyonda milletvekilini trenden indiriyor ve gelecek dönem milletvekili seçilmesini engelliyor."

Bakınız, o tarihte henüz soyadı kànunu çıkmadığı için, ortada ne "Çakmak" var, ne de "Atatürk." Geçelim, namaz kılanı gammazladığı için trenden indirilen mebusun kim olduğu belirtilmiyor. Neden? Bunu bugün açıklamanın ne sakıncası var?

Ama hayır, altından başka şey çıkacak diye korkuyorlar, ya da aslında böyle bir hadisenin aslı astarı olmadığı için, isim es geçiliyor. Oysa, bir olay veya bir tarihî gerçeklik, "zaman, mekân ve şahıs" üçgenine dayanır. Bu üçgene dayandırılmayan bir anlatım, muteber değildir.

Bunu da geçelim, iki büyük paşanın hangi ayın hangi günü nereye seyahat ettikleri de belirtilmiyor. Biz erinip üşenmeden, 1930 yılına ait TTK'nin yayınladığı bütün günlük kronolojileri incelediğimiz halde, M. Kemal ile Fevzi Paşanın bir müşterek tren seyahatine rastlayamadık.

Dolayısıyla, aktarılan hadise, öncelikle uydurma olarak görülüyor. ıkincisi, dindar diye bilinen Fevzi Paşa faktörü nazara alınmadan tamamen subjektif yorumlar yapılıyor. Üçüncüsü de, M. Kemal'in genel dünya görüşü ve milyonları ilgilendiren dinî meseleler üzerindeki devrim niteliğindeki tasarrufu dikkate alınmadan birtakım değerlendirmeler yapılıyor ki, bunun güvenilecek hiçbir yanı yoktur.

O halde, hiç kimse çıkıp da tarihî ve mânevî gerçeklikle bağdaşmayan böyle atmasyon kabilinden bilgileri bizlere yutturamaz. Boşuna yorulmasınlar. Kaldı ki, böyle yapmakla Kemalistlere de yaranamazlar. ıki arada bir derede kalakalırlar.

M. Latif SALıHOğLU
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

553

09.05.2008, 20:31

zeten çırpındıkça batıyorlar yazık
Fâniyim fâni olanı istemem

554

04.06.2008, 21:09

Yazdiginiz bu giybetlerle kimin battigini kafayi tahtaya carptiginizda cok ama cok iyi anlayacaksiniz

Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

555

04.06.2008, 21:29

Alıntı sahibi ""aydinatak""

Yazdiginiz bu giybetlerle kimin battigini kafayi tahtaya carptiginizda cok ama cok iyi anlayacaksiniz


O kafa cok zaman önce carpti onu da Yeni Asya dan "bende kendi cemaatimi kurarim" dedikten sonra oldu malum sahis tarafindan..
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

556

04.06.2008, 22:07

o zaman demekki Hüsrev Altinbasak Hulusi Yahyagil ve Mehmed Feyzi Pamukcu ve Ahmed Feyzi Kul da kafayi tahtaya carpti.Cunku onlarinda Yeni asya ile bir alaksi yok...
Cemaatcilik taasubunda bulunup alni secdeyi giden muslumnalari elstirp ahiretinizi berbat etmeyin.Okudugunuz nurlar kalbnize ve davrnislariniza yansisin.Tek hak yol (yeni Asya) benim yolum deyip Üstadin o enfes ölcülerine göre kendi kendinizi mahkum etmeyin.

557

04.06.2008, 22:07

ıyide burada denilenlerden rahatsız olmuyorki malum kesim..
Zaten tanınmak istedikleri misyon burada yazılanlar..


Hasan_Sinan

Moderatör

  • "Hasan_Sinan" bir erkek

Mesajlar: 2,136

Konum: Almanya

Meslek: Uzman Pazarlamaci

Hobiler: Okumak Okumak Okumak

  • Özel mesaj gönder

558

04.06.2008, 22:17

Alıntı sahibi ""aydinatak""

o zaman demekki Hüsrev Altinbasak Hulusi Yahyagil ve Mehmed Feyzi Pamukcu ve Ahmed Feyzi Kul da kafayi tahtaya carpti.Cunku onlarinda Yeni asya ile bir alaksi yok...
Cemaatcilik taasubunda bulunup alni secdeyi giden muslumnalari elstirp ahiretinizi berbat etmeyin.Okudugunuz nurlar kalbnize ve davrnislariniza yansisin.Tek hak yol (yeni Asya) benim yolum deyip Üstadin o enfes ölcülerine göre kendi kendinizi mahkum etmeyin.


Biz bunu iddia etmedik hic bir zaman. Bir cok cemaat var HAKKI temsil eden ama kendi meslegine muhabbet etmek bir suc degil, asil suc: olmayan bir seyi olmus gibi göstermektir. Hem o agabeyler Yeni Asya icine girip ihtilaf cikarmamislar. Kiyaslaman yalnistir.
Kur’an’a hücum edilecek; î’câzı, onun çelik bir zırhı olacak.Ve şu î’câzın bir nevini şu zamanda

izhârına, haddimin fevkinde olarak, benim gibi bir adam namzet olacak.Ve namzet olduğumu anladım.

559

04.06.2008, 22:20

Alıntı sahibi ""aydinatak""

o zaman demekki Hüsrev Altinbasak Hulusi Yahyagil ve Mehmed Feyzi Pamukcu ve Ahmed Feyzi Kul da kafayi tahtaya carpti.Cunku onlarinda Yeni asya ile bir alaksi yok...
Cemaatcilik taasubunda bulunup alni secdeyi giden muslumnalari elstirp ahiretinizi berbat etmeyin.Okudugunuz nurlar kalbnize ve davrnislariniza yansisin.Tek hak yol (yeni Asya) benim yolum deyip Üstadin o enfes ölcülerine göre kendi kendinizi mahkum etmeyin.

Kafayı tahtaya çarpmaktan bahseden sizsiniz, rica ederiz, hem hoş olmayan tabirler kullanıp hem de sanki siz dememişsiniz gibi aradan sıyrılmayın..

560

04.06.2008, 22:20

Alıntı sahibi ""aydinatak""

Yazdiginiz bu giybetlerle kimin battigini kafayi tahtaya carptiginizda cok ama cok iyi anlayacaksiniz

...

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir