Giriş yapmadınız.

Sayın ziyaretçi, Muhabbet Fedâileri sitesine hoş geldiniz. Eğer buraya ilk ziyaretiniz ise lütfen yardım bölümünü okuyunuz. Böylece bu sitenin nasıl çalıştığı konusunda ayrıntılı bilgilere ulaşabilirsiniz. Eğer sitenin tüm olanaklarından faydalanmak istiyorsanız, kayıt yaptırmayı düşünmelisiniz. Bunun için kayıt formunu kullanabilir ya da bu bağlantıya giderek kayıt işlemi hakkında daha fazla bilgi alabilirsiniz. Eğer önceden kayıt yaptırdıysanız buradan giriş yapabilirsiniz.

301

15.11.2007, 11:12

Bana galiz sövene yapmış bir hata derim affederim, ama bu ithamlarınızı kabul edemem. Ben size, bu meseleye bakış açımı yazdım. Zahmet edip tekrar okuyun anlayın. Biz diyoruz ki farklı düşünüyoruz, Nur cemaati olarak görmüyoruz. Siz nasıl cebren bize öyle göstermek için gayret ediyorsunuz? Niye? Madem öyle olduğunu iddia ediyorsunuz, buyrun konuşalım, tartışalım. Ama bu sefer de kabullenmiyorsunuz, bize kızıyorsunuz. Biz ne diyoruz en başından beri, 1-) Allah hizmetlerinin müsbetlerini kabul etsin, o yol üzere kılsın 2-) Yapılan fiillerin hepsini topladığınızda, bu mesleğin adı Nurculuk olmaz. Bu cemaatin adı da Nur cemaati olmaz, dini cemaat olur. Nur cemaati denince de tanımayanlar tarafından istemediğimiz bazı sıfatlar iltibasla bize de yakıştırılıyor. Biz bunu istemiyoruz. 3-) Yanlış yaptığını düşündüğümüz meselede de yanlışını söyleriz. Bu ne husumet anlamına gelir, ne tahkir, ne de tefrika. Ya hep ya hiç diye düşünmeyin.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

302

15.11.2007, 11:19

Bugüne kadar bu forumda bana yapılan ithamlarda bir kişiye hakkımı helal etmediğimi açık söyledim, o da beni dini Allah Resulünden değil, Abdulkadir Said'den mi öğrenceğiz diyerek ağır ve galiz bir sözle tahkir etmişti, halbuki benim amacım, fikrim asla o değildi, sadece meseleyi tartışıyorduk, bu söz beni öylesine ürpertti ki, yedi sülaleme sövse bu kadar ağarıma gitmezdi. Diğerleri de siz olmayın. Siz de diyorsunuz ki, güya ben olmayan birşeyi oraya koymuşum, iftira etmek için, açık açık bana müfteri diyorsunuz. Ben size cevaben asıl siz müfterisiniz demiyorum, bakın orada ne yazıyor diyorum. Bir hata yapıyorsunuz, bunda ısrarınızı görürsem, benden helallik istemeyin. Ben hata yapıyorsam, o benim hatam değil, o websitesini yapan insanın hatası, madem hocaefendinin görüşünü yansıtmıyor.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

303

15.11.2007, 11:23

Dedik ya burda niyet sorgulanmaz. Metodu beğenmediğini ilan ise hakkımızdır. ışte şu yüzden. ınşallah kızılmasın

Mesela, bir Marangoz atölyesi var. Atölyede kapı imal ediliyor. Bir grup usta diyor. "Kapıları tek tek elle yapalım. Her bir kapı marangoz ustasının elinden geçsin. Hem daha sağlam olur ,hem kaliteli olur"

Bir grup usta da diyor. Ne gerek var. Kapı için gerekli olan her iş için adam çalışsın. Adamların işinde usta olması gerekli değil. Seri iş olsun fabrikasyon olsun. Daha çok kazanır ,zamandan tasarruf ederiz.

ışte fark burda. Aynı dükkanda çalışıyoruz. Ama Nurcular biz "marangozuz" diyor. F. Gülen cemaati hayır biz marangoz değiliz, "Kapı Üreticisiyiz" diyor.

Ama o marangozhanede seri üretimimden kaynaklı imalat hatalarını nedense Kendilerine "marangozuz" diyenler çekiyor. Marangozlar suçlanıyor. Ama seri üretim kapılar güzel çıksa "Kapı Üreticileri" övülüyor. Elbette marangozlarında hatası vardır. Ama eleştirilen marangozlardan çıkan kapılar değil. Biz diyoruz ki, o kapıları kendilerine "Kapı üreticisi" diyenler yaptı, onlara müracat edilsin. Kapı üreticileride haksızca Marangozlar suçlandığı vakit "muhattabınız biziz" desin ve izahları kendileri yapsın. Bizi savunmak zorunda bırakmasın. Zira, o zaman deriz "o kapıları biz yapmadık" Böyle deyince kapı üreticileri kızmasın. hakkı yok

Elbette bizler " marangozların" yani kendimizin kapılarımızı göstermek istiyoruz Ama adamlar çıkıp sürekli F. Gülen Cemaatinin hatalı buldukları işler ile bizi sorguluyorsa elbette o konudan çıkmak için ,aradaki metod farkını söyleriz.


ışte bu söylediğim gerçeklerdir. Kızıcak bir şey yok. Bazı kardeşler uslubunu bozabiliyor belki, ama onların uslublrı yazdıklarımızı yanlış yapmaz.


Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

pegasoszaza

Orta Düzey

Mesajlar: 206

Konum: ANTALYA

Meslek: TOPTAN

Hobiler: HıZMET

  • Özel mesaj gönder

304

15.11.2007, 12:02

NEYSE ARKADAşLAR...

Tartışmak sünnet değil...

herkes kendinden sorumlu...

selametle...

ben herkese hakkımı helal ettimmm..

isteyen etsin,istemeyeninde canı sağolsun...

Hükmümüzü ALLAH c.c. verir.......
Sözlerin kalbinin sesi ve yansıması değil ise, gevezeliğin manası ne...?...

305

15.11.2007, 17:09

Nurcular ve solcular

Dünkü köşe yazısında Ömer Laçiner'in ağzından 70'li yıllara ait bir hatırayı nakleden Emre Aköz, muhtemelen farkına varmadan bazı yanlış algılamalara sebebiyet vermiş.

Aktarılan hatıraya göre, özetle, hapishanede tutuklu bulunan solcu bir grup mahkûmun yanına, ayrıca "Nurcular" diye bilinen bir grup vatandaş getirilmiş... Bir�iki gün sonra, Nurcular avluya çıkarılıp bir güzel dövülmüşler. Solcular ise, bu duruma itiraz etmişler.

Dayağın sebebi şudur: Koğuşta namaz kılan Nurcular, kıble tarafına kasten getirilip asılmış olan "Atatürk posteri"ni namaz esnasında örtüyle kapatıyorlar.

Solcular olayı öğrenince, güya "Olmaz böyle şey, adamların inancına nasıl müdahale edersiniz " diye bastırmışlar.

Aköz, hatıranın devamını şu sözlerle aktarıyor: "Maraza çıkmaması için cezaevi yönetimi portreyi kaldırmaya ya da başka bir yere asmaya razıdır... Ancak Nurcular birden tavır değiştirir. 'Ne yapalım, madem yönetim öyle uygun gördü, portre kalsın' deyiverirler. Bunun üzerine, solcuların temsilcileri fena halde bozulmuş olarak kendi koğuşlarının yolunu tutar."

Aköz'ün bu hatıraya dair yorumu ise şöyle: "Bu açıdan bakıldığında, Nurcular fazla değişmedi: Dayak da yeseler, hakaret de görseler siyasî otoriteye başkaldırmadılar .

"Adaletsizlik' karşısında en fazla kelimelerini konuşturdular; yumruklarını değil... Hâlâ da aynı çizgideler." (Sabah, 14 Kasım 2007)

Müsbet hareket prensibi, teslimiyetçilik demek değildir

Esasen, Emre Aköz'ün yorumuna katılmamak mümkün değil; ancak, aktarmış olduğu hatıradan bağımsız olmak şartıyla...

Zira Nurcular, evet kesinlikle "müsbet hareket etmek" ve "menfî hareket etmemek" prensibine sıkı sıkıya bağlıdırlar.

Ama bu bağlılığın bir nevi "teslimiyetçilik" şeklinde anlaşılması, katiyen doğru değil.

şu noktalar doğrudur: Nurcular, adaletsizlik karşısında yumruklarını değil, fikirlerini konuştururlar. Haksızlığa da uğrasalar, hatta işkence bile görseler, yine de isyan etmezler, devlete başkaldırmazlar.

Fakat, bu demek değildir ki, Nurcular baskıcı rejimden memnunlar, Kemalistlerden hoşnutlar, yahut ibadet engeli karşısında bile ses çıkarmazlar.

Demek ki, bazı yanlış anlaşılmaları izale etmek gerekir.

* * *

Bir kere Nurcu olsun, mütedeyyin başka kimseler olsun, namaz kılarken karşılarında herhangi bir resim/poster olsun istemezler.

Resim, kime ait olursa olsun, bundan rahatsızlık duyarlar. Zira, kıble tarafındaki resim, ibadetteki huzuru bozar. Kaldı ki, böyle bir durum ıslâm fıkhında hoş karşılanmaz

Bir diğer husus, menfî harekete hiç tenezzül etmeyen Said Nursî'nin M. Kemal ile uyum içinde ve hiçbir hadise karşısında isyana kalkışmayan, devlete en küçük bir zararları dokunmayan, ölümcül işkencelere rağmen, bir tek askerin, polisin burnunu dahi kanatmayan Nurcuların da Atatürkçülerle barışık olduğu zehabına kapılmamak gerek.

"Ben M. Kemal ile çalışmadım da, çatışmadım da" diyen Said Nursî, kendisine çektirilen otuz beş yıllık işkencenin sebebini ise, "M. Kemal'e dost olmadığı"na bağlıyor.

ışte, bizzat kendi ifadeleri: "Evet, çok emarelerle bildik ki, bana hücum edenleri tahrik eden, Mustafa Kemal'e itirazımdır ve ona dost olmadığımdır. Başka sebepler bahanedir." (Emirdağ Lâhikası, sayfa 247. Not: Bu ifadeler, 1940'lı yıllarda Cumhurbaşkanı ısmet ınönü'ye gönderilen mektubun zeylinde geçiyor.)

* * *

Demek ki neymiş... Nurcular ve Said Nursî'nin kendilerine has ölçü ve prensipleri var. M. Kemal ve Kemalistlerle fiilî bir çatışmanın içine girmemiş olmaları, yapılan herşeyi memnuniyetle, hoşnutlukla karşıladıkları anlamına gelmiyor. Aksine, çektikleri bütün sıkıntıların öncelikli sebebini, bu cereyanla bağlantılı görüyorlar.

Öte yandan, namaz gibi farz olan bir ibadetin huzurunu, dünyada hiçbir şeye fedâ etmezler.

Bu noktadan hareketle, hapishanede cereyan ettiği söylenen olayın rengi de, mahiyeti de başka türlü olabilir.

O dönemi yaşayan ve gelişmelerin içyüzünü bilen bizler de gayet iyi biliyoruz ki, o zamanki solcuların "ibadete sahip çıkmak" gibi herhangi bir dertleri yoktu.

Muhtemelen, her tarafı yakıp yıkmakta maharet sahibi olan 70'lerin solcularının, hapishanede dahi yine bir karıştırma, kışkırtma ve işi rayından saptırma gibi bir halleri zuhur etmiş olmalı ki, Nurcularla imtizac edememişler, ayrışmışlardır.

Dolayısıyla, hatırayı nakleden Ömer Laçiner'in, hapishanede olup bitenlerle ilgili anlattıklarının tahkike ihtiyacı var gibi görünüyor..

NOT:

Burada yazılanlardan hareketle, kimse Nurculuğu dar "Sağcılık" kalıbına sığdırmaya da çalışmasın. Sığmaz. Zira Risâle�i Nur, cihanşümûl bir dâvâdır. Bütün beşeriyeti içine alır. Bu sebeple, Batı patentli olan sağcılığa da, solculuğa da sığmayacak kadar büyüktür, geniştir.

M. Latif Salihoğlu - 15.11.2007 - Yeni Asya

306

16.11.2007, 11:38

Başlık açılmayaydı

Keşke bu başlık açılmayaydı. Kapatan muhakkak sevap işler. Dikkatsiz yazanlar ileri geri yazabileceği için (soru şeklinde gelse vebal olmaz ama konuşulanların ekserisi iddia ya da itham şeklinde) elinde yetki olup kapatmayanları bağlar..

Müstakil bir başlık açın sadece bilgi mesajları eklensin ama forum şekline veya tartışma şekline açık olmasın.

Tüm konuşulanlarda mesele aslında bize, Türk milletine racidir. Efendimiz a.s. milletimizi gaybin nazarıyla ele alıp takdim ve tebcil ederken "ne güzel askerdir" tabirini kullanmıştır. Milletimiz bildiği hakikatlere sıkı sıkıya bağlıdır. Onun içindir ki milletimiz içinde peşpeşe imamlar, müceddidler neşet etse de milletimiz bir sahabe-i kiram gibi (r.a. ecmain) her gelen ikaz da tekrarına mahal bırakmadan çok DıNAMıK bir şekilde değişiyor, katılık hiç göstermiyordu.

Ama milletimiz, katıdır, onun içindir ki kolay kolay saf değiştirmez aynen terakki yolunda ilerlerken aheste davranması gibi. Onun içindir ki Üstad son zamanların da tekraratla "beni anlamadılar" demiştir.

şu an itibariyle de aslen her hizmet kolunda çok hızlı değişimler, büyüyen adımlara mütenasib yüksek ritmler yakalanması gerekirken maalesef bu istenilen ölçüde olunamamıştır.

Yani "beni anlamadılar" la ifade edilen "istenilen ve vacip" hükmündeki performans yakalanamamıştır.

Bu aslında gayret edenlerin değil bir açıdan gayrete uyananların gayret ufkuna aheste ilerlemesindendir. Ama neticede varılan nokta gayret edip hizmet edenler ile hizmete uyananların ahesteliği birbirini besleyen bir ilişkiye dönüşmüştür. Bu da demek oluyor ki günümüzde aramızda bir yandan senede bir defa olsun 40lık riyazetini yapan, Ramazanın sonunu itikaflarda geçiren büyük bir güruh ile bunların ateşleyeceği cezbeli hizmete uyaranların çehresinde daim velilik esintisi arayanların tatmini, aradığını bulması ile biryandan ritm ile bir yandan ivmeyi muhafaza eden bir oluşum, hal, içyapı yakalanamamıştır.

"Beni anlayamadılar" cümlesi şu an da da geçerlidir. Aslen bu ifadeye sebebiyet veren keyfiyet belli tarihlere mütenasib belirlenen hedeflerin yakalanamamış olmasıdır. Bu cümle aynen günümüzde "keşke ben 80'ler itibariyle bayılana kadar ortaasyaya gidin oraya yatırım yapın, başkaları gelmeden bu devletler batı ya, batı da onlara uyanmadan oralara girebilseydik, keşke şu zamanda başlatılan hizmetler ben 4-5 sene evvel bütün mesaimle ifade ederken yapılsaydı, ama gelinen nokta ortadadır, ben ifade ederken maalesef bir ekonomi profesörü permansı yakalayamadığım için bir başka deyişle ekonomist olarak ifade edemeğim için gecikilmiştir."

Görüldüğü gibi durum ortadadır. Bir tarafta canı pahasına, bir küheylan gibi çatlarcasına rehberlik diğer tarafta her ne kıvamda olursa olsun davete, irşada, gösterilen istikamete uyanan ama geç uyanan milletimiz. Bu sanıyorum milletimizin bir sıfatı. Onun içindir ki Üstad'dan bu yana "beni anlayamadılar" hakikati devam etmektedir.

Netice olarak daima merkezi halkanın dışındakiler merkezle çoğu zaman fark, bazende bir eko gibi ses anında ciddi bir fark gibi (malum ses olur ekosu 1-2 saniye sonra gelir bu demektir ki ses anında ekonun yokluğu ciddi bir fark teşkil eder) daima şahıslara raci hatalar olmuştur ve maalesef biz, biz olmaya devam ettikçede olacaktır.

Ama "sakın!"ların başında birşey gelir ki o da sakın bir cemaat hakkında gıybet yada su-i zan ifade eden ifadeler kullanmayın. Hatalar vardır. Hatalar şahıslara racidir.

Daima keyfiyet kemmiyet orantısı olmuştur. ıster ters orantı ister asimetrik vs vs orantı deyin. Merkezi halkayı teşkil edenler daima belli bir zaman/tarih cetveline göre hareket etmişlerdir. Onun içindir ki kemmiyet, külliyet veya ekseriyet itibariyle hedef yakalanmayınca 60 larda Sadr-i Pâk'ten "beni anlayamadılar" yükselirken 90 larda da ecelini tazarru eden başka bir veli istişare kararlarından nefsini tel'in ederek 4 sene oturmayı, yakalanma pahasına yer değiştirmemeyi, çünkü artık sıkletinin buna tahammül edemediğini söylerken, ilave ederek; nefsin bu düz arzusunu defaatle üzerine ikna ile gidip istişarenin onun hayatını belirlediğini, çoktan hayatını istişare ehline emanet ettiğini ifade eder. O Allah dostu bugün dahi o hatta, çizgide hayatını sürdürmektedir.

şahsım olarak ifade ederim ki çok zaman dış hattaki kıvamı görünce, pek çok müteessiriyet bana dahi racih olunca tekrar tekrar bakışımı merkeze kanalize etmek durumunda kalıyorum. Ama görüyorum ki dış hattın iç hatla arasında aynalardan kaynaklanan bir bulanıklık, araya giren aynaların rekleksiyonda/yansıtma/yansımalarda kırılmalara neden olduğunu hatta ve hatta renk değişimleri dahi hasıl ettiğini müşahade ettiğim olmuştur.

Hatalar bu yolda dahi şahıslardan kaynaklandığı ortaya çıkmaktadır. 90 larda az ömrünü ifade eden Allah dostunu bugün dahi vazife başında tutan Allah bize hala giderilecek pek çok pürüzün, nefsim itibariyle söyleyim, giderilecek pek çok yaban dikeninin, alık alık bakan kaya kütlesinin olduğunu daha net nasıl anlatabilirdi ki?

Üstad Zübeyr ağabeye bakıp "beni anlamadılar" demedi. Bu ferman ah demir eriyi olası "ham ruhlar"a -inkilab edip- söylenmişti.

Merkezin yükünü çekenler inşaallah haklarını helal ederler, biz kıvamı tutturamadık, şuç bizim. Bulanık görüdük, şuanın kaynağını aramaya, aslını, astarını, aslını faslını anlamaya gayret göstermedik. Değil hindistanda zuhur eden Ömer Faruk-i Serhendi, yanıbaşımızda çoğu kez kendini hizmet yerine koyanların ifade ettiği aheste, hizmete verilecek en büyük zararı verenlerin verdiği ifadelerle hizmetleri anlamaya koyulduk. Çekil ham ruh "bu işin aslı faslı böyle olmasa gerek" de-me-dik.

Düstur ınternet çağında dahi "Sırren tenevverat" olunca merkezi daire daima aynalar itibariyle dış hatta ulaştı. Aynalar vazifesini kısmen yerine getiremedi. Bazen aynalar tadilata uğradı yerine yenisi geldi ama 1 sene kirli aynanın arkasında oturan o meş'um bir belki de beş seneyi hatırladı durdu, hataların şahıslara racih olduğunu unuttu. Esasen bizlere ciltlerle hizmet anlatılıp öğretilmiş, o ciltler şerh yazılsa gene bir cilt ciltere racih zenginlikte ama şahıslar öğrendiklerini yaşamayınca mumla riyazet yapan arayınca (1000 insandan bir kişi bulunuyorsa bu mum la aramakla ifade edilir) şahıslar hata merkezi kurarlar daireler içerisine, merkez dairenin ötesinde hata merkezleri olmuş olur.

Keşke merkez dairenin sesi soluğu dış hattan "Crystal clear" "billur gibi net" derler ya aynen öyle net olarak dinlenebilseydi.

Ama gelgör ki böylecik durumdu bile ne nusrettin mayın gemileri çıktı, yediverenler gibi nifak, fitne tohumları ekti.

Keşke rüyalarınıza kablo çekip, sadece size, şahsınızın kulağına, cinin, şeytanın dahi kulak kabartamayacağı noktaya kablo çekip, şifreli telsiz bağlantısı kurup merkezin ah-u figanlarını duyurabilsem.

Neyse, vazifemi hüsn-ü zan bilirim, vazifemi yaparım, şikayet değiş şükür ederim, hizmet için müteessir olanın yanında nefsimi itham eder, ben de mütessir olurum, duamı 60 saniyeyse 5 dakkaya çıkarırım (senden beş dakka dua eden de çıkarmı eşşeoğlueşşek nefsim) ama daima hedefe kilitli yaşarım, altıma bakar şükreder, üstteki yıldızlarıma, Nur Üstadıma bakar nefsimi itham eder, acz-i mutlak fakr-i mutlakın idrakinde şükr,şevk mutlağını yakalama peşinde koşarım.

307

16.11.2007, 11:45

Re: Başlık açılmayaydı

Alıntı sahibi ""saidlock""

Keşke bu başlık açılmayaydı. Kapatan muhakkak sevap işler. Dikkatsiz yazanlar ileri geri yazabileceği için (soru şeklinde gelse vebal olmaz ama konuşulanların ekserisi iddia ya da itham şeklinde) elinde yetki olup kapatmayanları bağlar..


Bu başlığı ben açtım ve ekseri mesaj bana ait bu başlıkta. Ve hiç biri kof iddia ya da itham değil. Tamamı deliliyle sabittir. Ne de güzel hüsn-ü zan etmişsiniz, ne de güzel sadece nefsinizi itham etmişsiniz.(!)

Neyse...

308

16.11.2007, 12:13

Düzeltme yapacaktım fırsat olmadı, Gonzales gibi cevap girdi araya malum forum formatı geciktiğim için mesajımdaki imla hatalarını düzeltmeme fırsat vermiyor.

Pek çok malümatımız olurda amel etmeyiz, mesela yıkmak şeytanın amelidir diye, 11 senede 111 işçinin emeği yüzonbir katlı büyük binayı şeytan gibi hareket eden birisi tarafından bir saatte yıkılabilir. Zaten oradan hüner ispat edenler şöhret olur. Hiç gittin mi ki o binaya eğrilerini düzeltmeye? Kaç defa denedin? Hiç 1 seneni ayırdın mı bu inşa gücüne?

Kolay yapma deriz kendimize. Kolaya kaçmamak esastır. Bu böylemi değil mi? Hizmetin kendisi buna işaret, delildir.

Meşrep forumda görünmez, sima satır arkalarına gizlenir ama amel yakanızı ele verir.

Eh dile kolay, Cennet ucuz değil, cehennem lüzumsuz değil, zor kazanılanı insan zorla gözden çıkarır, zor harcar bazı nefisler gibi iki kelamdan birinde heder etmez.

Osmanlı beyliğine mücadele eden pek çok diğer Anadolu beylikleri vardı, Osmanlı hanedanı hak üzre olmasını, hak beyan olunca, hak galebe çalınca ispatladı, Ama ihkak-ı hak senelere yayıldı. Allah'ın inayeti zaten yolu açanın genişletinin üzerinedir ama ispatı zaman ister, "Ve lâ teferragu" emrine erken uyananlar inşa ruhlu insanlardır.

309

16.11.2007, 13:15

:gözlük5: hala devam ediyor başlık...denecek ne varsa dendi zaten...herkes kendi hakkını, canının istediğine helal etsin, bir başkasına zorla kimse helal ettiremez..Hesap gününün sahibi buna kimseyi karıştırmaz..O büyük günde, çiğnenen hak sahibi, füruatlardan sebep yanan canının hakkını bağışlamamakta serbesttir..başörtüsünden canı yanan hiçbir bayan bu hakkını kolay kolay helal de etmeyecek...

310

16.11.2007, 13:20

Önceki sayfalara atfen aşağıdaki mesajı not ettim


Sizleri tenzih ederim lakin, ahsenül kasas olan Yusuf a.s. mealden tefsirden tekrar okunup hatırlansa fayda mülahaza ediyorum.

Kral'a benden bahset diyen, Müşrikin imajına itimad eden ve hapiste bir 8 sene daha kalan Yusuf a.s., Bir de peygamber olmasına rağmen/yanında müşrik liderin yanında tebliği için çok önemli gördüğü maliye bakanı/veziri konumunu kabul eden değil imajına karşı (imajının olup olmaması değil) zatının, müşrik kralın yanında bir bakıma emrinde pozisyonu kabul eden ama itimadı Allah'a olan Yusuf a.s. bahsinin okunması üzerinde durulması önemli bir husustur. Var mı şimdi bu kıssa da müşrik imajı adının olduğu yere ben girmem, onun mührünü kullanmam onun namına vezirliği kabul etmem hükmü? şartlı hizmet etmek ayrı, şartlara rağmen hizmet ayrı. Bazıları şu şu olursa, top kalenin önüne kadar gelirse, ya da topu bana pas yapan karşı tarafın futbolcusuydu şartına hizmeti bina etmeye çalışmak hizmette nereye konulur bir düşünmek lazım. Yusuf a.s. hapiste aklına/kalbine Kral'ı koydu ki ondan kabiliyetlerine takdir, firasetinin keşfedilip ordan çıkarılması arzusu oldu. Ama Allah'ın takdiri ona inşa edilmedi. Allah Yusuf a.s.'ın tebliğine aracı olarak Müşrik Kral'ın sarayında ve emrinde (zahiri bir emirde olmak vardır ama bu zahirilikten öteye geçmez) Vezir olmasına müsaade etmiş lakin Müşrikten medet beklemeyi en ufak şekliylesine de izin vermemiştir.

Müşrik'in kendisi olur olmaz, imajı olur olmaz, ama esas olan Kral'ın Nemrut'un Firavun'un mührünü dahi kullansa konu dolaşır gelir esas vazifeye irca edilir, tebliğ her halükarda iletilir.

311

16.11.2007, 13:25

yani siz burada, onlar deccalı övse de hizmet ediyorlar mı de-me-ye çalışıyorsunuz :?: çok yazık...
eğri cetvelden, doğru çizgi çıkmaz!

312

16.11.2007, 13:30

Ruhefza var mı Kur'an'da tek kelime ile Müşrik Kralı övme?

Allah s.t. Musa a.s.'a emir ile - Firavun'a git bir de "Kavli Leyyin" ile anlat - diyor mu demiyor mu? Allah muhakkak ki Firavun'u biliyor, akibetini de biliyor ama emir sence ne ifade ediyor? Kavli Leyyin'den sen ne anlıyorsun?

Sınıfta komunist hocan olduysa "Hocam" dedin mi demedin mi?


Aman ha bir taraf haklı bir taraf haksız çıksın diye uğraşmıyorum burada, sakın öyle anlaşılmasın, ama ıslam'ın potensiyel gücünü istikrarlı görmek, firasetteki aslıyeti yakalayabilmek için uğraşıyorum bir iki satırda.

313

16.11.2007, 13:39

Alıntı sahibi ""Hasan_Sinan""

Alıntı sahibi ""ruhefza""

Alıntı sahibi ""Abdulkadir Said""

Üstad, Zübeyr abiye "Bu adamın mahiyetini ortaya çıkarmak için bin şehit versek azdır." demiş.

fesübhanallah...Bu ne şehamet, bu ne celadet..Ya Rabbi..bizlere de Bediüzzaman r.a. hürmetine bu hasiyetlerden nasib eyle..amin..


Amin ecmain

Bediüzzaman r.a. buyurur ki, "Ben Zübeyir'i kainata değişmem!"
bu sözün üstüne ne dense, boştur, koftur...

314

16.11.2007, 13:46

Bir şahsın konuşmasını sakınmadan konuşabildiği bir mecliste, onu eğer 100 saat dahi (günde iki saatten 50 gün yapar) dinlemediysen hakkına raci olur. Hele o sahış bantta kendisini yaklaşık 10000 saatten fazla ifade etmiş şimdi ben emek semek harcamadan (kayıtlı teypte, niçin itham eder başkasından dinlemek yerine kendisinden dinlemezsin?) hüküm bina edemem


Misal ben seni şahsen tanımıyorum. Belki 50 satır yazını okudum ama senin hakkında hüküm kesemem. Senin yaklaşık 2 ay dinlemeliyim ki tanıyayım (kaldıki bazan 2 sene dost olduğumuz vefasız çıkabiliyor)

Kaldı ki Son şahitler arasında Tuzcu Cahit Erdoğan abinin hatıraları var onu bir oku.

315

16.11.2007, 14:08

Saidlock kardeşim, söylediklerine canı gönülden katlanıyorum.

Mesele budur. Niyet sorgulama tarzında eleştiriler elbette caiz değildir. Kur'an adına Kur'ani metod dışına çıkmaktır.

Ancak, biz ele bakabiliriz. ıfa edilen metoda eleştiri getirebiliriz. Elbette hakkımızdır. Ancak metod eleştirirken niyeti sorgular bir vaziyete girmemek lazım. Niyetler hüsn ü zana memuruz. Elbette bazı kardeşler metod eleştirdiği vakit, metodu eleştirilen cenah "niyetimi sorguluyorsun" diye vaveyla etmemeli. Kendi metodunun doğru olduğunu ıspata çalışmalı.

Aksi durumda ihtilaflar oluyor ve husumet çıkıyor.

Hem ilginç gelen bir husus var. F. Gülen Hocaefendi hakkında başlık açılması yasak ediliyor. Çıkıor bazıları bunu hakaret kabul edip, eleştiriyor. Sonra bir başlık dahi olsa izin veriliyor. Münakaşa çıkınca da başlık kapatılsın isteniyor.

Nasrettin Hoca'nın Eşek ve Çocukla ilgili fıkrası aklıma geliyor.

Muhabbetle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

316

16.11.2007, 14:21

Son derece üzüldüğüm tanımadan yapılan eleştiriler, bu çok okuması gereken biz Nur talebelerine yakışmıyor.

Hata edilen noktalar şey gibi mesela biz bir müslüman'a müslüman deriz ama Üstad, Allah'ın müslümanın sıfatların hangi tarafta ağır basmasına, kafir sıfatlar çoksa kafir muamelesi, mü'min sıfatları çoksa mü'min muamelesi yapacağını ifade ediyor, biz de bazen aslına bakmadan sıfatından hareketle fikir serdediyoruz, daha az olarakta sıfatlarına hüşyar firasetli ve isabetli tutumlarla karşılaşıyoruz.

Çok dikkat etmeli, "Kalbini yarıpta mı baktın" muahazesine muhatap olmamalı.

Beni ıbrahim a.s.'e değişmeyin veya ıbrahim a.s.'ı bana tercih etmeyin diyen Nebi s.a.'in ikazındaki gibi Ali r.a. çok severken Hulefa-i Raşidin'i ve onların tümünü aynı ağırlıkta sevmek gibi örneklerle kendimizi dengelememiz gerekiyor.

Bazen durum tespiti cümleler olur bazende mana yüklü ifadeler olur bazısı yazı dilinde anlaşılmaz, mimiklerle o ifade dengesini bulur, bazen tavır bir cümleyi tamamlayan ana unsurdur. Görmeden bir insan için hüküm kesmek zor olmalı. Hele hükmü belli olmayan hala yaşayan birisi içinse mutlaka araştırmalı kanaat beyan etmeden evvel tümüyle mevzuyu ihata etmeli.

Hele hüküm kesenler bir mevzuda cebinde tomarla resim gezdirir, ekmeğini o resimlerle alır, sonra tutarda filanca gazete resmini bastı der, şayet dobra dobra o kağıtlara elini sürmese yani söylediğiyle yaptığı tutarlı olsa canım yanmayacak.

Kim der? Falanca adam dine diyanete ne güzel baskılar yaptı, fülan fülan fülan.. Kim der bunu.?

Üstad ehl-i kitapla bazı meseleleri mevzu bahs etmeme derken, inkarcılığa karşı cephe birliği edelim derken nasıl bir birliktelik düşünebilirsiniz ki siz O ehl-i kitap için "mevzularında uzman ehil, çevrelerinden takdir toplayan dini önderlerdir" demezsiniz. Zaten bunu kendinize söylemezseniz, siz ehli kitabın çürüğünü de iyisini de tefrik etmemiş, cephenizi zayıflatmış olursunuz.

Üstad tarif ederken, "Ehli kitapla dost olmayını, ehli kitapla kafirliğinde dost olmayın demektir" diye tarif eder. Yani siz bir hristiyanı ne güzel hristiyandır ne biçim teslis çıkarır DıYEMEZSıNıZ ama dürüst bir tüccardır ya da ne bileyim boş vakitlerini doğa resimleri yapan usta ressam bir hristiyandır diyebilir ve onunla bir mahalleyi faslı müşterekleri ifade ederek paylaşabilirsiniz. ınsanca yaşar onların güzel sıfatlarına dikkat çekerisiniz bu sizin dikkatli bir müslüman olduğunuzu da zaten ifade eder.

Hadiste ifade buyrulduğu gibi "bazısı ömrü boyunca mü'min gibi yaşar kafir gibi ölür, bazısı vardır ki kafir olarak yaşar ama sıfatları bir mü'mine yaraşırdır kader galebe çalar mü'min olarak can verir."

Ölmemiş birisi için hüküm kapısı her zaman için kapalıdır. Firavun'a git emriyle Musa a.s.'ın defeatle me'mur kılındığı gibi. Ama hükmü kesinleşen birisi zaten nasıl yaşadıysanız öyle ölürsünüz sırrınca mü'min olarak yaşadıysa zaten o şekilde gidecek kendini belli edecektir. Hüsn-ü zan vazifemizdir. "Kalbini yarıpta bakmadın ya?"


Önceki mesajlarım Cahit abi'nin hatıratına atıfta bulunmuştum. Buraya kopyalıyorum..
********
ÜSTADIN SESı KAYDEDıLDı Mı?
Selahaddin Aslan bey Üstadın halen hayattaki talebelerinden Said Özdemir ağabeye Üstad Bediüzzaman hazretlerinin sesinin kaydedilip, edilmediğini sormuş. O da, Üstadın sesini kaydetmek için çok uğraştıklarını, üstadın izin vermediğini gizli olarak da kaydedemediklerini, sonra Sungur Ağabeyin teybi yatağın altına koyarak kısa bir konuşmasını kaydettiğini, bunu neşretmek için istihareye yattıklarını, kesinlikle izin verilmediğini anlatmış.( Bu ses halen Ankara’da Said Özdemir ağabeydedir.)

Burada konu ile alakalı bir hatyırayı daha nakledelim. Rahmetli Cahid Erdoğan bey Bediüzzaman’ın sağlığında sesini kaydetmek için teybini de ziyarette yanında götürmüş, fakat Üstad izin vermemiş ve Cahid ağabeye: “Bu teyb ilerde büyük hizmet edecek” buyurmuş. Daha sonraları bu teyb Fethullah Gülen hocaefendinin vaaz ve sohbetlerini ilk kaydeden ve bizlere intikalini sağlayan teyp olmuş, Üstadın ihbarını da tasdik etmiş.

****
Linki bazan açılmıyor onu da google cache'de her zaman ulaşabilmek için.
http://72.14.235.104/search?q=cache:Cj5b…clnk&cd=4&gl=my

317

16.11.2007, 15:15

bu yazılanlar bizi bağlamaz..aracılık yapmanız boşa..bana bir kurum başını aç diye kanunda olmayan bir cebri uygulamak istediğinde, kabul etmedim diye; "sen hoca'dan iyimi bileceksin..açacaksın!" diye zorbalık yapılmışsa, yazdıklarınızdan tek kelime dahi okumuyorum...zulme ortak oluyorsunuz...

nevfel

Profesyonel

Mesajlar: 411

Hobiler: müzik,kitap,radyo,bilgisayar

  • Özel mesaj gönder

318

16.11.2007, 15:23

Alıntı

bu yazılanlar bizi bağlamaz..aracılık yapmanız boşa..bana bir kurum başını aç diye kanunda olmayan bir cebri uygulamak istediğinde, kabul etmedim diye; "sen hoca'dan iyimi bileceksin..açacaksın!" diye zorbalık yapılmışsa, yazdıklarınızdan tek kelime dahi okumuyorum...zulme ortak oluyorsunuz...

Katılıyorum...
Ne zaman bir hicran bestesi duysam
Gözlerim mechule dalıyor Anne...

319

16.11.2007, 15:40

Saidlock kardeşim; sana bir soru sormak istiyorum,

Üstad'ı kaç kişi bizzat tanımış? Kaç kişi onu tanıyacak kadar beraberinde olmuş?

Biz Üstad'ı –mesela- Zübeyir Abi ile mi tanıyoruz eseleri ile mi? Kur'anın hak ve hakikat olduğunu ıspat etmek uyguladığı metodlarla mı? Bize Kur'anı daha iyi anlamak ve imanımızı tahkiki yapmak ve bir sene müteala ederek okuma karşılığında alim olabilmek için arz ettiği metodlarla mı?

Heyhat biz Üstadımızı metodları ile tanıyoruz. şahsen tanımıyor ve şu hayat-ı dünyevide tanıyamıyacağız.
Elbete Üstad'ımız bir insandı ve insani kusurlara sahipti. Elbette onun Risale-i Nur olarak ortaya çıkan metodu onun kusurlu ve çürütülebilir şahsına bina edilmez. Eğer biz Risale-i Nur mesleğini Risale-i Nur'a değil de Said Nursi’ye bina etse idik işte ortada cahiller ve art niyetliler var; onun metodunu çürütemiyor ve niyetini sorguluyorlar. Metodu dimdik ayakta durmasa idi elbette Said Nursi şimdiye kadar çoktan çürütülmüş; elde avuçta sağlam bir metod olmasa idi mesleğimizden istifa etmek zorunda kalmıştık.

ışte dünyada gelmiş geçmiş çok alim var ki sağlam metod sunamadığı için tarihin tozlu raflarında yerini almıştır. ışte Cibali Baba kıssası. Elbette Cibali Babanın niyetini kimse sorgulamıyor ve herkez rahmetle anıyor. Yaptığı hatayı anlamak için Cibali Baba ile 2 ay yaşamak mı lazım?

Sen şimdi diyorsun ki, F. Gülen’i eleştirmeden önce onu tanıyın. Bir kaç ay beraberinde olun. ıyi ama Nur Cemaati metodunu F. Gülen’in şahsiyeti üzerine mi bina etmiş, yoksa Risale-i Nur üzerine mi? Bizler Risale-i Nur metodu ile F. Gülen’in metodunu kıyaslamak için onu şahsiyetini tanımamız ne lazım? Tanısak bile niyetini nasıl anlarız? Kalbini mi sökmeliyiz. Karı-koca bile senelerce birbirini tanıyamıyor. Sen şimdi diyorsun ki, bir adam cinayet işlese onu eleştirmeyin onun kişiliğine bakın. Böyle bir şey olur mu?

Elbette biz F. Gülen’in niyetinin eleştiriyor değiliz. Elbette biz metoda bakarız. Nasıl Said Nursiyi tanımadan, onunla bir saniye bile görüşmeye müşerref olmadan, ona tabi olduk. Çünkü, metodu bizi, ameli ve söyledikleri bizi ikna etti. ışte hayatı ortada; Kur’an hakikatlerini ilan ve iman ettiği gibi amel etmek adına göğüs gerdiği zorluklar ve gösterdiği diğargamlık ortada. Daha onu şahsen tanımaya, yanında bulunmaya ne hacet var.

Elbette F. Gülen yada başka bir kişi, kim olursa olsun metodu Kur’an hakikatlerinin bu devirdeki en güzel tefsiri Risale-i Nur’a uygun değilse eleştiriz. Elbette bir kişi “benim metodum Risale-i Nur’dandır” diyorsa dikkatimizi celbeder ve bakarız. Velev ki biz Risale-i Nur’a uygun olmadığını ve neresi uygun olmadığını gösterir eleştiririz. Kabahat bize kendi metodunu Risale-i Nur’ uygun olduğunu ispat edemiyendedir. ıstediğii kadar iyi niyetli olsun.

Ortada niyeti Kur’ani olup ameli,metodu ,referansı Kur’an olmayan niceler dolaşıyor. ışte sana cihad adına canlı bombalar. Biz o canlı bombanın niyetini sorgulamıyoruz. Metodunu elbette eleştiririz.

Hiç kimse için “bu adamın niyeti Kur’ani onu eleştirmeden önce gelin iki ay tanıyın” denemez. Metodunu anlamak için şahsi tanımak luzumsuzdur.

Hem böyle bir çağrı apaçık bizleri bir sure için F. Gülen cemaatine dahil olma çağrısıdır ki mesleğimiz imandır. ıman ise bir şahsın bir cemaatin tekelinde değildir. Ne Nurcuların, Ne F. Gülen cemaatinin,ne ehl-i tarikin. Said Nursi niyetini göstermek için yanına talebeleri mi çağırmış. Bu çağrı dahi Risale-i Nur mesleğine bütün bütün münafidir.

Selametle
Sakın, sakın, sakın! Çabuk, bu şimdiye kadar demir gibi kuvvetli tesanüdünüzü tamir ediniz...

320

16.11.2007, 16:10

http://www.haber7.com/haber.php?haber_id=280688
Buyrun burdan yakın.

Bunun izahını ben Yeni Asya cemaatinin bir mensubu olarak yapmak istemem. Ama bilmeyen müslümanlar, "Siz Nurcular..." diye başlayarak, bize bunu soruyorlar. Ben bu durumdan rahatsızım. ıkincisi, bizatihi bu durumun kendisinden bir müslüman olarak rahatsızım.

Not: Müslümanlık sebebiyle itirazım birinci seviyede ama ikinci olarak anlatmamın sebebi sadece edebi yönden, ne dediğim daha iyi anlaşılsın diye.
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Bu konuyu değerlendir