Giriş yapmadınız.

Alkan

Usta

  • Konuyu başlatan "Alkan"

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

1

13.06.2005, 12:31

Atatürk´ün gizlenen mektubu-milliyet arşivinden200

Türkçe’ye çevrilmeyen kısımda Atatürk, ‘Çok garip bulduğum bir şey var. Erkeklere huriler vaat eden Hz. Muhammed, kadınlar için hiçbir taahhüde girmiyor’ diyor

ıHSAN YILMAZ

Prof. Dr. Erdal ınönü... SODEP ve SHP eski Genel Başkanı... Kısa sayılabilecek "siyaset" hayatında, esprili üslubu, mütevazılığı’yle farklı ve renkli olmayı başardı. Kendi isteğiyle politikaya veda etti. Siyasi mücadele içindeyken, hiç hoşlanmadığı davranışlarla, kendisini omuzlarda taşımak isteyen, kapısını açmaya çalışan ya da otel parasını ödemek isteyen partililerle de mücadele etti.
Erdal ınönü, renkli anılarını topladığı kitabının üçüncü cildini yayına hazır hale getirdi. Doğan Kitapçılık’tan çıkacak olan "Anılar 3" te, 1984 yılında yaşanan gelişmeler, SODEP - HP birleşme süreci, Türkiye gezileri, üniversite yılları ve tarihe ışık tutacak anekdotlarla süslediği anıları önemli satırbaşlarını oluşturuyor. Küçük alıntılarla, "Anılar 3"ü dikkatinize getiriyoruz.

Erdal ınönü, Osmanlı uyruğuna geçen ıtalyan asıllı Gregoire’nin torunu ve Mustafa Kemal’in Harbiye’den arkadaşı Ömer Lütfü’nün eşi olan Corinne Hanım’a yazdığı ve bugüne kadar bir kısmı neden Türkçe’ye çevrilmediği bilinmeyen mektubuna kitabında yer verdi. Babasından geçtiğine inandığı "yanlış yakalama" huyu sayesinde bu mektubun Türkçe’ye çevrilmeyen bölümüne tesadüfen ulaşan ınönü’nün kaleminden olayın öyküsü şöyle:
"Bu mektuplardan (Atatürk’ün Corinne’e yazdığı 15 mektup, beş kart) büyük bölümü Peyami Safa tarafından Türkçe’ye çevrilerek 1954’te Milliyet gazetesinde yayımlandı...
Corinne’in kardeşi Edith’in (Edibe) kızı olan Melda Özverim, bir belgesel kitapta, hem teyzesinin hem de ailesinin tek mirasçısı olarak kendisine kalan mektup ve kartların tümünü Fransızca asıllarıyla birlikte kamuoyunun ilgisine sundu.

Tesadüfen rastladı

Melda Özverim’in kitabı ilk çıktığında, teyzesinin öyküsünü ve Atatürk’ün mektuplarının çevirilerini hayranlıkla okumuştum. Kitaplığı düzeltirken kitap tekrar karşıma çıktı. Düşünmeden elime aldım ve açtım. Mektupların Fransızca asıllarının yazılı olduğu bölüme rastlamıştım. ılk gözüme çarpan mektubu okumaya başladım ve birden Türkçe çevirilerde görmediğim bir bölümle karşılaşmış olduğumu fark ettim. Mektup, Çanakkale Savaşları sırasında, 20 Temmuz 1915’te, Maydon karargâhında yazılmış ve 19. Tümen Komutanı Colonel Mustafa Kemal imzasını taşıyor. Mektubun bir yerinde Atatürk, cephede nasıl bir yaşam sürdüklerini anlatırken, Peyami Safa’nın çevirisiyle şunları söylüyor:
‘... Gerçekten de cehenmem hayatı yaşıyoruz. Çok şükür, askerlerim pek cesur ve düşmandan daha mukavemetlidir. Bundan başka hususi inançları, çok defa ölüme sevk eden emirlerimi yerine getirmelerini daha çok kolaylaştırıyor. Filhakika onlara göre iki semavi netice mümkün. Ya gazi, ya şehit olmak! Bu sonuncusu nedir bilir misiniz? Dosdoğru cennete gitmek. Orada Allah’ın en güzel kadınları, hurileri onları karşılayacak ve ebediyen onların arzusuna tabi olacaklar. Yüce Saadet...’

Mektupta atlanan kısım

Peyami Safa’nın Türkçe’ye çevirisini yapmayıp atladığı kısım ınönü’nün çevirisiyle şöyle:
‘Görüyorsunuz ya Madam, benim insanlarım şehit olmayı ararken de budalaca davranmıyorlar.
Peygamberimiz ne kadar bilgeymiş. ınsanların gerçek arzularını ne kadar iyi biliyormuş.
Bana gelince, çok yazık ki, bu inanmış insanların, Allah vergisi nitelikleri bende yok, ama bu nitelikleri desteklemeyi de hiç ihmal etmiyorum.
Çok garip bulduğum bir şey var. Erkeklere huriler ve başka güzel eğlenceler vaat eden Hazreti Muhammed, kadınlar için hiçbir taahhüde girmiyor. Bu duruma göre ölümden sonra erkekler, cennetteki kadınlara sahip olarak hoş vakit geçirirlerken, kadınların dayanılmaz hale düşecekleri anlaşılıyor. Öyle değil mi?
Gördüğünüz gibi Madam, dağdağalı ve kanlı bir yaşama alıştıktan sonra da insan, cennet ve cehennemden söz etmek ve hatta yüce Tanrı’yı bile eleştirmek için zaman bulabiliyor.
Madam, eğer Tanrımızı eleştirerek günaha girmemi önlemek isterseniz, çarpışmalar dışında kalan zamanımı, hangi meşgaleyle geçirebileceğim konusunda lütfen bana yol gösteriniz.’

Evren çıplaklığı keşfetti
Samsun’da Atatürk’ün Kurtuluş Savaşı’na başlamasını simgeleyecek ve "ılk Adım" adı verilecek bir anıt - heykel yapılması kararlaştırılmış ve bir yarışma açılmıştı. Hakkı Atamalu, Atatürk’ü at üstünde, yanında genç kız ve bir genç erkekle birlikte gösteren bir heykel tasarımıyla yarışmayı kazanmış ve heykeli yapmış. Fakat heykeli gören Evren, gençlerin çıplak olarak gösterilmesine itiraz etmiş. Bunun üzerine Atamalu, heykeldeki gençleri giydirmiş, fakat Evren gene kabul etmemiş ve sonunda heykel, genç figürleri çıkartılarak dikilmiş. Olayı anlatan Atamalu, ‘... Gençleri çıkarmakla, heykelin sanat değerini çok düşürdüler. Devlet Başkanı da olsa, kimsenin bunu yapmaya hakkı yoktur. Dava edip hakkımı arayacağım.’
Bu girişimin sonucu ne oldu bilmiyorum ama 2000 yılı başlarında Samsun’a gittiğimde, heykeldeki gençlerin hâlâ yerinde olmadığını öğrendim. Oysaki bu arada ilk gerekçe de ortadan kalkmıştı. Çünkü Evren’in kendisi, insan vücudunun sanattaki değerini keşfettiğini, yaptığı çıplak resimleriyle göstermişti.

Hizipleri geç anladım
ınönü, kitabında SODEP ve SHP’deki hizipleri de anlatıyor. Yapılan uyarıların kendisini kaygılandırmadığını itiraf ediyor... "Dostluk, kardeşlik ifadeleriyle, ortak amaca yönelik uyumluluk çağrılarıyla, tedavi edilemeyecek vahim hastalığa yakalanmış olduğumuzu, o günlerde anlayamamıştım.
... Görüşmemiz sırasında (Başkanlar Kurulu toplantısı) Aydın Güven Gürkan’ın önemli kaygısının, Baykal hizbi diye bilinen arkadaşlarımızın partide nüfuzunun artmasını önlemek olduğunu fark ettim. Bu konuda, eski CHP’lilerle epey konuşmuş ve benden fazla bilgi sahibi olmuştu. Ben hâlâ bu konudaki kaygıların abartıldığı düşüncesiydeydim.
... Üç arızanın arkasında, dolaylı dolaysız temel etkenin, bir hizip çalışması olduğunu algılayamamıştım. Bu tanı hatasının bedelini, daha sonra çok pahalıya ödeyeceğimi de henüz bilmiyordum.

Peygamberler orta yaşlı!


Erdal ınönü, anılarının üçüncü cildinde, peygamberlerin orta yaşlılar arasından çıkmasının nedenini de şöyle değerlendiriyor: "Tekrar düşününce ölüm karşısındaki tutumun şöyle özetlenebileceğini fark ediyorum. Ölüm korkusu, gençken ruhun canlılığıyla, yaşlıyken vücudun yorgunluğuyla aşılıyor. ıkisi arasında da bir sıkıntı dönemi yaşanıyor. Peygamberlerin genellikle orta yaşlılar arasında çıkmasının bir nedeni bu olmalı."


evet milliyet arşivinden buldum...

2

28.10.2005, 22:04

şu kâinatı başıboş sanıp da, kendi nefsini ilah tutmak nasıl bir sarhoşluk şarabından sonra doğan bir bunalım acaba?
Hayat, kurgudan daha acayiptir.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir