Giriş yapmadınız.

Alkan

Usta

  • Konuyu başlatan "Alkan"

Mesajlar: 1,694

Hobiler: Risale-i Nur, Kur'an dinlemek

  • Özel mesaj gönder

1

16.05.2005, 15:25

Yeni Mesajcı'ya Said Nursi cevabı



Yeni Mesajcı'ya Said Nursi cevabı

eni Mesaj'da Muharrem Bayraktar'ın Said Nursi hakkında yazdığı yazıda ortaya attığı iddialara cevap geldi. Haydar Baş grubu ile Nur cemaati arasındaki Said Nursi tartışması:

Bu yazarı (MUHARREM BAYRAKTAR) üç kâğıda kim getirdi?

Muharrem Bayraktar isimli şahıs, Yeni Mesaj gazetesinde (HAYDAR BAş Grubunun) köşe yazarlığı yapıyor. 28 Nisan 2005 tarihli "Gözlem" köşesindeki yazısının konusu, başlıktaki ifadesinden de anlaşıldığı üzere "Bir başka açıdan Said–i Nursi."


Muharrem Beyin Said Nursî'yi hangi zaviyeden tarassut ettiğini ve bu konuya hangi açıdan bakarak girdiğini merak ettiğimiz için, yazısını dikkatle okumaya başladık.


Yazının cümlelerini, paragraflarını okuyup ilerledikçe, akıl, vicdan başta olmak üzere, bütün insanî duygularımızın bir "yalan rüzgârı"na mâruz kaldığını hissetmeye başladık.

Açıkçası, insanı hayretten dehşete düşüren bir fecâat ile karşı karşıya oduğumuzu gördük. Yazar, Said Nursî'ye tamamen ters açıdan bakmış, yüzde yüz zıt yönden yaklaşmış. Tıpkı, şaşkın ördek misâli...

Bu arada, şunları düşünmeden edemedik: Yâhû, dindar geçinen bir insan, nasıl olur da bu derece aldanır, yahut aldatılır? Nasıl olur da, bir mü'min bu kadar bâriz şekilde üç kâğıda gelir, yahut getirilir? Nasıl olur da, bir allâme-i cihana böylesine çirkin yalanlar, ithamlar, iftiralar atılarak veya yutularak yazılır, yahut yazdırılır?

Hatırımıza ister istemez bunlar geldi ve bilmecburiye sormak durumunda kaldık.


Evet, şunu düşünmemek ve sormamak elde değil: Nasıl olur da, Yeni Mesaj'ın yazarı Said Nursî hakkında muhtevası yüzde yüz yalan, yanlış ve "hâzâ iftira" kabilinden bir yazı yazma gafletine düşer?


Aziz okuyucu, elbette ki şimdi "Ne oldu ve neler yazıldı?" diye sorup meselenin esasını merak ediyorsunuzdur.

O halde, şimdi sabır kuvvetine dayanarak ve dahi sinirlerinize hâkim olarak, yazının bundan sonraki kısmını dikkatle takib ediniz.

* * *


Muharrem Bey, söz konusu yazısına aynen şu cümlelerle başlıyor:

"Bu ülkenin özgür ve egemen hale gelmesi kolay olmamıştır. Birinci Dünya Savaşı sonrası parsel parsel bölünmek istenen, tarih sahnesinden silinmek istenen Türkiye’nin yeniden dirilişini gerçekleştiren hareket Kuva–yı Milliye hareketi olmuştur."


Güzel. Umumî kabul gören bu güzelliğe, yazarın şu iki cümlesini de ilâve edebilirsiniz:

"Sonuçta da bugünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti ortaya çıkıyor.


"Kuva–yı Milliyecilerin yiğit mücadelelerine destek verenler olduğu gibi, karşı çıkanlar da olmuştur."


Güzellik, yazının daha bu ilk cümlelerinden itibaren bitiyor. Ve ne yazık ki, bundan sonraki hemen bütün ifadeler, düpedüz yalanla, yanlışla, iftirayla, karalamayla, kin, haset ve kıskançlık kokusunu yayan bir edâ ile devam edip gidiyor.

ışte, baştan sona kara çalmaya matuf bu yazının devam eden cümlelerinden birkaç örnek:

"(Kuva–yı Milliye hareketine) karşı çıkanların en başta gelenlerinden biri ise, Said–i Nursi, ya da diğer ismiyle Said–i Kürdi!


"Said–i Nursi’yi ihtişamlı törenlerle kutlayanlara, onun hatırasını yaşatmak için toplantı üstüne toplantı düzenleyenlere, bugün bir belge sunacağım.


"...30 Ekim 1918’de Osmanlı’nın tasfiyesi fiilen yürürlüğe girmişti. Bu tasfiye anlaşmasına karşı, ülkenin bir çok yerinde örgütlenen ve yeni bir özgürlük savaşına girişen 'Kuvvacılara' karşı çıkan teşkilatlar arasında Teal–i ıslam Cemiyeti vardı. Başındaki ıslâm kelimesi sizi aldatmasın, bu cemiyeti kurduran ıngilizlerdi.


"Teal–i ıslam’ın yönetim kurulunda bulunan etkin isimlerden biri de Said–i Kürdi idi.

"Teal–i ıslam Cemiyeti 16 Eylül 1919’da ıkdam gazetesinde bir bildiri yayınlayarak, Türk milletini Kuva–yı Milliye’ye destek vermemeye, hatta onlara karşı mücadele etmeye çağırıyordu. Bu bildirinin altında imzası bulunanlardan biri de Said–i Nursi idi.


"Oldukça uzun olan bu bildirinin bir bölümünü size aktararak, Türk milletini Milli Mücadeleden uzak tutmaya çalışan bu şaşırtıcı ifadelerin yorumunu sizlere bırakmak istiyorum..."


Adına "fetvâ-yı şerife" de denilen bu bildiri metninde Anadolu halkına hitap edilerek, Kuvvâ-yı Milliyeciler "Selanik dönmeleri, hainler, canavarlar, hinoğlu hinler, Allah’tan korkmaz, Peygamberden utanmaz mahluklar" gibi galiz tâbirlerle yâd ediliyor, halka "Allah’ını, Peygamberini ve padişahını seven bu tarafa gelsin" çağrısı yapılıyor, kezâ millî kuvvetler "ıngilizleri kızdırıp üzerimize Yunanlıları musallat ettirmek"le itham ediliyor ve sonunda "Cenâb–ı Hakk’ın gazap ve lâneti sizin üzerinize olsun" denilerek, onlara lânet okunup bedduada bulunuluyor.”


Yazının sonlarında—söz verdiği halde—yorumu okuyucuya bırakmayarak kendi kendini tezkip eden sayın yazar, şunları ifade ediyor:


"Altında Said–i Nursi’nin de imzası bulunan 'Kuva–yı Milliye’yi yok edin' bildirisinden bir kesit aktardım size. Adeta ıngiliz istihbaratının kaleme aldığı bir bildiriyi andırıyor bu satırlar.

"Kuva–yı Milliye ruhu ile ülkenin dört yanından toplanan, Yunan’a karşı savaşan Müslümanları 'Artık Yunanlıları öldürmeyin, bu bizim aleyhimize' diyebilecek kadar ürkütücü ifadeleri şaşkınlıkla okuduk.

"Allah’ını ve Peygamberini seven, 'bağımsız bir vatanda, düşmanın çiğnemediği özgür bir ülkede' daha rahat yaşamak, ibadetini daha güzel yapmak için mücadele eder. ıngiliz’e boyun eğmeye, Allah’ı, Peygamberi–haşa–alet etmez.

"ızmir Yunan işgali altında iken, Cuma namazı için camiye toplanan cemaate karşı 'ızmir Yunan’ın elinde iken size Cuma namazı kıldırmam' diye kükreyen Denizli Müftüsü Ahmed Hulusi Efendi mi yanlış yaptı, yoksa 'Aman Yunan’ı daha fazla öldürmeyin' diye bildiri yayınlayanlar mı? Bu bildirinin ve Kuva–yı Milliye karşıtlığının perde arkasını aralamak ayrıca bir tarihî zorunluluk değil mi?


"Said–i Nursi’nin bu boyutunu ortaya koymadan, sadece Risâlelere takılarak yön bulmaya çalışmak, yanlış olur diye düşünüyorum."


* * *


Evet, ortada bir yanlışlık olduğu muhakkak; ama, nerede ve kimde bu yanlışlık?

Denizli Müftüsü, tabiî ki doğru olanı yapmış.

Aynı şekilde, harp gazisi bir vatanperver olarak Said Nursî'nin de, yukarıdaki fetvânın tam aksine, üstelik "Hareket-i Milliye" lehinde bir fetvâ yayınladığı, üstelik neşrettiği "Hutûvât-ı Sitte" isimli eseriyle ıngiliz işgaline karşı mücadale ettiği ve hasseten bu gerekçeyle Ankara'daki Millet Meclisine dâvet edilerek resmî "Hoşâmedî" ile karşılandığı da—Meclis'teki Kuvvâ-yı Milliyeciler dahil—binlerce insanın şahitliğiyle vâkidir ve doğrudur. (Bkz: TBMM Zabıt Ceridesi, 9.XI.1338/1922.)

O halde, temel yanlışlık yazar Muharrem Bayraktar'ın kendisinde. Yazar, bu acib yanlışını özür dileyerek derhal düzeltmeli, tashih etmeli. Aksi halde, kendisini üç kâğıda getirenlerle birlikte çalışıyor durumuna düşürmüş olacak.


* * *


Evet, Said Nursî'ye bugüne kadar pek büyük iftiralar atıldı, isnatlarda bulunuldu. Ancak, böylesi hiç görülmedi.

Birinci Dünya Harbinde, vatan savunması için bütün talebelerini başına toplayarak Kafkas Cephesinde Rus ordusu ve Ermeni çetecilere karşı canla başla mücadele eden Said Nursî, ıstanbul'u işgal eden ıngiliz cebbarlarının yüzüne şöyle tükürüyordu: "...Tükürün o ehl-i zulmün o merhametsiz yüzüne!" (Tarihçe-i Hayat, s. 124.)

şimdi soruyoruz: Said Nursî "ışgalci ıngiliz yanlısı" gösterildiği takdirde, onun bu okkalı tükrüğü kime ve nereye gidecek?

Bakınız, yine o "Hutûvât-ı Sitte" isimli eserin "Altıncı Hatve"sinde işgalciler için ne diyor: "...Hey! Ekpekü'l-küpekâ! Köpekten tekepküp etmiş köpek! Senin yüzüne tükürmek, gözüne tokat vurmakla, ruh ve kalbimiz sağ kalır. Ceset de şehit olur."

Evet, bütün bunları merdane şekilde çıkıp haykırdığı için, Kuvvâ-yı Milliyeci Meclis üyeleri tarafından bile alkışlanan ve memleket için hayır duâsı istenen Said Nursî'yi, şayet bütün bu söylediklerinin tam aksi yönünde itham eden olursa, acaba onun hali nice olur, varın bunun tarifini, izahını siz yapın.

Bediüzzaman'ın 19 Ocak 1923'te Meclisteki mebûslara yaptığı hitaptan

Ey mücâhidîn-i ıslâm!

Bu fakirin bir meselede on sözünü, birkaç nasihatini dinlemenizi rica ediyorum.

Evvelâ: şu muzafferiyetteki hârikulâde nimet-i ılâhiye bir şükran ister ki devam etsin, ziyade olsun. Yoksa, nimet şükrü görmezse gider.


Saniyen: Âlem-i ıslâmı mesrur ettiniz, muhabbet ve teveccühünü kazandınız. Lâkin o teveccüh ve muhabbetin idamesi, şeâir-i ıslâmiyeyi iltizamla olur. Zira, Müslümanlar ıslâmiyet hesabına sizi severler.

Salisen: Bu âlemde evliyaullah hükmünde olan gazi ve şühedalara kumandanlık ettiniz. Kur'ân'ın evâmir-i kat'iyesine imtisal etmekle, öteki âlemde de o nurânî güruha refik olmaya çalışmak, sizin gibi himmetlilerin şe'nidir.

Sadisen: Hasmınız ve ıslâmiyet düşmanı olan frenkler, dindeki lâkaytlığınızdan pek fazla istifade ettiler ve ediyorlar. Hattâ diyebilirim ki, hasmınız kadar ıslâma zarar veren, dinde ihmalinizden istifade eden insanlardır.

Tasian: Sizin bu ıstiklâl Harbindeki muzafferiyetinizi ve âli hizmetinizi takdir eden ve sizi can ü dilden seven cumhur-u mü'minîndir. Ve bilhassa tabaka-i avâmdır ki, sağlam Müslümanlardır. Sizi ciddî sever ve sizi tutar ve size minnettardır ve fedakârlığınızı takdir ederler. (Hubâb Risâlesi)

Tarihin yorumu

2Mayıs 1876: Bulgaristan'da Osmanlı devletine karşı büyük bir isyan hareketi başlatıldı.

Rusya’nın da teşvikiyle Osmanlıdan ayrılmak isteyen Bulgarlar, geniş bir bölgede isyan çıkardı. 40 gün kadar süren bu isyan hareketi, alınan siyasî ve zecrî tedbirler sonucu zor belâ bastırılabildi.


Kaynak: M. Latif Salihoğlu, Yeni Asya, 02.05.2005
"ey bedbaht nefsim! acaba ömrün ebedi midir? hiç kat'i senedin var mı ki, gelecek seneye, belki yarına kadar kalacaksın?

2

16.05.2005, 18:56

Siz yeni mesaj gazetesini islami gazete mi zannediyorsunuz? o gazetede sürekli Bediuzzaman hazretleri ve diğer samimi islami şahsiyetlere karşı sürekli saldırılıyor.

Yer Imleri:

Bu konuyu değerlendir